MENÜ
İzmir
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tarafsızlık, gerçeklik, doğruluk ve etik
Fikret İlkiz
YAZARLAR
25 Temmuz 2022 Pazartesi

Tarafsızlık, gerçeklik, doğruluk ve etik

15.2.2011 kabul tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 8'inci maddesinde “yayın hizmeti ilkeleri” düzenlenmiştir. Madde 8 birinci fıkrasının (ı) bendinde "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesi vardır.  

Bu ilkeye aykırılık halinde RTÜK tarafından medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir (Madde 32)

RTÜK yayın hizmetleri ilkelerinden (ı) bendinin ihlali nedeniyle dört televizyona 30.5.2022 tarihinde yaptığı 2022/22 nolu toplantısında idari para cezası vermiştir.

TELE 1 hakkında 9 nolu kararıyla Tele 1’de yayımlanan “Mercek” isimli program nedeniyle 38.460,00 TL idari para cezası verilmiştir.

HALK TV hakkında; 10 nolu kararıyla Halk TV ‘de yayımlanan “Kayda Geçsin” adlı program nedeniyle 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” İlkesinin ve (ı) bendinin ihlali nedeniyle 113.317,00 TL idari para cezası verilmiştir.

KRT TV hakkında 11 nolu kararıyla KRT ’de yayımlanan program nedeniyle 38.460,00 TL idari para cezası verilmiştir.

FLASH TV hakkında 12 nolu kararıyla Tele 1’de yayımlanan “Şura” isimli program nedeniyle 38.460,00 TL idari para cezası verilmiştir.

Nedeni 24.05.2022 tarihinde saat 21:00’da canlı olarak yayınlanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Kaçış Planı'nı Açıklayacak” ibaresiyle kamuoyuna duyurduğu canlı yayın bağlantısı kurulan sosyal medya hesabından yayınladığı videoyu eş zamanlı olarak televizyon ekranlarına taşıyarak yayınlamalarıdır.  

CHP lideri tarafından yapılan açıklamayı televizyonda yayımlanması üzerine RTÜK 9,10,11 ve 12 numaralı kararlarında neden yayın hizmeti ilkelerine aykırılık oluştuğunu şöyle açıklamaktadır:

 “Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükümet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükümet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.

Bu açıdan bakıldığında medyanın gücü ne kadar fazlaysa medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının halka karşı sorumlulukları bulunan siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılması; kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir.

Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir zorunluluktur. Bu ilkelere göre tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün vererek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek veya hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı ifadelerden sakınılması gerekmekte, soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanmamalıdır. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.

Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola çıkarak gazetecilik olanakları içerisinde üretilen haberlerin tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması beklenmektedir. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kâr amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir.

İhlale konu programda; "Kendileri için yeni bir Pensilvanya yaratma peşindeler. Peki ne yapıyorlar? Paravan bir vakıf kuruyorlar...Türkiye'den iki vakıf seçiliyor. Öğrenciler için kurulmuş süsü verdikleri vakıflar. Bu vakıfların asıl var olma sebeplerini de bugün öğreneceksiniz. TÜRGEV ve ENSAR. Bu vakıflar başlıyor bu paraları bir Amerikan vatandaşına göndermeye. 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar." şeklinde sarf edilen ifadelerle, söz konusu vakıflar hakkında toplumda olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışıldığı, Amerikan Adalet Bakanlığında kamuya açık bir şekilde yayınlanan ilgili belgelerin gizli belgelere ulaşılmış gibi sunulduğu, dolayısıyla mezkur yayında, yapılan açıklamaların tarafsızlık ve doğruluk ilkeleriyle bağdaşmadığı ve toplumda özgürce kanaat oluşturulmasının önünde bir engel olacağı kanaatine varılmıştır.

Bu nedenle mezkûr yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.”

Demokrasi basının özgür olduğu güvencesine dayalıdır. Anayasa ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3.maddesindeki düzenleme basının özgürce yayın yapması hem Anayasa ve hem de yasalar tarafından güvence altına alınmıştır.

Birçok Yargıtay kararına göre basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri ve toplumu bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna ve görevlerine sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında temel insan hak ve özgürlüklerine ve kişilik haklarına saygı gösterilmesi Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer almaktadır. Ayrıca hem Basın ile ilgili kanunlarda ve gerekse Medeni Kanun’un kişilik hakları ile ilgili düzenlemelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal, hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.

Yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanabilir.

Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenlemeler ve çatışan haklar hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, her somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Basın özgürlüğü mü yoksa kişilik hakları mı? Hangisi diğerinden daha üstün tutulacaktır? Bunun sonucunda da daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.

Bu tespitin yapılabilmesi için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Eleştiri ve yorum farklıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve haberin niteliğine göre böylece kişilik hakları saldırıya uğrayabilir. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu ve/veya kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.

Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırarak, inceleyerek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. Yani o anda görünür gerçek; gazetecinin gerçeğidir. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır. Gazeteci yayından sonra ortaya çıkan gerçekten sorumlu tutulamaz. Yargının yapması gerekenlerin ortaya çıkardığı gerçeklerden gazetecileri sorumlu tutmak hak ihlalidir.

O halde basın için en önemli kriterlerden birisi görünür gerçekliktir.

Muhalefet partisi lideri olarak CHP Genel Başkanı 24.05.2022 tarihinde bir yayın yapacağını ve “Kaçış Planını Açıklayacak” olmasıdır. Ne olduğu veya ne olmadığı açıklanmadan bilinmemektedir. Kaçışın ve planın kamuoyunu ilgilendirdiği bir gerçektir. Açıkça haberdir. Yayın CHP lideri tarafından canlı olarak yapılan bir yayındır. Bu yayının haber olarak yayınlanması televizyon kanalları bakımından hukuka uygundur. Yayınlanmaması gazetecilerin görevlerini yerine getirmemesidir.

Bu durumda RTÜK tarafından yapılan yorumların tümü gazetecilik meslek ilkelerine ve basın özgürlüğüne aykırıdır.

Gazeteciler ne olduğunu bilmedikleri bir konuda araştırma nasıl yapacaklardır? Araştırma yapıp doğru olup olmadığını, gerçek olup olmadığını nasıl saptayacaklardır?

RTÜK “tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılması; kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir” diyor ki; bu ilke gazetecilerin meslek ilkelerindendir. Gazeteciler tarafsızlık, doğruluk ve gerçeklik ilkelerinden ödün vermezler, kamuoyunu yanlış yönlendirmezler. Bu bildikleri haberler üzerinden geçerliliği olan ve elde ettikleri bilgi ve haberleri gazetecilik süzgecinden geçirdikleri olaylar, bilgiler ve haberler için geçerlidir. Buna karşın CHP liderinin açıklamadığı, yayınlamadığı ve kendisi tarafından “kaçış planı” olarak adlandırılan olaylar bilinmeden gazetecileri bilinmeyen bir konuda önceden araştırmadınız, soruşturmadınız diye cezalandırmak basın özgürlüğünü ve gazetecilik meslek ve ilkelerinin ne olduğunu bilmemektir. Bilmediğiniz konuda biliyormuş gibi yorum yapamazsınız.

Kararların tümünde yazılı olduğu gibi gazetecilerin görevlerinin ne olduğu şöyle açıklanıyor: “Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir.” Ama yasada yazılı bu ilkeyi RTÜK tam aksine yorumlamış ve televizyon kanallarını cezalandırmıştır.

Gazeteci savcı değildir, gazeteci yargıç değildir, gazeteci mahkeme değildir. 24.05.2022 tarihinde bir siyasi parti başkanının yaptığı açıklamayı dinleyip, kaydedip, iddialarının doğru mu yanlış mı olduğunu araştırıp, hatta kişilik haklarını ihlal edip etmediğine karar vererek bütün bu aşamalardan sonra yayın yapmak görevi gazetecilere yüklenemez. Haber, haberdir. Bu durumda ne basın özgürlüğü kalır ne haberin günceliği ne de haberin gerçekliği… Gerçeklik denilince anlaşılması gereken “somut gerçek” değildir. Görünen gerçek gazeteci için haberdir ve yayınlanması gerekir. Hele konu başlığı bu kadar çarpıcı ve merak uyandıran ve muhalefet partisi lideri tarafından saat ve tarih verilerek açıklanacağı duyurulmuş ise; somut gerçek aranmaz ve görünür gerçek haberdir. Yayın yapılmaması hukuka aykırıdır. Haberi bekleyen toplumun bilgi edinme hakkı gazetecinin engeliyle karşılaşamaz.   

