BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Habertürk TV'de Mehmet Akif Ersoy'un Nedir Ne Değildir programında soruları yanıtladı. Destici daha önce yapmış olduğu "Kasaptan et almıyorum, kuzu kestiriyorum" sözlerinden seçim ittifaklarına, seçim barajından siyasi partilere yapılan yardımlara, Anayasa Mahkemesi'nin HDP ile ilgili vereceği karardan Sezen Aksu'nun tartışılan şarkı sözlerin değin birçok konuda görüşlerini aktardı.
Destici'nin konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
"ANADOLU'DA KIŞA GİRERKEN AİLELER KIŞLIK ET KESERLER"
Biz kalabalık bir aileyiz. Ben köylü çocuğuyum, hala çiftçilik yapıyorum. Kendi yediğimiz elmayı, peyniri kendimiz yapıyoruz. Ekmeğimizi, buğdayımızı kendimiz yetiştiriyoruz. Benim fazla zamanım olmuyor ama boş zamanlarımı orada değerlendiriyorum. Etl ilgili kendi hayatımı anlattım. Anne, baba, 9 kardeş, 7 gelin, 25 torun kalabalık aileyiz. 10 haneye ayrı ayrı yerinden alıyorsunuz, kendiniz üretiyorsunuz. Daha ucuza mal edersiniz. Ben bunu anlatmak istedim. Anadolu bunu bilir. Kışa girerken aileler kışlık etlik keserler ve o kışı çıkarırlar. Yanlış anlayarak yorum yapanlara bir şey demiyorum. Gaylerle yılbaşı kutlayanlar beni eleştirirse bunu kabul etmem. Bunlar iyi niyetli eleştiriler değil. Doğru bulmuyorum. Biz de tabii siyasetçiler olarak lafın nereye gideceğini konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Biz şöyle sanıyoruz; belki gençlerimiz Anadolu'da kışlık kesimi bilemeyebilir. Bizim kalabalık bir çekirdek aile olduğumuzu bilemiyebilir. Bunu 10 haneye paylaştırdığımızı bilemiyebilir. Demek ki bunu detaylandırarak anlatma konusunda tecrübe edinmiş oldum. Bir anlamda da insanlarımızın önemli kısmı bu geleneği öğrenmiş oldular.
"ELEŞTİRİLERDE ÖLÇÜLÜ VE SEVİYELİ OLMAK LAZIM"
Sosyal medyanın böyle bir tarafı var. Nüktedan dediğimiz eleştirileri doğal karşılamamız lazım. Siyasetçiler eleştiriye açık olması lazım. Ölçülü ve seviyeli olması lazım, art niyet ve hakaretten uzak. Bunu en çok kim gündemde tutmaya çalışıyor? Anadolu'da insanımızın hayatıyla ilgisi olmayan, seküler, bohem hayat yaşayan, çok varlıklı bazı kesimlerin bunu gündemde tuttuklarını gördüm. Herkesin yaşadığı hayat ortada. Alışverişi ortada. Giydiği elbise ortada. Vatandaşımız bunları görüyor. Ben sade hayat yaşayan, tutumlu bir insanım. Lisedeki arkadaşlarımla yatılı okumuş bir insanım. Üniversiteli arkadaşlarım da bilir. Daha sonra ticaret yaptık. Öğretmenlik yaptım. Ankara geldiğim 78'den beri Ülkü Ocaklarında siyasete başladığım bütün arkadaşlarım benim nasıl hayat yaşadığımı bilir. Ben kendi ailemizden örnek verdim. 10 aileye ayrı ayrı et almaya kalksanız devasa bir rakamla karşılaşırsınız. Anadolu'yu geziyorum. Narenciye bahçesine girdik. Şimdi oradan 2 TL'ye alırsınız, burada marketten, manavdan 10 TL'ye alırsınız. Ben alışverişi de seven insanım. Hem piyasayı tanıyayım, hem fiyatlar nedir? Mutlaka fiyat araştırması yaparım. Şu anda aynı markanın aynı ürünü A marketinde 10 lira ise B marketinde 12-13 liraya satılabiliyor. Dikkat etmek durumdayız. O bölümün 30 saniyelik bölümünü alınca. Hatta 'kasaptan et alacağına git kuzu kes'e getirdiler. Yanlış anlaşılmalara fırsat verdi bu yapılan.
