MENÜ
İzmir
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
CHP Konak’tan hükümete: Ülkeyi kim yönetiyor?
Politika
18 Şubat 2021 Perşembe 12:51

CHP Konak’tan hükümete: Ülkeyi kim yönetiyor?

Konak İlçe Başkanı Gruşçu, ekonominin kötü gittiğini söylerken üreticiler üzerinden merkezi iktidara seslendi. Gruşçu, “Çiftçinin derdine biran önce derman olalım. Bugün çiftçi inim inim inliyorsa, tarlalar, traktörler hacizliyse, çiftçi girdi maliyetiyle ürün fiyatı arasına sıkışmışsa, kanunların emrettiği desteği alamıyorsa, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor?” dedi.

GERÇEKİZMİR- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Konak İlçe Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklamasında merkezi iktidar hedef alındı. İlçe Başkanı Çağrı Gruşçu ve yönetim kurulu üyelerinin açıklamalarında tarım, hayvancılık, ekonomi üzerinden net mesajlar verildi.

İşte o açıklama: 2010-2012 yılları arasında ülkemiz Fransa'dan yaklaşık 250 milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirdi. Fransızlar bu işten çok memnun oldular. Sevinçle, "hayvancılığımızı Türkler kurtardı" diye açıklama yaptılar. İşte bunun neticesinde o dönem şahsım hükümetinin Tarım Bakanı olan Mehdi Eker’e Fransızlar şövalye nişanı taktılar. Buradan Rusya Tarım Bakanı Dmitry Patrushev, Ukrayna Tarım Bakanı Roman Leshchenko ve Brezilya Tarım Bakanı Tereza Cristina Dias'a sesleniyorum: Tarım ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli’ye ülkenizi kalkındırmak için canla başla çalıştığından nişan takmanızı bekliyoruz. Türkiye'de tarımı, köylüyü ve çiftçiyi bitiren ve ülkelerinizi kalkındıran Bakan Pakdemirli, kendisine nişan takmanızı hak ediyor.

Vatandaşımı bedbaht hale getiren, yoksullaştıran ve açlığa sürükleyen şahsım hükümetinin üretime dayalı değil, tüketime dayalı yürüttüğü politikalardır. Babadan, atadan kalan mirası yiyen, hayatta gelecek kaygısı olmayan, battığı çukurdan bîhaber olan zengin evin şımarık çocuğuna benzedi ülke yönetimi. Vatandaşım çektiği yoksulluk, açlık ve sefaletten ötürü ilk seçimlerde bu iktidara demokrasi nişanını sandıkta takacaktır.

Biz derdine derman arayanların sesiyiz. Biz mazlumların, biz gariplerin, biz adalet arayan mağdurların sesiyiz.

Erdoğan’ın şahsım hükümeti, çiftçimizi perişan etmiştir. Çiftçi mazotçuya borçlu, gübre satana borçlu, yemciye, tohumcuya borçlu, Tarım Kredi Kooperatiflerine borçlu, Ziraat Bankası’na borçlu… Çiftçinin traktörüne, tarlasına, ineğine haciz yağıyor. Henüz bu hafta içinde Yozgat Yerköy’den acı bir haber aldık. Bir çiftçimiz, Osman Yılmaz, pancarı tarlada kalınca, 25 bin lira borcunu ödeyememiş, traktörüne haciz konmuş. Osman Yılmaz bunun yükünü taşıyamamış, kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Şimdi bu ölümün sorumlusu kim?

“Gelin Çiftçinin Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına borçlarını yapılandıralım. Çiftçiye rahat bir nefes aldıralım” diye kaç zamandır söylüyoruz, dinlemiyorlar. Milletvekillerimizin önergeleri komisyonlarda bekliyor. Hadi bizi dinlemiyorsunuz. Küçük ortağınız MHP’nin bazı milletvekilleri dediler ki 'bu iş böyle gitmez, bu borçları yapılandıralım.' Bunların sesine kulak verin. Buradan çağrı yapıyoruz. MHP’li mevkidaşım Yusuf Çoban'a sesleniyorum: Konak Belediye Meclisinde meclis grubunuz Ak parti grubundan farklı oy kullanarak, kahveci esnafımıza verdiğimiz destek önergesine kabul oyu verdi. Ak parti grubu esnafımıza verdiğimiz desteği reddetti. Şimdi gelin, yine bir arada duralım. MHP çiftçi borçlarının yapılandırılması için de bir teklif getirsin. Siz de ilçe başkanı olarak bunu takip edin, biz MHP’nin getireceği bu teklifi destekleriz.

Yeter ki çiftçinin derdine biran önce derman olalım. Bugün çiftçi inim inim inliyorsa, tarlalar, traktörler hacizliyse, çiftçi girdi maliyetiyle ürün fiyatı arasına sıkışmışsa, kanunların emrettiği desteği alamıyorsa, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor?

Saray hükümeti, özel şirketlerin hakim olduğu tarım-gıda sistemi anlayışını getirmiştir. Tarımsal kamu kuruluşlarını özelleştirmiş veya işlevsiz hale getirmiştir. Tarımsal destekleri çiftçiden değil şirketten yana kullanmıştır. Endüstriyel üretim için gerekli olan mevsimlik işçiliği zor hale getirmiştir. Sözleşmeli tarımla çiftçiyi işçileştirip gıda sanayisine mahkum bırakmıştır. Kent ve kırı birbirinden uzaklaştırarak tarımsal üretime yabancılaştırmış ve gıdada market dağıtım kanallarını güçlendiren gıda rejimi kurmuştur.

Böyle bir rejimin kurulmasını sağlayan saray hükümetinin ”yerli ve milli olduğu” söylemleri samimiyetten yoksundur.

Milletin efendisini köle ettiler. Ele güne muhtaç ettiler, yüksek faize mahkum ettiler. Çiftçimiz kan ağlıyor.

Çiftçimiz tarımı terk etmeye başladı. 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar olan tarım alanımız, 2019’da 23 milyon hektara düştü. 3,5 milyon hektar, yani 3 Trakya büyüklüğünde alan ekilemiyor.

Çiftçi tarımdan koptu, 2011 yılında Çiftçi Tarım Bağkurlu sayısı 1 milyon 121 bin kişiyken, 2020 yılında bu sayı 556 bin kişiye düştü.

Çiftçinin hakkını savunan yok, yasa var uyan yok!

2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21. Maddesinde “ tarımsal desteklemelere ayrılacak pay gayri milli hasılanın yüzde 1’inden az olamaz” düzenlemesi getirilmiştir.

Ancak aradan geçen 14 yılda tarımsal desteklemelere bütçeden ayrılan pay hiçbir zaman yüzde 1’i bulmadı.

Çiftçimiz şu anda 211 milyar lira hükümetten alacaklı. Bu para neden çiftçimiz için harcanmadı?

Tarım Mahsulleri Ofisi kurulmuş Tarım Kooperatifi var ama çiftçiye yardım etmiyor. Çünkü Ziraat Bankası, tarım kooperatiflerini çiftçi kuruluşları olarak kabul etmiyor.

Ancak aynı Ziraat Bankası vergi cenneti olan  Virjinya adasındaki özel bir türk iletişim şirketine bir kalemde 1.6 milyar dolarlık kredi desteği sağlıyor.

Çiftçim aç, çiftçim mağdur. Çiftçimin takibe düşen kredi miktarı 5 milyar 288 milyon lira.

Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye kullandırdığı kredi miktarı 2020 yılının ilk 9 ayında 7,7 milyara ulaştı.

Erdoğan’ın şahsım hükümeti, esnaftan, çiftçiden esirgediğini, faiz lobilerinden, bankerlerden esirgemiyor ama. Bugün, 2021 Ocak ayı bütçe rakamları açıklandı. Bismillah dedik, Ocak ayında bütçeden yapılan faiz ödemesi 21 milyar 943 milyon lira. Bu rekor, Cumhuriyet tarihinin rekoru, tek bir ayda yapılan en yüksek faiz ödemesi. Millete tüm salgın döneminde bütçeden verilen destek 6,5 milyar lira. Faiz baronlarına tek bir ayda bütçeden yapılan ödeme 22 milyar lira. Milletten esirgenen kaynak, faiz lobilerine aktarılıyor. Tefecilere ödenen kemiksiz, vergisiz faiz 2020 yılında 134 milyar lira.

Buradan mevcut hükümete soruyoruz: Merkez Bankasından döviz yükselmesin diye 128 milyar dolar para sattınız. Kime sattınız, niye sattınız belli değil.

Bu parayı işçim almadı, emeklim almadı, esnafım almadı, köylüm, üreticim, çiftçim almadı. Kime sattınız bu parayı?

Saray hükümeti milyarlarca dolar para satarken çiftçimiz kredilerle faizlerle uğraşıyor. Peki mevcut hükümet ne mi yapıyor?

♦ Ekmeklik buğdayı çiftçiden 1600 liraya, yurtdışından 1800 liraya alıyor.

♦ Makarnalık buğdayı çiftçiden 1880 liraya, yurtdışından 2400 liraya alıyor.

♦ Mısırı çiftçiden 1350 liraya, yurtdışından 2000 liraya alıyor.

♦ Arpayı, çiftçiden 1275 liraya,  yurtdışından 1898 liraya alıyor.

♦ Şeker fabrikalarını özelleştirmenin ardından ise Brezilya, Cezayir ve Fas’ tan 65 milyon dolarlık 169 bin ton şeker ithal ettiler.

♦ 1 milyon 48 bin ton yağlık ayçiçeği tohum ithalatına 418 milyon dolar ödeme yapılırken aynı zamanda Dünya ayçiçeği ithalatında da birinci oldular.

♦ 81 bin ton patates ithalatına 44 milyon doları yabancı ülke çiftçilerine ödediler.

♦ 116 bin ton kuru soğan ithalatına 34 milyon dolar cebimizden yabancı ülkelere ödediler.

♦ 28 bin ton zeytinyağı ithalatına 47 milyon dolar ödeme yapıldı. İthal edilen zeytinyağının %98,5’ini Suriye’den yaptılar.

♦ 154 bin ton pirinç ithalatına 102 milyon dolarlık ödeme yaptılar.

Bunlardan ne yerli olur ne de milli! Bunlardan ancak israf ve iflas hükümeti olur.

Biz derdi de, dermanı da biliyoruz. Derman belediyeciliği anlayışı ile çıktığımız yolda, yerelde uyguladıklarımızı genele de taşıyacağız. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, gariplerin ve mazlumların hakkını alabildiği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Biz sömüren yandaşın değil, ezilen yurttaşın hakkının peşindeyiz. Bu yüzden İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Tunç Soyer ve ekibinin vizyonuyla başlattığı Başka Bir Tarım Mümkün vizyonu Türkiye'de uygulanacak başarılı bir modeldir.

"İzmir Tarımı" adı verilen bu yeni modeli, “İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesi” olarak tanımlıyoruz.

Bu modelin kentte adil gıdaya erişimde, kırsalda ise kuraklık ve yoksullukla mücadelede önemli bir rolü olacak.

Tarımda dışa bağımlılığımızı sonlandırmak için geliştirdiğimiz, İzmir’den doğan yepyeni bir vizyon.

İzmir’de yaklaşık 1,5 milyon kişi  ekmeğini tarımdan kazanıyor. Üstelik Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını İzmir karşılıyor.

Dolayısı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en temel önceliği, bu toprakların bereketini arttırarak refahını büyütmek, bu kentte yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmaktır.

İzmir Tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde elli oranında azaltmayı hedefliyor.

Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai faaliyet olarak görmüyoruz.

İzmir Tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor.

Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz.

Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir.

Bir memleket düşünün, sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz.

Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız.

Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir?

Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son nefesimize kadar sürdürmeye kararlıyız.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir