Maliye Bakanı Naci Ağbal, “işletmeler için kolaylık getirmek istediklerini” belirterek, yaklaşık bir milyon mükellefi kapsayacak şekilde düz oranlı KDV sistemine geçileceğini açıklamış. Kayıt dışı alınan ürünlerin yasal kayıtlara intikali ve işletmelerin alışlarını yüksek göstermek amacıyla indirilecek KDV için sahte belge kullanılmasının önüne geçilmesi ise bu düzenlemenin gerekçesi olarak ifade edilmişti.
Bozoğlu’na göre ,söz konusu gerekçe kayıt dışılığın bitirilmesine değil tam tersi gelir dağılımında eşitsizlik yaratan ve gerek vergi sistemi gerekse kanuniliği bozan kayıt dışılığın kabullenilmesi anlamına gelecek. Kayıtdışı alınan ürünler için sahte fatura alınmasına artık gerek yok bunların satışı hasılatı üzerinden düz oranlı KDV’nin verilmesi yeterli demenin, ilk bakışta sahte fatura kullanımının önüne geçecek gibi bir önlem gibi görülmesine rağmen aynı zamanda kayıtdışı çalışan firmalardan alım yapmayı teşvik edeceğine dikkat çeken Dr. Bozoğlu açıklamasını şöyle sürdürdü.
“YAPILMASI PLANLANAN DEĞİŞİKLİK RİSKLİDİR, DENETİM OLANAKSIZ HALE GELİR”
Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla; hükümet grup şirketleri için tek bir KDV mükellefiyeti öngörmektedir. Bu durumda, bir holdingin bünyesindeki tüm şirketler için tek bir mükellefiyet söz konusu olacak ve şirketler kendi aralarında mahsuplaşabileceklerdir. Bu denetimin neredeyse olanaksız hale gelmesi demektir.
“BELGE DÜZENİ VE ZİNCİRİ BOZULUR”
Mükelleflerin gelir tutarına göre bir ayrım yapılarak, belli bir tutarın altı için KDV mükellefi olunmasına izin verilmeyeceği anlaşılıyor. Küçük ve orta ölçekli mükellefi korumaya yönelik olduğu ifade edilen bu karar, belge düzenini ve zincirini bozacaktır. Örnek alınan İngiltere gibi ülkelerde belge düzeninin oturmuş olması bu tip uygulamaları kolaylaştırmaktadır. Ancak ülkemizde kayıtdışılığın yaygınlığı ve belge düzeninin yeterince oturmamış olması yeni düzenlemenin önünde en büyük engeldir.
İngiltere’de mükellefiyet, ticari kazanç, serbest meslek kazancı gibi faaliyetlerin yanı sıra belirli bir hasılata bağlanmaktadır. Dolayısıyla belirli hasılattan düşük tutarda hasılat elde eden işletmeler KDV mükellefi olmaktan çıkarılmaktadır. Söz konusu uygulama; KDV zincirini bozmaktadır.
Ayrıca mükellefin gelir durumuna göre daha düşük oranda KDV hesaplanmaktadır.
Bina ve araziler KDV’ye tabi değildir. Bu uygulamanın benimsenmesi halinde, ülkemizde imar rantı elde edenler yeterince vergilendirilmediği gibi adeta ödüllendirilecektir.
“HÜKÜMET 140 MİLYAR TL’Yİ İADE EDECEK Mİ”
İstisnalara ilişkin yüklenilen KDV ile Teslime ilişkin KDV tutarından daha fazla indirilecek KDV olması durumunda bu tutar iade alınabilecektir. Devredilen KDV uygulaması kalkmaktadır.
Gerek Grup şirketlerine tek mükellefiyet imkanı getirmesi (birden çok şirketi olanın kendi içerisinde mahsup yapabilme imkanı) gerekse iade alınabilecek KDV tutarının artırılması büyük şirketlere avantaj sağlayacak ve bütçeye fazladan yük getirecektir.
Bir başka deyişle yapılacak değişiklik, kaynakların üst gelir grubuna aktarılmasına yol açacaktır.
Ayrıca planlanan değişiklikler sistemi basitleştirmekten ziyade, farklı mükellef türleri ortaya çıkararak sistemi daha karmaşık hale getirecektir.
An itibariyle Devreden KDV stoku 140 Milyar TL’dir. İngiliz sisteminin kabulü halinde bu tutarın iade edilmesi gerekmektedir. Bunun bütçeye getireceği yükü nasıl telafi edileceği açıklığa kavuşturulmalıdır.
Bozoğlu “Bozulan bütçe dengelerinin daha da bozulacağı aşikardır. Bunun yanı sıra, ücretlilerden alınan vergilerde bir azaltmaya gitmeden şirketlere böyle bir kaynak artırımına gitmek, gelir dağılımında adaletsizliği daha da artıracaktır” dedi.