MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Depremde ailesini kaybetmişti...
Güncel
30 Ekim 2023 Pazartesi 09:01

Depremde ailesini kaybetmişti... "O evlerde bir dakika durmayın!"

Depremde eşi ve iki çocuğunu kaybeden Yüksel, büyük yıkımın 3. yılında dinmeyen acıyı anlattı. Felaketlerden ders alınmadığını söyleyen Yüksel, “Sağlamlığından şüphe ettiğiniz evde bir dakika durmayın” dedi

İzmir, 30 Ekim 2020’de tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. 6,6 büyüklüğündeki depremin etkisiyle Bayraklı ve Bornova ilçelerinde yıkılan binalar 117 kişiye mezar oldu, bin 34 kişi de yaralandı.

‘Felaketin merkez üssü’ olarak nitelenen Bayraklı’da yıkım sonucu en çok ölüm yaşanan binalardan biri de saniyeler içinde yerle bir olan Emrah Apartmanı’ydı. Apartman sakinlerinden biri olan Doktor Seha Yüksel, deprem esnasında evde olmadığı için tesadüfen hayatta kaldı. Fakat eşi Burcu Yüksel ile çocukları Dila ve Ilgaz Yüksel yıkılan binanın enkazı altında kalarak yaşamını yitirdi.

Yaşadıklarını sonsuz bir yalnızlığın başlangıcı olarak tanımlayan Yüksel, depremin 3. yılında İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'e dinmeyen acıyı anlattı.

Kayıplarının ardından çok sevdiği eşi ve iki çocuğunun isimlerini yaşatmak için yeniden ayağa kalkan Yüksel, felaketlerden yeterince ders alınmadığını söyledi. Yüksel, benzer acıların bir daha yaşanmaması için vatandaşlara şöyle seslendi: “Sağlamlığından şüphe ettiğiniz evde bir dakika durmayın. Sokakta yatın ama yakınlarınız canlarından olmasın.”

SONSUZ BİR YALNIZLIĞIN BAŞLANGICIYDI
Aradan geçen 3 yılın ardından acısının hala ilk günkü gibi olduğunu söyleyen Yüksel, “Sabah evden çıkarken öperek vedalaştığım kızım Dila, oğlum Ilgaz ve eşim Burcu’nun saatler sonra enkazın altından çıkan cansız bedenlerini görmek tarif edilebilir bir durum değil. Çocuklarımı o şekilde gördükten sonra yaşadığım şok nedeniyle eşimi teşhis etmekte bir süre zorlandım. Zihnim bunu kabullenmek istemedi sanırım. 24 saat geçmeden toprağa vermiştik onları. Evim yoktu, ailem yok olmuştu. İnsanın ne kadar zayıf ve çaresiz olduğunu hissettim en çok. Sonsuz bir yalnızlığın, uçsuz bir karanlığın başlangıcıydı benim için. Belli bir dönem yas konusunda sunumlar yapmış, meslek hayatımda sayısız ölümler görmüş, hastalarımın yasını yönetmeye çalışmıştım. Neler yaşayacağımı biliyordum. Ama bilmekle olmuyormuş. Yaşamak anlamını yitirmişti; ‘Ne için, kimin için yaşayacağım?’ diyordum kendi kendime. Annemden bir uyarı geldi. ‘Sen hala Dila ve Ilgaz’ın babası, Burcu’nun eşisin’ diye. Bu sözden sonra ayakta durmam gerektiğini düşündüm. Onların sevdikleri babaları gibi hayatı sürdürmeye karar verdim” dedi.

TÜM HAYALLERİM YIKILMIŞTI
Kayıplarının ardından her kesimden gördüğü dayanışmadan ve kısa süre içerisinde mesleğe geri döndüğünden bahseden Yüksel, “Dört ay boyunca anne ve babamın yanında yaşadım. Sonra acımı yalnız yaşamam gerektiğini düşünerek ayrıldım. İnsan hayal kurarak yaşar. Tüm hayallerim yıkılmıştı, gördüğüm her yer, konuşulan her konu, yenen her yemek onların anılarıyla yüklüydü. Bununla yaşamayı öğrendim. Onların deprem sırasında hissettikleri, canlarını verene kadar enkaz altında yaşadıkları ve şu anda toprak altında oluşları gerçeği hiçbir şeyden şikayet etmeye hakkım olmadığı düşüncesini geliştirdi bende. Çok kısa sürede görevlerime başladım, hekimlik yapmaya devam ederken İzmir Tabip Odası Genel Sekreterliği görevimi sürdürdüm, sendikal çalışmalar ve yerel yönetimlerle ilgili oluşumlarda aktif olarak çalıştım. Kayıplar sonrasında işleyen prosedürler, hukuksal süreçler ve sayısız konu... Yaptığım her işlemin onların ölümleri nedeniyle olması çokça ağır geliyor ve bazen bunlar için güç yetmiyor. Bunun için ayrı bir destek mekanizmasının kurulması gerekiyor devlet tarafından. Mahkeme süreçleri, ifadeler, duyduklarım ve karar benim için en iç yakan anlar oldu. Depremden yaklaşık 4 ay sonra hastaneden telefon geldi. ‘Çocuklarınızın eşyaları var’ diye. Gittim, küçük bir kutunun içinde kızımın küpeleri, eşimin gözlüğü ve oğlumun telefonu vardı. Tarifi mümkün olmayan bir ruh haliydi yaşadığım” ifadelerini kullandı.

