Karşıyaka Belediye Meclis Üyesi Av. Murat Aydın’ın açıklaması şu şekilde;
“AKP Karşıyaka İlçe Başkanı basına yansıyan açıklamasında daha önce gündeme gelen Belediye hissesinin satışı işlemi hakkındaki eleştiriler dile getirmiş. Sayın ilçe başkanı Belediye Meclisi üyelerine yönelik sözler de söylediği için bir meclis üyesi olarak görüş açıklamam gerekli hale geldi.
Elbette muhalefet partisinin ilçe başkanının bazı açıklamalar ve polemikler yaparak gündeme gelme çabası sarf etmesi doğal. Bu çabayı sarf ederken kullandığı üslubun uygunsuzluğunu bir yana bırakarak sözlerinin gerçek dışı oluşuna değinmek gerekli.
Sayın başkan açıklamasında; Belediye Başkanı’nı eleştirdikten sonra “neden böyle oluyor” dediği CHP’li bazı Meclis Üyelerinin “Başkan bizi dinlemiyor” dediğini ileri sürmüş. Bunu kim söyledi, neden söyledi, gerçekten söyledi mi bilmem ama Sayın Başkanın seçildiği günden bu yana meclis üyeleri ile birlikte çalışmaya, herkesin görüşlerini almaya, geçmiş birikimlerine uygun katkılarından yararlanmaya çalıştığını herkes bilir. Üstelik muhalefet partisine üye meclis üyelerinin katıklarını da almaya, onların fikir ve görüşlerini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışır. Yapılan eleştirinin gerçeği yansıtmadığı meclis çalışmalarını takip eden herkesin malumudur.
Sayın ilçe başkanı, Belediye başkanının belediye meclisinden 50 milyon liralık borçlanma yetkisi aldığını söylemiş. Söz konusu kararın verildiği meclis oturumunda hazır olan meclis üyeleri ve hatta kendi partisinden üyelerin de bildiği gibi borçlanma yetkisi bir önceki yılın gelirlerinin yüzde onunu aşamaz. 2019 yılı gelirlerine göre borçlanma sınırı 25 milyon liradır ve meclisten alınan borçlanma yetkisi de 25 milyon liradır. Sayın ilçe başkanı meclis kararında açıkça yazılı olan miktarın iki katı rakamı nasıl bulduğunu bilemiyorum.
Sayın ilçe başkanı, belediye başkanının ilçeye 105 milyon lira zarar verdiğini söylemiş. Bu hesabı nasıl yaptığı belli değil. Bahsettiği husus Geriatri Merkezinin satışı ise bu merkez İzmir Büyükşehir Belediyesine satılmış ve yine kamu hizmetinde kalmıştır. Belediyenin sattığı ve parasını alıp kullandığı tasarrufları zarar gibi göstermenin mantığını anlamak mümkün değil.
Açıklamada hisse satışı yapılan firmanın karşısında el pençe divan durulduğu söylenmiş. Bu firmanın kime yakın, kimin yanında olduğunu, kimin el pençe divan durduğunu bu ülkede yaşan herkes gibi kendisi de bilir. Ama sanırım şu bilgiye sahip değil: Karşıyaka Belediyesi bahsi geçen firmaya divan durmak bir yana, söz konusu firmanın belediyeye ait araziyi işgal edip bedelsiz kullandığını tespit ederek 13 Milyon 200 Bin liralık ecri misil çıkarmış, bu ecri misil bedeli nedeniyle firmayla davalık olmuş durumdadır. Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarım.”
Murat Aydın’ın gündeme getirilen iddialara tüm detaylarıyla yanıt verdiği yazısı:
Gizlenen bilgiyle gerçeği çarpıtmak
Bir olaya veya duruma dair bütün bilgileri söylemeden, sadece bir kısmını söyleyip bir kısmını gizlemek (söylememek) gerçeği söylemek anlamına gelir mi?
Biraz uzun bir yazı oldu ama yaşananları etraflıca anlatmak doğru olacaktır.
Son yıllarda yeni bir habercilik anlayışı gelişti. Hedef haline getirilen bir kişinin veya kurumun faaliyetlerini inceleyip bu faaliyetlere ilişkin bilgi ve belgenin bir kısmını açıklayıp bir kısmını gizleyerek gerçeği çarpıtarak ve hedefteki kişiyi/kurumu yıpratma çabasına girmek yöntem halini aldı.
Haberin içeriğinde yer alan bilgilerin doğru ama özellikle eksik olduğu, ayrıntıların dile getirilmediği, bilerek gizlenen gerçekler nedeniyle gerçeklik algısının bozulması ve gerçeğin çarpıtılması yöntem olarak uygulanıyor. Nefret öznesi sayılan bir kişiyi/olayı/kurumu veya bir kutsal değeri, hassasiyeti habere dahil etmek sos olarak kullanılıyor.
Haber ortaya atıldıktan sonra, çarpıtılan bilgiler gerçeklik olarak sunulup buna bağlı siyasi sonuçlar elde edilmeye çalışılıyor.
ABD Başkanı Trump’ın temsil ettiği “yeni gerçeklik” kavramı, yalanın daha süslü ve daha yutulabilir şekilde dile getirilmesinden öte bir anlam taşımıyor.
Tüm bunları neden mi söylüyorum? Geçtiğimiz günlerde Karşıyaka Belediyesi ile ilgili peş peşe çıkan iki haber bu yöntemi hatırlatıyor da ondan.
Nasıl mı?
Arsa satışı hakkındaki haber
Karşıyaka Belediyesinin denize kıyısındaki arsasını bir inşaat firmasına (özellikle muhalif kamuoyu bakımından ciddi tepkiye muhatap firmaya) satıldığı haberi yazıldı. Habere göre Belediye kendisine ait arsayı bu firmaya düşük bedelle satmıştı.
Haberin doğru olan kısmı; Belediyenin bir inşaat firmasına satış yaptığı, bu satışa ilişkin bedeli Encümen tarafından belirlendiğiydi. Ama işin dile getirilmeyen kısmı bu işlemin satış olarak görünmekle birlikte İmar Mevzuatından kaynaklanan hisse devri olduğudur.
Biraz karmaşık olsa da basit şekilde açıklamaya çalışayım.
İmar uygulamaları sonucunda kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların bir kısmı kamunun kullanımına (yol, park vb) terk edilir. Bu şekilde oluşturulan imar parselleri daha sonra birleştirilmek istendiğinde aralarında kalan birleşik parsele dâhil edilir ve yollar başka yerlerden verilir. Bu yolların parselin içinde kalması nedeniyle oluşan miktar artışı kadar hisse kamu adına belediyeye tescil edilir.
Söz konusu arsa bakımından da durum böyledir. Belediyenin kendisine ait, müstakil bir arsası söz konusu değildir. Adı geçen şirketin 2012 yılında üç ayrı parsel olarak Emlak Konuttan satın aldığı parsellerin birleştirilmesi sonucunda oluşan tek parselin aralarında kalan kamu alanları kadar miktar, kamu adına belediye tüzel kişiliğine hisse olarak tescil edilmiştir. İşlem konusu olan hisse de bu hissedir.
İmar mevzuatı uyarınca, bu şekilde oluşan kamu hisseleri, öncelikle diğer hissedara satılır. Diğer hissedar, belediyede bulunan hissenin kendisine satılmasını istediğinde, değer tespit işlemi yapılır. Bu işlem idari bir işlem olduğundan hissedarın belirlenen değere itiraz etme ve itirazının reddi halinde dava açarak uyuşmazlığı mahkemeye götürme imkanı vardır.
Taşınmazın satışına ilişkin Belediye Meclisi kararından sonra yasal zorunluluk gereği taşınmazın büyük hissedarına taşınmazı satın alıp almayacağı sorulmuş, bununla ilgili değer tespiti yapılmıştır. Şirket hisseyi almak istediğini ancak tespit edilen değerin fahiş olduğunu belirterek değere itiraz etmiştir.
Yapılan itiraz üzerine taşınmaz değerinin tespiti bakımından sektörün en önemli kuruluşu olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TKSB) Gayrimenkul Değerleme firmasından görüş alınmıştır.
Belediye hissesinin bulunduğu bu taşınmazlar üç ayrı parsel halindeyken, adı geçen şirkete, 2012 yılında Emlak Konut tarafından metre karesi 1.203 TL., 1.459 TL. ve 1.551 TL.’den satılmıştır. Ayrıca aynı bölgede bulunan belediyeye ait emsal bir taşınmaz, 2015 yılında başka bir firmaya Belediye tarafından metre karesi 4.956 liradan satılmıştır.
Emsal nitelikteki bu rakamlar 2020 yılına uyarlanmıştır.
Aynı yerdeki emsal taşınmazların günümüze uyarlanan satış bedeli ile gayrimenkul değerleme şirketinin verdiği rapor birlikte değerlendirilerek yeni fiyat belirlenmiş, büyük hisse sahibi firmaya bu miktar üzerinden hisse devri yapılmıştır.
Belediye kendi hissesini satmak için belirlediği değere yapılan itirazı kabul etmemek ve belirlediği fiyatta diretmek hak ve imkânına sahiptir. Bu durumda hisse sahibi şirket belirlenen değerin fahiş olduğunu belirterek belediyenin idari işlemine karşı iptal davası açmak veya ortaklığın giderilmesi davası açmak gibi haklara sahiptir. Aynı şekilde belediye de ortaklığın giderilmesi davası açma imkânına sahiptir.
Her iki durumda da taşınmazın değerinin yargı kararıyla ve benzer davalardaki süreler dikkate alındığında iki ila dört yıllık bir zaman sonra belirlenmesi mümkün olacaktı. Ortaklığın giderilmesi davasında (ortaklığın taksim yoluyla giderilmesi imkânı yoksa) belirlenen değer üzerinden tüm taşınmazın satışa çıkarılması sonucu oluşacaktı. Bu büyüklükteki ve değerdeki taşınmazı yaşanan ekonomik sorunlar dikkate alındığında alabilecek kişi sayısı ortadadır. Taşınmazın %92 hissesine sahip firmanın kalan %8’lik hisse için fiyat verecek olması nedeniyle alım gücü en yüksek olan alıcı adayı olacağı, başka alıcı çıkmadığında belirlenen değerinin yüzde kırkına kadar inen rakamlarla taşınmazı satın alabilecektir. Böylesi bir sonuçta küçük hissedar olan Belediyenin hissesinin değerinin çok düşeceği açıktır.
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yaptığı açıklamada yapılan işlemlerin imar planı uygulamasıyla ilgili yasalar kapsamında olduğunu açıkça dile getirdi.
Elbette yapılan işlem buna rağmen siyasi eleştiriye tabi tutulabilir. Yine de devir işlemi yapmasaydınız, değere yönelik itirazı reddetseydiniz, mahkemeyse mahkeme, davaysa dava uğraşsaydınız denebilir. Ancak böyle bir yola gitmenin Belediyenin yararına olmayacağı açıktır.
Yeri gelmişken bir hususta daha açıklama yapmak isterim;
Aynı yazıda belediyenin TOKİ’den aldığı arsanın parasını Büyükşehir Belediyesinin verdiği yazılmış. Bu bilgi de tamamen gerçek dışı. Taşınmazın peşinatı da aylık ödemeleri de Karşıyaka Belediyesi tarafından yapılmakta olup, bu arsa için Büyükşehirden alınmış tek bir kuruş söz konusu değildir.
Güneş Enerjisi Tarlası Yapım İşi Hakkındaki Haber
İkinci haber gerçeğin bir kısmı gizlenerek haber yapılmasına daha da tipik bir örnek teşkil ediyor.
Haberde; Karşıyaka Belediyesi güneş enerjisi tarlası yapılmasıyla ilgili olarak ihale açmış, ihaleye giren dört firmadan üçü teklif vermiş, belediye yönetimi bu üç tekliften en pahalı olanına ihaleyi vermiş deniyor. İhale mevzuatına ve kamu yararına aykırı olarak işlem yaptığı vurgulanıp eleştiri dile getiriliyor.
Gerçeğin yine eksik bırakılan, söylenmeyen kısmı bize başka şey söylüyor.
Karşıyaka belediyesinin güneş enerjisi tarlası yapımı için ihale açtığı ve ihaleye dört firmanın teklif verdiği doğrudur.
Eksik bırakılan veya bilerek gizlenen bilgi ise şu: Verilen tekliflerin üçü usul ve yasaya aykırı tekliflerdir. Tekliflerden birisi yetkili kişiler tarafından imzalanmadığı için, birisi teklif veren firmanın idari yeterliliğine dair belgeler olmadığı için, bir diğeri de teklif veren firmanın işi yapma konusundaki yeterliliğini gösteren belgelerin eksik olması nedeniyle geçersiz.
Buna göre ortada dört değil bir teklif var. Verilen teklifte işin yapımı için sunulan bedel, işin yapımı için belirlenen tahmini yapım bedelinin altında. Yani işin yapım fiyatı üzerinde fiyat indirimi yapılarak sunulmuş, belgeleri, içeriği ve firma yeterliliği bakımından usul ve yasaya uygun bir teklif.
İhale dört tekliften en pahalı olanına değil geçerli olan tek teklife verilip sonuçlandırılıyor.
İhale komisyonu bu durumu açıklayan bir karar veriyor ve ortadan geçerli olan tek teklif sahibine işi ihale ediyor. İhale komisyonu diğer firmalara tekliflerinin neden geçersiz sayıldığını bildiriyor. Bu durumu ilan edip kararını da yayınlıyor. Teklifleri reddedilen firmalar eksikliğin kendilerinden kaynaklandığını bildiği için yapılan işleme itiraz dahi etmiyorlar.
Yapılan ihale işleminde sunulan dört teklifin üçünün yasaya aykırı olduğunu söylemeyip, bu teklifler geçerli tekliflermiş gibi yazıp, neden daha düşük bedeli verene değil de daha yüksek bedeli verene ihale ettiniz demek bir kısım bilgiyi gizleyip gerçekliği çarpıtmak ve gerçek olmayan bir gerçeklik yaratmaktan öte değildir.
Habercinin Etik Sorumluluğu
Gazeteci değilim ama basın meslek ilkelerini biraz bilirim. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü konusunda birçok çalışma yaptım, söz söyledim, yaptırımlara maruz kaldım. O nedenle gazetecilikle ilgili şu kadarını söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum.
Gazeteci bir haber yaparken karşı görüşü, habere konu kişi veya kurumun görüşünü de sorup öğrenmeye, haberinde ona da yer vermeye gayret eder. Haberi yayınlamadan önce görüş almamış ise sonrasında görüş almaya çalışır. Kendisine iletilen görüş veya açıklama varsa onu da yayınlar.
Söz konusu arsa haberi çıktığında Karşıyaka Belediye Başkanı haberi yazan kişiyi bizzat aradı. Ancak telefonuna cevap veren olmadı. Bunun üzerine Başkanın basın danışmanı gazeteciyi aradı ve başkanın kendisiyle konuşmak görüşlerini dile getirmek istediğini söylediğinde “benim kendisinden duymak istediğim bir şey yok” cevabını aldı.
Habere konu kişiyi dinlemeden, tek taraflı ve açıkladığım şekilde gerçeği çarpıtarak yapılan haberin amacının halkın çıkarını korumak ve gerçeklerin açıca çıkmasını sağlamak olmadığı ortadadır.
Partili Olma Sorumluluğu
Benim için kişisel olarak en üzücü olan kısım ise bazı partililerin tavrı oldu.
Daha önce kamu görevlisi olduğum için aktif siyasetin içinde olmadım. Bazıların söylediği gibi “babadan, deden CHP’li” de değilim. Parti üyesi olalı iki yıldan az zaman oldu. Ama benim bildiğim örgütlü mücadele, yol arkadaşlığı, partilinize yönelik bir itham yapılınca; önce gerçeği öğrenmek, yapılan itham doğru ise yol arkadaşınızla hesaplaşmak, itham gerçek değilse yanında durup omuz vermektir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım konular gündeme gelince sosyal medyada bazı partililerin hiçbir araştırmaya girişmeden, gerçeği sorgulamadan, önceden kalma kızgınlıklarından kaynaklanan nedenlerle yapılan saldırının içinde oldular.
Anladığım kadarıyla örgütlü mücadele, yol arkadaşlığı konusunda benim inandığım doğrular bazıları için doğru değil.
Ama ne yapalım Nazım ustanın dediği gibi;
“Yürümeyenleri boş sokaklar gibi arkada bırakarak” ve “yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını bilerek” ve de “bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak” yürümeye devam etmek gerek.
O halde biz de öyle yapalım.