İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
“Bu mübarek ayda memleketimizde ve milletimizde huzura, bolluğa ve berekete dair bir şey var mı? Maalesef yok. Yumurtalı çörekotlu Ramazan pidesinin tanesi 7.5 lira oldu. Sade pidenin fiyatı ise 6 lira. 4 kişilik bir aile sahurda ve iftarda toplam 3 sade pide yese, sadece Ramazan ayının pide maliyeti 540 lira. Pidenin yanında yiyeceklerini saymıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl fitre sadakasını 40 lira olarak belirledi. 40 liranın altına kesinlikle düşülmemesini vurguladı. Fitre nedir? Bir kişinin günlük gıda ihtiyacıdır. 4 kişilik bir aile için aylık hesaplarsak 4 bin 800 lira eder.
Bu da aslında Diyanet'in Nisan ayı için belirlediği açlık sınırıdır. Bugün asgari ücretlilerimiz açlık sınırının altında hayat mücadelesi veriyor demektir. Üstelik bunun içinde daha elektrik, su, doğalgaz, kira, giyecek, ulaşım yok. Bir yandan saray eşrafına 5-10 maaş vereceksiniz, diğer yandan çalışanları, emeklileri açlığa mahkum edeceksiniz. Böyle devlet yönetilir mi?”
NEBATİ'YE ELHAMDÜLİLLAH TEPKİSİ
"Yıllık enflasyon TÜİK'e göre yüzde 61.1 olarak açıklandı. Bu rakam sonra 20 yılın en yüksek oranı. Sisli zihin sendromundan muzdarip gibi gözüken Nebati Bakan ışıltılı gözleriyle piyasada işler iyi dese de Afrika ülkelerinden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıyayız. Şu tabloya bakar mısınız? İşin kötüsü gün geçtikçe her şey daha kötüye gidiyor. Marketteki, pazardaki fiyatlar durdurulamıyor. Tezgahlar yanmaya devam ediyor. Çiftçilerimiz yalnız kalmaya, üretimimiz yok olmaya devam ediyor. Tüm bunlara rağmen iktidar tarafında her şey tıkırında. Sayın Erdoğan'ın keyfi, Nebati bakanın neşesi asla bozulmuyor."
DOĞALGAZ ZAMMI
"Durmak bilmeyen zam furyası da tam gaz devam ediyor. Geçtiğimiz haftayı da zamlarla geçirdik. Aklın, mantığın, matematiğin katledilmesini yine utançla izledik. AK Parti iktidarının beceriksizliğine yine tüm gerçekliğiyle karşı olduk. Doğalgaza konutlarda yüzde 35, elektrik üretiminde yüzde 44.3, sanayide ise yüzde 50 zam yapıldı. 2021 Aralık'tan bu yana doğalgaz evde yüzde 101, sanayide yüzde 710 artmış oldu. İktidar kendi yarattığı kriz ortamını izlerken artan doğalgaz fiyatlarını farklı tüketicilere, farklı oranlarda yansıtsa da bütün bu artışlar vatandaşın cebine etki ediyor.
Enerjide de en yüksek enflasyona sahip ülkeyiz. Son bir yılda Türkiye'de enerji fiyatları yüzde 92.2 arttı. Avrupa ülkelerinde bu artış yüzde 28.7 oldu. Hatta Sırbistan'da yüzde 10.2, Polonya'da yüzde 15.2 oldu. Enerji fiyatı deyince Avrupa ülkelerini dillerine dolayanlara duyurulur. Ancak elektrik ve doğalgaza yapılan bunca zamma rağmen iktidar hala milletimizle dalga geçercesine abuk subuk açıklamalar yapıyor. İşte size AK Parti iktidarının 20 yıldır milletimizi getirdiği durumun itirafı. İşte size asgari ücreti, enflasyon oranında iyileştirmek yerine açlık sınırı altında çile çeken insanlarımıza hallerine razı olmalarını öğütleyen empati yoksunu AK Parti zihniyeti."