RTÜK kararında “söz konusu vakıflar hakkında toplumda olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışıldığı, Amerikan Adalet Bakanlığında kamuya açık bir şekilde yayınlanan ilgili belgelerin gizli belgelere ulaşılmış gibi sunulduğu, dolayısıyla mezkûr yayında, yapılan açıklamaların tarafsızlık ve doğruluk ilkeleriyle bağdaşmadığı ve toplumda özgürce kanaat oluşturulmasının önünde bir engel olacağı kanaatine varılmıştır” diyor. Ancak bu kanaat haber kavramına, görünür gerçeklik ve gazetecilerin gazeteci oldukları, savcı ve mahkeme olmadıkları gerçeğine aykırı düşmektedir.  

Söz konusu olan haberde/açıklamada adı geçen vakıflar ise yargıya başvurabilirler. RTÜK kimsenin hak savunucusu değildir. Verilmiş olan bu karar adı geçen Vakıflarla ilgili ise savcılık soruşturma açabilir.

CHP liderinin yaptığı yayının Televizyonlarda yayınlanması haktır, basın özgürlüğünün gereğidir. Bu haliyle CHP liderinin yaptığı yayın TV kanallarında “canlı” yayınlanmış olmakla olayın beliriş anındaki görünür gerçeğine uygun bulunan yayınlardır. TV yayınlarında yapılan yayında kullanılan sözcükler itibariyle de konu ile ifade biçimi arasında düşünsel bağlılığın korunduğu, yayınlanan hususların önemi ve güncelliği nedeniyle haber verme ve kamuoyunu aydınlatma görevi sınırları içinde kaldığı çok açıktır. Yayınlayan TV kanalları bir haberi yayınlamaktadır. Bilmediği bir konuda gazeteciler tarafsızlıklarından vazgeçmişlerdir gibi bir düşünce ile ceza veren RTÜK tarafsızlığından vazgeçmiştir. Yayının hukuka uygun olduğu gerçeği karşısında televizyonlardan tarafsızlık, objektiflik, doğruluk ilkelerinin haberlerde ve programlarda yaşama geçirilmesini beklemek için bağımsız idari otorite olarak bu ilkelere uygun davranmak öncelikle RTÜK’ünün görevidir. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi uyarınca ifade özgürlüğü,

i. Görüş sahibi olma,

ii. Haber ve görüş alma

iii. Haber alma ve görüş aktarma ve yayma özgürlüğünü kapsar.

Gazeteciler bu nedenle kamuoyunun bekçisidir; gözü kulağıdır. AİHM kararlarında açıkça belirtilmektedir; gazeteciler kamuoyunun bekçi köpeğidir. AİHM’si birçok kararında şu gerçeği vurgular: “Her ne kadar basının, özellikle de itibarın korunmasıyla ilgili olarak, bazı sınırları aşmaması gerekse de görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her bilgi ve düşünceyi iletme görevi bulunmaktadır. Dolayısıyla bilgi verme görevi mutlaka “görev ve sorumluluk” içermekle birlikte aynı anda basının da kendisinin getireceği sınırlar olacaktır (…) Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri yayma görevi bulunmamaktadır: Halkın da bunları edinme hakkı bulunmaktadır. Aksi hâlde basının hayati önemdeki “kamu bekçiliği” rolünü oynaması mümkün olmayacaktır”

Basın özgürlüğü sadece gazetecileri koruma altına almaz. Kamuoyunun bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkını, olan biteni edinme hakkı vardır.

Basın özgürlüğünü sağlamakla yükümlü olan devletler ve hiçbir kurumu; insanları ve toplumu kör, sağır, dilsiz ve cahil bırakmaya hakkı yoktur.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir