CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde MYK toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
"Neden ihracatı anlatırken, rekorlar kıran ithalatı yine cami avlusuna bırakıp kaçtınız?"
Hazreti Mevlâna, ‘İnsan bir ağaca benzer, kökü sözünde durmaktır’ diyor. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, bugüne kadar, milletimize pek çok söz verdi ama tutmadı. 2011 genel seçimlerine giderken, 2023 hedeflerini açıklamıştı. Bunları önce partisinin seçim beyannamesine yazdı. Daha sonra Kalkınma Planı’na yazdı. Hükümetin resmi hedefi haline getirdi ve sene 2023, Erdoğan Taahhütlerinin hiçbirinin yanına bile yaklaşamadı ama millete verdiği sözleri tutmayan Erdoğan’ın, yüzü de bir türlü kızarmıyor. En son Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Olağan Genel Kurulu’nda, ‘İhracatı bu yıl 265 milyar dolara, 2028’de de 400 milyar dolara’ çıkarmayı hedeflediklerini söyledi. İyi de hani 2023 ihracat hedefi 500 milyar dolardı? Bu hedef nasıl yarıya indi? 500 milyar dolarlık ihracat taahhüdünüze, 2023’ten 5 yıl sonra bile neden ulaşamıyorsunuz? Bunun sizin akıl dışı politikalarınızın neticesi olduğunu neden söylemiyorsunuz? Neden ihracatı anlatırken, rekorlar kıran ithalatı yine cami avlusuna bırakıp kaçtınız? Yılın sonunda, millete taahhüdünüzün yarısına zar zor ulaşacak ihracatla nasıl caka satabiliyorsunuz? Neden ithalatın Nisan ayında yüzde 22 artışla 372 milyar dolara çıktığından hiç söz etmiyorsunuz?
"Borç alan emir alır"
Erdoğan, iki yıl önce, millete program diye yutturmaya kalktığı, ‘Rasyonel olmayan’ politikalar manzumesinde dış ticaret açığını düşüreceğini vadetmişti. Oysa, dış ticaret açığı rekor üstüne rekor kırıyor. Cari açık ise ilk 4 ayda, 30 milyar dolara ulaştı. Hükümet, bunu finanse edecek borcu bulamadığı için, Merkez Bankası’nın 23 milyar dolar rezervini satmak zorunda kaldı. 12 aylık cari açık ise 58 milyar dolarla, son 11 yılın rekorunu kırdı. Erdoğan neden bunlardan hiç söz etmiyor? Önümüzdeki 1 yılda ödememiz gereken dış borç 203 milyar dolar. Cari açık bu seviyede sabit kalsa, yurt dışından bir yılda bulmamız gereken finansman 261 milyar dolar. Bunu nereden bulacaklar açıklayan yok. Erdoğan bu parayı bulmak için, Hangi tefecilerle iş birliği yapacağından hiç söz etmiyor. Londra mı, New York mu yoksa Körfez tefecileri mi? ‘Ne fark eder?’ demeyin… Borç alan emir alır. Sarayın kibirlisinin kimlerden emir alacağını bilmek de bu milletin hakkıdır.
"Dengelerdeki hızlı bozulmayı durduracak, bir eylem planının açıklanmamasının izahı var mı?"
Akıl dışı politikalarının sebep olduğu tek açık, cari açık değil. Bütçe açığı da hızla artıyor. Yılın ilk beş ayında bütçe açığı 264 milyar liraya ulaştı. Bütçe Kanunu’nun bu yıl için öngördüğü açık 659 milyar TL ama gelir ve giderlerin ilk beş ayda geldiği seviyeyi, geçtiğimiz yılın eğilimleriyle yılsonuna çektiğimizde, 2023 sonunda bütçe açığı 1,5 trilyon lirayı aşıyor. Bütçe açığı iki kattan fazla artacak. Peki, gelen ek yük nereden karşılanacak? Konuşan, açıklayan yok. Öyle uçakta ‘Kaynak arayışlarımız sürüyor’ diye, yandaş medyaya hava atarak hiçbir sorun çözülmüyor. Ekonomi yönetimindeki Bakan Yardımcılıkları, Merkez Bankası Başkan Yardımcılıkları gibi, kilit atamaların neden hala yapılmadığının, neden ortada bir ek bütçe teklifi olmadığının, dengelerdeki hızlı bozulmayı durduracak, bir eylem planının açıklanmamasının izahı var mı? O da yok.
"TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi TÜFE’de 2023 itibariyle dünyada 12’inci sıradayız"
Erdoğan ülkeyi yönetemiyor. Varsa yoksa algı yönetmekle uğraşıyor. Yalan dolan sahte videolar, 32 kısım tekmiline birden algıyı değiştirmek için bunlara milletin kasasından milyonlar, milyarlar ödeniyor. Erdoğan enflasyonla mücadele edeceğine, ihracatçılara enflasyonu anlatırken, ‘Bir süredir tüm dünyayla birlikte, bizim de başımızı ağrıtan enflasyon’ diyerek topu yine taca atıyor. Victor Hugo’nun söylediği gibi Paris’te ‘Caddenizi yıkayan suyun Nil Nehri’nden geldiğini varsaymak ilginç bir saplantıdır…’ Erdoğan, enflasyonun, kendinin irrasyonel politikalarının ve saplantılarının paramızı pul etmesinin sonucu olduğunu unutturmaya çalışıyor. Dünyada gıda fiyatları Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından geçen yılın mart ayında tarihi zirvelerine tırmanmıştı. O günden bugüne yüzde 22 düştü. Bizde ise aynı dönemde yüzde 75 arttı. Demek ki gıda enflasyonu dünyadan değil, bal gibi sizden. Dünyada gıda enflasyonunda tüm ülkeler arasında sekizinci sıradayız. Rakiplerimiz, Sierra Leone, Gana, Laos gibi ülkeler. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi TÜFE’de 2023 itibariyle dünyada 12’inci sıradayız. Ama enflasyonu düşürmek için hala ortada bir eylem, bir program yok. Laf çok.
“Türkiye'ye laf değil program lazım"
Enflasyonu tek haneli rakamlara düşüreceklermiş. Seçim belirsizliği ortadan kalkmış, artık bu konuda elleri daha güçlüymüş. Yeni ekonomi kadrolarının da birinci önceliğini bu meselenin çözümü oluşturuyormuş. Hadi düşürün enflasyonu, elinizi tutan mı var? Bu beylik, boş lafları geçeceksiniz. Türkiye’ye laf değil, program lazım, eylem lazım. Devlet gerçek ötesi uyduruk algılarla, söylemlerle yönetilmiyor.
Enflasyonu kalıcı bir biçimde düşürecek bir programın en önemli ayaklarından birini de işgücümüze, çağın gereği becerileri kazandırmak oluşturur. Bunun için eğitim sistemimizi ideolojik prangalardan kurtarmak gerekiyor. Ama hükümet eğitime yeni ideolojik prangalar takma peşinde. ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi’ diye bir proje uydurmuşlar. 21 yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. 21 yılın sonunda milli eğitim sistemimizin, Millî Eğitim Bakanlığımızın değerlerle ilgili nasıl bir eksiği var, Bakanlığın yapamadığı hangi etkinlikler var ki eğitimle ilgisi olmayan kurumları kapsayan, içinde sevgili çocuklarımızı emanet ettiğimiz, öğretmenlerin olmadığı, böyle bir projeye ihtiyaç duyuluyor? Neden çocuklarımıza çağın gerektirdiği yetenekleri kazandıracak eğitimi verip anne babaları memnun etmeye çalışmıyorsunuz? Neden anneleri babaları üzüyorsunuz?
"Mübareklerin parmağının değdiği yerden gaz fışkırdı, petrol fışkırdı"
Bir diğer algı yönetimi de doğal gaz ve petrol bulma meselesinde yaşanıyor. ‘Karadeniz’deki gazı bir ay bedava veriyoruz’ diye yola çıktılar, Putin’in Erdoğan’a seçim desteği olarak, kredili verdiği Rus gazını dağıttılar. Yetmedi, ‘Gabar’da petrol bulduk, Amerika çatladı, Avrupa çatladı’ hikayeleri anlattılar. Dönemin İçişleri Bakanı’na göre öyle bir petrol bulundu ki, ‘Benzeri ancak Suudi Arabistan’da olan, çıktığı gibi traktöre koysanız çalıştıracak’ bir petrol… Yetmedi, Cudi’de petrol bulduk. Yetmedi, Kato’da da petrol bulduk. Mübareklerin parmağının değdiği yerden gaz fışkırdı, petrol fışkırdı. Yandaş kanallar, besleme gazeteciler anlattı da anlattı. Ama bulunduğu söylenen bunca gaza, petrole rağmen dünyada petrol fiyatları aynı kalırken, bizde seçimin başından bu yana benzin fiyatları yüzde 21, mazot fiyatları yüzde 19 arttı. Bu akşam da mazota 1 lira 64 kuruş daha zam bekleniyor. Nerede bu gazlar petroller? Atmayın, din kardeşiyiz.
"Bahsettiği enflasyonun hangi enflasyon olduğunu söylemedi"
Hükümet algı yönetimiyle uğraşırken, kiralar aldı başını gitti. Vatandaş oturacak ev bulamıyor. Tek göz depodan bozma evlere, binlerce lira kira isteniyor. Toprak Mahsulleri Ofisi un fabrikalarına sübvansiyonlu buğday satışını durdurdu. Bir somun ekmeğe 10 lira ödeyeceğimiz günler yaklaşıyor. Ama bunun çiftçiye de faydası yok. Bizim ‘13 lira olsun’ dediğimiz primli buğday taban fiyatını, saray 9 lira 25 kuruş olarak açıkladı. Ama TMO çiftçiye bir türlü randevu vermiyor. Tüccar piyasada buğdayı 5,5-6,00 liradan kapatıyor. Darda olan çiftçi, büyük zarar ediyor. Kiracı ızrar halinde. Çiftçi ızrar halinde. İşsiz ızrar halinde. Emekli, emekçi ızrar halinde. Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Mayıs ayında açlık sınırı 10 bin 360 liraya yoksulluk sınırı 33 bin 750 liraya çıkmış. Şimdilerde, ülkede açlık sınırı altındaki asgari ücretin ne olacağının pazarlığı yapılıyor. Önceki Çalışma Bakanı 500 dolar bazında asgari ücret vadetmişti. Ama şimdi hem hükümetten hem işveren tarafından ‘TL konuşalım’ sesleri yükseliyor. Hükümet, ‘İşçiyi enflasyona ezdirmeyeceklerini’ söyledi. Ama bahsettiği enflasyonun hangi enflasyon olduğunu söylemedi. İşçiyi hangi enflasyona göre ezdirmeyeceksiniz? TÜİK’in makyajlı tüketici enflasyonu mu? Gıda enflasyonu mu? İstanbul Ticaret Odası’nın enflasyonu mu? Yoksa bağımsız araştırmacıların enflasyonu mu? Bir tek asgari ücretin en son ilan edildiği yılbaşından bu yana enflasyon nedeniyle, emekçinin ücretindeki erimeyi telafi etmek yetmez.
"En az 15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz"
Emekçiyi yılın kalanında enflasyona ezdirmemek için, beklenen enflasyon ve refah payı kadar da bir ilave artış yapmak gerekir ve tabii, yapılacak artışta açlık ve yoksulluk sınırlarını da dikkate almak gerekir. Biz CHP olarak yaptığımız hesaplamalar ve görüşmeler çerçevesinde, asgari ücretin, en az 15 bin lira olması gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, bu yüksek enflasyon ortamında, emekçilerimizin gelirlerini korumak için, sendikaların, asgari ücretin her çeyrekte gözden geçirilmesi talebini de destekliyoruz. Bize göre mesele, ‘Asgari ücretin ne olduğu değil ne satın aldığıdır.’ O yüzden de bu hayat pahalılığını bitirecek politikaların, vakit geçirilmeden açıklanıp uygulanması gerekir. Diğer taraftan, ülkemizde çalışanların yarısından fazlası açlık sınırı altındaki asgari ücret veya civarında ücrete mahkûmdur. Gelişmiş ülkelerde istisnai bir ücret olan asgari ücret, ülkemizde artık ortalama ücret haline gelmiştir. Acil çözüm bekleyen sorunlarımızdan biri de bu ülkenin insanlarının insanca yaşayacak ücrete, maaşa ulaşmasıdır.
"9 ay sonra yapılacak, yerel yönetim seçimlerini beklemek gibi bir lüksümüz yok"
Gelirler yüksek enflasyon karşısında her geçen gün biraz daha erirken, işsizlik artarken, aileler borç batağında çırpınıyor. Vatandaşın kredi kartı borçları katlanıyor. Firmalar da rahat değil. Geliri borcunun faizine yetmeyen, yüksek borçluluğa sahip, satışlarını artıramayan şirketlere, yaşayan ölüler yani ‘zombi şirketler’ deniyor. Uluslararası Para Fonu’nun son araştırmasına göre Türkiye, incelenen 43 ülke arasında Zombi şirketlerin toplam özel sektör şirketler içindeki payının en yüksek olduğu ülke. Bütün bunlar finans kesiminde çok ciddi zafiyete yol açabilir. Burada gecikmeye, hataya yer yok. Orta Vadeli Program’ın derhal revize edilmesine, gerçekçi bir ek bütçeye ihtiyaç var. İrrasyonel politikaların bitirdiği güveni sağlayacak, sağlam, görünür çapalara bağlı bir eylem planını, iç ve dış aktörlerin önüne koymak gerekiyor. Bunun için 9 ay sonra yapılacak, yerel yönetim seçimlerini beklemek gibi bir lüksümüz yok. Geçen her dakika aleyhe işliyor. Ama hükümetin ve yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın hiç acelesi olmadığını görüyoruz. Yeni Bakanın, İstanbul’da görüştüğü iş dünyası temsilcilerinden ve banka yöneticilerinden ‘Sabır’ istediği kamuoyuna yansıyor. Erdoğan vatandaştan, Bakan Bey, iş dünyasından ve bankalardan dört koldan sabır istiyor da, bu sabrın sonunun selamete varacağına yönelik hiçbir emare yok.
"Merkez Bankası Başkanı değişmiş olsa da Başkan Yardımcıları aynı"
Yeni kabine Resmi Gazete’de yayımlanalı iki hafta geçti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda yeni Bakan Yardımcıları kim olacak belli değil. Merkez Bankası Başkanı Amerika’dan ithal edildi. Ayrıca Katar Emirinin ailesinin fonlarını yönettiği ve buraya da Türkiye’nin son dönemde önemli ölçüde borçlandığı Katar Emirinin tavsiyesiyle geldiği iddiaları var. Eğer öyleyse, bu bir Arap Düyun-u Umumiye vakası olur ve Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı Erdoğan’ın yerli ve milli olmadığını, bizi dışarıdan emir alır hallere düşürdüğünü gösterir.
Erdoğan bir zamanlar ‘nas’ dediği faiz artışını Şimdi kabul ettiğini uçakta açıkladı. Artık faiz artışının, ne kadar olacağı tartışılıyor. Nas mı değişti? Faiz mi değişti? Hayır. E peki ne değişti? Devran değişti. Dün seçime giderken, milletin dini duygularını istismar etmek için öyleydi, bugün böyle… Devleti dün dediğini bugün reddeden bir kafa yönetiyor. Ama merakla beklenen faiz kararlarını Merkez Bankası Kanunu’na göre Para Politikası Kurulu alıyor. Merkez Bankası Başkanı değişmiş olsa da Başkan Yardımcıları aynı. Kurulda görev yapan Banka Meclisi üyesi de aynı. Yani kurul üyeleri faiz konusunda Erdoğan’ın aynı yerde durduğu gibi, yerlerinde duruyorlar.
"Ekonominin yelkenlerini, sıcak parayla şişirme dönemi geçti"
2021’in Eylül ayından bu yana faiz indirimlerini yapan üyeler, şimdi ne olacak da faiz artırmaya karar verecekler? Ne olacak da, ‘Göklerden gelen bir kararla’ rasyonel zemine dönecekler? Peki bu faizler artınca, bankalara düşük faizle zorla verilen tahvillerin değeri ne olacak? Banka bilançolarını riskli hale getirmemek için, 550-600 milyar lira dolayında olduğu tahmin edilen bu zehirli kağıtların, yüksek faizli kağıtlarla değiştirilmesi gerekmeyecek mi? Buradan Hazine’nin sırtına binecek olağanüstü yükün faturası, fakire fukaraya, kısacası milletimize çıkmayacak mı? Görünen o ki sarayın derdi, pansumanla, aspirinle, vitrin değiştirerek, bol laf salatasıyla, Körfez’den gelecek paralarla, yerel seçime kadar ekonomiyi idare etmek. Ama bunlar, işin vahametinin farkında değil. Ekonominin yelkenlerini, sıcak parayla şişirme dönemi geçti.
"Erdoğan’ın başında olduğu bir hükümetin, uygulayacağı tedrici bir programın inandırıcılığı olmaz"
Merkez Bankası’nın rezervlerini buharlaştırdılar, yetmedi SWAP deyip borç aldıkları dövizleri de Merkez Bankası’nın arka kapısından sattılar. Şimdi dolandırıcı diye suçladıkları Bakanı tekrar göreve getirerek, ABD’den Katar’ın tavsiyesiyle Merkez Bankası Başkanı ithal ederek, bu para gelmez. Ya sıcak paracıya çılgın bir faiz verip, ülkenin geleceğini ipotek edecek, emir alacaksın ya da hemen, ekonomideki sorunları kalıcı bir biçimde çözmeye başlayacaksın. Dört başı mamur, güven veren, Halkın kabul edeceği, vatandaşa ‘Hani ekonomide her şey çok iyiydi’ dedirtmeyecek, tutarlı bir programı, becerebilirsen ortaya koyacaksın. Bu programı da güven veren bir kadroyla uygulayacaksın. Yeter mi? Hayır yetmez. Bunların arkasına doğruların sonuna kadar yapılacağını garantileyen bir siyasi iradeyi koyacaksın. Olur mu? Hayır olmaz. Sorunun sebebi olan çözümün parçası olmaz. O nedenle Erdoğan’ın başında olduğu bir hükümetin, uygulayacağı tedrici bir programın inandırıcılığı olmaz. Ancak çok sert, millete faturası çok yüksek, açık çapalara bağlanmış bir program, tavizsiz uygulanabilirse güven sağlanabilir. O da belki.
"Parti Meclisimizin kararıyla da, bu süreci demokrasi ve yenilenme kurultayımızla, taçlandırmaya kararlıyız"
Önümüzdeki yerel yönetim seçimleri, ağır güvensizlikle malül Erdoğan hükümetinden kurtulmak için önemli bir fırsattır. Seçimde onları uğratacağımız büyük hezimet, bunun önünü açacaktır. Evet, istediğimiz sonuçları alamadığımız bir genel seçim geçirdik. Son genel seçimde, Ülkemizde 25 milyondan fazla insanın oyunu aldık. Ama seçimi kazanamadık. Şimdi, bu yüzde 48 oranındaki millet desteğini korumak, bunun üzerine ezici bir zafer inşa etmek için, çok çalışma zamanı. Bu çerçevede, CHP kongreler sürecini başlattık. Partimizin eksiklerini giderme, yenilenme ve değişim sürecini, üyelerimize ve delegelerimize emanet ettik. Mahalle, ilçe ve il kongrelerimizi, kimsenin gölge etmediği, rekabetçi bir ortamda, aklıselimle, zamanında tamamlamaya çalışıyoruz. Parti Meclisimizin kararıyla da, bu süreci demokrasi ve yenilenme kurultayımızla, taçlandırmaya kararlıyız. Biz bu süreci en sağlıklı şekilde götüreceğiz. Ama hariçten gazel okuyan sarayın üyelerimizden, delegelerimizden, örgütlerimizden dem vurmasının, partimizden bahsetmesinin, mezarlıktan geçen birinin korkusunu bastırmak için ıslık çalmasına benzediğinin de farkındayız. Ülkeyi yangın yerine çeviren Sarayın kibirlisinin, her konuşmasında partimize yüklenmesi CHP’den ne kadar korktuğunu göstermektedir. Kendince CHP’yi tartıştırarak, ekonomide yaşanan sıkıntıları ve dönme dolap misali dönmelerini, gizlemeye çalışsa da ekonomide ve devlet yönetimindeki sıkıntılar olduğu yerde duruyor.
"Bu umudu güçlendireceğiz, yerel seçimlerde hep birlikte bu gidişe dur diyeceğiz"
O ne kadar konuşursa konuşsun biz milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Yine, partimizin eksiklerini giderme, yenilenme ve değişim sürecinin en sağlıklı şekilde gerçekleşmesi için gereken her şeyi yapacağız. İl Kongrelerimizin sona ermesine ve Parti Meclisimizin, Kurultay tarihimize karar vermesine kadar, Genel Merkezimiz, Meclis grubumuz, Belediye Başkanlarımız kendi işlerine yoğunlaşacak. Üyelerimiz, delegelerimiz işini yapacak, örgütümüzü, genel merkezimizi ve tüzüğümüzü yenileyecek yapıyı büyük bir olgunlukla inşa edecek. Meclis grubumuz işini yapacak, millet adına iktidarı denetleyecek. Milletin derdine derman olacak yasaları Meclis’in gündemine taşıyacak. Milletvekillerimiz tatil demeden sahada olacak, örgütümüzle birlikte mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev çalışacaktır. Belediye Başkanlarımız işini yapacak, eserleriyle, halk içinde çalışmalarıyla yerel yönetim seçimlerine hazırlanacak. Partimiz için en güvenli liman CHP delegelerinin sinesidir. Biz kimsesizlerin kimsesi ‘Cumhuriyet’in’ partisiyiz. Emperyalizme karşı dünyanın gördüğü, en şanlı savaşı vermiş, mazlum milletlerin ışığı olmuş bu ‘halkın partisiyiz. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eserinden biriyiz. Biz gerektiğinde vatan için her türlü fedakârlığın nasıl yapılacağını kurucu liderimizden öğrendik. Biz bir asırdır bu topraklara aydınlık yarınların umuduyuz. Bu umudu güçlendireceğiz, yerel seçimlerde hep birlikte bu gidişe dur diyeceğiz.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kurultay tarihiyle ilgili soruya Öztrak, “Kurultay tarihine karar verme yetkisi PM’nindir. Benim onlar adına konuşma yetkim yoktur” yanıtını verdi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da İBB Başkanı İmamoğlu’na karşı CHP Grup Başkanı Özgür Özel’i destekleyeceği iddiaları üzerine Öztrak, “Bunların tamamı saray dehlizlerinde üretilmiş senaryolardır. Doğru değildir, saçmalıktır” yanıtını verdi. Değişim talebi ile ilgili soru üzerine de Öztrak, “Partimizde değişim istemek suç değildir. Genel Başkanımız da zaten yenilenmenin, değişimin önünü sonuna kadar açacağını defalarca tekrarlamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, Merkez Bankası’nın faiz kararına ilişkin, ‘Burada güncelleme ihtiyacı doğabiliyor zaman zaman, Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı da var. Uzun ve orta vadede amacımız hem faizler hem de enflasyon düşsün’ açıklamasına ilişkin Öztrak şunları söyledi:
“Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı tabi ki önemlidir ama ekonomideki dengeleri sağlayabilmek için, istikrar için tek başına yeterli değildir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, öncelikle açıklaması gereken husus kendisinin, güncellemeden ne kastettiğidir. Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi önce faizler düşecek ardından enflasyon da mı düşecektir, yoksa Mehmet Şimşek’in rasyonel sözleriyle imar ettiği gibi önce enflasyon düşecek ardından da faizler mi düşecektir? Açık seçik cevap vermeleri gereken soru budur.”