BENİM REÇETEM İYİLİK
Depremde hayatını kaybeden eşi ve iki çocuğunun isimleri yaşatmak için çabaladığını anlatan Yüksel, “Yasın tüm evrelerini yaşadım. Bu benim için hayatı sürdürmem konusunda önemliydi. Herkesin bu süreci yaşaması lazım ve engellenmemeli. Hızla çalışma hayatına ve sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerime döndüm. Ben hayatta rutinin koruyucu olduğunu düşünürüm. Kendime bir rutin oluşturdum. Zamanı böldüm; işi ve diğer çalışmalarım sırasında gerekeni yaptım. Geri kalan saatlerde onların resimlerini, eşyalarını karşıma alıp acımı en ağır şekliyle yaşadım. Sabah ise rutinime döndüm. Bu şekilde ayakta kaldım. Oğlum Tevfik Fikret Okulu’ndan birincilikle mezun olup İstanbul Erkek Lisesi’ni kazanmıştı. Lise ile irtibatımı sürdürdüm, arkadaşlarını kendi çocuklarım gibi gördüm ve bu bana iyi geldi. Kızımın ve oğlumun adını yaşatacak faaliyetlerim oldu. En son geçen hafta kızım Dila adına bir dernek kuruluşu gerçekleşti. Dila Yüksel Yürek Atölyesi Derneği… Derneğin amacı gençleri ve çocukları eğitim, kültür, sanat ve spor konularında desteklemek. Önümüzdeki yıl da eşim Burcu Yüksel’in adını yaşatacağım bir derneğin fikirsel çalışmalarını sürdürüyorum. Sanırım benim reçetem bu, iyilik yaptıkça iyileşiyor insan.”

O EVLERDE BİR DAKİKA DURMAYIN!
Büyük yıkımın ardından başlatılan yara sarma mesaisinin hala tamamlanmadığını kaydeden Yüksel, felaketlerden ders alınmadığını vurgulayarak, “Aradan geçen 3 yıla rağmen sorunlarının hala tam olarak çözülemediğini duyuyoruz. Kentsel dönüşüm yeteri kadar hızlanmadı, Bir sonraki depremde aynı acıları yaşayacağımızı göz göre beklemek üzüntü verici. 6 Şubat depremi, herkes gibi benim için de çok sarsıcı oldu. Ben ailemin acısını yaşarken binlerce Dila’yı, binlerce Burcu’yu, binlerce Ilgaz’ı kaybettik. Ayrıca birçok hekimi ve sağlık çalışanını kaybettik. Hekimler bölgede ciddi barınma sorunu yaşıyorlar, bölünmüş aileler var ve hizmet verme sorunları devam ediyor. Ülkemizdeki en önemli sorunlardan biri afetlerin her seferinde felakete dönüşmesi ve çok can kaybının olması. Bilimin ortaya koyduğu gerçeklerin rant ve siyaset uğruna yok sayılması en büyük hatamız, ayıbımız ve suçumuzdur. Alınmayan derslerin, göçük altı seslerin, kesilen nefeslerin bitmediği bir ülke olduk. Deprem gerçeği ne yazık ki çok çabuk unutuluyor ülkemizde. Bir sürü çalıştay yapılıyor, üniversitelerin raporları yayınlanıyor ve hiçbir şey değişmiyor. Hepsi raflarda tozlanıyor. Halkımıza şunu söylemek istiyorum. Sağlamlığından şüphe ettiğiniz evde bir dakika durmayın sokakta yatın ama yakınlarınız canlarından olmasın” dedi.

HAK ETTİKLERİ CEZAYI ALMALILAR
Rıza Bey Apartmanı’na ilişkin devam eden davada hiçbir tutuklu sanık kalmamasına da tepki gösteren Yüksel, “Deprem gerçeğini bu kadar yaşayan bu kadar can kaybı olan bir ülkede caydırıcı cezalar en az yapım ve denetim konusu kadar önemli. Onlarca insanın ölümüne neden olan ihmaller zincirinin tüm sorumluları mutlaka hak ettikleri cezayı almalılar. Biliyoruz ki deprem öldürmüyor, binalar öldürüyor. Bu binalara insanların yerleşme sürecin her noktasında sorumlular bir şekilde bir toplu cinayetin parçaları. Cezasız kalmaları kamu vicdanını yaralıyor. Kabul edilebilir bir durum değil” açıklamasını yaptı. (İlkses Gazetesi)

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir