MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
CHP İzmir Milletvekili Bakan’la A’dan Z’ye: Büyükşehir'e aday mı?
Politika
14 Eylül 2018 Cuma 08:41

CHP İzmir Milletvekili Bakan’la A’dan Z’ye: Büyükşehir'e aday mı?

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan Gazeteci Sercan Avcı’nın sorularını yanıtladı. Bakan seçimler sonrası partide ve ülkede yaşananlara, kent ve ülke gündeminden 2019 yılının Mart ayında kurulacak yerel yönetim sandığına kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulunurken cevabı merakla beklenen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sorusuna da yanıt verdi.

GERÇEKİZMİR – 24 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı ve 27.Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri sonrası patlak veren olağanüstü kurultay tartışmalarını muhaliflerin yeter sayıda imzaya ulaşamamasıyla geride bırakan Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) yerel seçim hazırlıkları için düğmeye basılırken İzmir Milletvekili Murat Bakan Gazeteci Sercan Avcı’nın sorularını yanıtladı. 

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan siyaset kariyerindeki başarı hikayesinden seçimler sonrası partide ve ülkede yaşananlara, kent ve ülke gündeminden 2019 yılının Mart ayında kurulacak yerel yönetim sandığına kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulunurken cevabı merakla beklenen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sorusuna da yanıt verdi. 

İŞTE O RÖPORTAJ

- Önce ön seçimden çıktınız ve ilk dönem başarılı bir milletvekilliği performansı sergilediniz… Ardından 24 Haziran’da yapılan seçimlerde liste başı oldunuz… Tuncay Özkan’ın gelişiyle, ikinci sıraya gittiniz ama 1.Bölge’de liste başıydınız… Bu çok konuşuldu. Buna paralel olarak listelerde etkiniz olduğu da söylendi. Buradan başlayalım… Neler söyleyeceksiniz? 

Ben 1 Kasım seçimlerinde 7.sıradan milletvekili oldum ama siyasi hikayem orada başlamıyor. İlk milletvekili adaylığım merkez yoklaması ile 2. Bölgede 11. Sıradadır. Yani 7. sıradan ya da ön seçimde 4. sıradan değil 11. Sıralardan buraya gelerek liste başı oldum. Gerek MYK gerek PM’den birinci sıra milletvekili adayı olarak çıktım ama sonra listede bir değişiklik oldu. Elbette 11. Sıralardan gelmiş bir milletvekili adayı ve çeşitli kademelerde görev yapmış bir partili olarak, birinci sıradan veya ikinci sıradan seçilmiş olmam arasında benim açımdan bir farklılık söz konusu değildir. Bunu konuşmayı dahi bir siyasi şımarıklık addederim neticede 1. Sıraya gelen arkadaşımız da bu partinin MYK üyesi ama takdir edilmiş olmak elbette gurur verici. Bu vekil olarak doğru işler yaptığımı gösteriyor. Geriye dönük bakıldığında ilk başladığımız noktadan bugüne kadar hep üreterek siyaset yapmayı doğru buldum. Siyaset üslubum karşıtlık üzerine olmadı. Bilgi ve üretkenlikle siyaset yapmaya çalıştım. Partide en çok eleştirdiğim şey alaylı siyasetçi anlayışıdır. Hiç olmamaları gerektiğini söylemiyorum ama Cumhuriyet Halk Partisinin bilgi ve üretkenlik üzerine siyaset yapmaya ihtiyacı var. Partinin kuruluş sürecinden bugüne baktığınızda ülkede aydınlanmanın lokomotifi ve o değerleri savunan bir partide siyasetin de bilgi ve üretkenlikle şekillenmesi gerekir.  Benim meclis performansım da tamamen bunun üzerine şekillendi. Bana verilen alanlarda çalıştım hatta kendi alanım olmayan çevre konusunda da çok sayıda soru önergem, meclis araştırma önergem var. Arkadaşlarımla beraber Parlamentoda bir parlamenterin ne yapması ve nasıl çalışması gerektiğini analiz ettik, milletvekili olduğumuzda da ona göre bir çalışma yöntemi izledik. Tüm bunlar netice itibariyle bizi liste başına getirdi. Tabi biliyorsunuz 2015 yılında bir önseçim oldu… Ben 1. bölgede 4. sıradaydım ve o önseçimde benim üstümde sıralanan arkadaşlarım 24 Haziran’da listeye giremedi. Açıkçası bunun üzüntüsünü yaşıyorum. Bilhassa benim bölgemde milletvekilliği yapan Musa Çam açıkça söylemeliyim ki  İzmir siyaseti ve Türkiye siyaseti için önemli bir adamdır. Kendisi bence başarılı bir milletvekilliği performansı ortaya koymuştur. Hem parlamento performansı, hem bütçe komisyonundaki faaliyetleri etkilidir. Bu açıdan üzgünüm… Ön seçimde üstümde yer alan diğer arkadaşlarım da önemli katkılar yaptılar ama ‘Biz ön seçimle milletvekili olduk ve 2015’teki sonuçlar halen bakidir’ anlayışına katılmadığımı belirtmeliyim…  Önseçim yapıldığı günün koşullarına göre sonuçlar içerir ve bugün ön seçim yapılsa sıralama çok farklı olabilirdi. 24 Haziran baskın bir seçim olduğu için buna fırsat vermedi. Dolayısıyla 2015 yılından bugüne kadar ki 3 yıllık meclis performansı göz ardı edilerek ‘Ön seçim korunmadı’ demeyi doğru bulmuyorum… Öte yandan ‘Milletvekili listelerinin belirlenmesinde etkili olduğum’ iddiası var...  Hakikaten şaşılacak şey… Yani milletvekilleri listelerinin belirlenmesinde herhangi bir parti görevi olmayan bir milletvekilinin etkili olabileceğine nasıl inanılabiliyor doğrusu anlamıyorum! O süreçte Genel Başkanın bile tek başına etkili olamadığı, içinde MYK’nın da bulunduğu bir komisyonun kurulduğu parti kamuoyu tarafından biliniyor. Milletvekillerinin performansı hakkında Genel merkezce sürekli değerlendirme yapıldığı da daha önce açıklanmıştı. Milletvekilleri ile çalışmış bir genel başkan ve MYK var. Onları tanıyan ve değerlendirecek bir Parti Meclisi var. Benim nasıl bir etkim olabilir ki? Bana sahip olmadığım bir güç atfediliyor. Dolayısıyla çok haksız bir değerlendirme… Sonuç olarak 3 yıllık milletvekilliğim neticesinde Sayın Genel Başkanın, MYK’nın ve PM’nın yaptığı değerlendirmede önce liste başı sonra ikinci sıra milletvekili adayı oldum ve bunun onurunu yaşadığımı ifade edebilirim. Yani bir dönem milletvekili olabilirsiniz ama ikinci defa seçiliyor olmak yaptığınız çalışmaların toplum ve genel merkez tarafından takdir ediliyor olması demek… Açıkçası bunun mutluluğunu yaşıyorum.

