Gemi, inşaat, otomotiv gibi pek çok alanda kullanılan ancak doğru kullanılmadığı takdirde insan sağlığını olumsuz etkileyebilecek maddelerden olan asbest sebepli mezotelyoma hastalığı (akciğer zarı kanseri), her yıl hem dünyada hem Türkiye'de can almaya devam ediyor. Asbestin toprakta bulunan bir mineral ve maden olduğuna dikkati çeken Asbest ve Tehlikeli Atıklar Derneği İzmir Temsilcisi ve Asbest Söküm Uzmanı Nimet Koç, asbeste çevresel ve endüstriyel maruziyetlerin bulunduğunu hatırlattı. Asbest maruziyetinin ardından akciğer zarında kalınlaşma ve mezotelyoma adıyla bilinen akciğer zarı kanseri gibi hastalıklarla karşılaşılabildiğini anlatan Koç, bu nedenle 26 Eylül Mezotelyoma Farkındalık Günü'nün öneminin altını çizip, "Akciğer kanserinin en tehlikelisiyle karşı karşıya kalma riski söz konusu. Bunlarla yüzleşmeyi ben dahil kimse istemez" dedi.
İzmir depreminin ve Aliağa ilçesindeki söküm işlemlerinin yapılması planlanan Brezilya donanmasına ait Nae Sao Paulo isimli uçak gemisinde yüksek miktarda asbest taşıdığı iddialarının kentteki farkındalığın kısmen de olsa arttığını kaydeden Koç, binalardaki asbest miktarının bilimsel çalışmayla test edilebildiğini ifade etti.
'PENCERELERİN KAPATILMASI, MASKESİZ DOLAŞILMAMASI LAZIM'
Sadece İzmir'de değil ülke genelinde de yüzlerce yıkımın söz konusu olduğunu dile getiren Koç, "2013 yılından önce yapılan binaların önemli bir kısmında asbest bulunduğunu tahmin ediyoruz. Bir binanın sıvası dahil her yerinde olabilir. Asbest sinsidir, uzun süre bekler. Belli zaman sonra ortaya çıkar. Ama diğer maddeler daha çabuk nüksedip kısa sürede astım ve benzeri hastalıklara sebep olabilir. Düzgün yıkım yapılmazsa radyoaktif maddelere maruz kalınabilir. Yönetmeliklerde yer alan yıkım tekniklerini düzgün uygulamamız lazım. İnsanlar da dönüp yıkımı izlememeli. Yıkım yapılan yerlerde pencerelerin kapatılması, maskesiz dolaşılmaması lazım. Ciğerlere giden zararlı tozlar çok küçük. İnce maske de işe yaramaz. Yıkımlara tepki verilmeli. Teknik olarak bilmeseniz de çalışanların kıyafetlerinden dahi doğru bir yıkım olup olmadığı anlaşılır. Yıkım sırasında su tutulması gerekiyor. Vatandaşlar da bu konuda uyarı yapabilir. Asbest tozu belli süre havada asılı kalır, sonra inip yok olmaz. Su da tutulsa, su kuruduktan sonra molozlar açıktaysa esen rüzgarla bu tozlar taşınır, kimin nerede soluyacağı belli değil" ifadelerini kullandı.
'HASTALIĞIN EN BÜYÜK ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ AĞRILI OLMASIYDI'
İzmir'de yaşayan ve 8 yıl önce babası Erol Yıldız'ı akciğer zarı kanseri nedeniyle kaybeden çevre mühendisi Çiğdem Yıldız (46) da "Babam 0-9 yaş arasında Malatya'da asbest solumuş. Çevresel maruziyet söz konusu. Yıllar sonra babam 65 yaşındayken tanı koyuldu. Dördüncü evredeydi ve hastalık başka organlara da yayılmıştı. Dönüşü yoktu. 19 ay yaşadı. Ancak 19 ay süresince birçok gününü hastanede geçirdi. Kan ihtiyacı oluyor, bir anda potasyumu yükseliyor, ani ağrısı oluyordu. Morfin türü ilaçlarla yaşıyordu. Karşınızda çok sevdiğiniz bir insan ağrı çekiyor ve hiçbir şey yapamıyorsunuz. Hastalığın en büyük özelliklerinden biri ağrılı olmasıydı" dedi.
Mezotelyoma konusunda farkındalığın artması için ilk kez geniş katılımlı farkındalık etkinliği yapıldığını söyleyen Yıldız, "Bizler için yas günü. Halk maalesef çok farkında değil. Son günlerde İzmir'e gelmesi konuşulan gemi yüzünden biliniyordu. Ancak önümüzde bir kentsel dönüşüm gerçeği var ve uzmanlar 6-7 milyon binanın yıkımından bahsediyor. Şu an gemi endüstrisinden havaya çok daha fazla asbest yayılıyor" dedi.
'İZMİR'DE TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR'
İnsan vücudunun asbesti hiçbir şekilde tolere edemediğine dikkati çeken Yıldız, asbestin akciğer zarına saplanıp kalan dikensi yapıya sahip olduğunu belirterek, yıllarca pusuda kaldıktan sonra genelde 4'üncü evrede ortaya çıkan kanser hastalığıyla kendini gösterdiğini söyledi. Hastaların ortalama yaşama süresinin 1 yıl olduğunu dile getiren Yıldız, şöyle konuştu:
"Maalesef insanlar bu hastalık nedeniyle sessiz sedasız ölüyor. Dünyada birçok ülkede olduğu gibi bizler de bir araya gelip farkındalık yaratılmasında öncü olabiliriz. Devletin bu konuda ortaya koyduğu yönetmelik ve yasalara uyulmalı. Farkındalık oluşması için meslek odaları, sivil toplum kuruluşlarının çalışma yapması gerekiyor. Bir mahallede yıkılan binanın tehlikesinin farkında değiller. Oysa yapılması gereken tüm camları kapatmak. Bina yıkımlarında inşaat işçilerini görüyorum. Maskesiz tozun toprağın içinde çalışıyorlar. Yıllar sonra ortaya çıkacak olması ve çok fazla bilinmemesi hafife almamıza neden oluyor. Kentsel dönüşümle birlikte milyonlarca binanın yıkılacak olmasını düşünürsek bizim için tehlike çanları çalıyor. Özellikle İzmir'de hızlı başladık. Deprem nedeniyle mecbur kalındı. İnsanlar evsiz diye acele edildi. Ama biz 'acele etmeyin' demiyoruz önlem alarak yıkın diyoruz." (DHA)