"İDİL BİRET'LE İLGİLİ KARİKATÜR'E ÇOK GÜLMÜŞTÜK"
Topkapı'da İdil Biret konseriyle ilgili bir espri olmuştu. O dönemde genel sekreterdim. O dönemde arkadaşlar Topkapı'da yapılmaması için eylem yapmıştı.Bazı gazeteciler bana sordu. O zaman 'demokratik tepkilerini ortaya koymuşlar' demiştim. Ertesi gün İdil Biret piyano çalıyor, üstünde yumruk 'demokratik tepkimizi ortaya' koyduk diye karikatür çıkmıştı. Gülmüştük. Bunlara açık olmak lazımdı. Kuzu meselesinde güldüğüm capslar da oldu.
"ASGARİ ÜCRETE ZAM BEKLENTİLERİN ÜZERİNDE OLDU"
Bir kere 2021'in son çeyreğinde döviz fiyatlarının anormal yükselmesiyle birlikte hemen hemen her ürüne müthiş zamlar geldi. Dövizdeki artışla, enflasyonla, faizle izah edilemeyecek yüksek zamlar geldi. Bu sadece kendi iç dinamiklerimizden kaynaklanmıyor. Başka sebepleri var. Sebeplerin birincisi pandemi. Tüm dünyada da böyle. Dünyanın en büyük ücreti olan Çin'deki tedarik zincirinin bozulması fiyatlara yansıdı. Bugün Ankara Şeker fabrikalarını ziyaret ettim. Birlikte gezdik. Devletin böyle imkanları olduğunda piyasayı kontrol etmeye çalışıyor. Özel şeker fabrikaları çuvalı 394 liraya satarken, Türkiye şeker 265'de direniyor. Her üründe bunu sağlayamıyoruz tabii. Acil çözüm bekleyen meseleler var. Asgari ücrete zam yapıldı. Hatta muhalefet partilerin beklentileri üzerinde artış oldu. Türkiye'de çalışan kesimin önemli kısmı asgari ücretle çalıştığı için adeta çalışma ücretine dönüşmüş. Ciddi artış yapıldı, çalışanlarımız bir nebze rahatlatıldı. Emeklilerimizin maaşı tabii ki 2 bin 500 lira kabul edemeyeceği rakam. Lakin nereden nereye gelinmiş, ona da bakmak lazım. İnşallah bütçemiz rahatladığında zam yapılacaktır, bunu bekliyoruz. Bugün aşı yapabiliyorsak. Erzurum Büyükşehir Belediyesi ile Atatürk Üniversitesi ortak çalışma yürütüyorlar. Kendimiz üretmek zorundayız. Önümüzdeki süreç daha büyük bir gıda kriziyle dünyanın karşı karşıya kalma tehlikesinin bizi beklediğini söylüyorlar. Aşısını üretebilen Türkiye kendi tarım ilacını, gübresini de üretmelidir. Zorlu süreç bizi üretmeye yöneltti. İhracattaki artışımız da buradan kaynaklanıyor. Savunma sanayiinde nasıl bize silah vermedikleri için İHA, SİHA, menzilli füzelerimizi üretiyorsak, dışa bağımlılığı yüzde 80'lerin üzerinde azaltmışsak, bunu her alanda yapmalıyız.
"ÖNÜMÜZDEKİ YIL CARİ AÇIĞIMIZIN KALMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM"
Bazı partiler geçmişteki uygulamaların gelmesini istiyor. Bunun faydası yok. Üretim eksikliğimiz varsa bu geçmiş yılların sıkıntısını çekiyoruz. Dış borçlanma, sıcak para, yüksek faizle ekonomi çevrilmiş, devasa bir borç yüküyle karşı karşıya kalınmış. İhracattaki artış hepimizi sevindiriyor ve ümitlendiriyor. Bu sene normal bir turizm sezonu geçirirsek, dışarıdan müteahhitlerimizin getireceği dövizlerle cari açığın kapanacağını düşünüyorum. İhracattaki artışı devam ettirir, turizm sezonunu da 35-40 milyar dolarla kapatılırsa cari açığımızın kalmayacağını düşünüyorum.
"KENDİ DOĞALGAZIMIZI KULLANDIĞIMIZDA FİYATLAR GERİLER"
Vatandaşımızın haklı olarak şikayet ve talepleri var. Ben BBP Genel Başkanı ve Cumhur İttifakı'nın bileşeni olarak çözüm üretme gayreti içerisindeyiz. En son muhtarlarımızın durumunda iyileştirme yapıldı. 3600 Ek Gösterge ile ilgili bu yılın içinde düzenleme yapılacak ama bunlar yetmez. Asıl olan fiyatlardaki düşüşü sağlamak özellikle düşük ve sabit gelirlilerin alım gücünü yükseltmek gerekir. Türkiye ekonomisi düze çıkmalıdır ki, bu gerçekleşebilsin. Ben 2022 yılında gelişmelerle ilgili ümitliyim. İhracat devam edecek, turizm gelirleri yükselecek, dışarıda yatırımlarımız artmış durumda. Bu tablonun bütçe açığına olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Zam ve fiyat artışların birkaç nedeni var. Bir tanesi enerjide dışa bağımlı olmamız. Gelirimizin önemli kısmını oraya veriyoruz. 2023 yılı ilk çeyreğinde Türkiye kendi doğalgazını kendi vatandaşına kullandırdığı zaman fiyatlar gerileyecektir.
"ACİL OLMAYAN PROJELER 2023 SONRASINA BIRAKILMALIDIR"
Dışarının Türkiye'ye olan mallara talebi fiyatların yükselme sebebi. Dışarıdan talep yükselince, üretici de öncelikle ihracata veriyor. Bizim öncelikle üretimimizi arttırmamız gerekiyor. Bunun için de çiftçimizin kullandığı gübreyi kendimiz üretene kadar en az yüzde 50 indirimli ya da subvanse ederek vermek zorundayız. Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlara yemi vermek zorundayız. Bu destekler arttırılmalı. Üreten hiç kimseye devlet bankaları, özel bankalar faizsiz para vermeli. Üretttikten sonra kazanmışsa ödenmesini sağlanmalı. Acilet kesbetmeyen projeler durdurulmalı, devlet, hükümet, Hazine elindeki bütün imkanları vatandaş öncelikli olarak kullanmalı. Bir üreten iki zorda olan vatandaşa. Ben Kanal İstanbul'u vizyon projesi olarak görüyorum. Kanal İstanbul da dahil olmak üzere aciliyet kesbetmeyen bu tür projelerin bekletilmesini, 2023 sonuna bırakılması gerektiğini düşünüyorum.
"ENFLASYON VE FAİZ BİRBİRİNİ TETİKLEYEN İKİ GERÇEKLİK"
Ekonomist değilim. Hangisi sebep, hangisi sonuçtur diye açıklamam doğru olmaz. Ancak ben şunu biliyorum, faizin, enflasyonun ülke, devlet ve milletimiz için zararlı olduğunu düşünüyorum. Bir an önce faizden ve enflasyondan korunulması gerektiğini düşünüyorum. Her ikisini birbirini tetikleyen iki gerçeklik olarak görüyorum. Merkez Bankası yüzde 14'le bankalara para veriyor ama diğer taraftan bankalar vatandaşa yüzde 20'nin üzerinde kredi veriyorlar. Bazı bankalar birkaç puan düşük veriyor. Merkez Bankası, Hazine'ye direk para veremiyor. Kendi kuruluş kanunundan dolayı. Bankalara veriyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı bankalardan borçlanıyor diye biliyorum. Bankalar vatandaşa mevcut reel faiz üzerinden para kullandırdıklarını görüyoruz. Hükümetin dönem dönem müdahalelerinin olduğunu görüyoruz. Tarım kredi kooperatiflerini, Ziraat Bankası'nı devreye sokuyor. Piyasayı canlandırmaya çalışıyor. Buna benzer uygulamalar pandemide ziyadesiyle yapıldı. Faizle enflasyon pandemiden dolayı bütün dengeler altüst olduğu için Avrupa, ABD ve dünyanın başka ülkelerinde de öyle.
"TASARRUFA ÖNCE DEVLET, BELEDİYE VE KURUMLAR BAŞLAMALI"
Tükettiğimizden fazla üreteceğiz ama önemli faktörlerden bir tanesi tasarruf etmek. Tasarrufu da devlet kurumlarından başlayarak. Bürokraside, belediyelerde. Bütün yerel yönetimler, ne kadar kurum varsa. Ülke, devlet ve millet olarak tasarruf etmemiz gerekiyor. Anadolu'da bir söz vardır; çok kazanan değil, tutan zengin olur, derler. İnanılmaz derecede elektrik faturalarında, doğalgazda artış var. Tasarruf ettiğimizde göreceğiz ki bu fiyatlar aşağı inebilir. Boş odamızın ışığını yakmayalım diyorum. Eskiden yerli malları haftası yapardık. Pekçok insan vatandaşımızı tasarrufa teşvik edemiyor. Ama devletten başlarsak. Meclis bunu yaparsa. Daha titiz ve dikkatli yapılması lazım. Vatandaşa da örnek olunması lazım. Vatandaş, 'başımızdakiler, yönetenler, işverenim, tasarruf ediyor' derse elbette bunu önceleyecektir. Vatandaşımız da kendi imkanları ölçüsünde, hayatını olumsuz etkilemeyecek şekilde elbette tasarrufu öncelemelidir.
"DÖVİZİN DAHA DA AŞAĞILARA DÜŞMESİNİ BEKLİYORUZ"
Merkez Bankası hem dünyadaki gelişmeleri, Türkiye'deki gelişmeleri inceleyerek karar veriyor. Bu ayki kararı da bu araştırmaları yaptıktan sonra almıştır diye düşünüyorum. Şu anda döviz stabillik yaşıyor. Daha da düşmesini bekliyoruz. Daha da aşağı düşmesini istiyoruz, bekliyoruz. Merkez Bankası'nın bu sürecin bu stabillikle geçilmesini uygun gördü ve faizi sabit tuttu diye değerlendiriyorum. Daha önce de günün gelişmeleri, dünyadaki gelişmelere göre karar verdi diye düşünüyorum. Merkez Bankası'nın bağımsızlığı en çok tartışılan konulardan bir tanesi. Elbette ki devleti yöneten, Cumhurbaşkanı da bu konudaki görüşlerini Merkez Bankası Başkanı da dahil olmak üzere tüm kurumlarımızın başkanlarıyla görüşmesini yadırgamıyorum.
"CUMHURBAŞKANI KURUMLARIN BAŞKANLARINI ÇAĞIRABİLİR"
Kurumlarımızı en iyi başındaki insanlar bilir. Sayın Bahçeli'nin görüşlerine saygı duyuyorum. Bu kurumlarımızı, savunma sanayimizin başındaki başkanımız en iyi onlar bilir. Lakin devletin başı, Cumhurbaşkanımız elbetteki bu kurumların başkanlarıyla oturur, çağırır, fikirlerini söyleyebilir. Bunu da yadırgamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinde hangi kurum olursa olsun mutlaka arada bir denge olmalıdır. Sadece Merkez Bankası için değil bütün kurumlarımız için söylüyorum. Buralarda yüzde 100 bağımsız olunamayacağını düşünüyorum.
"BİZ AİDAT VE BAĞIŞLARLA GEÇİNEN BİR PARTİYİZ"
Seçim barajına gelirsek, BBP olarak yeni sistemle birlikte barajın sıfır olmasını defaatle gündeme getirdik. Bunu Cumhur İttifakı olarak partiler arası görüşmelerimizde bu düşüncelerimizi ifade ettik. Siyasetin finansmanının şeffaflığı, Hazine yardımı meselesi. Anayasa'nın 68. maddesi açık, hakça ve yeterli miktarda yapılmalıdır deniyor. Hazine yardımı da seçim yardımı da 5 partiye yapılıyor. Yeterli miktardan kasıt ne? Partiler ona, buna, işadamlarına, sermaye gruplarına mahkum olmasınlar diye. 645 trilyon eski parayla Ocak ayında 5 siyasi partinin kasasına girdi. Kapatılmakla yüzyüze olan HDP'nin kasasına da 77 trilyon girdi. Bunları doğru bulmuyorum. Seçim Kanunu'nda yapılması gereken değişikliklerden bir tanesi de budur. Bunu değiştirebiliriz. Aldıkları para 65 trilyon olsa yetmez mi? Bunu iki senedir bütçe konuşmamda söylüyorum. Fakat hiçbirisi adeta tınmıyor, duymazdan geliyorlar. Önümüzdeki yıl Hazine yardımı 800 trilyon, seçim yardımı iki katı verilecek. Eski parayla 2,5 katrilyon lira 5 partiye verilir mi? El insaf! Bunu ya düzenlesinler ya da kaldırsınlar. Biz nasıl devletten para almadan, aidatlarla, teşkilatın aidat ve bağışlarıyla il ve ilçe giderlerini karşılıyorsak diğer partilerimiz de bunu yapabilir. 29 yıldır bunu yapabiliyorsak.
"SEÇİM BARAJI SIFIRLANMIYORSA YÜZDE 3 SEVİYESİNDE OLSUN"
İttifakta elbette farklı fikirler olabilir. AK Parti'nin, MHP'nin kendisine göre baraj fikirleri var, bunları saygıyla karşılıyoruz. İttifakların yasallaşmasıyla birlikte bu barajlar önemini yitirdi. Bundan dolayı bu barajı sıfırlayalım. Sıfırlanmıyorsa en fazla 3 seviyesinde olsun. Belli ittifaklara mahkum olmadan kendi adaylarıyla seçime katılabilsinler. Yeni sistemde istikrarı sağladık, temsilde adalet de sağlandı. Bugün 2018 seçimlerine 10 parti katıldı. 8 tanesi TBMM'de temsil ediliyor. Eski sistemde de bu olabilirdi. Bazı partilerimiz eski sistemini teşbihte hata olmaz din gibi kutsamışlar taviz vermeyiz diyorlar. İlle de parlamenter sistem diyorlar. Türkiye yeni bir sisteme geçmiş. Milleti, ülkeyi yormanın ne anlamı var? Sistemin eksik, aksak, noksanlıkları neyse bunu tamamlayalım. Bir uzlaşı içerisinde gereken yasal ve anayasal değişiklikleri yapalım, Türkiye olarak yolumuza devam edelim.
"SAVUNMA SANAYİMİZDE CİDDİ ADIMLAR ATTIK"
Eski sistemde 1,5 yıllık ömrü olan hükümetler dönemi. Gece yarısı milletvekili transferleri, gensoru ile bakanların düşürülmesi, sermaye grupların, dış mihrakların baskıları. Bir yanda Türk siyasetini sallarlardı. Hükümeti ya da koalisyon ortaklarını gazete manşetleriyle bir anda dağıttıklarını görürdünüz. Bütün bunları yaşadık. Nasıl geri döneceğiz biz? Hangi sistemin özlemiyle yaşıyorlar? Biz şu anda savunma sanayimizde 10 yılda ciddi adımlar attık. Bunu yönetimde istikrara borçluyuz. Otoriterleşmekten şikayet ediyorlar. Kendi ya da yerel yönetimlerle ilgili iki laf ettiğimizde trol ordusunu üstümüze saldırtıyorlar. Hani sen tek adamlığa, otoriterleşmeye karşıydın? Bunu söyleyenler boğazlarına kadar şikayet ettikleri konulara batmış durumdalar.
"YASA ÇIKANA KADAR TALEPLERİMİZİ MASADA TUTACAĞIZ"
Bizim fikrimiz, teklifimiz farklı, AK Parti'nin görüşü farklı. Neticede ittifakın bir parçasıyız. Elbette biz bu konuda BBP olarak sonuna kadar seçim yasası ve siyasi partiler kanunu ile ilgili Şubat ayında Meclis'e gelecek. Mart'ta kanunlaşacak. Biz bu süreçte düşüncelerimizi söyleyeceiz. Siyasetin finansmanın şeffaflığı, önseçim konusu. Bunların bir kısmını sayın Cumhurbaşkanımızla paylaştım. BBP'nin taleplerini yasa çıkana kadar masada tutacağız.
"2023 SEÇİMLERİNDE CUMHUR İTTİFAKI'NIN İÇİNDE YER ALACAĞIZ"
Biz Cumhur İttifakı'nı Türkiye'nin geleceği olarak görüyoruz. Bütün projelrin tamamlanma süreci olarak görüyoruz. 15 Temmuz darbe gecesi sokakta kurulmuş bir ittifaktır. Terörle mücadele, dış politika, Libya, Azerbaycan, Suriye, yurt içindeki harekatlar, kahraman ordumuzun, polisimizin başarılı mücadelesi hepsi vatandaşımızın kahir ekseriyeti tarafından takdir ediliyor. İktidar değişikliğinde bunların olumsuz etkileneceğine dair bir endişe var. Dış müdahalelerle karşı karşıya kalınacağı noktasında endişe var. Biz Cumhur İttifakı'nın içindeyiz. 2023 seçimlerinde de ittifakın içinde yer alacağız. Hem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem Meclis çoğunluğu konusunda.
"TERÖRLE TOPYEKÜN MÜCADELEDEN YANAYIZ"
Bizim BBP olarak teröre ve terörle mücadeleye duruşumuz net. Çözü sürecinde bunun yanlış olduğunu, terörle mücadele edilerek yok edileceğini dile getirdik. Neticede bizim söylediğimiz noktaya gelindi. 2015 yılından itaberen terörle topyekün mücadele var. Cennet mekan Muhsin Başkanımız da bunu söylerdi; terör unsurlarıyla topyekün mücadele. Meclis, basın, işyerine neree sızmışsa topyekün mücadele.
"HDP VE TERÖR ÖRGÜTÜ PKK KÜRTLERİN TEMSİLCİSİ DEĞİL"
Millet İttifakı'nı oluşturan partilerin PKK, özellikle HDP konusunda duruşlarını doğru ve samimi görmüyorum. Resmi olmasa da fiili ortaklık kuracaksınız. Seçim süreçlerinde HDP'yi tırnak içinde Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olarak tanımlayacaksınız, ki asla böyle bir şey yok. Biz HDP'yi veya PKK'nın herhangi uzantısını asla ve kat'a Kürtlerin temsilcisi olarak görmüyoruz.
"HDP'Yİ AYM DEĞİL KENDİ YÖNETİCİLERİ KAPATMIŞ OLACAK"
Kürtler bizim kardeşimiz. Ben HDP'yi Kürt siyasi hareketin temsilcisi olarak görmüyorum. PKK'nın siyasi uzantısı olarak görüyorum. Nereye kadar 'PKK terör örgütüdür, bizim ilişkimiz yoktur' diyene kadar. AYM, HDP'yi kapatmış olsa da AYM kapatmış olmayacak, HDP'nin yöneticileri kapatmış olacaklar. Yaptıkları, fiiller, eylem ve sözleriyle birlikte. Halbuki PKK'yı terör örgütü olarak ilan etseler mesele kendiliğinden hallolur.
"AYM HUKUKİ BİR KARAR VERİRSE HDP KAPATILIR"
Diyarbakır'da alınan oyla İstanbul'da alınan oyu benzetemezsiniz. İstanbul'da HDP'nin temsilcisi 'CHP'nin adaylarını destekliyoruz' dedi. Seçimden sonra alınan personelde bunlara kontenjan tanındı. Bizim için İmralı canisi neys Selahattin Demirtaş odur. Birisi terör örgütünün kurucusudur, başıdır, diğeri de terör örgütü uzantısına eş başkanlık yapmıştır. Kardeşi dağdadır. 6-7 ekim olaylarında 35 kişinin katilinin azmettiricisidir. O da PKK'yı terör örgütü olarak nitelendirmemektedir; hatta devlet kurmaktan, Apo'nun heykelini dikmekten bahsetmiştir. Önce özerklik daha sonra devletmeşmeye gideceğini söylemiştir. Kürtler bizim kardeşimizdir. Ne terör örütü PKK ne onun uzantısı HDP onların temsilcisi olamaz. HDP asla legal bir parti değildir. Legal görünümlü illegal sözde bir siyasi partidir ve asla meşru değildir. Anayasa Mahkemesi'nin kapatma yönünde karar vermesini bekliyorum. AYM hukuki bir karar verirse yüzde 100 kapatılır. Batasuna sadece terör eylemlerini kınamadı diye kapatıldı. Venedik kriterleri de bunu böyle diyor. Kapatılırsa yenisi kurulur, 50 milyon oy verse ne olur? Oy verme ile meşruiyeti, hukuku yok mu sayacağız?
SEZEN AKSU'NUN ŞARKI SÖZLERİ
Bu ülkenin sanatçıları gerçekten bu ülkelerin sanatçıları ise bu ülkenin inancına, kültürüne, değerlerine, kutsallarına saygı duymak zorunluluğu, mükellefiyeti yok mudur? Hallac-ı Mansur'un 'enel hak' demesi tasavvufi bir şey. Bu sanatçılarımız o seviyede yapmıyorlar bunu. İnancından, kültüründen, kutsalından uzak oldukları için. Gerçekten toplumu galeyana getirmek için, bir ayrışma, kamplaşma, çatışma için da yapmış olabilirler diye düşünüyorum. Ben Sezen Aksu'nun ya da onun şarkısı üzerine, benzer çalışma yapanların planlı şekilde bunları yaptıklarını düşünüyorum. Bizim inancımıza, kültürümüzü yozlaştırmak için, kutsallarımıza saygıyı azaltmak için bunu normalleştirmek için yaptıklarını düşünüyorum. Resulü ekrem efendimizle ilgili Avrupa'daki karikatüre toplum nasıl tepki göstermişse elbette buna da tepki gösterilecektir. Herkes bu tepkiyi bekleyecektir. Hakaret edersen hakaret görürsün. Bir peygamberle ilgili sadece müslüman, Türk kimliğine olması dahi gerekmez. Bilir ki, biz peygamberlerimize saygılıyız, onlar kutsal ve değerlidir. Bu kadar değerli olan birisine saldırmak niye? Hakir görmek niye? Olumsuz şekilde şarkısına söz konusu etmek niye?
"SANATÇI BU TOPLUMUN İNANCINI, KÜLTÜRÜNÜ HAFİFE ALAMAZ"
Klibinin çekilmesiyle Türkiye gündemine geldi diye düşünüyorum. Bizim taraf maalesef bu konularda hem daha çok hoşgörülü hem daha tembel. Buna benzer bir şarkıyı tersten, bizim gibi düşünen inançlı, mütedeyyin bir şarkıcı yazmış olsaydı, aynı gün Türkiye'nin gündemine sokmuşlardı. Bu ülkenin sanatçısı insanların inancını, kültürünü, kutsallarını hafife alamaz, hakaret edemez. Bu kadar üreten bir sanatçının bunu bilinçsiz yaptığını düşünmüyorum. Türkiye'de mütedeyyin, milliyetçi olmak, tasavvufa sahip çıkmak olumlu değil ama diğer taraftan özgürlük adı altında dinsizlik ya da ahlak ve dini yapımıza uymayan birtakım ahlak dışı yaşantıları özgürlük adı altında Türkiye'ye yerleştirmeye çalışanların ya da savunucuların ya ada sözde aydın diye nitelendirdiğimiz kesimler içinde çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bir anda gündem ve müthiş algı oluşturuyorlar.
KPSS BAŞARISI MÜLAKATA YANSIYOR MU?
Bu genel bir mesele. Bugünün sorunu değil. Biz ta Osmanlı döneminden, daha doğrusu yeryüzünde devlet hayatıyla bu bir mesele, sorun. Her dönem herkesin sorunu. Bizim ölçümüz ehliyete, liyakata, ilme önem veririz. Devletimizi, devletimizi yönetenlerin de bunu önde tutmasını isteriz. Mülakatlarla ilgili maalesef muhalefet partilerimizin genel başkanları işi çok abartıyorlar. Bunu söylerken kendiniz ne yapmışsınız geçmişte? Yerel yönetimlerde ne yapıyorsunuz? Ehliyeti, liyakatı önceliyor musunuz; yoksa yandaş mı topluyorsunuz? Önce kendi yetki alanınız ve sınırlarınız içinde bunun hesabını vereceksiniz? Elbette vatandaşımız devleti yönetenlerden, bizlerden ehliyet ve liyakata önem vererek kadro oluşturmasını, görevlerini vermesini, bir haksızlığın oluşmamasını, adaletli bir şekilde bunun dağıtılmamasını talep edecektir. Elbette Türkiye'de herkes bizim gibi düşünmüyor, aynı etnik kökenden gelmiyor, aynı mezhebi anlayışta değil. Siz hakkı önde tutup adaletli davrandığınızda Türkiye ortalamasını verecektir. Çoğunluğu müslümansa, sağ görüşe sahipse oradan gelecektir. Önemli olan toplumun diğer kesimlerin de mezhebi anlayış, siyasi fikrimden dolayı elendim fikrine asla düşmemesi lazım. Bu zarar verir. (Habertürk)