MENÜ
İzmir 23°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Cezasızlık öldürüyor: 'Biraz yatar, çıkarım!'
Güncel
26 Ağustos 2019 Pazartesi 09:05

Cezasızlık öldürüyor: 'Biraz yatar, çıkarım!'

Kadın cinayetlerindeki artışın en önemli nedeninin cezasızlık olduğunu söyleyen Avukat Şenay Tavuz, “Katillerin öldürmeden önce kadınlara, ‘Biraz yatar; çıkarım’ dediklerini ölenlerin yakınlarından ya da katillerin gönderdiği mesajlardan öğreniyoruz” diyor.

Kırkkale ve Konya’da iki kadının eşleri tarafından bıçaklanarak öldürülmesine tepki büyük. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre; sadece Ağustos ayında 28 kadın öldürüldü.

Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Şenay Tavuz, 31 yıllık avukat. 8 yıldır İzmir’de kadına şiddet ve cinsel istismar davalarına bakıyor.

İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'e konuşan ve kadınların yaşadığı şiddet öyküsünün birbirine çok benzediğini ve ‘tesadüfi’ değil sistematik bir biçimde gerçekleştiğini dile getiren Tavuz, savcı ve hakimlerin failin aleyhine olan delillerle ilgili taleplerin önemli bir kısmını kabul etmediklerini, tutuksuz yargılama yapmayı ise ilkesel olarak benimsediklerini savunuyor. Kadın cinayetlerindeki artışın en önemli nedeninin cezasızlık olduğunu ve haksız tahrik, etkin pişmanlık ile takdiri indirim öngören hükümlerin bu gibi davalarda uygulanmaması gerektiğini söyleyen Tavuz, “Son zamanlarda tüm katillerin öldürmeden önce kadınlara, ‘Nasılsa biraz yatar; çıkarım’ dediklerini ölenlerin yakınlarından ya da gönderdikleri telefon mesajlarından öğreniyoruz” diyor. 

“EN AĞIR CEZAYI ALMALARI İÇİN ÇALIŞIYORUM”
Mesleğinin ilk yıllarında kamuda görev yaptığından dolayı sadece gönüllü olarak bazı davalara destek verebildiğini belirten Avukat Tavuz, “Kadın ve insan hakları alanında çalışan ve üyesi olduğum derneklerde, kadına yönelik şiddet/ayrımcılığın önlenmesi için kimi zaman sokak eylemlerinde aktivist bir avukat olarak yer aldım. Kimi zaman da okullar, üniversiteler, sendikalar ve partilerin kadın birimlerince düzenlenen seminer ya da çalıştaylarda kadına yönelik şiddetle ilgili hukuksal bilgiler verdim. 8 yıldır ise kadınlara, LGBTİ bireylere ve çocuklara yönelik cinsel suçlarla, darp, hakaret, yağma, tehdit, kişi hürriyetinden alıkoyma gibi suçlardan açılan davalarda faillerin en ağır cezayı alması için çalışıyorum” dedi.

SUÇUN SEBEBİNİ KADINA YÜKLÜYORLAR
Sanık savunmalarında görülen benzerliklere değinen Avukat Tavuz, “Kadınlara yönelik suçlarla ilgili davaların hepsi benim için aynı önemde. Bu davalarda faillerin tümünde karşılaştığımız en tipik savunma biçimleri; ‘namusuma laf etti’, ‘namusumuzu kirletti, temizledim’, ‘erkekliğime hakaret etti’, ‘beni aldattı’, ‘beni tahrik etti, pişmanım’ şeklinde çeşitlenen ve işlediği suçun sebebini dahi kadına yükleyen eril bir anlayışla yapılmakta. Dolayısıyla ataerkil anlayışın tarihsel olarak erkeğe verdiği güç, kadına veya çocuğa mülküymüş gibi davranma hakkını kendinde görmesi, tüm suçlarda en temel argüman.  Buna eşlik eden fiil ise bazen cinsel şiddet, bazen yaralama, bazen de öldürme… Elbette uygulanan şiddetin boyutu her olayda farklı olduğu için etkileri de farklı oluyor. Ancak takip ettiğim davalarda beni en derinden sarsan suçlar, çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları. Adaletin asla onaramayacağı, faile verilecek hiçbir cezanın o çocuğun yaşadığı kabus dolu günlerle geçen çocukluğunu dönüştüremeyecek olması gerçeği karşısında bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum” dedi.

TESADÜF DEĞİL SİSTEMATİK!
Kadın cinayetlerinin tesadüf olmadığını sistematik bir biçimde işlendiğini dile getiren Avukat Tavuz, “Uzun yıllardır bu alanda çalıştığım için kadınların yaşadığı şiddet öyküsünün birbirine çok benzediğini görmek beni en çok etkileyen olgulardan birisi. Davalarda karşılaştığımız öyküler ve savunmalarda da gördüğümüz üzere kadın cinayetlerinin ya da tecavüzlerin tesadüfi olmadığını bunun sistematik olduğunu biliyoruz. Gerek soruşturma aşamasında savcıların, gerekse yargılama aşamasında hakimlerinin, failin aleyhine olan delillerle ilgili taleplerimizin önemli bir kısmını kabul etmediklerini, tutuksuz yargılama yapmayı ilkesel olarak benimsediklerini görüyoruz. Sanık müdafiisi olan meslektaşlarımız ise çoğu zaman mağdurun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olabilecek savunma yöntemlerini kullanıyorlar. Savunma hakkının kutsallığına dayanan, mağdur haklarını yok sayan bu anlayışın da değişmesi gerekiyor. Bu konuda barolara da sorumluluk düşüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerini çiğneyen meslektaşlarımıza yönelik etkin yaptırımlar getirilmelidir” ifadelerini kullandı.

“GECE YARISI SOKAKTA NE İŞİ OLABİLİR?”
Müvekkiline cinsel saldırı suçundan yargılanan sanığın avukatı tarafından yapılan savunmayı örnek veren Avukat Tavuz, şunları söyledi: “Duruşma sırasında heyete dönerek, ‘Gece yarısı, cebinde 10 lirayla Alsancak’ta bir Türk kadının ne işi olabilir efendim? “ diye sormuştu. Bu soru hem ırkçı hem de cinsiyetçi küfür ve hakaret taşıyan bir soruydu. Sanık avukatı doğrudan benim müvekkilime fuhuş yapmak için oradaydı demeye getirdiği için heyete ve mahkemede dinleyici olan hukuk fakültesi öğrencilerine dönerek, ‘Gördünüz mü? Bu ülkede kadın ve mağdursanız, mahkeme huzurunda ikinci kez travmatize ediliyor ve hakarete maruz kalıyorsunuz’ diyerek avukatın sözlerini protesto etmiştim. Heyet çok şaşırmıştı. En çok sinirlendiğim savunma bu oldu şimdiye kadar.”

“NASILSA BİRAZ YATAR ÇIKARIM!”
Kadına yönelik suçlarda haksız tahrik, etkin pişmanlık ve takdiri indirim öngören hükümlerin uygulanmaması gerektiğini söyleyen Avukat Tavuz, “Çünkü bu erkek şiddetini besliyor. Sanıklar lehine tüm indirim hükümleri uygulanıyor. Bunun yanı sıra yargılama sürecinde çoğu zaman tutuklanmıyorlar, ceza verildikten sonra ise çoğu zaman Ceza İnfaz Kanunu ve Denetimli Serbestlik Yasası hükümlerine göre hapis cezasını neredeyse hiç çekmeden salıveriliyorlar. Son zamanlarda tüm katillerin öldürmeden önce kadınlara, ‘Senin ölüm haberlerini de böyle verecekler’, ‘Meşhur edeceğim seni’, ‘Nasılsa biraz yatar çıkarım’ dediklerini ölenlerin yakınlarından ya da katillerin gönderdiği telefon mesajlarından öğreniyoruz. Burada medyaya da çok önemli rol düşüyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet suçlarını haber yaparken şiddeti özendirecek bir üsluptan kaçınmaları, olayı magazinel hale getirmeksizin haber yapmaları gerekmektedir. Ayrıca gerek sosyal medyada gerekse diğer medya organlarında şiddeti özendirici, meşru hale getirici film, dizi, reklam ve yayın yapılmaması, yapanların da cezalandırılması gerekmektedir” diye konuştu.

TEHDİT NEDENİYLE ŞİKAYETİNİ GERİ ÇEKİYOR 
Karşı tarafın baskı ve tehditleriyle kadınların sindirilmeye çalışıldığı durumların çok sık yaşandığına dikkat çeken Tavuz, “Birçok kişi bu nedenle şikayetini geri çekiyor veya hiç yargıya başvurmuyor. Daha çok yakın akrabaları aracılığıyla baskı kurmaya çalışanlar oluyor. Eğer fail tutuklu değilse bizzat kendisi bu tehditleri yapıyor. Bazen de kadının koruma kararı olduğu için aracı kullanarak vazgeçirmeyi deniyorlar. Bazen de mağdurların yakınlarına, çocuklarına zarar vereceklerini söylemek suretiyle tehditler yapılabiliyor. Son günlerde, ‘İstanbul Sözleşmesi Öldürüyor’, ‘6284 sayılı yasa yuva yıkan yasa’ gibi boş söylemlerle kadınların tüm kazanımlarını yok etmeye çalışanlar bilmeliler ki, itiraz ettikleri sözleşme ve yasalar olmasa daha çok kadın öldürülecek ve daha çok kadın şiddet döngüsünden çıkıp özgür bir birey olamayacak” açıklamasında bulundu. (Çağla Geniş/İlkses Gazetesi)

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir