İzmir’in Buca ilçesinde 1959 yılında açılan Buca Cezaevi, 30 Ekim 2020’de meydana gelen depremde hasar almıştı. Depremin ardından cezaevinde bulunan mahkumların farklı cezaevlerine nakledilmesiyle, 62 yıllık cezaevi 17 Mayıs 2021 tarihinde resmen kapatılmıştı.
Buca Cezaevi için yerel idare, merkezi yönetim ve kentin siyasi aktörlerinin başlattığı yıkım mücadelesi Adalet Bakanlığı’nın düğmeye basmasıyla sonlandı. Yapılan ihalenin ardından 45 günde bitmesi öngörülen yıkım işlemi yola çıkarken, geçtiğimiz günlerde cezaevi önünde açıklama yapan demokratik kitle örgütleri yıkım ihalesini alan firmanın hiçbir önlem almadığını belirterek, ‘katil toz’ olarak bilinen asbest tehlikesine dikkat çekmişti. Halk sağlığına yönelik endişeleri artıran tartışmalı yıkım sürecine bir tepki de İzmir Barosu’ndan geldi. Yıkım ihalesinin iptali için dava açan ve yürütmenin durdurulmasını talep eden İzmir Barosu, Bölge Adliye Mahkemesi’nde önünde basın açıklaması yaptı.
YETERLİ ÖNLEM ALINMADIĞINI BİLİYORUZ
Açıklama öncesinde konuşan İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel, uzun yıllar faaliyet gösteren Buca Cezaevi’nin asbest konusunda hiçbir önlem alınmadan ve kontrol yapılmadan yıkımına başlandığını ifade ederek, “Yakın zaman önce İzmir bir deprem felaketi yaşadı. Çok sayıda bina ağır hasarlı... Çok sayıda bina yıkıldı. Bütün bu binaların kaldırılması konusunda da asbest konusunda da yeterli önlemler alınmadığı biz biliyoruz. Bu nedenle, hem buna dikkat çekmek hem de cezaevi yıkımına ilişkin alınan ihale kararı ve yıkım kararının iptali için dava açıyoruz” dedi.
KANSER RİSKİ DALGA DALGA YAYILMAKTA
İzmir Barosu adına yapılan açıklamayı okuyan Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi Avukat Tuğçe Berber, “Binanın İnşa edildiği dönemdeki teknoloji ve kullanılan malzemelerin niteliği gereği asbest içerdiğinden kuşku yoktur. Böylesine eski bir binanın içerebileceği zehirli maddeler düşünülmeksizin, hiçbir önlem alınmaksızın adeta ‘yangından mal kaçırırcasına’ başlayan bu yıkımla hem alanda çalışan işçilerin hem de bölge halkının sağlığı hiçe sayılmaktadır. 25 Ocak 2013 yılında yayımlanan ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik’ uyarınca alınması gereken onlarca önlem alınmadan gerçekleştirilen bu yıkım devam ettiği sürece kanser riski dalga dalga yayılmaktadır. Sağlık yönüyle başlı başına bir tehdit olan bu yıkıma ilişkin ihale sürecinin de muğlak olması yıkımın durdurulması için bir başka sebeptir. Asbest içermesi çok yüksek ihtimal olan bu parçaların nereye götürüldüğü belli olmadığı gibi, ikinci ihaleyi alan firmanın yıkım şartnamesindeki koşulları gerçekleştirmeksizin ihalenin alındığı gecenin sabahında yıkıma başlamış olması durumu daha da şaibeli kılmaktadır. Biliyoruz ki bu yıkımın sürdürülmesi, sonuçları zaman içinde ortaya çıkacak büyük bir riski barındırmaktadır. Buca’da yaşayan yurttaşlar her yıkılan tuğlada biraz daha zehirlenmektedir. Bu nedenle devam etmesi halinde halkın sağlını ciddi boyutta tehdit etmeye devam edecek olan bir yıkımın derhal durdurulması zorunludur. İzmir Barosu olarak, kamu kurumları ve şirketlerin rant uğruna bir araya gelip halk sağlığını tehdit eden iş ve işlemlere imza atmasına ve kanunların hiçe sayılmasına göz yummuyoruz. Usulsüzlük silsilesi haline gelmiş bu yıkımın durdurulması talepli davamızı açmış bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.