“Sevdiğiniz insanı morfin türevi ilaç kullanımına rağmen ağrılar içinde görüp çaresiz kalmak tarif edilemez bir his. Asbeste bağlı hastalıklar kader değil yetkililerin ihmalidir. Rant, insan hayatını gölgelememeli. Kimse işkence çekerek ölmemeli. Yaşadıklarımızı kimse yaşamasın...”
Bu sözler ‘katil toz’ olarak bilinen asbest maruziyeti sonucu gelişen mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) nedeniyle hayatını kaybeden ya da acılar içinde yaşamını sürdürenlerin yakınlarına ait. Onlar, yüksek oranda asbest taşıdığı iddia edilen Nae Sao Paulo isimli uçak gemisinin Aliağa’da sökümüne onay verilmesinin ardından gündemden düşmeyen gelişmeleri öfke ve üzüntüyle takip ediyor.
İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'in haberine göre yakınlarının çektikleri acılarla yürekleri yansa da onların yaşadıklarını daha geniş kitlelere duyurmaya çalışıyorlar. En büyük isyanları ise yalnızca tehlikeli gemi sökümleri değil kentsel dönüşüm çalışmalarıyla birlikte her geçen gün daha da artan asbest tehdidine karşı hiçbir önlem almayan yetkililere.
TEDAVİSİ OLMADIĞINI ÖĞRENDİK
Bir süre önce nefes darlığı şikayetiyle hastaneye başvuran babasının mezotelyomaya yakalandığını öğrenen Ümit Hamçelik de onlardan biri... Tedavisi olmayan bu hastalığa sebebiyet veren asbest konusundaki farkındalığın düşüklüğüne isyan eden Hamçelik, babasının hayatta kalma süresinin maksimum 24 ay olduğunu öğrendiğinde yaşadığı çaresizliği anlatarak “Didim Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk muayenede sağ akciğerde sıvı birikmesi tespit edildi. Yaklaşık 2 litre sıvı alındı. 1 ay sonra tekrar nefes darlığı nüksetti. İzmir’deki Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldı. Yaklaşık 1 ay boyunca akciğerlerde sıvı birikmesinin nedeni araştırıldı. Zar zor mezotelyoma teşhisi konuldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde tedaviye başlama kararı alındı. Halen orada kemoterapi kürleri devam etmekte. Dördüncü kür sonunda babamın vücut direnci düştü, ağız ve boğaz bölgesinde çıkan yaralar sonucunda beslenemez hale geldi. Şu an halen onkoloji servisinde yatmakta. Adını dahi bu zamana kadar duymadığımız bu hastalığın henüz tam bir tedavisi olmadığını öğrendik. Hayatta kalma süresinin maksimum 24 ay olduğu söyleniyor” dedi.
ÖNLEM ALINMASI GEREKİYOR
Babasının hem büyüdüğü topraklarda hem de boyacılık mesleği sebebiyle asbeste maruz kaldığını ifade eden Hamçelik, tedavi sürecinde yaşanan zorluklardan ise şöyle bahsetti: “İzlediğim bazı belgesellerde yurtdışında asbest konusundaki hassasiyetin çok fazla olduğunu görmüştüm. Bu hassasiyetin nedenini şimdi anlamış bulunuyorum. Ne yazık ki ülkemizde insanlar asbestin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor. Özellikle kentsel dönüşümün yoğunlaştığı ve daha da yoğunlaşacağı gelecekte insanımızı ne kadar büyük bir tehlikenin beklediğinin kamuoyuna anlatılması ve önlem alınması gerekiyor. Asbest insan vücuduna girdikten 50 yıl sonra bile hastalık yapabilmekte. Ayrıca mezotelyoma hastalarına uygulanan sıcak kemoterapi tedavisi SGK ödeme kapsamında değil. Maddi durumu olmayan hastalar tedavi olamamakta. Bu hastalık ile ilgili Türkiye’de pilot bir hastane seçilip hastalar oraya yönlendirilmekte. Hastalığı öğrendiğimiz zaman nereye gideceğimizi bilemedik. Hatta gittiğimiz hastanede bile doktorlar tedavinin nerede yapıldığını bilmiyordu.”
ASLA MASUM OLAMAZ
Yetkililerin Aliağa’da sökümü yapılacak gemideki tehlikeli maddelerin miktarına ilişkin yaptığı açıklamalarla asbesti masum göstermeye çalıştıklarını dile getiren Hamçelik, “Asbest lifleri 50 yıl bir insanın akciğerinde sinsice bekleyip 50 yıl sonra saldırıp sadece birkaç ay içerisinde öldürebiliyorsa asla masum olamaz. Eğer önlem alınmazsa asbest kaynaklı görülen hastalık yüzdesinin hızla artacağına eminim. Tedavisi ve kurtulması çok zor bir hastalık mezotelyoma. En iyi önlem ise hasta eden faktörlerin ortadan kaldırılması” şeklinde konuştu.
YAŞADIKLARIMIZI KİMSE YAŞAMASIN
Öğretmen emeklisi Erol Yıldız, 2013 yılında bacak ağrısı şikayetiyle başvurduğu hastanede yapılan tetkiklerin ardından akciğer zarı kanseri olduğunu öğrendi. Hastalığın dördüncü evresinde olan Yıldız’ın her gün daha da artan ağrılarını yalnızca morfinler dindiriyordu. 19 aylık tedavi sürecinde babasının çektiği acılarla yüreği yanan Çiğdem Yılmaz, vefatının ardından uzun süre kendine gelemedi. Babasının yaşadıklarını daha geniş kitlelere duyurmaya karar veren Yıldız, kentsel dönüşüm çalışmalarıyla birlikte her geçen gün daha da artan asbest tehdidine dikkat çekiyor: “Sevdiğiniz insanı morfin türevi ilaç kullanımına rağmen ağrılar içinde görüp bu ağrıları karşısında çaresiz kalmak tarif edilemez bir his. Tüm dünyada asbest nedeniyle kaybedilen insanlar için ‘asbest kurbanı’ deniyor. Bizler için oldukça travmatik ama çok doğru bir tanımlama maalesef. Kanser kabullenme evleri olan inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmeyi ailece yaşarken bir yandan babam bu hastalığı hak etmediği için bu evreler daha sancılı geçti. O’nun yüzüne gülümserken içime ağladım 19 ay boyunca ve hep öfkeliydim. Yaşananları ne babam ne de onu seven biz hak etmiştik. Asbeste bağlı hastalıklar kader değil, yetkililerin ihmalidir. Asbest denilince insanların aklına ilk gelen şey gemi sökümü. Oysa asbest artık her yerde. Kentsel dönüşüm kapsamında gerçekleşen kontrolsüz yıkımlar nedeniyle birçok kentte milyonlar asbest mağduru. Bayraklı’dan, Karşıyaka’dan Aliağa’daki işçilere destek veren iyi niyetli insanlar kendilerinin asbest soluduğunun farkında değil maalesef. Rant, insan hayatını gölgelememelidir. Asbestle topyekun mücadele için harekete geçilmeli. Kimse işkence çekerek ölmemeli. Babamın yaşadıklarını, bizim yaşadıklarımızı kimse yaşamasın.”
ASBESTİN NE OLDUĞUNU BİLMİYORDUK
‘Asbest kurbanları’ndan biri olan babası İzzet Yavuz’u bu yıl içerisinde kaybeden Yusuf Yavuz da, eğer önlem alınmazsa ileride çok sayıda insanın canının yanmasından endişe ediyor: “Babama 2012 yılında karın zarı kanseri teşhisi konuldu. Ameliyata girdiğinde 110 kiloydu, çıktığında ise 76... Karın zarı soyuldu, apandisit, kalın veya ince bağırsaktan ödemli yerler, dalak ve karında biriken sıvı alındı. Üstüne 12 kür de kemoterapi gördü. Doktorları İbrahim Güllü ve Ekrem Ünal sayesinde büyük bir başarı yakalamıştık. Fakat 2016 yılında hastalığı yeniden tekrarladı. Tutulumun aslında akciğer zarında olduğu tespit edildi. Yeniden kemoterapi ve radyoterapi aldı. Daha sonra akıllı ilaç kullanmaya başlandı. Her şey güzel gidiyorken 3 kez akciğeri söndü. Bu arada babamın kötü alışkanlığı da yoktu. Pandemi sürecinde hastaneler kabul etmedi. 2021 yılında entübe oldu. ‘Kurtulmaz’ dediler kurtuldu. 2022 yılında yeniden entübe oldu ve 1 ay sonra vefat etti. Babam mükemmel bir insandı. Çok öte bir ilişkimiz vardı. Vefat edene kadar her dakika yanındaydım. Hastalığı boyunca tüm süreçler çok zordu. Babamın hastalığına kadar asbestin ne olduğunu bilmiyorduk bile. Toplum bu konuda çok bilinçsiz. Asbest ile ilgili bu tartışmaları görünce üzülüyorum. İhmaller sebebiyle ileride bizim yaşadıklarımızı yaşayan birçok insan olacaktır. Karar alıcılar bu tehdidin farkında olmasına rağmen önlem almıyor. Bizde bu havayı soluyoruz ne yazık ki.” (Çağla Geniş/İlkses Gazetesi)