Osmanlı döneminden gelen aşı geliştirmeye yönelik bilgi birikimini geliştirmek ve tek bir merkezde toplamak için Cumhuriyet döneminde kurulmuş olan Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 2011 yılında çıkan kararname ile etkisiz hale getirildiğini söyleyen CHP İzmir Milletvekili Bedri Serter, “Bir çok aşıyı bulan ve üreten bir kültüre sahip Hıfzıssıhha’yı bitirdiler. Şimdi dünyanın bir köşesinde covid-19 aşısı geliştirilse de alsak diye bekliyorlar” dedi.
Türk sağlık dünyasının tarihten günümüze aşı geliştirme konusunda çok köklü bir geçmişi olduğunu ifade eden CHP İzmir Milletvekili Bedri Serter, bugün ise aşı ithalatı için yılda 13 milyon dolar harcamak zorunda bırakıldığını vurguladı. Bugün tam teşekküllü ve tüm aşıları üretebilen bir tesisin 40 milyon dolara kurulabildiğine dikkat çeken Serter, “3 yıllık ithal aşıya verdiğimiz parayla Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü tekrar aşı üretebilir hale getirebiliriz. Ankapark’a dökülen paraları, köprü otoyol geçişlerinde müteahhitlere verilen garanti ödemeleri, yandaş inşaat şirketlerinin silinen vergi borçlarını düşününce 40 milyon doları bugün hemen bulunup Osmanlı’ya kadar uzanan Cumhuriyetimizin bu köklü kurumunu ayağa kaldırabilirdik” dedi.
AK Parti iktidarının 2011 yılında bu dev müesseseyi, Hıfzıssıhha Enstitüsünü yerle bir edip kapatarak tüm aşı ve ilaç ihtiyaçlarını yandaşlarına ve kapitalist düzene teslim ettiklerini söyleyen Serter, “Yine meşhur AKP zihniyetiyle, 663 sayılı KHK ile Koskoca Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü bitirilmiş, hiç edilmiştir.Bugün ülkemizde bir çok farklı bilim insanının özveri ile aşı üretmeye çalışıyorlar ve bunların finansmanı için kaynak arıyorlar. Her fırsatta yerli ve milli vurgusu yapanların, her fırsatta Osmanlı vurgusu ile çalım satanların Osmanlı’nın faydalı hiçbir yanını benimsememiş olmaları da bizim şanssızlığımız. Onlarca aşıyı bulup dünyaya sunan aşı kültürümüzü yok etmeselerdi, bugün covid-19 salgınına ne zaman aşı geliştirecek diye “elin gavuru” dedikleri insanların eline bakmazlardı. Sadece Cumhuriyet değeri diye yok ettikleri kurum, enstitü ve fabrikaların bugün ne kadar önemli, ne kadar değerli olduğunu yaşayarak görüyoruz” diye konuştu.
“Veba, tifüs, çiçek, tüm aşıları üretiyorduk”
Hıfzıssıha’nın 1928 yılında kurulduğunu ve o güne kadar Türkiye’nin farklı yerlerinde geliştirilen aşı çalışmalarının tek merkezde toplandığını hatırlatan Serter, “Sadece 4 yıl içinde tüm aşılarda dışa bağımlılığı bitirmiş bir kurumdan bahsediyoruz. İşte halkını düşünen büyük Atatürk. Tarihten, kültürden gelen değerler işte tam da böyle yaşatılır” dedi.
Bugün aşı geliştirme tarihimize baktığımızda 1721 yılında Edirneli kadınların çiçek hastası çocukların derilerinden aldıkları döküntülerden ürettikleri aşılamanın İngiltere’ye merhem olduğunu belirten Serter, “1800’lü yıllarda 2. Abdülhamit mikrobiyolojinin geliştirilmesi için Pasteur’ün yanına 3 hekimi asistan vermiş. O ekiple de difteri serumu üretmeyi başarmış Osmanlı, dünyanın 3. kuduz tedavisini geliştiren ülke olmuştur. Bu kadar mı, dünyada çiçek aşısının üretilmesini kanunla belirleyen ilk devlet de Osmanlıdır. İstanbul birinci dünya savaşında işgal altındayken bile Mustafa Hilmi Bey’in ürettiği veba aşısından İngiltere, Fransa ve ABD 220 bin doz almıştır. Hıfzıssıha Enstitüsü işte böylesi köklü bir geçmişin üzerinde yükselmiş ve büyümüştür ve bugün biz onu 2011 yılında çıkarılan bir kararneme ile neredeyse tamamen bitirdik” dedi.
“Sosyal devletin temeli sağlam sağlık sistemidir”
Covid-19 salgını ile sosyal devlet ve özellikle sağlık sistemine yatırımın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladıklarını vurgulayan Serter, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir hatırlatma yaparak “2011 yılında İstanbul’da bir toplantıda söylediği sözleri hatırlayalım, ‘Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak’” dedi.
Serter, sözlerini şöyle tamamladı:
“İspanya, İtalya, ABD ve İngiltere gibi gelişmiş modern ülkelerin özelleştirilmiş sağlık sisteminin düştüğü durumu bugün görüyoruz. Sağlık, eğitim gibi alanlar devletin çekileceği, sorumluluğu özel sektöre devredeceği alanlar değildir. Covid-19 salgını sonrası özellikle sağlık sistemimizin tekrar olması gerektiği gibi bir halk sağlığı konusu olarak ele alınması, dizayn edilmesi ve sosyal devlet anlayışı ile yönetilmesi gerekiyor. Bunun içine bizi böylesi günlerde dışa bağımlı yapmayacak, her tür ihtiyacı kendisi üretebilecek bir donanıma sahip bir ülke haline gelmemiz şart. Şeker pancarından üretilen etil alkolün bugün dezenfektan için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz ama biz yok paraya şeker fabrikalarımızı satıyoruz. Samanı bile dışardan ithal eder olduk. Bu “sat, yok et, harca” kültüründen köklerimizdeki “üret, çoğalt, merhem ol” kültürüne dönmemiz gerekiyor. Sırf Cumhuriyet değeri diye kökleri Osmanlı’ya dayanan Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü yok eden zihniyet derhal tek edilmeli ve aşı kültürümüz bu enstitü ile tekrar ayağa kaldırılmalı. Hem de hiç vakit kaybetmeden”