ŞEKER KRİZİ
"Geçtiğimiz hafta şekere de yüzde 31 zam yapıldı. Biz bu arkadaşlara ülkemizde şeker krizi olduğunu defalarca söyledik. Bay Kriz ne yaptı? Yurtdışından dönerken 'Türk Şeker adımlarını olumlu atacak' dedi. 'Şekerde öyle pahalı bir fiyat yok' dedi. Daha uçağı havadayken Türk Şeker, şekere yüzde 31 zam yaptı. Alelacele Bay krizin açıklama metni geri çekildi, şeker kısmı silindi. Biz bu arkadaşa boşuna bay kriz demiyoruz. Maşallah dediği üç gün yaşamıyor. Doğalgaz müjdesi verdi, zamlandı. Ramazanda et ucuzlayacak dedi zamlandı. Şimdi de şeker ucuz dedi şeker zamlandı. Gelen zamlar için erken uyarı sistemi sanki mübarek ama tersten."
“NEBATİ’NİN AFFINI İSTEME VAKTİ GELDİ”
“İktidarı uyarmak istiyorum. Gıda fiyatlarını devamlı süsvanse ederek terbiye edemezsiniz. Allah aşkına artık aklınızı başınıza alın. Bu işin polisiye tedbirlerle ilerlemeyeceğini anlayın. Kamunun hakem yükünü piyasanın insafına terk etmeyin. Lobilerin, beşli çetenin değil vatandaşın yanında olun.
Bay kriz ve arkadaşlarının uydurduğu ekonomi modeli an itibariyle çökmüş, çöp olmuştur. 'Faiz sebep enflasyon sonuçtur' fantezisi altında anlatılan rekabetçi kur, döviz bolluğu, düşen enflasyon masalı Türkiye'nin gerçekliği karşısında yenilmiş ve çöp olmuştur. Ortada enflasyonla mücadeleyi oluşturan bir program kalmamıştır. Bu defada Nebati bakanın affını isteme vakti gelip çatmıştır. Yeni hayatında şimdiden başarılar diliyorum.”
“Ülkemizde sıkıntılarıyla bir başına bırakılan başka bir kesim ise ihracatçımızın bel kemiği olan uluslararası nakliyecilerimiz. Sorunlarını dile getirmemi istediler. Kendilerine beklemekten başka bir çözüm olmadığı söylenmiş. Böbürlene böbürlene ihracat rakamları açıklayanların muhtemelen bu durumdan haberi bile yok. Türk nakliye sektörümüzün yaşadığı bu sorunu duyun. O çok sevdiğiniz Rus dostlarının sadece Türk oldukları için nakliyecilerimize yaptığı bu ayrımı görün. Bana sorunlarını ileten kardeşlerim taleplerini de söylediler. Nasıl ülkemizden geçen Azerbaycan plakalı araçlardan hiçbir geçiş ücreti alınmıyorsa, Azerbaycan'ın da Türk plakalı araçlardan aldığı geçiş ücretinin kaldırılması için adım atın. Azerbaycan-Kazakistan arasında hizmet veren fiyatları dünya standartları haline getirin. Türkmenistan sınır kapılarının transit geçişlere açılması sorunların yüzde 70'ine çare olacak. Acilen Türkmenistan'la bunu görüşün. Şoförlerimizi perişan etmeyin.”
AKŞENER'İN EV ZİYARETLERİ
“Sokaklara taşamayan, yüreklere sığmayan, çaresizlikle baş başa bırakılan dar gelirli haneleri ziyaret ediyorum. Böyle bir şey görmedim. Duyduğum hikayeleri paylaşabilsek herkes ağlar. 27 yaşında iki çocuklu genç bir kız kardeşim 'Akşama sadece mercimek çorbası yaptım yanına bir şey yok' dedi. O mercimek çorbasını tattım. İçinde soğan, havuç, patates yoktu. Bazen çocuklara makarna yapıyoruz. İnsan kasaba gidemiyor. 'Tek hayalim küçük çocuğumun bezini, mamasını almak' diyor.
Ev kadını bir kardeşim, 'Markete gittiğimde ne kadar mal olacak diye düşünüyorum. Önceden 400 liraya her şeyi alabiliyorduk. Şimdi ancak yarısını alabiliyoruz' dedi. Asgari ücretli oğlu ise, 'Paket yapıyorum' dedi. 'Normalde kafeye giderdim ama en basit kafede bir çay 8.5 lira olmuş. Fakiri tam fakirleştirdiler' diyor.
'5. yıldan sonra hep AK Parti'ye oy verdim. Başkanlık sistemine evet deyin dediklerinde bizi dolandıracağını açık bir şekilde söyleseydi kim evet derdi' diyor. 'Millet ideolojik çatışmadan bıktı, kiraları konuşsunlar' dedi.
ERDOĞAN'IN GENÇLERE 'DÜNYAYI GEZİN' TAVSİYESİ'
"Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta, Sayın Erdoğan’ın, 1 Nisan şakası tadında, bir açıklamasına şahit olduk. Çiftçilerle olan buluşmasında, diyetisyen Sayın Erdoğan’ı dinlemiştik. Manda yoğurdu, medine hurması ve kestane balının şifalarını öğrenmiştik. Gençlerle olan buluşmasında ise, kendisi karşımıza, yaşam koçu kimliğiyle çıktı. Gençlere, hayata dair, hikmet dolu, derin mi derin, tavsiyelerde bulundu.
Ne dedi? 'Kağıda basılı kitapları, masanızdan, çantanızdan asla eksik etmeyin' dedi.
Yalnız dikkat edin, 'kağıda basılı' kitaplar… Yani hikmet kağıtta. Kendi icat etti ya… Başka? 'Spora mutlaka her gün, düzenli olarak vakit ayırın' dedi. Başka? 'Demli bir çay, ya da aromalı bir kahve eşliğinde yapılan, karşılıklı sohbetin getirdiği sosyalleşmeyi, asla ihmal etmeyin' dedi.
Bu açıklamayla birlikte, an itibariyle hepimiz, çaya ve kahveye gelecek zammı bekliyoruz. Bitti mi? Bitmedi. Bir de; 'Yakın çevrenizden başlayarak, tüm şehirleriyle ülkemizi, imkânınız olursa, dünyayı gezin' dedi. Evet yanlış duymadınız. Önce Türkiye’yi, sonra da dünyayı gezecekmişsiniz.
Üstelik bunu; Gençlerimiz, toplu ulaşım fiyatlarından dolayı, yaşadıkları şehirde bile, gezemezken söyledi. Bunu; İstanbul’da okuyan bir genç, 450 liralık bilet parasını, karşılayamadığı için, Sivas’taki ailesini, görmeye gidemezken söyledi. Bunu; yurtdışı harç bedeli, 150 lirayken, 10 yıllık pasaport, bin 478 lira, dolar, 14,69 lira, Euro da 16,21 lirayken söyledi. Bir insan, ülkesinin gerçeklerinden, bu kadar uzak olabilir mi? Gerçekten ibretlik.
"SENİN SÖYLEDİKLERİNİ ANCAK ETRAFINDAKİ İHALECİ GENÇLER YAPAR"
"Sayın Erdoğan; senin bu söylediklerini; ancak ve ancak, etrafındaki ihaleci gençler yapabilir. Mesela; eşinin, dostunun, yandaşının çocukları yapabilir. Mesela; doymak bilmeyen rantçılarının çocukları yapabilir. Mesela; bol maaşlı danışmanlarının, müdürlerinin çocukları yapabilir. Ama bu memleketin çocukları, gençlerimiz, maalesef yapamıyor. üstelik, senin yüzünden yapamıyor. Bu dediklerini hayata geçirmeyi, zaten geçtim, hayal bile edemiyor. Masraflı tavsiyelerini, lüks zevklerini kendine sakla. Gençlerimizin hayatını da, hayallerini de, enerjisini de çaldınız! Eğer ülkemizdeki gençlere, illa bir tavsiye vermek istiyorsan; 'Benim gibi olmayın' demen yeter. Başka söze gerek yok. Sen yeter ki gölge etme, başka ihsan istemez!"
GENÇLERİN SORUNLARI
“Ben size gerçek Türkiye'deki gençlerin yaşadıklarını anlatayım. Onlar anlattı ben dinledim, öğrendim. 19 yaşında, bilgisayar programcılığı okuyan bir gencimiz dedi ki; 'Yurt dışında akademi ve özgür yaşam koşulları daha iyi. Ekonomi daha iyi. Gençler için, 'ülkenin geleceği' diyorlar. Ama bu insanlar bugünlerini kurtarmaya mı uğraşsınlar, yoksa ülkenin geleceğini kurtarmaya mı çalışsınlar? 5 yıl sonra, kendimi nerede gördüğümü bilmiyorum. Ama ülkemde kalabileceğimi düşünmüyorum' dedi.
24 yaşında, genç bir avukat kızımız; 'Bir kadın olarak özgürce yaşamak istiyorum. Metroyla istediğim yere gidebileceğim bir Türkiye’de yaşamak istiyorum. 5 yıl değil, 2 yıl sonra bile göremiyorum kendimi' dedi.
27 yaşında, Siyaset Bilimi mezunu bir oğlumuz dedi ki; 'Kendimi ekonomik olarak hem kısıtlanmış, hem de yoksun hissediyorum. En iyi eğitimleri aldım ama karşılığını alamıyorum, değersizleştiriliyorum.'İftira at izi kalsın' gibi bir sistem var. Gözlerini kestirdiklerine bunu yapıyorlar. Hayal kuramıyoruz. Başımıza bir şey gelmemesi hayal. 5 yıl sonra, ben özgür olmak istiyorum' dedi.
Sevgili gençler; bu iktidar; eğitiminizi, birikiminizi ve enerjinizi yok saymayı seçti. Vasatlaştırmayı bir politika olarak benimsedi. Çok sıkıldığınızı, bunaldığınızı ve yorulduğunuzu görüyoruz. Sürekli mücadele etmek zorunda kaldığınız için, öfkelendiğinizi biliyoruz. Boğazınızı sıkan bir el varmış gibi hissettiğinizi anlıyoruz. Hiç merak etmeyin; Biz, boğazınızdaki o kirli eli, çekmeye geliyoruz! Siyasi nutuklarla değil, çözümlerimizle geliyoruz! Hak ettiğiniz gibi bir Türkiye’yi, hep birlikte inşa etmenin sözünü veriyoruz! Artık hiç kimse; sizi değersizleştiremeyecek! Sizi baskı altına alıp, susturamayacak! Sizi görmezden gelemeyecek! Hak ettiğiniz özgürlüğe de, adalete de, refaha da ulaşacaksınız! Az daha dişinizi sıkın. Biraz daha sabredin. İnanın, çok az kaldı!”
'ANADOLU AJANSI' TEPKİSİ: SARAY'IN PROPAGANDA ARACINA DÖNDÜ
"Özgür basın, devlet kurumsallığına inancın teminatıdır. Özgür basın, demokrasinin bekçisidir. Bugün 6 Nisan. Yani Anadolu Ajansı’nın, 102’inci kuruluş yıl dönümü. Buradan, Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Anadolu Ajansı’mızın kurucuları, Halide Edip ve Yunus Nadi’yi rahmetle anıyor, ajansta emeği geçen ve kalemleri satılık olmayan, tüm gazeteci kardeşlerimi, saygıyla selamlıyorum. Maalesef bugün, bu güzel günü, içimiz buruk bir şekilde kutluyoruz. Neden mi? Çünkü, muhteşem bir hikâyeyle kurulan Anadolu Ajansı’nın, bugün gelmiş olduğu noktaya üzülüyoruz."
"Gelin, o muhteşem hikâyeyi birlikte hatırlayalım.
16 Mart 1920’de, İstanbul’un resmen işgalinin gerçekleşmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapanması üzerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yeni Meclis’in, Ankara’da toplanması için, hazırlıklar yapıyordu. Bu süreçte, artık İstanbul’da kalınamayacağını gören, bazı aydınlarımız da, Millî Mücadele’ye katılmanın, yollarını arıyordu. İşte bu arayış, aynı zamanda, Anadolu Ajansı’nın kuruluşuna giden bir arayıştı.
Atatürk, Ankara’ya doğru yola çıkan, iki ayrı grupta yer alan, Yunus Nadi Abalıoğlu ile Halide Edip Adıvar’a Ankara’ya gider gitmez, ilk iş olarak, bir ajans teşkilatı kurulmasının talimatını verdi."
Ajansın adını kararlaştırırken; Türk Ajansı, Ankara Ajansı ve Anadolu Ajansı seçenekleri arasından, Anadolu Ajansı’nda karar kıldılar. Böylece; İstanbul basınının, işgalcilere yandaş yayınlarla, işgali ve katliamı gizlemesinin, vatandaşları, yanlış bilgilendirilmesinin önüne geçilecek, böylece Millî Mücadele’nin, Anadolu’ya yayılması sağlanacaktı. İşte böyle bir dönemde, milletin iradesini hakim kılmak, Millî Mücadele’nin sesini, daha gür duyurmak için, 6 Nisan 1920’de, Anadolu Ajansı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu."
Anadolu Ajansı, sadece millî mücadelenin sesi olmakla kalmadı, aynı zamanda, Cumhuriyetimizin de kalesi oldu. Atatürk’ümüzün vizyonuyla, milletin müşterek sesi olarak, Cumhuriyet döneminde Türk basını; milletimizin iradesiyle kazandığımız cumhuriyetimizin, fikri ve anlayışı için, çelikten bir kaleydi. Yeni yönetimden, yeni haklardan ve yeni özgürlüklerden, vatandaşların haberdar olması sağlayan, onlara gerçekleri anlatan bir kaleydi.
Bunu, Atatürk’ümüzün şu sözleri çok güzel açıklar;
‘Bugün milletin, içtenlikle birleşmiş ve dayanışmış bulunması zorunludur. Kamunun esenliği ve mutluluğu bundadır. Mücadele bitmemiştir. Bu gerçeği milletin kulağına, milletin vicdanına, gereği gibi ulaştırmada, basının görevi, çok ve önemlidir.’
"TÜRK DEVLETİNİN İLK RESMÎ AJANSINI SEÇİM GECESİ HİLELERİYLE ANAR HALE GELDİ"
"Ancak ne yazık ki; yayın hayatına, işgal kuvvetleri ve işbirlikçilerine karşı, Anadolu’da yaşanan işgali ve katliamları duyurarak başlayan, Cumhuriyetimizin fikirlerinin ve anlayışının kalesi olan Ajans; bugün, saray iktidarının, propaganda makinelerinden birine dönüştürüldü. Türk Milleti’ni hakikatle aydınlatan, Anadolu güneşi de, nice önemli Cumhuriyet kurumumuz gibi, Ak Parti’nin arpalığına indirgendi. Ve geldiğimiz noktada, Millî mücadele ve cumhuriyetle bir olarak anılan, Türk devletinin ilk resmî ajansını, artık maalesef, seçim gecesi hileleriyle ve Japon esnafına duyduğu, ilginç hassasiyetle anar hale geldik.
Değerli dava arkadaşlarım; peki basında yol açılan erozyon, sadece Anadolu Ajansı’yla mı sınırlı? Elbette değil. Ak Parti iktidarı, basını âdeta, Chomsky’nin deyimiyle, “Rızanın İmalatı” için kullanıyor. Yani ucube ikna siyasetine, aparat yapıyor. Mesela; Her gün, yeni bir kriz yaşanırken; propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, ülkeyi iyi yönettiklerine, razı etmeye çalışıyorlar. Mesela; her gün, hayat pahalılığıyla, zorlukla ve yoklukla mücadele ederken; propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, hiçbir sorunun olmadığına, ikna etmeye çalışıyorlar.
Mesela; her gün, yeni bir rezalete şahit olurken; propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, manipüle edip, yeni bir düşman üretiyorlar."
"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SIRALAMASINDA 153. SIRADAYIZ"
"Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, 2021 yılı basın özgürlüğü listesinde; 180 ülke arasında, 153’üncü sırada yer alıyoruz. Ayrıca, ülkemizde sadece 2021 yılında; 47 gazeteciye, toplam 133 yıl hapis cezası verildi. Çalışan gazeteciler ise, her an, Saray ve kuyruklarının, işten atma tehditleri altında, diken üstünde çalışıyor. Enflasyon rakamları konusunda, her koşulda, Batı ile kıyas yapan, yandaşlar korosu, iş, basın hürriyeti başta olmak üzere, demokrasi endeksleri, hak ve hürriyetler konusuna geldiğinde, nedense hiç topa girmiyor. Gizli veya açık sansür yoluyla, susturulmuş, ve manipüle edilmiş bir basın, gerçeklerden uzak tutulmaya çalışılan bir milletin, üzerindeki gök kubbeye çökertilmiş, bir kara bulut gibidir. O kubbeden içeri, ne güneş ışığı girer, ne de bereketli bir yağmur. Ne solunacak temiz hava kalır, ne de duyulacak bir ses."
GEORGE ORWELL ÖRNEĞİ: BİZDE 'BÜYÜK BİRADER' YOK, 'BAY KRİZ' VAR
“Kıymetli basın mensupları; biz biliyoruz ki; bugün geldiğimiz noktada, medya adeta, bir siyasi partinin, basın bürosuna dönmüştür. Gazeteler parti broşüründen, televizyonlar ise, propaganda makinesinden farksızdır. George Orwell’ın, Stalin dönemini anlattığı 1984 eserinde, ‘Büyük Birader Seni Gözetliyor’ cümlesi vardır. Orwell’in romanında, iktidar, kurduğu bir sistem ile, bütün vatandaşlarını gözetler.”
“Günümüz Türkiye’sinde ise, durum biraz farklı. George Orwell’in modeli eskide kaldı. Bizde, herkesi gözetleyen bir büyük birader yok. Bizde, hiç susmayacakmış gibi konuşan, Bay Kriz var. Çünkü, 21’inci yüzyılın otoriter sistemlerinin usulü, artık budur. Bu usül, medyayı ele geçirip, halkı büyük bir propaganda bombardımanına tabi tutarak, gerçekleri gizlemek üzerine kuruludur. Rusya’da olan budur. Macaristan’da olan budur. Çin’de olan budur.
İşte o nedenle; milletin gerçeğini, milletten saklayanlara karşı yürüttüğümüz bu mücadele, ülkemizdeki kara bulutlar dağılana dek devam edecek. Devletin tepesindeki, rantçı tayfanın çıkarlarına değil, milletin, haber alma hakkına hizmet eden bir medya için, her daim yanınızda olacağız. Fikirlerinize kelepçe vuran, kaleminize karşı duran, işinizi yapmanıza engel olan bu zihniyete karşı, el, ele, omuz omuza, hep beraber mücadele edeceğiz. Özgür basına, özgür fikre ve özgür topluma, hep beraber kavuşacağız. Demokrasimizi prangalarından, hep beraber kurtaracağız."
"TÜRKİYE'NİN PUTİN’İN, RUSYA’SI OLMASINA İZİN VEREMEYİZ"
“Türkiye’nin, bir kişinin ihtişam hayalleri peşinde, o çok özendikleri Putin’in, Rusya’sı olmasına izin veremeyiz. Milletimizin, hoyrat ve liyakatsiz ellerde, çile çekmesine izin veremeyiz. Memleketimizi, Ak Parti’nin vizyonsuzluğuna, kurban edemeyiz. Ve şart olsun ki, etmeyeceğiz!
Biz bu vatanı çok seviyoruz. Memleketimiz için projelerimiz, çözümlerimiz hazır. Bu projeleri, bu çözümleri hayata geçirecek, donanımlı kadrolarımız hazır. Üstelik; biz onlar gibi, vicdansız da değiliz. Biz onlar gibi, tembel de değiliz. Biz, onların hayal bile edemeyecekleri, büyük bir vizyona, ve o vizyonu hayata geçirecek, çelikten bir iradeye sahibiz. Hiç merak etmeyin. Türkiye’yi yeniden, fabrika ayarlarına kavuşturacağız. Milletimizi yeniden, o büyük Cumhuriyet ülküsüyle buluşturacağız. Azmimizi, ülkemizin muazzam potansiyeliyle birleştirip, Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi, hep beraber inşa edeceğiz.”
“Artık vakit geldi, devran dönüyor! İktidar için de, yolu sonu gözüküyor! Milletimizi ve memleketimizi, artık güneşli bir gelecek bekliyor! Müjdeler olsun; İYİ Parti iktidarı, gümbür gümbür geliyor! Ama rehavete kapılmak yok. Sandık gelinceye kadar anlatmaya, dinlemeye ve çalışmaya devam edeceğiz. Sandık gelince de, o oyların her birine, tek tek sahip çıkacağız. Milletimizin yüzünü güldürünceye kadar, memleketimizin kaynaklarını hak ettiği gibi kullanıncaya kadar, devletimizin itibarını ve kurumsallığını kurtarıncaya kadar, çalışmaya devam edeceğiz.
Atatürk’ümüz ne diyor? ‘Dinlenmemek üzere yola çıkanlar, asla yorulmazlar!’ Biz bu kutlu yola, dinlememek için çıktık. Asla yorulmayacağız. Asla yılmayacağız. Asla yıkılmayacağız. Ve sandık gelip de, milletimizden yetkiyi aldığımızda, hak ettiğimiz Türkiye’ye, mutlaka kavuşacağız.”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.