Farklı ama önemli pek çok konuda görev aldınız… Tüzük kurultayı ve hazırlıkları… Salon hazırlıklarından içerik mesaisine kadar… Genel Merkez’in güvenilir vekillerinden olmak, Genel Merkez’in önemli mesailerinde görev almak… Bu nasıl oluştu? Bunu sağlamanın temel noktası nedir? 

Ben hep iş yaptım. İş yapan insana ihtiyaç olduğu zaman devreye girdim. Tüzük olayı benim yeni çalıştığım bir konu değil. Tek sebebi üretmem, başka bir sebebi yok! Ben milletvekiliyken, belediye meclis üyesiyken birlikte çalıştığım arkadaşlarım şunu bilirler; siyasette dürüstçe düşündüğünü söyleyen ve durduğu yeri bilen bir insanımdır. Eskilerin tabiri ile ‘ilmi siyaset’ diye bir olgu vardır. Yani her tarafı idare etmek… İdareci bir adam değilim, duruşum da, tutumum da net… Grup başkanvekilliği seçimlerinde de bu böyle olmuştu, divan, katip üyeliğinde de bu böyle olmuştur. Kurultaylarda hep böyle olmuştur. Kimin doğru insan olduğunu düşünüyorsam hep onun yanında oldum. Çalışkan ve tutumu net olan bir insanım. Kamuoyuna yönelik yapılan siyasetin, örgüte yönelik yapılan siyasetin ya da gazete manşetlerine yarın nasıl çıkarım kaygısıyla yapılan siyasetin, siyaseti çürüttüğüne inanıyorum. Yani ‘Kamuoyu önünde olalım, popüler olalım, yaptığımız işler gazete manşetinde olsun’… Böyle yola çıktığınızda siyaseti çürütüyorsunuz. Siyasetçinin popülarite peşinde koşmaması lazım. Özellikle milletvekillerinin… Belediye başkanları kentlerinde popüler olabilir ama milletvekillerinin popülarite peşinde koşmaması gerekiyor. Bir ülkede popüler olması gereken kişiler; edebiyatçılar, sanatçılar, bilim adamlarıdır… Milletvekilleri değil! Milletvekilleri işini yapmalı… İçişleri Komisyonu üyesi ise sivil memurun, polisin, askerin problemleri ile ilgilenmeli, yerel yönetimlerin problemleri ile ilgilenmeli. Milli Savunma Komisyonu üyesi ise Türk Silahlı Kuvvetleri ve savunma sanayi ile ilgili sorunlara yönelmeli. Tabii hangi konuda ihtisas sahibi ise o konuda çalışmalı. 3 yıllık parlamento dönemimde yerel yönetimlerle ilgili benden çok kanun teklifi, meclis araştırması, soru önergesi veren milletvekili yoktur. En son büyükşehirlerin ve kooperatiflerin de derdi tasası olan kent içi ulaşımda işbirliğiyle ilgili verdiğim bir kanun teklifi var. Bunun dışında altyapı ile ilgili de çok sayıda kanun teklifi verdim. Bana hangi konu geldiyse, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nden, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden bunları parlamentoya taşıdım. Aynı şekilde bugün TSK mensuplarına sorun, İçişleri Bakanlığı mensuplarına sorun Murat Bakan’ı tanımayan yoktur! Övünmek için söylemiyorum ama işimi hep hakkıyla yapmaya çalıştım. Genel Merkez nezdinde, genel başkan yardımcısı olmamama rağmen görev verilen bir milletvekili olmamın temel sebebi budur. Şahsıma pek çok konuda görev veriliyorsa sebebi budur. 

24 Haziran ve sonrası parti içinde de kamuoyunda da çok tartışıldı… Bir tarafta Kemal Kılıçdaroğlu bir tarafta Muharrem İnce… Kim başarılıydı, kim başarısızdı? Seçim sonuçlarını bu iki cepheden ve ortaya çıkan meclis aritmetiği açısından nasıl okuyorsunuz? 

Seçimden sonra ortaya bir olağanüstü kurultay talebi süreci çıktı… Yani seçim sonuçları ve akabinde gelen bu taleple ortaya çıkan iki farklı görüşü birlikte değerlendirmek lazım… Birinci görüş ki İzmir’deki delege arkadaşların neredeyse yarısı böyle düşünüyor; ‘Genel başkan, genel merkez, parti başarısız oldu, partinin oyu düştü. Muharrem İnce ise Cumhurbaşkanlığı adaylığında çok başarılı oldu ve partinin üzerinde bir oy aldı’… 
Şahsen bu düşünceye katılmıyorum… Ben ne Muharrem İnce’nin çok başarılı ne de partinin çok başarısız olduğunu düşünüyorum. Bunun bilimsel gerekçeleri var. Bir defa CHP ana muhalefet partisi... Dolayısıyla CHP’nin çıkardığı Cumhurbaşkanı adayı da en güçlü muhalif aday oluyor doğal olarak! Yani ikilemi  ‘evet-hayır’ bloğu şeklinde düşünürseniz, iktidar kanadını MHP ile birlikte ele aldığınızda en güçlü muhalif adayın bizim adayımız olduğu tartışmasız hale gelir... Dolayısıyla kendi adayının seçilme yeterliliği olmadığını düşünen diğer muhalif parti seçmenlerinden güçlü parti adayına oy geçişleri olur. Bunu İzmir, İstanbul, Ankara, Eskişehir Büyükşehir Belediye seçimlerinde de görebilirsiniz. CHP büyükşehir belediye seçimlerinde kendi seçmeninin dışında da oy alır. Başkanlık seçimlerinin doğasında vardır bu durum. Mesela HDP’li seçmenin bir kısmı belediye seçimlerinde bizim adaylarımıza oy verir. Daha liberal daha solda ve merkezde olan seçmen bize oy verir. Milliyetçi seçmenin de daha liberal ve daha seküler olanları bize oy verir. Aynı şekilde AKP de kendi oyunun üzerinde oy alır. Daha milliyetçi ve muhafazakar kesimin oylarını kendinde tahkim eder. 24 Haziranda olan da buydu. Yani HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi seçmeninden en güçlü muhalif aday olduğu için Muharrem İnce’ye oy geçişleri oldu. Aynı şekilde CHP seçmeni de rasyonel davrandı… Biz bunu geçmişte gördük. Barajı geçsin diye HDP’ye, MHP’ye oy verdi. Çünkü rasyonel davranıyor. ‘Bu iktidarın gitmesi lazım, iktidarın gitmesi için de bu iki partinin baraj altında kalmaması lazım. Yoksa bu iktidar parlamentoda anayasayı değiştirecek güce ulaşacak’ mantığıyla oy kullanıyor…  Nitekim son seçimlerde CHP’ye oy veren seçmen yine aynı şekilde davrandı, özellikle İzmir’de… Mavişehir’de HDP ikinci parti çıktı. Bunun başka ne sebebi olabilir ki? Bize oy veren seçmenin bir kısmı milletvekilliği seçimlerinde HDP’ye, İYİ Parti’ye oy verdi. Yani bu CHP’nin yanlış seçim politikası izlemesinden kaynaklanan bir olgu değil... Bunun kendince rasyonel sebepleri var. Bu yüzden başarısızlık olarak değerlendirmemek gerekir. Kaldı ki yapılan hatalı bir değerlendirme daha var!  ‘CHP neden seçim kazanamıyor? Kemal Kılıçdaroğlu üst üste onca seçim kaybetti, biz artık bu bitsin istiyoruz, genel başkan değişsin de seçim kazanalım’ demek Türkiye’nin siyasal tarihini, seçim sonuçlarını doğru okuyamamak demektir. Son 10-15  yılın seçim sonuçlarını iyi okumak lazım. Orta ve Doğu Anadolu’da gelir düzeyi ve eğitim seviyesi göreceli olarak daha düşük, sağlık hizmetlerinden, sosyal yardımlardan daha fazla yararlanan, daha dindar ve muhafazakâr seçmen AKP'ye oy veriyor. CHP’ye ise üniversite, lise mezunlarının oy verme oranı daha yüksek... Keza gelir düzeyi daha yüksek,  daha liberal ve özgürlükçü seçmenin CHP’ye daha fazla yöneldiğini görüyoruz… MHP ve İYİ Parti ise bu iki ucun arasında yer alıyor. CHP’ye daha yakın bir noktada İYİ Parti, AKP’ye daha yakın bir noktada da MHP konumlanmış durumda… HDP hepsinden daha uzakta, başka bir noktada yer alıyor. Yapılan analizler HDP’ye oy veren seçmenin yüzde 70’inden daha fazlasının Kürt Milliyetçisi olduğunu ifade ediyor. Siz ‘Türkiye’de Kürt sorunu var’ ya da ‘Yok’ deyin, nasıl adlandırırsanız adlandırın. Ülkenin doğusunda böyle bir gerçeklik var! Nihai olarak Türkiye tablosu bu şekilde… Bu Türkiye’nin 150 yıllık modernleşme hikayesidir. Tabi bu tabloya 2002’den sonra küresel konjonktürün yaratığı olanaklarla yani ucuz sıcak parayla büyüyen bir  ekonomiyi koyduğunuzda iktidarın nasıl güçlendiğini daha iyi anlayabiliyorsunuz… En nihayetinde siyasal islamcı iktidarın son on yılda devlet kurumları ve medya üzerindeki faşizan tahakkümünü de eklemek lazım… Muhalif mecrada faşizan uygulamalar kök söktürürken, sağ seçmen üzerinde devasa bir propaganda saldırısı söz konusu… Tüm bu gerçeklik karşısında CHP Genel Başkanının değişmesini tartışmak esas sorunu görmezden gelmek anlamına geliyor bence…  Türkiye’nin modernleşme hikayesini, sosyolojik yapısını analiz etmeden, iktidar döneminin ekonomik şartlarını değerlendirmeden ve devlet-medya üzerindeki faşizan tahakkümü dikkate almadan değişim talep edersek hüsranla karşılaşmamız kaçınılmaz olur. Kaldı ki değişimin kişilerden ibaret olduğunu düşünmek de bir yanılgı... A’nın yerine B geçince değişim gerçekleşmiş olmuyor! Değişim, bir zihniyet işidir, ideolojik bir tutumdur… Genel başkan değişikliği talep edenlerin en büyük sıkıntısı burada…!  Bu arada ‘Gelecek İçin Biz Hareketi’nde bulunanları ayırıyorum… Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner’in başını çektiği hareket ideolojik bir tutum farkı gösteriyor ve siyasi duruşlarını de kendi içinde anlamlı buluyorum… Siyasetlerini partiyi sakınarak yapıyorlar, partiyi yıpratarak değil... Parti içi süreçlerde düşündüğünü söyleyen ama onun dışında da bir tutum belirleyen ve partiyi sakınan bir tavırla yapıyorlar… Onlar bir tarafa… Ama nihai olarak 24 Haziran seçimlerinden hemen sonra başlayan değişim talebi sürecini, ‘Ben senden daha iyi yaparım… Önümüzde yerel seçimler var, adaylarımızı biz belirleyelim’ süreci olarak görüyorum. Dolayısıyla ben bunu doğru bulmadım. Buradaki tutumum da Sayın Genel Başkanın ve yönetiminin partiyi kamuoyunda tartıştırmadan yerel seçimlere kadar götürmesi noktasındaydı. Sayın İnce bana göre yanlış bir tutum izledi. 2 kere karşısına genel başkan adayı olarak çıktığı Sayın Kılıçdaroğlu’nun öncül iradesiyle Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildi. Cumhurbaşkanı adayı olmak bir insanın yaşayabileceği en büyük onurdur. 
Seçim çalışmalarımda 100’ün üzerinde yere gittim ve çalışma yaptım. Her gittiğim yere Muharrem İNCE’nin selamını götürdüm…  O dönemde hepimizin kahramanıydı… Seçimden sonra da bu olgunlukla hareket edip Sayın Genel Başkan’ın elini kaldırarak, ‘Yerel seçimlere birlikte hazırlanacağız, rol model yerel yönetimleri, başkanları birlikte belirleyeceğiz, Sayın Genel Başkan’ın yanındayım’ demesi gerekirdi…  Ki bu yönde taahhüdü de vardı… Halbuki ertesi gün kurultay çalışmaları başladı ve tamamen kişilere odaklı bir süreç yaşandı. Bunu doğru bulmadım ve karşı yönde tutum aldım. Bununla birlikte hiçbir basın organına demeç vermedim, TV’lere çıkmadım, fotoğraf vermedim. Buradan hareketle kamuoyu yaratmaya yönelik faaliyette bulunmadım… Çünkü değişim talebinde bulunan arkadaşlarımız bunu yaparak partiye zarar verdiler ve değişimle getireceklerini varsaydıkları oyları da kaçırdılar Partimizden…  Şuanda kendimizi toparlamaya, o sürecin bize verdiği zararları telafi etmeye uğraşıyoruz. 

Olağanüstü kurultay tartışmaları durdu ama parti bu süreçte çok yıprandı… Bu süreçten sağlıklı çıkmak için doğru reçete nedir? Yerel seçim bu çıkış için bir fırsat mı? 

Yerel seçimler bunun için bir fırsat. ‘Ona oy vermiş, buna oy vermiş, imza atmış ya da atmamış’ düşüncesi ve değerlendirilmesi bir kenara bırakılarak ‘Bu partiyi yerel seçimlerde iktidara kim taşır, nasıl bir yerel yönetim hayal ediyor, nasıl bir belediyecilik yapacak?’ sorularının cevaplarına odaklanılmalı… Türkiye’de sosyal demokrat belediyeciliği, sürdürülebilir, insandan yana bir belediyeciliği hangi arkadaşımız daha iyi yapacaksa imza verip vermediğine bakmadan, kurultay tartışmalarında kimin yanında yer alıp almadığına bakmadan o arkadaşların belediye başkanı adayı olmasını sağlamak gerekiyor. Burada el ele, omuz omuza parti içi tartışmaları tekrar açmadan el birliği ile yaraları sarmamızın çok önemli olduğu kanaatindeyim…

- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da 24 Haziran’dan sonra yaşanan olağanüstü kurultay tartışmalarında topa girerek sürecin önemli aktörlerden biri oldu… Değişimden yana tavır koydu… Sayın Kocaoğlu’nun tavrını nasıl okuyorsunuz? 

Şahsen Aziz Bey bu kadar çok ön plana çıkmamalıydı diye düşünüyorum. Elbette değişim isteyebilir, hakkıdır. Şu an Türkiye’de CHP’nin en önemli kamu görevini yapan yöneticimizdir. Türkiye’de İzmir, tüm sosyal demokratların, devrimcilerin, aydınların, Atatürkçülerin nezdinde reytingi en yüksek kenttir, hayal ettikleri kenttir. İzmir’in belediye başkanı olmak çok büyük bir onurdur. Aziz Bey bu onuru 3 dönemdir yaşıyor. Onun düşünceleri ve söyledikleri önemlidir ama bu süreçte Muharrem İnce’den sonra en güçlü aktör olarak yer aldığını gördük. Bence yerel yönetici olarak bu kadar ön planda olmamalıydı.  Tercihine saygı duyuyorum. Düşüncesini ve iradesini özgürce ortaya koymuş ve bunun mücadelesini vermiştir, hakkıdır. Kanaatimce bu süreçteki politik tutumu, yerel yöneticiliğinin önüne geçti ve bu hem kendisine hem de il örgütüne zarar verdi… Halbuki Aziz Bey yerelde önemli işler yapmıştır. Bu süreç üzerinden hareket ederek Aziz Bey’in yerel yöneticiliğinin geri plana itilmemesi gerekir. Kimi eksiklerine rağmen İzmir Türkiye’nin tek sürdürülebilir kentidir. Kırsal kalkınmasından, ulaşım için yapılan çalışmalara, kentin tarihine ve kültürüne sahip çıkmaktan, en son aldığı gemilere kadar, İZBAN’a kadar yapılan daha sıralanabilecek çok şey var…  Aziz Bey bu kente çok şey kattı, finansal yapısı en güçlü belediyeyi oluşturdu. Aziz Beyi siyasal hamleleri ile değil yereldeki çalışmaları ile değerlendirmek gerekir… O süreç bitti… Ben 5 sene beraber çalıştım kendisiyle. İş tutuş tarzını biliyorum. Katıldığım noktalar var, katılmadığım yönleri var ama hep saygı duydum, duymaya da devam edeceğim.

- Aziz Kocaoğlu seçime 6 ay kala kararını açıklayacak. Süreçte çok yıprandığı yönünde yorumlar var. Sizce devam edecek mi? ‘Tamam’ derse bu partide bir kaosa neden olur mu? Kararın 6 ay kala açıklanması doğru bir zamanlama mı? 

Aziz Kocaoğlu hep verdiği sözü tutan bir adam oldu. Ne diyorsa o! Doğruları belli ve doğrularının peşinden giden bir insandır. ‘6 ay önce açıklayacağım’ dediyse 6 ay önce açıklar. O konuda şüphem yok. Ama ben 6 ay önce açıklamasını doğru bulmuyorum. Seçime 6 ay kala adaylar  ‘Büyükşehir belediye başkanı olacağım’ diye yarışa girecekler  bu partiyi de belediyeyi de yıpratabilir. Aziz Kocaoğlu’na da güç kaybettirir. Ayrılma kararı vermesi halinde ‘Giden bir belediye başkanı’ olarak değerlendirilmemesi gerekiyor… Ne bürokrasi de ne de kent kamuoyunda... Bu yüzden açıklama yapma hamlesini erken buluyorum. Şu an bizim en son ihtiyacımız olan şey ‘İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı kim olacak?’ tartışması... Bunlarla ilgili sosyal medya kampanyalarına başlandı, bunlar doğru değil… Şuan bir belediye başkanımız var ve başarılı bir belediye başkanı… O varken 6 ay önceden bunun tartışılması partiye yarar getirmez.



Başarılı bir milletvekili olmanızdan ve daha önce Büyükşehir Belediye Meclisinde CHP Grup Başkanvekilliği yapmış olmanızdan dolayı isminiz İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için geçiyor… Gönlünüzde adaylık var mı? Aziz Kocaoğlu ‘yokum’ derse bu yönde bir çalışma yapacak mısınız? 

İsminin büyükşehir belediye başkanlığı için telaffuz edilmesi İzmirli her yurttaşa onur verir. Buna layık görülüyor olmak bana da onur verir…  Ama mevcut belediye başkanı varken bunun tartışılması doğru değil... Bu tartışmaları alevlendirmek de doğru değil... Ben olaya böyle bakıyorum. Ben belediye başkanı olmayı daha önce düşündüm, 2014 yerel seçimlerinde aday adayı oldum muvaffak olamadım. Aslında 5 yıl yerel yönetim üzerine bir paradigma inşa etmiştim. ‘Nasıl belediyecilik yapılır, sürdürülebilir kent nasıl yaratılır’ diye… Kent konseylerinde çalıştım, hep onun üzerine bir paradigma inşa ettim, kısmet olmadı. Bu defa genel siyaset üzerine bir paradigma inşa ediyoruz. Bu dillendiriliyor olabilir ama ben böyle bir şey düşünmedim, onun üzerine çalışmadım. Eğer Aziz Bey devam etmezse örgütten bir arkadaşımız olmalı düşüncesindeyim. Bu bir yerel yönetici de olabilir başka görevleri icra eden arkadaşlarımız da, elbette bir milletvekili arkadaşımız da olabilir. Süreç nasıl işler, neler getirir bilmiyorum... Bunu konuşmak için erken olduğunu düşünüyorum… Benim bir çalışmam yok, bugüne kadar da olmadı. 

- Parti ve İzmir kamuoyunda değişim beklentisi de yüksek… Belki yarı yarıya belki de daha fazla bir oranda… Sağlıklı yöntem, sağlıklı süreç nedir? Parti anladığım kadarıyla elinden geldiğince süreci kısaltmak peşinde... Geçtiğimiz dönemlerde çok uzun süre önceden istifalar ve başvurular alınıyordu. Gelen bilgiler bu sürecin biraz daha ertelendiği yönünde... Mevcut belediye başkanlarının performansı ve yöntem hakkındaki düşünceniz nedir? 

Ben öncelikle mevcut belediye başkanlarından sıkıntısı ve problemi olmayan arkadaşlarımın devamından yana tavır alırım. ‘Bunlar değişsin’ demek, kamuoyuna onların başarısız olduğunu açıklamaktır. Hepsi ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Belediyecilik anlamında Olgun Atila’yı başarılı buluyorum. Genç ve başarılı bir belediye başkanı arkadaşımız… Onun gibi birçok başarılı belediye başkanı arkadaşlarımız var, kadın belediye başkanı arkadaşlarımız da ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Yani mevcutların içinde topyekün bir değişim değil de daha nokta atışı, mevcuttan daha iyisini yapacak birisinin olduğuna kanaat edilmesi halinde değişim olması gerekir. Şunu da belirtmeliyim. Genel Merkez’in yerel yöneticiler üzerinden kendini var ettiği, güçlendirdiği düşüncesi öteden beri olagelmiştir. Bu nedenle Genel Merkez’den birileri kendilerine yakın bir takım insanları yerel yönetici yapmaya çalışmıştır. Bu partide çok uzun yıllardır böyledir. Ben bunu doğru bulmuyorum. Belediye başkanı kendine şunu sormalı: Neden tekrar belediye başkanı olmak istiyorum, neyi yapacağım, yapamadığım neyi yapacağım? Ya da yeni aday olan arkadaşlar neden belediye başkanı olmak istediklerini söylemeli… Nasıl bir kent, nasıl bir yerel yönetim hayal ediyor? Kim öncelikle kamuoyunu, Genel Merkez’i en iyisini yapabileceğine ikna ediyorsa o arkadaşların belediye başkanı adayı olması lazım… Bizim bu seçimlerde İzmir’de 30’da 30 yapmamız gerekiyor… Büyükşehir başta olmak üzere tüm yerel yönetimleri alabileceğimiz bir süreç yaşamalıyız… Doğru adayları seçmeli, hata yapmamalıyız. Sadece kazanacak değil başaracak belediye başkanları seçmeliyiz. Kazanacağımıza emin olduğumuz yerlerde popülariteden kaçarak başaracak başkanlar seçmeliyiz. Türkiye’nin rol modeli olabilecek, herkesin gıpta ile baktığı, Kars’taki, Hakkari’deki, İstanbul’daki seçmenin de ‘İzmir’de x belediyesi var, ne kadar güzel belediyecilik yapıyorlar. Keşke bizi de böyle belediyeler yönetse diyeceği bir algıyı oluşturacak adaylar belirlemeliyiz. Buna odaklanmak gerektiği düşüncesindeyim. 

- İl Başkanı Deniz Yücel ile yakınlığınız partide çok konuşuluyor. Hem bu yakınlığı biraz anlatır mısınız hem de bu kadar yakın olduğunuz Yücel’in il başkanlığındaki performansını nasıl buluyorsunuz?  

Deniz Yücel benim arkadaşım… Ama zaten şöyle bir baktığınızda İzmir’de aktif siyaset yapan çok insan yok, hepimiz birbirimizle arkadaşız. Ama Deniz Yücel’in bir farkı var. Deniz Yücel Türkiye siyaseti için genç, iyi eğitimli, siyasal geçmişine bakarsanız partili bir aileden gelen, o parti ahlakı ve kültürüyle büyümüş, politize olarak büyümüş ve bu noktaya gelmiş, parti içinde önemli görevler yapmış bir arkadaşımız… Biz onunla arkadaşız ama son süreç gösterdi ki kendisi bağımsız davranabilen, kişilikli, kimsenin tek başına etkisinde kalmayacak, her şeyi değerlendirip ona göre karar verebilecek bir politikacı… Bunu süreç gösteriyor zaten… Deniz Yücel tam Cumhuriyet Halk Partisi’nin arzu edebileceği bir il başkanı… Özgür, bağımsız, iyi eğitimli, kentli… Olması gereken her şeye sahip… Yani hayal edebilir miydiniz gitar çalan bir il başkanını? Sanatla ilgilenen bir il başkanı? Dışarıdan baktığınızda her şeyiyle İzmir kentini temsil edebilen bir il başkanı… İl başkan adaylığında ismi geçtiğinde ne düşünüyorsam bugünde aynısını düşünüyorum beni yanıltmadı. Çok başarılı bir süreç yürüttü. Önce genel seçimleri doğru yürüttü. Olağanüstü kurultay tartışmaları sürecinde birleştirici bir tavır sergiledi, İzmir için liderlik gösterdi. Kendisini takdir ediyorum. 

- Son olarak yerel seçimler için ittifak konusu ittifak konusu çok gündemde… AK Parti ile MHP’nin yerel seçimlerde de ittifak yapması olası gözüküyor. CHP’nin İzmir’de bir ittifaka ihtiyacı var mı ya da bu yönde bir hamleye gerek var mı? 

Ben ittifak konusuna pozitif baktım. İlla adı konmuş resmi bir ittifak değil. Daha önce de söylemiştim, ittifakı şöyle değerlendiriyorum. İki ayrı ittifak oluşmuştu. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı… Aslında bu ittifaklaşma referandum sürecindeki ‘evet-hayır’ blokları üzerine kurulmuştu… ‘Hayır’ bloku elbette Türkiye’de insanlığın üzerine inşa edildiği ortak değerleri savunmak adına bir birliktelikti. Avrupa’da merkez solun da sağın da, Amerika’da cumhuriyetçilerin de demokratların da savunduğu ortak değerler… Nedir bunlar? Adalet, demokrasi, insan hakları. Bizim ittifakımız bu değerler üzerinde oluşmuş bir ittifaktı. Buna HDP seçmeninin büyük bir kısmını da dahil edebilirsiniz… Onları da sürecin dışında bırakmadan muhalefet partilerinin seçmeniyle sandıkta ittifak yapılmalı… Yani açık ittifaktan ziyade sandıkta onların da oy verebileceği adayları belirlemek gerekir. Ben inanıyorum biz bu idealler noktasında ortaklaşmış tüm seçmenin oyunu alacağız. İnsanlığın, sağın da solun da ortak savunduğu değerler üzerinde ortaklaşmış adaylarla İzmir seçmeninin büyük bir kısmını, tahmin ediyorum yüzde 65’ini birleştirebiliriz. O seçmeni kucaklayacak adayları belirleyerek yolumuza devam etmemiz gerekiyor…  

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Halil Uslu
 15 Eylül 2018 Cumartesi 23:22
En çok çalışan milletvekili olduğunu daha öncede duymuştum.Çevre konusunda çeşitli meslek gruplarının sorunları konusunda değerli katkıları olana biri.Meslek etiğine herkes sahip çıkmalı. Yerel yönetim ufku ve bilinci olan biri neden olmasın.Olgun Bey Konusunda da haklı. Bence Belediye Başkanlığında umut verenlere 2. Dönem mutlaka verilmeli.Ustalık dönemi.
 Kemal OCAK
 15 Eylül 2018 Cumartesi 22:45
Partimizin ,genç, deneyimli,çalışkan,üretken ve başarılı Milletvekili sayın Murat BAKAN'ın bu cevabi yorumları çok güzel,başarılı.Kendisi her göreve hazır ve layık olduğu anlaşılmaktadır.Tebrik ederim.
 Şen Gül
 14 Eylül 2018 Cuma 18:22
Megalomanlık tavan yapmış ama maske ile örtme çabası da takdire şayan. Tek doğrusu; başarılı bulduğu genç donanımlı mütevazı olan Olgun ATILA söylemi. Aziz bey bırakacaksa Büyükşehir adayı Olgun olmalı ki 10 yıl sonrasını düşünebilsin bu parti.
 Filiz özdürgen
 14 Eylül 2018 Cuma 18:04
Bir İzmir li olarak gururla okudum, teşekkürler MURAT BAKAN . Mücadeleye devam , aydınlık yarınlara Türkiyemiz sizlerle kavuşacak, direnenler hep kazanır, iyiki varsınız ??
 Filiz Özdürgen
 14 Eylül 2018 Cuma 17:49
Bir İzmir li, bir CHP ki olarak gururla okudum, aydınlık yarınlara hep birlikte elele. Teşekkürler MURAT BAKAN .
Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir