GERÇEKİZMİR - İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in kentin tarihe geçen 100. kurtuluş yıl dönümü etkinliklerinde yaptığı konuşmanın yankıları sürüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Başkan Soyer'e yaptığı sert çıkışların yanında son olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un sosyal konut projesinde merak edilenleri anlattığı programda yaptığı 'İzmir' çıkışı siyasetin yeni tartışma konusu oldu.
Bakan Kurum'un, "Şu an maalesef İzmir, beceriksizlik, liyakatsizlik ve bu noktada algı oluşturarak işgal altındadır. İzmir yönetimi işgal altındadır. Onlar 'Osmanlı'yı işgal etti' diye anlatıyor gerçi ama" şeklindeki açıklamalarına CHP’den sert tepkiler geldi.
Tartışma büyürken, CHP İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Tuncay Özkan, sosyal medya hesabından yayınladığı mesajla Cumhur İttifakı’nı hedef aldı.
ÖZKAN'DAN CUMHUR İTTİFAKI'NA: YAZIK
Özkan, şu ifadeleri kullandı;
"30 Ağustos ve Zafer
Tarih bilincinden yoksunluk, ulus ve vatan sevgisinden habersiz kılar insanı. Affedilmez bir hatadır.
30 Ağustos Zafer Bayramı tarih bilincimizin kılavuzudur. Bu zafer olmasaydı Türkiye yoktu. Özgürlük, bağımsızlık ve namus yoktu. Emperyalizmin kölesi, işgalcilerin ayaklarının altındaki paspas olmuştuk.
Özgürlük, vatan ve namus için verilen savaşları ‘’lanetli’’ görmek, zalime acımak, zulmüne sessiz kalmak, işgalciyi mazlum milletle karıştırmak, hain ile yurtseveri karıştırmak ancak cahillik hastalığıyla, kötülükle mümkündür. Toplumumuzda çok az sayıda olsalar da bunların hepsinden bulunmaktadır. 30 Ağustos ile 22 Eylül arası yaşananlar zaferdir. Zaferi kime karşı kazandık? Yedi düvele! Kim bunlar? Yunan maşasından İngiliz ustasına hepsi! Başka? İşbirlikçilere, hainlere kötülere karşı! Bunlar içimizdeydi. İngiliz gemilerine binip gittiler.
İzmir 9 Eylül’de 100. Zafer Yılını kutladı.
Muhteşem bir gösteriyle. İzmir’e yakışan bir organizasyon ile.
Hemen cayırtı koptu.
Birlik olamadılar. 100. Yıla kin doğradılar. Halkla beraber duramadılar. Gülüp, mutluluk saçıp kutlayamadılar. Yazık.
Kahraman şehitlerimize, onların aziz hatırasına, sahip çıkamadılar. İzmir’in düşman işgalini halktan saklayan Vahdettin ile Damat Ferit yanına düştüler.
Oysa ulusumuzun dilinde duadır:
‘’Hürriyet için dipçik tutan el dert görmesin.’’
Bunun için vatan, özgürlük, namus ve ahde vefa uğruna ölenlere, toprağa kefensiz gömülenlere şehit diyoruz.
Ölümsüz sayıyoruz.
Onlar sayesinde varız ve var olmaya devam ediyoruz.
Zaferimizin hangi bedellerle kazanıldığını biliyoruz. Zaferimizi sağlayanlara sonsuz bir saygı hissediyoruz.
Biliyoruz ki ; “Saygı yaşamdan daha uzun sürer”.
İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, zalimi mazlumdan, dostunu düşmanından ayırt edemeyenlere kötü diyoruz.
Kötülüğe laf yetiştirilmez, yanıt verilmez.
Kötülükle mücadele edilir.
Kötü ahlaksızlaştırmaya, değersizleştirmeye, öldürmeye çalışır. Kötülük uluslar için yıkıma, insanlar için felakete neden olur.
Vatan, namus ve ahde vefayı ayaklar altına alan düşmana sahip çıkmak hainlerin, kötülerin görevidir.
Toplumumuzda ‘’Keşke Yunan işgali altında kalsaydık’’ söylemi, Atatürk ve Ulusal Kurtuluş Savaşımızı değersizleştirme, Çanakkale Savaşı’nı hor görme çabası bu kötülüğün dilidir.
Bu dil lanetli, alçak ve sinsidir.
Özgür ve bağımsız yurttaşın ödevi vatanını, özgürlüğünü, namusunu korumak ve yüceltmektir.
Barış ancak bu kararlılıkla mümkündür.
Barış, ancak bu ruha sahip yurttaşların taçlandıracağı bir tutumdur. Kötüler barışa inanmazlar.
Hiçbir kötülük, barış ve özgürlük getirmemiştir.
Barış, hainlerin ve kötülerin içini dolduracağı bir kavram değildir.
Barış, onların kirletmek için çabaladığı, zorda kaldıkça sığındığı, ulusun yüksek karakterinin koruduğu bir huzur limanıdır.
Türkiye bu limanı; Atatürk’ün önderliğinde özgürlük, vatan, namus ve ahde vefa için ölümü göze alan kadınları, erkekleri ve çocuklarıyla 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü inşa etti. Bu devrimci tutumu sonsuza kadar koruyup güçlendirmeye kurucu atalarımıza söz verdik.
Düşman, 9 Eylül 1922 ‘de İzmir’den kaçarken, limanlardan hala Türk kanı oluk oluk akıyordu. Düşman eliyle yakılan İzmir’den dumanlar yükseliyordu. Özgürlüğe uzanan bir el gibi kente girmeye çabalayan ilk müfrezemiz, kaçarken pusu kuran işgalci Yunan birliklerinin tuzağına düştü.
Bizimkiler Dumlupınar’dan kopup geliyordu. Özgürlük, vatan, namus ve ahde vefa için kendilerini hiç önemsemeden atılıyorlardı İzmir’e doğru. Çünkü İzmir yanıyordu. Çünkü kan oluk oluk akıyordu.
Masumiyet katlediliyordu. Binlerce kadının kasatura ile rahmi parçalanmıştı, yollarda gördüler. Binlerce kadının ağzı, burnu, kulağı kesilmişti, yollarda gördüler. Çocuklar öldürülmüştü, yollarda gördüler.
Aslında koşmaya mecalleri yoktu. Bitkin ve bitaptılar. Ama gördükleri korkunç manzara onları İzmir’e doğru bir fırtınaya dönüştürdü. Ayaklarında çarık, üstlerinde yırtık mintan, koştular koştular koştular.
Bornova üzerinden kente girerken akıllarında sadece kurtaracakları vatan toprağı, kadınlarımız ve çocuklarımız vardı.
Öldüler. Pusuda öldüler. Onların şehit düştüğü yerde İzmir’in masum insanları bir anıt yaptırdılar.
O anıtın kaidesinde şöyle yazıyor: ‘’Vatan ve namus için öldüler…’’
Kötülük ile savaşta öldüler.
Şimdi yüz yıl sonra tekrarlamakta fayda var. Dostlar hatırlasın, düşman unutmasın varlığımızı diye.
İzmir’deyiz.
30 Ağustos Zafer Bayramı varlığımızın bayramıdır. Düşmana, haine, kötüye inat; kutlu olsun."