MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Röportaj
22 Kasım 2021 Pazartesi 09:16

"Türkiye'de iktidarı orta sınıf tayin eder!"

Türkiye’de derinleşen döviz krizi, faiz-enflasyon tartışmaları ve muhalefetin erken seçim çağrıları ana gündem maddeleri olmaya devam ediyor. Prof. Dr. Tanju Tosun partileri iktidara getiren ve götüren faktörün ‘ekonomi’ olduğunun bir kez daha altını çizerken, ‘orta sınıf’ vurgusu yaptı. Tosun, İzmir özelinde de ‘Memleket Partisi ve İYİ Parti, CHP’nin oy havuzuna yönelik bir tehdit oluşturur mu?’ sorusuna yanıt verdi.

Efe Can TAN/GERÇEKİZMİR - Türkiye’de ekonomik krizin gölgesinde yoksullaşma her geçen gün daha da derinleşirken, siyaset de oldukça hareketli günler geçiriyor. Muhalefetin yüksek sesle dinlendirdiği sandık çağrılarının gölgesinde Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin öne çekilip çekilmeyeceği merak konusu... Sokakta vatandaşın da siyasetin de ana gündem maddesi ekonomi... Çok sayıda kamuoyu araştırması sayfasını ‘Bugün seçim olsa’ diyerek açtığı araştırmalarda iktidarın kan kaybettiğini ortaya koyarken, Cumhur İttifakı ve kesin gözüyle bakılan adayı Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da yüzde 50’yi aşamadığına dair sonuçlar yayınlıyor. Anketlerin yeni güçlüsü Millet İttifakı cephesinde cevabı en çok merak edilen soru erken ya da 2023 Haziran’ın da yapılacak bir seçimde sandığa hangi adayla gidileceği... Cumhur İttifakı cephesinde ise mutlak bir uzlaşı olsa da ‘yüzde 50+1’ tartışması patlak vermiş durumda... 

Türkiye ekonomik ve siyasal çalkantıların ışığında Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birine doğru adım adım ve oldukçu sancılı yürürken tüm bu gelişmelerin tüm olası yansımalarını Prof. Dr. Tanju Tosun’a sorduk. 

Prof. Dr. Tosun, AK Parti iktidarının 2015 yılından sonra uluslararası ekonominin de dağılmaya başlaması ile ilk yıllarında sağladığı görece ekonomik refahı sağlayamadığını ve bu nedenle oy kaybettiğini söyledi. Ülkedeki ekonomik krizin sebeplerini anlatırken ise; Türkiye’nin artık uluslararası arenada ‘seçimli otoriter rejim’ olarak tanımlandığını otoriterleşme nedeniyle cazip bir yatırım alanı olmadığını vurguladı. Siyasetçi bilimci Tosun ayrıca ‘Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı kim olacak/olmalı?’ sorularına da yanıt ararken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ mesajlarının olası sandık yansımalarını da yorumladı. 

İzmir’e de bir parantez açan Tosun, giderek güçlenen ittifak ortağı İYİ Parti ile yuvadan kopan Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi’nin CHP’nin İzmir’deki iktidarı için bir sandık tehdidi olup olamayacağı sorusunu da cevapladı. 

‘‘EN TEMEL FAKTÖR EKONOMİ’’
-Türkiye’de iktidar değiştiren en temel faktör nedir?

-Türkiye’de 1950’den bugüne belirli kırılma seçim anları var. 1950’yi bir yana bırakırsak 1965 seçimleri böyledir, 1973, 1977, 1983, 1991 ardından 2002 böyledir yani kırılma yaşanıyor ve iktidarlar değişiyor. İktidarların değişmesinin en temel nedenlerinden bir tanesi ekonomik dinamikler. Tabi sosyo-kültürel faktörler de önemli ama ekonomik faktörleri göz ardı edemeyiz. 1965 seçimlerinde Adalet Partisi 1961-65 dönemindeki o koalisyon döneminden sonra özellikle refah, kalkınma ve büyüme vaadediyor. Bu seçmen açısından bir cazibe yaratan bir söylem oluyor. Ardından 1973 var, 1977 CHP’nin yükselişi var. CHP bu dönemde sosyal demokrat kimliğe bürünüyor burada da vurgu yine yoksul kesimlerin durumunu iyileştirmek ve refah temin etmek. Daha sonra 1983’te ANAP’a baktığımızda ANAP da böyle sosyo-kültürel faktörlerin ötesinde ekonomi… Çünkü Türkiye’de insanların temel talebi daha iyi yaşamak, refah içinde yaşamak, huzur içinde yaşamak. 1991’de DYP aynı çıkışı yakaladı, SP ile koalisyon kursa da vurgu yine Türkiye’de insanların makus talihini değiştirme üzerine kuruluydu. 1999’da DSP’nin yükselişi var, tabi burada biraz da politik bir hikaye görüyoruz. Özellikle terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan’ın yakalanması etkili oldu, ekonomi bu kez arkadan geldi. 2002 seçimlerinde seçmen muhafazakar demokrasi söyleminin peşine takılıyor ama muhafazarlık ve demokratlığın içini daha iyi yaşanabilir ve yönetilebilir bir Türkiye iddiasıyla doldurmuştu Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP), o zaman burada da ekonomi çok belirleyici oldu. 2015’e kadar uyguladığı politikalarla ekonomik koşulları iyileştirmesinin nedeni aslında dönemin uluslararası finans koşullarının durumuyla da ilgili. Niye? Dünya sıcak para girecek farklı bir yer arıyordu, dolar ucuzdu, Türkiye’ye gelen yabancı para topluma bir şekilde dağıtıldı tüketim alışkanlıkları çeşitlendi. Dolayısıyla vatandaşın cebi para görmeye başlayınca tabi buradan AKP’ye destek çıktı. 

‘‘TÜRKİYE ARTIK ‘REKABETÇİ OTOKRASİ’ OLARAK KABUL EDİLİYOR’’
-2015’ten sonra ne oldu?

-2015’ten sonra ise kademeli olarak uluslararası ekonominin dağılmaya başlaması euronun doların değerlenmesi ile birlikte uluslararası piyasalarda Türkiye’ye bu konuda gelen yabancı paranın maliyetinin yükselmesine yol açtı. Bir de bu 2002 ile 2015 arasındaki dönemde gelen para doğru bir şekilde yatırıma dönüştürülseydi Türkiye bu dönemdeki ekonomik krizi daha rahat aşabilirdi ama taşa, toprağa gömüldü, inşaat sektörü büyütüldü, bu sektör aracılığıyla belirli kesimlere kaynak aktarıldı. Gereken yatırımlar doğru yerlere kanalize edilemedi. Sanayileşme hikayesi olmadı. Altyapı yatırımları, yol, havayolu evet gerekli miydi… evet gerekliydi ama fayda maliyet hesabı çok iyi yapılmadığı için ciddi anlamda ölü yatırımlar oldu. Yönteminde de çok ciddi problemler vardı bunun. Özellikle yap-işlet-devret modelinde sözleşmelerin dolarla yapılması ister istemez sıkıntı yarattı. Dünya ekonomisindeki daralma Türkiye’de de yaşanmaya başladı buna bir de 2015 sonrasında Türkiye’nin siyasal bakımdan özgürlük alanının daralması demokratik standartların gerilemesi eklenince yabancı yatırımcı için Türkiye cazip ülke olmaktan çıktı. Çünkü yabancı sermaye için bir ülkedeki siyasal rejimin sürdürülebilir ve öngörülebilir olması her türlü hak ve özgürlüğün standartının yüksek olması gerekir. Yani istikrar olması gerekir. Biz istikrarı hükümetin ne kadar işbaşında kaldığı ile ölçüyoruz. Türkiye artık dünyada siyaset bilimciler tarafından ‘rekabetçi otokrasi’ olarak kabul ediliyor bir başka deyişle ‘seçimli otoriter rejim’ olarak kabul ediliyor. Seçimler yapılıyor 4,5 yılda bir ama siyasal rekabet demokrasi o fair-play kuralları işlemiyor. Yabancı yatırımcının gözünde bir soru işareti olur demokrasi sorunu. 

‘‘SEÇMENİN VERDİĞİ YANITI GÖRÜYORUZ’’
-Seçmen AK Parti’ye desteğini ne zaman çekmeye başladı?

-2002’den 2010’a kadar ekonomideki dış kaynaklı büyüme, refah artışı AKP’nin  kendi doğal tabanını genişletti. Demokratikleşme standartlarını arttırdı. Türkiye’nin yıllardır süren ‘Türban’ sorununu çözüldü. Bunların hepsi Türkiye’de demokrasi adına kazanımdır. Vesayeti bitirme anlamında bir takım başarılara imza attı. Sonrasında sürdüremedi. Bir vesayet tasfiye edilirken özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından demokratikleşme anlamında haklı bir takım gerekçelerle AKP içe kapanma ihtiyacı duydu. Bir noktaya kadar anlaşılabilir ama Türkiye’nin güvenlik meseleleri demokratikleşme ile birlikte eş zamanlı olarak yürütülebilirdi. 

Burada bir açmaz yaşandı. Evet terörle mücadelede başarılı politikalar izlendi ama demokrasi açığı devam etti. Kaçınılmaz olarak uluslararası sermaye ürktü. Türkiye ekonomisi tıkanmaya başladı. Seçmenin verdiği yanıtı da çok net olarak görüyoruz. AKP’ye destek veren seçmen desteğinde 2015’ten itibaren kademeli bir gerileme var. 2015 Kasım seçimlerinde Haziran’a kıyasla oylarını artırdı ama orada bir güvenlik endişesi nedeniyle seçmen destek vermişti. Ondan sonra desteğini çekmeye başladı.

‘‘SEÇMEN ARTIK BÜYÜMEYE DEĞİL İŞSİZLİĞE, ENFLASYONA BAKIYOR’’
-'Türkiye büyüyor, uluslararası arenada güçleniyor’ söylemleri seçmeni nasıl etkiliyor?

-Bu konuda yapılan bir araştırma var. Siyasi iktidarların ekonomi politikalarının aldıkları oya etkisine dair 1950’den 2004’e kadar tüm seçimlere bakmışlar ve şunu tespit etmişler. Türkiye’de seçmen için büyümenin enflasyona göre 7 kat daha önemli olduğunu tespit etmişler. Seçmenin sandığa giderken baktığı ‘ülke ekonomik olarak büyüyor mu?’ ve bu ‘kendi cebini nasıl etkiliyor?’. Ekonominin büyüdüğü dönemlerde bu iktidar partisine destek oranının artırıyor. Şuna bakmışlar bir de; Büyümede yüzde 1’lik artış, enflasyonda yüzde 7’lik bir artış olsa da iktidar partisinin oylarının düşmesine sebep olmuyor. Enflasyon olsa da eğer büyüme varsa elbette kabul edilebilir bir noktaya kadar bu iktidarın lehine olan bir gelişme oluyor. 2004’e kadar olan bir dönemi incelemişler. Biz de bir meslektaşımla 2004’ten sonrasına baktık. 2005’den günümüze kadar nasıl bir trend var diye baktık ve şunu gördük; 1950 ile 2004 arasında büyümenin enflasyondan daha önemli olduğu parametresi 2005’ten itibaren artık etkisini kaybetmeye başlamış. İşsizlik, enflasyon da etkili olmaya başlamış artık seçmen gözünde. Büyüme en önemli değişken değil artık. İşsizlik yüksekse, enflasyon yüksekse ekonomi büyüse de iktidarın aleyhine bir tablo ortaya çıkıyor. 

-Yüksek enflasyon, faiz ve döviz kuru seçmeni nasıl etkiliyor?

-Şimdi önümüzdeki dönemde ekonominin büyüyeceği tahminleri var uluslararası arenada. Enflasyon şu dönemde çok belirleyici bir de işsizlik var. Genç işsizlik oranı yüzde 20’lerin üzerinde. Döviz kurundaki artışın ise şöyle bir etkisi var; Türkiye’de üretilen bir malın girdisi için yüzde 70-80’lik ithal ürüne ihtiyaç var. Döviz yüksekse enflasyonu düşürseniz de girdi maliyetleri ürün maliyetlerine yansıdığı için o hammadde girdileri dövizin yüksek olması nedeniyle dolaylı bir enflasyon yükseltme etkisine ve fiyat artışına da sebep oluyor. Yani siz faizi düşürerek enflasyonu düşüreceğinizi düşünseniz de faiz düşük olsa da döviz yüksek olduğu için bu mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırıyor. AKP 2002’den 2010’a kadar hem büyüme hem düşük enflasyon hem de kimlik politikaları ile kendi tabanını kendine sıkı sıkıya bağlı tutarken merkez sağ seçmeni de yanına çekmeye başarmıştı. Yani kimlik politikaları ekonomi politikaları AKP’nin yükselmesini anlatıyordu. Şimdi bugün gelinen noktada artık ekonominin temel dinamiklerindeki bu negatif durum her türlü kimlik politikasına rağmen ya da  stediğiniz kadar muhafazakar istediğiniz kadar milliyetçi söyleme seçmenin karşısına çıkın kimlik politikaları artık seçmen davranışını belirlemiyor. Yine enflasyon, yine büyüme, yine işsizlik belirleyici… Milliyetçi-muhafazakar söylemlerin seçmen nezdinde bugün bir karşılığını olmayacağını söyleyebiliriz. 

‘‘SEÇİMİN ZAMANINI İKTİDAR TAYİN EDECEK’’
-Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayını ne zaman açıklamalı? Erken açıklaması Türkiye’yi seçim atmosferine daha hızlı sokmaz mı?

-Çok erken açıklaması bence doğru değil ama gecikmemek de çok önemli. Ne kadar geç açıklanırsa toplumun tanımadığı bir isim ise aday onu tanıtmak da o kadar zor ve uzun olur. Ama eğer Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş aday olacaksa biraz geç açıklanmasının bir mahsuru yok. Özetle adayın erken açıklanması seçimin erkene çekilmesini sağlamaz. Çünkü seçimi erken yapıp yapmama konusunu tayin edecek olarak büyük ölçüde iktidardır. 

‘KILIÇDAROĞLU DUYGUSAL BAKMAZ’’
-Kamuoyu anketlerinde Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adı sıkça geçiyor ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun son açıklamaları ‘Kendi aday olacak’ şeklinde yorumlandı. 

-Kemal Kılıçdaroğlu tabi aday olmak ister, Türkiye’deki her politik aktörün aday olmak istediği bir makam Cumhurbaşkanlığı hem de prestijli bir makam ama şimdi önümüzdeki süreçte nasıl bir tablo ortaya çıkacak İmamoğlu ve Yavaş’ın seçmen nezdindeki desteği nasıl şekillenecek ona bakmak gerek. Eğer diğer adı geçen isimlerin kazanma şansı kendisinden yüksekse Kemal Bey aday olmak istemez elbette. Bu konuda duygusal bakmaz diye düşünüyorum

‘‘HELALLEŞME AÇIKLAMASINA TOPLUM POZİTİF BAKAR’’
-Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Helalleşme’ açıklamalarını ve gelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Türkiye’de maalesef siyasal kutuplaşmaya bağlı olarak dışlayıcı siyaset egemen. Siyasal kimliklerin sosyal kimliklere dönüşmesi ve toplumun biz-onlar şeklinde ayrışması söz konusu. Bu ayrışma tarafların siyasette birbirini dışlamasına da neden oluyor. Gündelik hayatta da bu ortaya çıkıyor. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme açıklamasına dışlayıcı siyaset yerine kutuplaşmayı yumuşatma arayışı olarak bakıyorum. Bunun karşılığının kendi seçmen tabanında çok fazla olumsuz sonuçlar doğuracağını sanmıyorum ama seçmen elbette sorgular böyle bir açıklamaya ihtiyaç var mı, yok mu diye. Seçmen en nihayetinde Türkiye’deki ayrışmayı durduracaksa buna pozitif olarak bakacaktır diye düşünüyorum. 

‘‘MEMLEKET PARTİSİ VE İYİ PARTİ İZMİR’DE CHP’Yİ OY ANLAMINDA TEHDİT EDEMEZ’’
-Memleket Partisi ve İYİ Parti İzmir’de CHP’yi oy anlamında ne kadar tehdit eder?

-Memleket Partisi ve İYİ Parti’nin İzmir’de CHP’nin oylarını tehdit edeceğini sanmıyorum. Kırsal kesimden ve kent merkezindeki merkez sağ seçmenden bir kısım oy kayabilir İYİ Parti. CHP içindeki ulusalcılardan da bir miktar oy Memleket Partisi’ne gidebilir ama bu seçim aritmetiğini değiştireceğini ve bunun siyasete yansıması anlamında çok fazla belirleyici olacağını düşünmüyorum. 

‘’KILIÇDAROĞLU APAR TOPAR GÖNDERECEĞİZ DEMİYOR’’
-Mülteci meselesi ve siyasetin buna bakışı hakkında ne düşünüyorsunuz? CHP ‘geri göndereceğiz’ söylemini koruyor ve toplumdan da karşılık buluyor. 

-Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülkelerine geri göndereceğiz söylemi apar topar sınır dışı edeceğiz anlamında değil. Bir plan program dahilinde mültecilerin haklarının da zayi olmayacağı bir dönüş programı var. CHP’nin mültecilerle ilgili çözüm önerilerinin yer aldığı bir program var. Orada bölgede barışın tesis edilmesine yönelik uluslararası işbirliğinin altı çiziliyor. Suriye başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarla bir çözüm masası kurulması vurgulanıyor. Bunun hazırlanmasından sonra mültecilerin mağdur edilmeden gönderilmesi fikri var. CHP topyekün gönderecek gibi bir şey demek doğru değil.

‘’ÖLÜMÜNE ERDOĞAN’CI KESİM HALA VAR’’
-Ekonomik gelişmeler AK Parti’nin kemik kitlesinde çözülmeye yol açar mı?

-Seçmenin oy verme davranışı bir geriye yönelik bir de geleceğe yönelik bakış açısıyla olur. Seçmen iki perspektiften değerlendirir. Dünyadaki araştırmalardan çıkan teoriler bunu söylüyor. Bu tür ekonomik dinamiklerin oy verme davranışını etkilemesinde süre 1 yıla inmiş durumda. Yani 1 yıl ileriye veya 1 yıl geriye bakıyor seçmen. Kendi ekonomik durumu 1 yıl önce nasıldı, şimdi nasıl ve 1 yıl sonra nasıl olabilir? İktidar partisi 1 yıl içinde ekonomik anlamda neler yaptı, gelecek 1 yıl içinde neler yapabilir, seçmen bunlara bakıyor. Oy verme davranışı rasyonel olmasının yanında duygusal ve psikolojik dinamikleri de kapsıyor. Duygusallık anlamında ‘ölümüne Erdoğan’cı’ bir kesim hala var. O seçmende bir çözülme olmaz. AKP’nin sosyolojik tabanında sonradan AKP’li olan seçmenler var. Bu ağırlıklı olarak merkez sağ eğilimli seçmenler. Dolayısıyla burada psikolojik faktör çok önemli. ‘Artık bizim bu partiyle yürümemiz için bir neden kalmadı’ fikrine kapıldıkları anda

o algı kırılması yaşandığı anda seçmen geri çekilebilir kendi doğal tabanı da AKP’yi iktidarda tutmaya yetmeyebilir. Çok güçlü bir ANAP’ın 1991’de geldiği durum örneğin… Veya DYP’nin 1995’te geldiği durum… DSP’nin 2002’de geldiği durum….

AK PARTİ NEDEN POLİTİKASINI DEĞİŞTİRMİYOR?
- AK Parti’nin oylarının erdiğine aşağı yukarı herkes katılıyor ama AK Parti’nin politik söyleminde bir değişiklik görünmüyor. Neden?

-Bu biraz AKP’den bağımsız olarak siyasal seçkinlerin siyasete ve seçmene bakışıyla ilgili. Halen şu ezber devam ediyor ‘Bize bir seçmen geldiyse pazara kadar değil, mezara kadar kalır’. Dışarıda olan seçmene berrak bir camdan bakmıyorlar, biraz flu bakıyorlar. Onun arkasında değişen toplum var, değişen ekonomi var. Hal böyle olunca da proaktif, ana göre değişen politika üretilmiyor. Yarın başka bir parti iktidar olsa onun da girme olasılığı olan girdap bu işte. Batı demokrasilerinde böyle değil. Siyasetin içindeki insan malzemesi ile ilgili olan bir durum bu. Gerçekleri görme konusunda liderin çevresindekiler uyarmıyor Türkiye’de. Lider de çok hızlı değişen ekonomi, siyaset ve sosyolojiyi göremiyor. 

CHP’Lİ BELEDİYELERİN SOSYAL YARDIMLARININ ETKİSİ NE OLUR?
-CHP ekonomik krizle belediyeler vasıtası ile vatandaşa dokunarak mücadele etmeye çalışıyor. Bu İzmir’de de diğer belediyelerde de böyle. Seçmende genel seçim için bu stratejinin karşılığı nasıl olur?

-Türkiye’de sosyal yardımların iktidara yönelik seçmen desteğini artırması AKP döneminde ciddi bir enstruman oldu. Sosyal yardımlar aracıyla iktidara yönelik destek arttı. Bu biraz düzenli bir geliri olmayan kesimlerle ilgili bir durum. Türkiye’de devletin değil de hükümetin, iktidarın kendilerine yardım ettiği algısı işliyor daha çok. Tabi CHP’li belediyelerin bu tür yardımlara yönelmesi merkezi iktidara yönelik seçmen algısında olduğu gibi CHP’li belediyelerin vatandaşa dokunan hizmetleri ‘belediyeler ekonomik koşullarda hayatta kalmamızı sağlıyor’ diye pozitif bir algı üretiyor ama bunun da tayin edici bir şey olduğunu söylemek doğru olmaz.

"TÜRKİYE’DE İKTİDARI ORTA SINIF TAYİN EDER’’
-Türkiye’de iktidarı hangi kesim belirler?

-Türkiye’de sosyal yardım alan ciddi bir kesim var ama siyasi iktidarın geleceğini tayin eden siyasi iktidarı belirleyen yoksul kesim değil, orta sınıftır. Sabit gelirliler, küçük tüccar, küçük esnaftır… İktidara desteği artıran ise yoksul kesimler elbette ama yoksulluk sınırının Türkiye’de 8-10 bin lira sınırına geldiği şu durumda orta sınıf diye de bir şey kalmadı. Dolayısıyla hangi orta sınıftan bahsedicez… Türkiye’de kentlerde küçük esnaf, Anadolu’da sabit gelirli kesim iktidarı belirleyen kesimdir. Yoksullar da tabi oy artışına bir kaç puan etki yapıyor ama orta sınıfta da yoksullaşma olduğu için merkezi iktidarın ve yerel yönetimlerin sosyal yardımları en yoksul kesimlerden yavaş yavaş orta sınıflara da aktarılmaya başlandı. Bu açıdan iktidarda kalabilmek için yada iktidara gelebilmek için yoksullarla orta sınıftan destek almak olmazsa olmaz bir durum.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir