19 Mayıs günü gözaltına alınan ve 26 Mayıs’ta tutuklanan, 174 gün sonra 8 Kasım’da ise özgürlüğüne kavuşan gazeteci Gökmen Ulu, memleketi İzmir Dikili’de coşkuyla karşılandı.
Usta gazeteci Uğur Dündar ve Avukat Murat Ergün ile memleketi Dikili’ye gelen Gökmen Ulu, Atatürk Meydanı’nda İzmir Marşı ve hemşerilerinin sevgi seli ile karşılandı. Ulu, kalabalık nedeniyle yürümekte zorluk çektiği meydanda herkes ile tek tek kucaklaştı ve fotoğraf çekilerek bolca hasret giderdi. Gökmen Ulu’nun hemşerileriyle buluşması adeta miting havasında geçti. 7’den 70’e tüm Dikilililer Gökmen Ulu’yu bağrına bastı.
Atatürk Meydanında vatandaşlara hitap eden Gökmen Ulu; “Çok özledim. Doğup büyüdüğüm şu evi, çocukluğumun oyun parkı olan bu tarihi meydanı, her karışını adım adım bildiğim memleketimi ve daima Mustafa Kemal’in takipçilerinin buluşma noktası olan cumhuriyet kenti Dikili’yi, hepinizi çok özledim. Toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerini sergilediniz. Bu süreçte daima omuz omuza, yürek yüreğe olduk. Verdiğiniz güç, destek, moral için sizlere sonsuz teşekkürler ediyorum” dedi.
Ulu; “Ben bu tutsaklığı adalet ve demokrasi mücadelemizin, basın ve ifade özgürlüğü talebimizin, bir bedeli olarak niteliyorum. Eğer bu uğurda bir nebze olsun katkım olduysa, hayatımın o 174 günü aziz halkımıza helali hoş olsun. Babamın sesini 19 Mayıs gününde, polis eşliğinde apartman kapısından çıkartılırken duymuştum. Şöyle seslenmişti; ‘gülümse oğlum, yıkılma sakın’ yıkılmadım baba. Bana çelme taktılar, faul yaptılar ama yine doğruldum. Kalktım ayağa ve koşar adım yürüyorum hala, Atatürk’ün açtığı uygarlık yolunda” dedi.
Ulu; “Sözlerimi duruşmada son sözüm sorulduğunda kullandığım ifadelerle noktalamak istiyorum. Sizlerin de duygularına tercüman olduğunu düşündüğüm, yürek yüreğe olduğumuz, yoldaş olduğumuz o cümlelerle bitiriyorum. Benim yolum adalet, cumhuriyet, demokrasi, barış ve özgürlük yoldur. Benim yolum ebedi önderimiz Atatürk’ün açtığı aydınlık yoldur. Biz bu yoldan dönmeyiz” dedi.
Daha sonra söz alan usta gazeteci Uğur Dündar ise; “Bundan birkaç yıl önce, güzel bir yaz gecesinde bu meydanda, sevgili Atilla Sertel ile sizlere seslenme olanağını ve mutluluğunu yaşamıştık. Yenden bir arada olmaktan, hele hele Gökmen gibi Türk basınının çok büyük gelecek vaat eden, dürüst, ilkeli, evrensel meslek ilkelerinden ve halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmetten asla vazgeçmeyen, bu uğurda zindanlara gitmeyi göze alan, oraya giderken bile dimdik yürüyen ve dimdik çıkan çok değerli bir kardeşimizin, zindandan sonra memleketine dönüşünün sevincini yaşıyoruz. Bu tarif edilemez bir mutluluk. Ama beni ayrıca mutlu eden ve gurur veren, Gökmen’in aslında hiç girmemesi gereken o zindanda 174 günü geçirdikten sonra hiç kimseye kinlenmeden, öfke ve nefret biriktirmeden, yurtseverlik duyguları dopdolu bir şekilde cezaevinden çıkıp gelmiş ve burada da o doğrultuda bir konuşma yapmış olması. Bizler gelişmekte olan ülkenin gazetecileri, ne yazık ki hiç müstahak olmadığımız, aklımızın ucundan bile geçmeyen, suçlamalara, iftiralara, tuzaklara, tehlikelere hedef olabiliyoruz. Benim yarım asırlık meslek hayatım hep bunlarla mücadele etmekle geçti. Ama her seferinde şunu söyledik. Bizim bir tek sevdamız var. O da büyük önder Atatürk’ün eşsiz emaneti cumhuriyeti çocuklarımıza teslim etmek. Onun dediği gibi cumhuriyeti ilelebet payidar kılmak. Onun dediği gibi bilimin ışığında aydınlık yarınlara yürümek. Ve Türkiye’yi layık olduğu medeniyet çizgisine biran önce taşıyabilmek. Yaşasın Türkiye, yaşasın cumhuriyet, yaşasın demokrasi” dedi.