Karşıyaka Belediye Başkanlığı koltuğunda dokuz ayını dolduran Cemil Tugay’la kısa sayılabilecek bir sürede, uzun bir söyleşi yapma imkanı bulduk. Sercan Avcı, Gönül Soyoğul, Gizem Taban olarak, ‘komünal’ bir röportaj çıktı ortaya. Başlangıcı başkan Tugay, hoş bir anektodla açtı, ardı da oradan devam etti zaten.
Hafta sonu, bir etkinlikten vapurla Karşıyaka’ya dönerken, kimselerin kendini tanımamasından ‘rahat etmek, sıradan bir vatandaş gibi’ olabilmekten mutlu… Ama diğer yandan kendisine ‘bu iyi bir şey mi, yoksa bir yerlerde eksiklik mi var’ sorusunu sorarken bulduğunu anlattı bize daha kayıt cihazı çalıştırmamışken… Bir anlamda sesli düşünüyordu Başkan Cemil Tugay, ‘tanınır olmak’ ne demek, bunun profesyonel çalışmasından yararlanmak ne kadar gerçek, yaparsa doğru mudur, değil midir sorularını…
Alışık olmadığımız bir başkan portresi çiziyordu aslında ve ortaya soru ile başlamayan, alışık olunmadık bir söyleşi çıktı böylece. ‘Tanınır olmak’ ile ‘tanınmak’ arasındaki farkı, o ince çizgiyi de gösteren…
CEMİL TUGAY: Başarılı olursam çok ciddi anlamda fark yaratacağım, gerçekten etkili bir şekilde sorun çözecek işler yaparak olacağım. PR’ı kesinlikle beceremeyeceğim, ya da yapmak da istemiyorum.
‘Çöp arabalarında resmimi görmek istemiyorum’ mu diyorsunuz?
TUGAY: Hayır. Ben bu konuda kendime defalarca sordum, ‘mutlu muyum’ diye… Evet mutluyum. Bilsem ki; hiç kimse bana özel bir ilgi göstermeyecek sürekli vapurla, otobüsle gezmeye, bisikletle dolaşmaya, hepsine razıyım. Ama bir süre sonra fark edilir, duyulur, bu sefer farklı yorumlanır diye de endişe ediyorum. Bu yüzden ikisinin arasında ortalama bir şekilde götüreceğim. Mümkün olduğunca kendi hayat tarzımı…
‘Hayat tarzım derken…’
TUGAY: Mesela şöyle söyleyeyim; Ben küpe takardım, senelerce küpeyle gezdim. Adaylık için başvurduğumda da kulağımda küpem vardı. Hatta bana ‘adam kulağında küpesiyle gelmiş bir de belediye başkan adaylığına başvuruyor’ diyen partililer oldu. (gülüyor) Sonra ben o küpeyle bir süre gezdim. Sonra, ‘çıkarsan iyi olur falan’ dediler. (gülüyor) ‘Gerçekten önemli mi, gerçekten bu kadar gerekiyor mu’ dedim, ‘evet önemli, buna takarlar, bundan dolayı bir şeyler söylerler canın sıkılır’ dediler. ‘Başkan ol, ondan sonra takarsın’ dediler. (gülüyor) Ben de peki dedim. Neden? Sonuçta bir partiyi temsil ediyorum, bir grup insan için önemli bir figürüm. Özgürlük bir yerden sonra kısıtlanma zorunda… Mesela kravat takmayı sevmiyorum, spor giyinmeyi seviyorum ama kravat takmadığım birkaç yerde eleştiri aldım. Dediler ki, ‘böyle bir yerde kravatsız başkan olur mu…’ Bir amca dedi ki ‘siz de AKP’liler gibi kravat takmayı sevmiyorsunuz galiba’ dedi. Böyle şeyler duyunca dedim ki kravat takmam lazım… (gülüyor)
‘Küpeden oldunuz, kravatı da mecburen bağladınız. Başka?’
TUGAY: Göbeklendim. (kahkahalar) Geçen süreçte deneyim kazanıyorsunuz, bir şeyler öğreniyorsunuz. Ben çok çabuk öğrenen, çok çabuk analiz yapan, ona göre kendini geliştirebilen bir organizmayım. (gülüyor) Dolayısıyla bir süre sonra tüm bunların hepsini değerlendirip kendime bir çizgi çizeceğim. Aslında olmak istediğim şeyi biraz tarif edebilirim; yeni nesil siyasetçiler var, ben onlar kadar genç değilim. Bunların hepsi de kadın. Ben kadın da değilim (gülümsüyor) Ama çok doğru şeyler yapıyorlar, olaylara çok doğru bakıyorlar.
‘Kimlerden söz ediyorsunuz?’
TUGAY: Yeni Zelanda Başbakanı, yeni seçilen Finlandiya Başbakanı, daha önce İzlanda Başbakanı, İskoçya Özerk Cumhuriyeti Başbakanı gibi bazı siyasi figürler, 40 yaşın biraz altı biraz üstü olan kadınlar, inanılmaz güzel işler yapıyorlar.
‘Bir de kendileri gibiler…’
TUGAY: Evet. Mesela Yeni Zelanda Başbakanı evli değilken nişanlısıyla yaşıyorken hamile kaldı, doğum yaptı. O doğum sürecinde bakanlar kurulu toplantısı sırasında bebeğini emziriyordu. Bunlar kötü şeyler değil. Bunlar bir yerde, siyasetçiler toplumdan koptuğu sürece körleşiyorlar. Bu basmakalıp bir laf gibi görünüyor ama gerçekten körleşiyorlar. Dün mesela basit bir şey fark ettim; İZDENİZ’in vapurlarının içerisinde televizyonlar var, orada bir şeyler gösteriliyor ama çok daha etkili kullanılabilir. Biz mesela Karşıyaka ile ilgili pek çok şeyi orada yayınlayabiliriz. Buna kapalı olduklarını düşünmüyorum, on binlerce insan o vapurla gidiyor geliyor, ne kadar önemli bir fırsatı kaçırıyoruz. Vermek istediğiniz mesajı çok rahat verebileceğiniz bir nokta orası… Ama yapmıyoruz. Bunun gibi, körleşmemek adına toplumun içerisinde yaşamak, bulunduğunuz çevre neyse orada yaşamak ve size yapay bir çevre yaratılmaması için biraz özen göstermek çok değerli olur, çok iyi sonuçları olur.
‘Bir süre izleyeceğim ve karar vereceğim dediniz. Örneğin kendiniz olmaktan küpeyi çıkararak vazgeçtiniz diyelim…’
TUGAY: Yoo, küpeyi tekrardan takacağım.
‘Küpeyi takmak gibi mi olacak? İnsanlar sizi tanıdıkça, bazı yerlere kravatsız da gidebilme özgürlüğünüz mü olacak? O süreç nasıl işleyecek?’
TUGAY: Büyük bir ihtimalle tıpatıp eskisi gibi bir adam olacağım. Hiçbir şeyimi değiştirmemiş halime döneceğim çok büyük bir ihtimalle. Fakat şu dönemde yanlış algılar oluşmaması için biraz sabırla, insanların beni doğru tanımasını beklemek zorundayım. Çünkü hiç tanımayan insanlar her şeyinize bakıyorlar, söylediğiniz bir söze, kılık kıyafetinize, takınıza, davranışınıza… Ben çok iyi bir belediye başkanı olmayı hayal ederek, düşünerek, isteyerek bu göreve geldim. Bütün çabam bunun üzerine kurulu… Sıradan işler yapayım gideyim gibi bir şeyim yok. Çok güzel bir mesleğim, çok iyi bir yaşamım vs varken bu noktaya geldik. Ne için geldik? Farklı ve iyi şeyler yapalım diye geldik. Hatta örnek olsun, birileri ‘bu böyle de yapılabiliyormuş’ desin diye geldik. Bunlar çok iddialı da olmasın, öyle konuşmak istemiyorum ama amacım gerçekten şöyle söyleyeyim; idealinizde bir siyasetçi yaratın, ben de kendi idealimde bir siyasetçi, belediye başkanı yaratayım. O neyse öyle olmak istiyorum. Bunu olmak çok kolay değil ama en azından hedeflediğiniz şeyi doğru belirlemek önemli. Yani asla böyle güç gösterilerinde bulunan, kendini bir popstar gibi tanıtan, lanse eden birisi olmak gibi bir şey değil siyasetçilik… Güç aslında sizin üzerinizde bir yük bence… Çünkü o güç oranında sizden bir şeyler bekleniyor. Diyorlar ki; ‘senin gücün var, yap.’ Mesela ‘senin gücün var beni işe al.’ Ama alamıyorsun. ‘senin gücün var şuraya yol yap, senin gücün var vs…’ Yani o güç insana yük getiriyor, sorumluluk getiriyor. Ne kadar fazla gücünüz varsa, yükünüz de o kadar fazla artıyor, işin doğrusu… O yüzden mesela büyükşehir belediye başkanlarının, bakanların, daha üst siyasetçilerin üzerindeki yükü hayal bile edemiyorum. İnanılmaz ağır yükler bunlar ama birilerinin de bu işleri yapması lazım.
‘O gücün nasıl kullanılması gerektiği konusunu tam olarak netleştirdiniz mi siz?’
TUGAY: Ben şu ana kadar şöyle anlıyorum olayı; hiç kimse birey olarak asla bu yüklerin altından kalkamaz. Kesinlikle ve kesinlikle doğru insanlar, doğru ekipler doğru yöntemlerle gidebilirsiniz. Bu iş tabi ki tecrübe işi, tabi ki o ekipleri oluşturmada insanın geniş bir çevresi, geniş bir tanıdığı grup olmasıyla alakalı. Biraz hızlı kavramalı, hızlı değerlendirmeli, hızlı kararlar vermelisiniz. Çünkü zaman kısıtlı. Eğer iyi bir ekip kurar, onlarla iyi bir takım çalışması yaparsanız ve tamamen o ekibe kendi filozofinizi uydurursanız, ‘benim yönetim anlayışım budur, yapmak istediğim budur’ derseniz, siz o ekibin doğru lideri olursanız, o zaman iyi şeyler yapabiliyorsunuz. Yetersiz insanlarla başarısız ekip elemanlarıyla iyi bir sonuç alabilmeniz mümkün değil. Kesinlikle bunun hiçbir yolu yok.
‘Bu yüzden mi acaba, Karşıyaka sanırım şu ana kadar en fazla bürokrat değiştiren belediyeler arasında?’
TUGAY: Olabilir evet. Ama hani biraz umduğumu bulamadığım için öyle oldu. Verdiğim kararlardan da pişman değilim onu da söyleyeyim. Şunu neden yaptım demiyorum. Sadece kendi atadığım 1, 2 kişiyi tekrar değiştirmek zorunda kaldım, o beni çok üzdü. Çünkü başında daha fazla beklentim vardı ama beklentim oranında performans göremedim. Öyle olmasa daha memnun olurdum. Şuna inanıyorum; daha kaliteli insan, daha kaliteli ekip, daha kararlı, hızlı, uyumlu çalışan bir ekip aslında her şeyin formülü… Sonucu belirleyen kesinlikle bu. Ama sizin o ekibe liderlik yapabilmeniz lazım. Böyle konumlarda o liderliği gösterebilen insanlar başarıyor. Ahmet Piriştina ile ilgili dinlediğim her hikayede de bu sonuca varıyorum. İstanbul’da Beylikdüzü Belediyesi’ni ziyaret ettik. O arada tanıştık oradaki ekiple. Olan biten her şey o kadar netleşti ki gözümde, Ekrem İmamoğlu’nun başarısı tamamen ekip. Yüzde yüz ekip. Çok iyi bir ekip kurmuş, onlara çok iyi liderlik etmiş, o sayede muhteşem işler yapmış.
‘Karşıyaka’nın fotoğrafını çektiniz bu süre içerisinde, zaten burada yaşayan biriydiniz. En büyük eksiklik neler, ne gördünüz öncelikli olarak? Siz bir estetik cerrahsınız, estetik yanınız ağır basıyor muhtemelen… Karşıyaka hangi neşterlere/neye ihtiyaç duyuyor? Nasıl buluyorsunuz estetik olarak?’
TUGAY: Yaradılışından çok güzel bir kent ama zaman içerisinde bir taraftan tahrip edilip diğer taraftan yeni bir şeyler yapılırken gerçekten işin estetiğinin hiçbir şekilde gözetilmediği, sanatsal, mimari, karakteristik tarafının ihmal edildiği, maalesef bunun da Cumhuriyet dönemiyle birlikte şehirleşmeyle birlikte geliştiğini düşünüyorum. İzmir’in geneli böyle, Karşıyaka’da da böyle. Ama hala şans var. Şu haliyle de Karşıyaka yine de çok güzel bir yer. Daha iyi bir hale getirilmesi için de öyle aşırı radikal şeyler yapılması gerekmiyor. Elinizdeki mevcut boş alanları, kamuya ait alanları doğru değerlendirmeniz halinde yine çok güzel şeyler olur. Bundan sonraki şehirleşmenin, mimarinin, kent estetiği gözetilerek, şehrin karakteristiğine uygun bir planlamayla yapılması lazım. Bir kere hiçbir alanın kaybedilmemesi gerekiyor bundan sonra. Hadi şurayı da konut alanı olarak açalım deme şansınız olmayan bir yer. Karşıyaka’da bence konut işi bitmiştir. Elimden gelse hiçbir konuta ruhsat vermezdim bundan sonra, sadece kentsel yenilenme ya da bina yenilenmesi anlamında yapılacaklar hariç. Ama mevcut alanları da çok iyi planlamamız lazım; insanların hem sosyal anlamda kullanacağı, hem spor, sanat, alışveriş vs ihtiyaçlarını gidereceği bir yer olarak planlamamız lazım. O anlamda Karşıyaka’nın genelini ciddi olarak analiz ettik. Metre metre nerede ne var, nereye ne yapabiliriz, bütün bunları arkadaşlarımızla birlikte… Elimizde o açıdan iyi bir ekip var. Şehir plancılarının kare ası denilen grubun hepsi burada. Şu anda şehir plancıları odası başkanı bizim kent estetiği müdürümüz, bir önceki Nehir Hanım planlama müdürümüz, ondan önceki Zeki Bey de başkan yardımcımız. Mimar, mühendis, şehir plancısı ekibimizi güçlendirmek için halen çaba gösteriyorum, sağdan soldan toparladığımız iyi bir ekibimiz oldu, onlarla beraber çok güzel çalışmalar yapıyoruz şehri planlamak için, ekolojik açıdan kenti koruma altına almak ve daha iyi hale getirmek için…
‘Mesela ben ekolojik kentsel dönüşüm diye tanımlamanız oldu, bunu açabilir misiniz?’
TUGAY: Böyle bir şey tanımladım kendimce, bir yerden okumadım. Dedim ki; böyle bir şey tanımlayalım, böyle bir şey yapmaya çalışalım, taş binalarla dolu bu şehri ne yaparız da daha doğayla uyumlu ve çevreci hale getiririz, bunun içini dolduralım. Yenilenebilir enerjiden tutun yağmur suyu toplama sistemlerine kadar, dikey bahçelerden tutun mevcut ağaç dokusunu zenginleştirmeye kadar bir sürü şey, geri dönüşüm ile ilgili çalışmalar. Bu yöndeki çabalarımızı daha da aktifleştireceğiz. Şu an da zaten çalışıyoruz arkadaşlarımız sürekli fidan dikiyorlar. Bu yıl 100 bin fidan dikelim diye bir hedef koydum ben. Ne zaman koydum? Geçen yıl Haziran ayında.. Arkasından orman yangını çıktı, o ara çok ağaç kaybedince herkes de bir duyarlılık oluştu, ağaçlandırma kentin her tarafına yayıldı. Bizim ondan önce başlamıştı, yaz döneminde sürekli sağdan soldan bir sürü fidan bulduk, binlerce fidan biriktirdik mevsimini beklemeye başladık. Eylül’den itibaren onları dikmeye başladık, hala dikiyoruz. Muradiye’deki orman fidanlığından binlerce fidan aldık, bugünlerde arkadaşlarımız onları dikiyorlar. Öncelikli amacımız şehir içerisinde ağaçlandıracağımız her yeri ağaçlandıralım, daha sonra yavaş yavaş şehrin çeperlerine doğru yeşil alanlar oluşturalım. Bunların hepsi şehrin daha yaşanılabilir, daha doğayla uyumlu hale gelebilmesi için. Bir de baktığınız zaman sizi etkileyecek estetik değeri, kalitesi olan ve Batı’da pek çok örneğini gördüğümüz şeylere ihtiyacımız var. Diyorum ki; bundan sonra yeni bir bina yapacak olursak mutlaka o çok özel bir mimariye sahip olacak bir bina olacak, belediye tesislerinden bahsediyorum. Bundan sonra yaptığımız her şey; anaokulu, kültür sarayı, kütüphane vs ne yaparsak yapalım mimari ve görsel açıdan nitelikli bir yapı olacak, olması da lazım. Öyle apartman dairesi gibi bir şey yapmayı düşünmüyorum. Ne yapacaksak, güzel ve farklı yapacağız. O bina, insanlar baktığında keyif veren bir bina olacak. Benim belediye başkanlığında en büyük heveslerimden, hayallerimden birisi bu. Böyle olduğunda şehrin insanları kendini daha iyi hisseder, turistik değerleri daha artar, kent daha çok değer kazanır vs. Benzer şeyleri biraz dokunuşlar, makyajlar şeklinde çarşılara uygulamak istiyorum. Karşıyaka Çarşısı’na, Bostanlı’ya, dere yataklarına… Bir sürü planımız, projemiz var, anlatmakla bitmez.
‘Beş yıl sonra nasıl bir Karşıyaka hayaliniz var? Beş yıl yeterli bir süre mi kafanızdaki Karşıyaka için?’
TUGAY: Bu dediklerim için mümkün değil yetmez, gerçekçi olmak gerekirse… Beş yılda bütün bunları yapabilmeniz için bir kere çok büyük bir para lazım, ortada öyle bir para yok. Ama olabildiğince maharetimizi konuşturup yapacağız. En azından pek çok şeyin temelini atarız. Projeyi ortaya koyalım, temelini atalım 5 yıl sonra diyelim ki, ben bir şekilde bırakırsam da ben sonra gelen arkadaş yapar. Yeter ki olsun, o yola girilsin.
‘Geldiğinizden itibaren yaptığınız tasarruf tedbirlerini kamuoyu biliyor. Dokuzuncu aydayız, nasıl bir mali yapıya sahipsiniz? İlk günden bugüne mali disiplin sağlandı mı? Maaşların ödenip ödenmemesi durumu, borçlar? Aslında şeffaf olsanız… ‘Kasamızda şu kadar para var ya da kasa tamtakır’ demek yanlış mı?’
TUGAY: Yok yanlış değil tabi ki. Aslında gizlemeye çalıştığım bir şey yok. Bakarsanız pek çok konuşmada, aralarda, detaylarda söyledim. Toplamda 340 milyon civarında borcu vardı belediyenin şirketlerle beraber. Bunları söylediğim zaman şöyle bir şey oluyor; ‘o bir şey mi, benim 450 milyon borcum var’ gibi bir şey oluyor. Diyorum ki; şöyle bir sorun var, senin 450 milyon borcun 10 sene içerisinde ödemen gereken bir borç, benim 340 milyon liralık borcum 6 ay içerisinde ödemem gereken bir borç, böyle bir fark var. Geriye dönük baktığınızda, ben göreve başladığımda, 2 buçuk sene öncesinden piyasadan alacaklı birçok insan vardı. Beledeyiye hizmet etmiş, mal satmış adamlara ‘biz 6 ay içerisinde paranızı ödeyeceğiz’ diye taahhütte bulunulmuş, üzerinden 2.5 sene geçmiş ve ödenmemiş. Bu durumda ne oluyor? Siz bir iş yapmak istiyorsunuz, ihale açıyorsunuz kimse girmiyor. Neden? Siz borcunuzu ödemiyorsunuz ki… Bu şekilde ihale açamadığımız, hizmet alamadığımız pek çok şey oldu. Çok enteresan şeyler yaşadık, bunların detaylarını pek anlatmadık, insanlara aktarmadık ama çok sıkıntılı günler geçirdik. Şu anda o 2.5 senelik borçlarımızın 1.5 seneliğini ödedik, 1’e çektik. Daha hızlı olmak istiyoruz, tasarruf iyi de, insanlar da bir taraftan hizmet bekliyor. Özellikle belediyenin temel hizmetlerinde, ‘parkınıza bahçenize bakamayız, yolunuz tamir edemeyiz’ diyemeyiz, bunları yapıyoruz. İlk aylarda biraz daha hızlı bir borç ödeme oldu şundan dolayı; belediyenin piyasadan birikmiş ciddi alacakları vardı, 60 milyon civarında bir alacak; onları almak için yüklendik, buradan bir para gelişi oldu, üzerine Mayıs’ta emlak vergisinden de para geldi. Ciddi bir bolluk yaşadık o aylarda. Kent A.Ş’nin de yaz döneminde ciroları iyiydi, o aylarda rahattık. Sonbahara girince elimiz daraldı çünkü alacaklar artık toplanmıştı, Kent A.Ş’nin ciroları düşüktü. Sonra iller bankasının kesintileri özellikle son 2 ay fazla oldu, anormal kesildi. Onlardan dolayı 2 aydır maaş ödemelerinde sıkıntılar yaşıyoruz. Ödüyoruz ama parça parça ödüyoruz, gecikmeli ödüyoruz. Ama Ocak’tan sonra inşallah rahatlayacağız. Çünkü banka ödemelerinin kredilerinde bitenler var, daha önce çekilmiş aylık düzenli ödediğimiz şeyler vardı bunlar bitiyor.
‘Yeni kredi alabileceksiniz yani?’
TUGAY: Yeni kredi almak istemiyoruz, zorunda kalmayacağımızı umuyoruz. Normalde almayacaktık aslında ama şu arsa işi olunca ekstra büyük masraf çıktı.
‘TOKİ ihaleye çıktı Mavişehir’de, gittiniz aldınız. Nasıl oldu?Bu kadar parasal sıkıntı çekerken böyle bir hamleyi gerekli bulup, bunun yoluna girmeniz de ‘Burada çok önemli bir şey var’ dedirtiyor.’
TUGAY: Cuma günü grup toplantısında meclis üyelerimizden inşaat işiyle uğraşan bir arkadaşımız toplantının sonunda bana dedi ki; ‘TOKİ Mavişehir’deki 3 tane yeri satışa çıkarmış, Bunların biri belediye hizmet alanı, biri rekreasyon alanı, biri açık spor alanı, üçü de kamuya ait olması gereken yerler, haberiniz var mı’ dedi. Haberim yok dedim. Ama alelacele konuştuk, zamanını da sormamıştım, 1-2 ay süresi vardır herhalde dedim. Sonra aklıma geldi, başkan yardımcımızın odasına indim ‘şu TOKİ satışları varmış, ne zaman haberiniz var mı’ diye sordum. Yokmuş. ‘O zaman hemen öğrenelim ne zaman olduğunu, çünkü birileri almaya kalkabilir’ dedim. Sonra internete girdik, TOKİ’nin sitesine baktık. 2 gün sonra müzayede var, bir sürüm satılan yer var ama aralarında Karşıyaka’daki bahsedilen alanlar yok. Bana satışı söyleyen arkadaşımıza telefon ettim, bize bir emlak sitesinin adını verdi, o emlak sitesinde ilan var. TOKİ’nin müzayedesinde Karşıyaka’daki bu 3 alan var. Ama TOKİ’nin web sayfasında yok. Sonra TOKİ’ye telefon ettik, ‘evet müzayedeye çıktı onlar’ demişler. Şartları öğrendik. Hemen Tunç Başkan’ı aradım, ‘başkanım Karşıyaka’da böyle bir durum var, buraları birileri alabilir, alırsa daha sonra ne olur bilmiyorum. Çünkü benzer şeyler Karşıyaka’da daha önce yaşanmış ne yazık ki. Bazı yerler alınıp AVM’lere, bazı yerler alınıp ticari alanlara dönüştürüldü. Kamu alanını kimse dönüştüremez diyenlere örnek gösterebileceğim en az 2 tane yer var. Bunlar yaşanmış. Çok ucuza alınmış daha sonra konut ya da ticari alana dönüştürülüp çok yüksek rakamlarda değerlere ulaştırılan yerler var ne yazık ki’ diye durumu anlattım. Tunç Başkan da olayı dinledikten sonra ‘bence sen git ihaleye ve orayı alalım’ dedi, büyükşehrin bu konuda yardımcı olacağını söyledi. Büyükşehrin arkamızdaki desteğiyle beraber müzayedeye gittik. Müzayedede bizi görenlerin içerisine şaşıran ve şaşırmayanlar oldu. Şaşırmayanlar daha önceden haber alanlar, şaşıranlar ‘bunlar böyle bir şey yapmaz’ diyenler. Karşıyaka Belediyesi tabi borçlu, para yok diye biraz galiba rahat hissetmiş insanlar ama o kadar da değil. Sonuçta kocaman bir belediyeyiz biz.
‘İhaleye buraları almak için para yatırıp başvuranlar olmuş, kim olduklarını öğrenebildiniz mi?’
TUGAY: Öğrenemedik. Birkaç kişi başvurmuş fakat biz gidince ihaleye girmediler ve ortaya çıkmadılar. Şimdi 152 tane lot vardı, bunların 36-37-38 sıralı şeyleri bize aitti, onların sırası geldiğinde teklif veren var mı diye bekledik, teklif veren olmadı. Öyle bir durumda ‘siz de teklif vermeyin’ denmişti bize büyükşehirden, biz de teklif vermedik sıra geçti, sonra salondan çıktık; ‘tamam mı, artık alan olmaz değil mi’ dedim, ‘hayır, müzayedenin sonuna kadar beklenir, teklif vermeyenlerden teklif vermek isteyen var mı diye son bir kez sorulur, ondan sonra müzayede biter’ dediler. O zaman dedim; ‘sonuna kadar buradayız.’ (gülüyor) Müzayede devam ederken biz salondaydık sonuna kadar. Biraz film gibi oldu ama gerçek böyle… Bu arada Tunç Başkan’a telefon ettim dedim ki; ‘başkanım burada bir tane belediye hizmet alanı var, bizim çok işimize yarayabilecek bir yer, yüzde 25 peşinat kalanı 48 ay vadeyle satılıyor, bu vadeli kısmını biz belediye olarak öderiz, peşinatında büyükşehir bize yardımcı olursa buraya talip olmak istiyorum, alalım istiyorum, belli k TOKİ burayı hiçbir zaman ücretsiz vermeyecek, rakamı da düşürmeyecek, yarın öbür gün başka birisi yine arada kaynatmasın’ dedim, ‘tamam alın’ dedi. Öyle dedikten sonra müzayedenin sonuna kadar bekledik, en son o soruyu sordular. Bu arada salonda sadece biz kaldık. Biz İstanbul’daki salondayız, Ankara’da da eş zamanlı salon var, daha kötüsü var internetten girilebiliyor ve internetten girenin sadece numarası görünüyor, kim olduğuna dair bir fikriniz olmuyor. Yani salonlar bomboş da olsa son dakika internetten girilebilir diye ayrılamadık. Ben de heyecan ve endişeyle bekledim. En son talep eden var mı dendi, biz elimizi kaldırdık teklif vermek istiyoruz dedik.
‘O zaman bunlar isminin bilinmesini kesinlikle istemiyorlar değil mi?’
TUGAY: Tabi… Zaten o esnada arkadaşlarımıza sosyal medyadan paylaşım yapmalarını söyledik ki, olayı fark ettiğimizi takip ettiğimizi bilsin. Çünkü o andan itibaren birisi almaya kalktığı anda kamuya ait arazileri rant amaçlı satın almış kişi konumuyla kamuoyunda hakikaten zor bir duruma düşecekti. Böyle bir taktik yaptık, işe yaradı, kimse de girmedi. Ama ben inanıyorum eğer biz bunu fark etmeyip orada olmasaydık bunların en az 2’si satılmış olacaktı. Olduğundan abartılı anlatmak istemiyorum ama yaşanan bu. Bunlar bir taraftan da insana şunu düşündürtüyor; geçmişte acaba bu arazi satışları yapılırken neden müdahale edilmedi. Maalesef üzülerek söylüyorum.
‘Karşıyaka Belediyesi’nin satacak yeri yok mu? Başkanlar sıkıştıkları zaman böyle bir yola başvurabiliyor.’
TUGAY: Bizim satacak yerimiz var. (gülüyor) Daire karşılığı verilmiş hisse payları var ,mesela oralardan daireler var, satmaya çalışıyoruz almıyor kimse. (gülüyor) İki yerde de konut imarlı arazimiz var, satmak istiyoruz. Çünkü biz oraya gidip konut yapacak değiliz. Oradan alınacak parayla borç ödemesi ya da yatırım yapabiliriz ama onları da satamadık şu ana kadar. Sadece 11 dairenin 3’ü satıldı, 8’i halen boş duruyor. Ama çok değerli daireler değil. Karşıyaka Belediyesi’nin öyle çok fazla para edecek malı mülkü yok ama aslan gibi yüreği var. (gülüyor) Bunu espri olarak söyledim ama Karşıyaka Belediyesi güçlü bir kurum, Karşıyaka da çok değerli bir ilçe. Bir kere her şeyden önce mali bir disiplin içerisinde yönetilirse, alacakların tahsilatında biraz kararlı olursa, olması gerektiği gibi yönetilirse, buranın hem borçlarını ödeyebileceğine hem yatırımlarını yapabileceğine inanıyorum. O yolda ilerliyoruz zaten. Öyle fazla malı mülkü olup satmasına gerek yok.
‘Siyasette geçmiş dönemlerde il başkanlığı, vekillik gibi birçok görev yapmış isimlerin belediye başkanı olduktan sonra müdahilliklerini anlıyorum, artık meslek gibi oluyor. Siz kendi mesleğini yapan, 2010 yılında CHP üyesi olmuş bir partiliyken, bu süreçte parti içerisinde bir aktör oldunuz. Bu sadece bir ilçe başkanını değiştirme mesaisi değil. Cemil Tugay parti içinde bu derece müdahil olarak ne yapmaya çalışıyor? Delege seçimleri bitti, ilçe kongresinde nasıl bir aktör olacaksınız, ne yapacaksınız? Sonuçta bir aday çıkacak, bu adayı nasıl belirleyeceksiniz?’
TUGAY: CHP içerisinde ben ne yapmaya çalışıyorum? İktidar olacak, iktidar olduğunda da bu yükü taşıyacak bir parti örgütü için kendi çapımda elimden geleni yapmaya çalışıyorum işin doğrusu… Bizim laf olsun diye değil, samimi olarak birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. İçimizdeki değerleri bulmaya ve onları öne çıkarmaya ihtiyacımız var. Liyakata, adalete dayalı bir siyasete ihtiyacımız var. Bütün bunları yapacak parti yönetimlerine ihtiyacımız var. Böyle adamcı, ekipçi, onu bunu ayıran, insanları sınıflandırırken gruplandırırken benden olan/benden olmayan diye ayırmayacak, gerçekten parti içinde bir demokrasi ortamı yaratıp oradan birlik ve beraberlik doğuracak, sonra da o birlik ve beraberlik içerisinde kendiliğinden yürüyecek. Liyakat sahibi, bu işi gerçekten iyi yapacak insanları öne çıkaracak bir sisteme ve o sistemi sahiplenecek yönetimlere ihtiyaç var. Benim çabamın özü budur.
Niye bunu istiyorum?
Bunu yapmadıkça başarılı bir siyaset yapamayız. CHP’ye beklediğimiz desteği sağlayamayız, iktidar olamayız. İktidar olsak da başarılı olamayız. Başarılı olamadığımız zaman bir felaket yaşarız. Sonuçta ülke bir felaket yaşar, beraberinde parti kendini asla iktidarda göremez. Ama bazı insanlar şöyle bakıyor; CHP sadece muhalefette de kalabilir, sadece bazı belediyeleri yürütebilir, bu yeterlidir, biz oralarda güçlü oluruz vs. Yok öyle bir dünya! CHP, hele hele şu andaki gibi bir ülke ortamında hiçbir lüksü yok. Bizim ülkemizin lüksü yok. Aklı başında olan kimsenin hiçbir lüksü yok. Ben tüm arkadaşlarımı siyaset yapmaya davet ettim, dedim ki; lütfen siz de dahil olun, illa ki milletvekili belediye başkanı başka bir şey olmanız gerekmiyor, konuşun katkıda bulunun. Ülkeyi bir şekilde toparlamamız lazım, yoksa çoluğumuz çocuğumuz bu ülkeden göçecek. Başka yerde mutlu mu olacak? Olmayacak. Geçmişteki meslek yaşantımda Amerika, Avrupa deneyimlerim bunu gösterdi ki; insan, ancak kendi ülkesinde kendi topraklarında, sevdiği insanlarla beraber olduğunda mutlu olabiliyor. Dünyanın parasını da kazansanız, inanılmaz büyük kariyerler de yapsanız mutlu olamıyorsunuz. İllaki kendi toprağınızda sevdiğiniz insanlarla bir arada olacaksınız. Bir kente, bir ülkeye ait hissetmek güzel. İnsanın evi gibi… Düşünün akşam gidecek bir eviniz olduğundaki huzuru düşünün. Aynı şey. Şehrinizin toprağınızın ülkenizin olması güzel bir şey. O ülkenin iyi olması da herkesi mutlu edecek. Ben, çocuklarımın kendilerini ait hissettikleri bir ülkede mutlu yaşamasını çok istiyorum. Bütün hayalim bu. Bunu Türk Milleti’nin hak ettiğini düşünüyorum. Kaldı ki bizim yakın tarihimiz öylesine acılar dolu ki… Biz kendimizi kentimize, ülkemize çok kısa vadeli geçmişlere sahip, toprağın derinlerine kök salamamışız. Sürekli göçebe bir toplum olarak yaşamış insanlarız. Bir Anadolu insanları olarak, Türkiye Cumhuriyeti insanları olarak, bütün samimiyetimle söylüyorum Atatürk’ün çizdiği çerçeve çok doğruydu. Bu ülkenin sınırları içerisinde yaşayan insanlar olarak artık bu topraklara kök salmamız lazım. Burası bizim toprağımız, burası bizi ülkemiz, burası güzel, yaşanılabilir bir yer olmalı, biz burada huzur ve barış içinde yaşayabilmeliyiz demeliyiz. Bunun için de bunun gereğini yerine getirmeliyiz. Kim bunun gereğini yerine getirecek? Her şeyden önce; bunu fark eden, akıllı, eğitimli, vatansever insanlar olacak. Dünyayı da böyle insanlar kurtarıyor. Ya sürekli kavga eden çevresini yok eden bir canlı türü olacak kalacağız ya da dünya olarak gerçekten medeni bir seviyeye ulaşacağız. Artık kavga etmemeyi, birbirimize saygı göstermeyi, herkesin ortak refahını gözetmeyi, dünyanın doğal yapısını da, insanlar olarak sağlıklı yaşamayı da çözeceğiz. Ben bunun olacağına inanıyorum. Yani illa bunu yakalayabilmemiz için doğal afetler silsilesi mi yaşamak zorundayız, ya da uzaylı saldırısına mı uğramamız gerekiyor. Hayır değil. Biraz düşününce aklın yolu bir. Çözülür. Doğru bir CHP örgüt yapısı, CHP’yi iktidara götürür. Ben de sorumlu olduğum alanda bu anlamda üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Bunu genel merkeze de, muhatap olan herkese de böyle ifade ettim. Hiçbir zaman kendi kişisel siyasi kariyerimi gözetmedim. Böyle bir şey de düşünmüyorum.
‘Aday nasıl belirlenecek?’
TUGAY: Şu anda aday olmak isteyen kişiler zaten kendilerini belli ettiler, örgüt içerisinde bunlar konuşuluyor, bir değerlendirme süreci yaşanıyor. Kongre tarihine göre yakın günlerde birileri çıkar biz adayız der. O adayların arasından örgüt kimi isteyeceğini zaten kolayca belirler. Bunda özel bir sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Bu hafta sonuna kadar adayın çıkma ihtimalinin yüksek olduğuna inanıyorum.
‘Sizin profil olarak örgüte sunacağınız bir isim var mı? Görüşmelerde bir profil mi çiziyorsunuz yoksa bir isim mi sunuyorsunuz?’
TUGAY: Ben iki şeyi çok önemsiyorum; asla uzaktan kumanda edilecek, söyleneni yapan bir ilçe başkanının doğru olduğuna inanmıyorum. İlçe başkanlığı koltuğunda ne kadar güçlü bir insan oturursa, örgüte o kadar güç verir, belediye başkanına da güç verir ve hepimiz bundan karlı çıkarız diye düşünüyorum. O yüzden hepimizin saygı duyacağı, hepimizin arkasında duracağı, gerçekten güçlü bir figürün orada oturması gerekiyor.
‘Genelde belediye başkanları güçsüz figür isterler oysa, siz niye güçlü figür istiyorsunuz?’
TUGAY: Bana bu söylendi, hakaret addettim, şiddetle reddettim. ‘Güçsüz olsun biz kontrol edelim’ anlayışı çok yanlış. Belediye başkanını da güçsüzleştirir. Tam aksine güçlü bir figür olması lazım, örgütün arkasında duracağı biri olması lazım. Böyle bir insanın arkasında sonuna kadar dururum. Tek bir ricam var; ne olursa olsun parti içi demokrasiden vazgeçmesin. Mahalle temsilcileri mutlaka sandıkla, üyelerin oylarıyla seçilsin. Her zaman önseçim taraftarı olalım. Bir dahaki mahalle seçimlerini, ilçe kongresini mutlaka çarşaf listeyle yapalım. Bu defa yapamadık, bir dahakine yapalım. Ricam bu. Bu olursa örgüt içinde bir barış ve birlik, beraberlik olacağına inanıyorum. Bu açıdan da Karşıyaka’nın İzmir’e Türkiye’ye örnek olmasını diliyorum.
Fatih KUCUKASLAN 25 Aralık 2019 Çarşamba 08:59
|
Hakan sunay 24 Aralık 2019 Salı 15:42
|
cemal tekin 24 Aralık 2019 Salı 13:55
|