MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Başkan Soyer’den 2019 sorusuna yanıt, çarpıcı ‘Ataşehir’ mesajı!
Politika
16 Aralık 2017 Cumartesi 08:33

Başkan Soyer’den 2019 sorusuna yanıt, çarpıcı ‘Ataşehir’ mesajı!

Seferihisar Belediye Başkanı katıldığı yayında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Büyükşehir adaylığı sorusuna yanıt veren Başkan Soyer, CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı İlgezdi’nin görevden alınması ve sonrasında yaşanan süreçle ilgili de çarpıcı bir değerlendirme yaptı.

GERÇEKİZMİR – Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer Can Radyo’da katıldığı yayında çarpıcı açıklamalarda bulundu. 

Tohum sorunundan yüksek yapı tercihlerinin yarattığı kentleşme krizine kadar geniş bir yelpazede mesajlar veren Başkan Tunç Soyer, programa CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin görevden alınmasına yorumu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi adaylığı sorusuna verdiği cevapla damga vurdu. 

DURUM DAHA VAHİM… ERDOĞAN 2019’DA SEÇİLİRSE İLK PAKET… 
Seferihisar Belediye Başkanı, İlgezdi’nin İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınması ve ardından CHP’li bazı belediyelerin özel teftişe tabi tutulması süreci hakkında, “Burada çok daha vahim bir durum söz konusu. Biraz daha geriye gelirsek 2009’da Türkiye’de beldeler kapatıldı, mahalle haline getirildi. Sonra bir gecede 16 bin köy kapatıldı mahalle haline getirildi. Sonrasında HDP’li belediye başkanları için kayyum ataması yapıldı. Sonra büyükşehirlerde belediye başkanları görevden alındı. Son halka Ataşehir… Bütün bu hikayeye bakarsanız çok uzun süredir yürütülen bir şekilde algı operasyonunu göreceksiniz. Belediyeleri kapatmak istiyorlar. Memur ataması gibi vali atamasıyla kentin yönetilmesini istiyorlar. Merkezileşmeye götürüyorlar. 2019’da Başkan Recep Tayyip Erdoğan seçilirse ilk açılacak paket yerel yönetim paketi olacak. Bu algı yıllardır oluşturuluyor ve yerleştiriliyor. Seçilmiş insanlarla bu işlerin olmadığını söyleyecekler ve merkezileştirecekler. Buradaki mesele CHP’li belediyelere yapılan saldırılar değil. Mesele vatandaşa yerel yönetimin faziletlerini doğru anlatmamızda. Eğer yerel yönetimler seçim yapılmaksızın yönetilecek yerler haline getirilirse Türkiye’de demokrasinin mezar taşı dikilmiş olur. Bütün dünya yerelleşmemin önünü açmaya çalışıyor. Yetkiyi daha çok yerele dağıtmak için çabalıyorlar. Global sorunların çözümü yereldedir. Global hiçbir sorun yerelin katkısı olmadan çözülemez. İnsanların geleceği kentlerin geleceğidir. Akıntıya karşı gitmemek lazım. Bizim yerelin gücünü arttırmamız lazım. Ancak böyle yaparsak insanlar için huzurlu yaşanacak yaşam yaratmış oluruz” dedi. 



BÜYÜKŞEHİR’E ADAY MI? 
Adı 2019 yılında yapılacak yerel seçimlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi adaylığı için sıkça dillendirilen Başkan Soyer, cevabı en çok merak edilen soruya da yanıt verdi. Soyer, “Hepimizin aslında yönetimle ilgili şikayetleri var. Geçenlerde bir panelde bir hanımefendi bütün bu söylediklerinizin nedeni yöneticiler dedi. İyi niyetli, iyi aile terbiyesi almış iyi niyetli, iyi eğitim almış, vicdanlı, donanımlı, bilgili insanlar siyaseti çok sığ, kirli ve çirkin bulup uzak duruyorlar. Fakat bu öyle bir paradoks ki siz uzak durunca birileri o boşluğu dolduruyor. Ondan sonra siz onlardan şikayet etmeye başlıyorsunuz ama siz dışardasınız. Şikayet ettiğiniz şeyleri şikayet ettikleriniz değiştiremiyor. Siz siyasetten uzak durdukça yakındığınız şeyler asla değişmeyecek. Sihirli bir değnek dokunarak da onlar değişmeyecek. Siz siyasete gireceksiniz, bunun lamı cimi yok. Eğer siz vicdanı olan ve bu memlekete sorumluluk duyan bir insansanız bir şekilde siyasete gireceksiniz. Ben aynı şeyi bütün Türkiye vatandaşları için söylemek istiyorum. Özellikle bizim aydınlarımız pek severler dışardan ahkam kesmeye. Onun gözünün üstünde kaş var demeyi çok severler. Peki kardeşim girin o zaman siyasete. Siyaseti çirkinleştiren, sığlaştıran şey insanların siyasetten uzak durmasıdır. Siyasetten uzak kalıyor ve bedelini onlar ödüyorlar. Ben siyasete girerken arkadaşlarım bana sen deli misin? Senin ne işin var siyasetle, seni çiğ çiğ yerler. Sen kirlenirsin, mahvolursun dediler. Ben dedim ki hayır kardeşim direneceğim ve kirlenmeyeceğim. Bakın 9 yıl oldu, asla dedikleri olmadı, dimdik ayakta durduğumu ve asla kirlenmediğimi düşünüyorum. Asla yok edemediler, ayaktayım ve durabildiğim kadar duracağım. Eğer bu memlekete karşı sorumluluklarınız varsa siyasete girmelisiniz. Siyaset bir nöbet işidir. Bu nöbette farklı görevler üstelenirsiniz. Bu görevde koltuğun büyüklüğü esas değildir. Önemli olan siyaseti dizayn eden genel merkez ise onların size bu görevi nerede layık gördükleriyle ilgilidir. Burada ben kendime bambaşka roller biçiyor olabilirim. Ama sonuçta o karar neyse onun yerine getirilmesi gerekir. Çok net söyleyeyim. Ben aday değilim. Bu adaylık diye bir şey olamaz. İzmir Büyükşehir belediye başkanlığına aday olmayacak kimse yoktur. Siyasi görevi çok büyük, ekonomik gücü çok büyük. Herkes aslında potansiyel adaydır. Ben olmak istemiyorum diyen insan bulamazsın. Ama mesele senin ne isteğin değil. Mesele bu göreve kimin layık olduğuna karar verilmesidir. Aziz başkan devam edecek olabilir, başkası gelebilir. Biz nerede olursak olalım bu memleket için iyi şeyler yapmaya devam edebiliriz. Koltuğun büyüklüğüyle hiç ilgilenmiyorum ben. Memleket için ne yapabiliriz benim derdim budur” diye konuştu. Soyer ayrıca “Bu koltuklar çok zehirli. Sizi bir anda dünyanın en yakışıklı, en yetenekli, en akıllı, en becerili insanı yapabiliyor. Etrafınızda o kadar çok şakşak yapan var ki kendinizi kaptırabilirsiniz. Bu bir güç zehirlenmesi. Kendinizi olduğunuzdan başka bir şey olarak görüyorsunuz. Bu çok tehlikeli bir şey. O koltuktan indiğiniz zaman bilinçaltınız sizi gerçeklerle karşı karşıya getiriyor” ifadelerini kullandı. 


TOPRAKTAN KOPUK HAYAT MUTLU EDEBİLİR Mİ? 
Programda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İstanbul’a ihanet ettik’ sözleriyle başlayan yüksek yapılaşma kaynaklı çarpık kentleşme sorunu da gündeme geldi.  Soyer şunları söyledi: Yatay yapılaşmayı tercih ederdim. İnsanoğlunun bu gökdelen dikme hikayesi biraz daha geriye giderseniz piramitlere dayanıyor. İnsanlar piramitleri ben doğanın üstünde bir gücüm demek için yapmış. Şu an da bu gökdelenler doğaya bir mesaj gibi. Ama doğayla uyumsuz olduğunuz sürece aslında kaybedersiniz. Doğayla ne kadar barışık olursanız o kadar mutlu olursunuz. Yerleşim için de aynı şey mümkün. Gökdelen dikmek çok kolay ama acaba içinde mutlu bir hayat kurabiliyor musunuz? Topraktan kopuk bir hayat insanı mutlu edebilir mi? Yatay bir yapılaşmayı ortaya çıkarabilirsek doğanın bize vereceği zararları da azaltmış oluruz. Kentin nasıl bir kent olacağını planlarken doğaya saygılı bir yaklaşım tarzını ilke olarak edinirseniz ortaya ne yüksek bina görürsünüz ne de doğa katledilir. Geçen hafta Çin’de akıllı kentlerle ilgili bir toplantıya gittik. Çin’in bir kenti vatandaş kartı çıkartmış. Aynı zamanda kredi kartı, sosyal güvenlik kartı, emeklilik kartı, otobüs kartı, kısacası cüzdanınızdaki bütün kartlar tek bir kartta toplanmış. Bir çiple bütün hayatınızı kolaylaştırabiliyorsunuz. Bilime ayak uydurmak işte böyle bir şey. İlla ki gökdelenler dikeceğiz, daha çok beton yapacağız diyerek teknolojiye ayak uyduramazsınız. Bu bir tercih meselesi. Teknoloji ve bilimi insanların refahı için kullanırsanız daha mutlu bir yaşam sürdürürsünüz. İstanbul gerçekten o ihaneti affedecek bir kent değil. Dünyanın en güzel şehirlerinden biridir İstanbul. Kent yöneticilerinin verdiği zararlar öyle 3-5 yılda çözülemiyor bir kentin onlarca yılını ipotek altına alıyorsunuz. Affedilecek ve hafife alınacak bir durum değil bu. Bunun hesabının sorulması lazım. Ben ihanet ettim diyerek bu işten kurtulamazsınız.


İşte Soyer’in diğer öne çıkan mesajları… 
 

İzmir’in başkanlarına övgü 
Bence tüm seçilen başkanlar kahramanlık hikayesi yazıyorlar. Bütün birikimlerimizi kentimize vermemiz gerekiyor. Ben sadece insanların başkanı değilim. Doğanın da başkanıyım. Onu korumak zorundayım. Bu sorumlulukla başa çıkmak gerçekten çok zor. İzmir’deki bütün belediye başkanları kahramanlık hikayesi yazıyor. O nedenle bütün başkanları saygıyla selamlıyorum.

Gökçeada’daki son durum ve Sakin Şehir… 
Sakinşehir ana 3 temel sütun üzerine oturan, 72 kriterle tanımlanan bir kentler ağıdır. Yaşamın kolay olduğu kentler ağı olarak adlandırılıyor. Türkiye 2009’da Seferihisar ile birlikte bu birliğe katıldı. Geçtiğimiz 8.5-9 sene içerisinde 14 kent katılmış durumda. 15’inci Mudurnu olacak ve onlarca kent sırada. Bu kentler ağı kentin doğasıyla uyumlu kentlerden oluşuyor. Gökçeada’da Seferihisar’dan sonra bu ağa katılmış ikinci kenttir. Dünyada ilk kez bir ada bu ağa katılmış oldu. Geçenlerde altın ve gümüş ocağı açılacağının haberini aldık ve büyük üzüntü yaşadık. Tabi bu haber İtalya’ya da gitmiş. Onlar da çok ağır bir mektup kaleme alarak Gökçeada’ya gönderdiler. Bu ocaklar açılırsa unvanın geri alınacağı söylendi. Neyse ki iş o duruma gelmeden geri adım atılmasıyla ocağın açılması iptal edildi ve rahat bir nefes aldık. Bütün Anadolu’ya yayılmış bir ağ haline geldi Cittaslow. Türkiye bir Cittaslow cenneti. Daha adını bilmediğimiz, gitmediğimiz o kadar güzel coğrafyalar var ki. 2-3 hafta önce Norveç’te bir toplantı vardı oradaydım. Biz giderken 22 dereceydi, orası -3 dereceydi. Çok az gün ışığı görüyorlar. İnanılmaz karanlık bir doğası var ama medeniyet şeklini görünce imreniyorsunuz. Bizim olağanüstü bir doğamız varken biz bunu hak etmiyoruz diyorsunuz. Biz derya içinde olup deryayı bilmeden yaşayan balıklar gibiyiz ve bunu hak etmiyoruz. Çok daha fazlasına layığız.

İzmir’e yeni göç dalgası… 
İzmir yüzlerce yıl boyunca Akdeniz çanağının en büyük liman kenti. Bundan 150-200 yıl öncesinde dahi ticaret anlamında en önemli noktalardan biri. Burada yaşayan İtalyanı, Fransızı, Rumu, Türkü ticari pastadan pay alabilmek için bir arada yaşama kültürü oluşmuş. İzmir’in genetik kodlarında bu var. Buraya gelen bir kişi 6 ay sonra ben İzmirliyim diyebiliyor. İzmir bunun için çok uygun bir zemin. Bu kökleşmiş kültür nedeniyle İzmir’e gelmeleri kaçınılmaz. Bizim kutuplaşmaya ihtiyacımız yok. Bizim birleşmeye ihtiyacımız var.

Tohum sorunu ve takas şenliği… 
2006 yılında bir yasa çıktı ve yerli tohumun satışı yasaklandı. Buna inanamamıştım. Araştırmaya başladık ve gördük ki gerçekten muazzam bir dışa bağlılık var bu konuda. Dünyada 10 şirket dünya tohum piyasasının yüzde 70’inden daha fazla güce sahip. Aynı zamanda tarım ilacı satıyorlar. Bu 10 şirketin büyük bir bölümü aynı zamanda kanser ilacı satıyor. Yani tohumu mecbur alıyorsunuz, yetiştirmek için ilacı da mecburen ondan alıyorsunuz, tüketimden sonra kanser ilacını da mecburen ondan alıyorsunuz. Hegamonik zincir böyle bir şey. Korkunç bir şey. Bir tek mezarcısı eksik. Böylesine bir hegamonyayla yerli tohumu yok etmeye çalışıyorlar. Biz de ne yapıyoruz, madem tohum satışı yapamıyoruz takasını yapmaya engel yok. 6 senedir takasını yapıyoruz. Bunu 5 sene önce başlattığımızda Gödence Köyü’nde bir dedemiz bize bir avuç Karakılçık buğday tohumu verdi. Bunu yetiştirin çok kıymetli bir buğday bu dedi. Biz o dönem 284 tohum aldık farklı farklı. Naylon seralar kurdurduk ve filizlendirmeye çalıştık. 80 türünü ilk sene yetiştirdik. Binlerce fide üretip dağıttık. Fakat o bir avuç buğday tohumunu bir türlü yetiştiremedik. Her sene denedik denedik olmadı. Beşinci sene 6 dönüm bir tarlada yetiştirdik. Bunu yetiştirdik ve değirmenlerde un haline getirdik. Amacımız binlerce yıl öncesinin lezzetini bugüne taşımaktı. Nitekim oldu. Başka bir lezzet çıktı ortaya. Fakat 6 dönümden günde en fazla 20 ekmek çıkarabildik. Oradan cesaretle 120 dönüme büyüttük. Bu sene 350 ekmek çıkarabiliyoruz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir