Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Turan Beşiktepe, iklim değişikliğinin denizlerdeki ısınmayı artırması nedeniyle Ege Denizi'ndeki su çökmelerinin eskisi kadar derinde gerçekleşmediğini, bu durumun Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusu'nu etkileyeceğini ve tüm okyanuslardaki sıcaklıkların daha hızlı artmasına neden olacağını söyledi.
AA'nın Ege Denizi'ni tehdit eden risk faktörlerini incelediği ve 3 haberden oluşan haber dosyasının birinci bölümünde, denizdeki ısınma, değişen akıntı sistemleri ve kirlilik konuları ele alındı.
Ege Denizi, iklim değişikliğinin etkisiyle yılda ortalama 0,05 derece ısınırken bu ısınma, denizin, ana akıntı sisteminin bir parçasını oluşturması nedeniyle küresel olarak da bir tehdit potansiyeli taşıyor. İnsan faaliyetlerinden kaynaklı kirlilik ve istilacı türlerin sayısındaki artış gibi faktörler de ısınmayla birleşerek Ege Denizi için risk oluşturuyor.
AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Beşiktepe, denizler için iklim çalışması yapabilecek kalitedeki verilerin tüm dünyada 1980'den sonra toplanabildiğini belirterek, "Bu tarihten günümüze kadar Kuzey Ege, Marmara ve Karadeniz'deki verilere göre, sıcaklık yılda ortalama 0,06 derece sıcaklık artıyor. Bu rakam Ege Denizi'nde 0,05, Marmara Denizi'nde 0,064, Batı Karadeniz'de 0,06, Akdeniz’in genelinde ise 0,04 derece. Akdeniz'in tümü 1,2 derece ısınırken Ege Denizi 30 yılda yaklaşık 1,5 derece ısınmış." diye konuştu.
Ege Denizi'nin, Doğu Akdeniz'in bir parçası olduğunu, iklim değişikliği bütün sistemlerde aynı etkiyi göstermediği için buradaki değişimi anlayabilmek için öncelikle Akdeniz'deki sistemin anlaşılması gerektiğini kaydeden Beşiktepe, Atlantik Okyanusu'ndan gelen yüzey akıntısının Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek Akdeniz'in güney kıyılarını dolaşıp Ege Denizi'ne ulaştığını, burada da suyun soğuyarak derinlere çöktüğünü ve Avrupa kıyılarını geçip alt akıntı olarak tekrar Atlantik'e ulaştığını anlattı.
Beşiktepe, şöyle devam etti:
"Bu dolaşım sistemi, okyanustaki taşıyıcı bant (conveyor belt) sisteminin minyatürüdür. Akdeniz'deki taşıyıcı banda enerji veren derin su oluşumlarıdır ve bunlardan biri de Ege'deki su çökmeleridir. İklim değişikliğinin Ege Denizi'ndeki en önemli etkilerinden birisi, soğumanın etkisiyle yoğunluğu artan suların, geçmiş dönemlerde Akdeniz’in 2 bin ila 4 bin metre derinliklerine çökerken, günümüzde ancak 200-300 metrelere çökebilmesidir. Bu tüm Akdeniz'i etkileyecek bir faktör ve eğer Akdeniz'deki bu sistem yavaşlarsa Atlantik Okyanusu'nu ve dolayısıyla dünyayı etkileyecektir. Yani Ege Denizi'ndeki değişimler tüm dünyayı etkiliyor."
Akdeniz’deki bu taşıyıcı bandın işleyişi ve taşıdığı suların özelliğindeki değişimlerin Akdeniz’den Atlantik'e giden suların özelliklerini değiştirdiğini ifade eden Beşiktepe, şunları aktardı:
"Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu değişimlerin, Gulf Stream (körfez akıntısı) akıntısının da parçası olduğu okyanus taşıyıcı bandının yavaşlayabileceğini gösteriyor. Yani Ege Denizi'nde oluşan suların, dünya iklimini düzenleyici rolü olan okyanus taşıyıcı bandını değiştireceği kesin görünüyor. Bunun değişmesi, yavaşlaması, dünyanın iklim dengesinde ciddi problemlere neden olur."
Atmosfer etkisiyle ısınan deniz yüzey suyunun, Gulf Stream ile Kuzey Kutbu'na doğru taşındığını ve burada soğuyarak dibe çöktüğünü işaret eden Beşiktepe, bu çökmenin karbondioksidi tutan canlıları da suyun altına göndererek okyanusu karbon deposuna çevirdiğini, yavaşlama olması durumunda hem atmosferdeki karbondioksitin hem de Pasifik'ten gelerek Kuzey Kutbu'na ulaşan sıcak suların soğuyamaması nedeniyle okyanus sıcaklığının daha hızlı artacağını vurguladı.
Ege Denizi'nin etkilediği denizlerden birinin de Marmara Denizi olduğunu hatırlatan Beşiktepe, "Marmara Denizi'nin derin sularına oksijeni, Ege Denizi sağlamaktadır. Isınma nedeniyle Ege Denizi'nin yeterli yoğunluğa ulaşamayan suları, Marmara Denizi derinliklerine çökemeyecek ve oksijen sağlayamayacaktır. Bu da Marmara Denizi alt sularında oksijensizliğe yol açacaktır." sözlerini sarf etti.
Kirlilik
İklim çalışmalarında en zorlu ve dikkat edilmesi gereken konunun insan kaynaklı etkilerle doğal etkileri birbirinden ayırmak olduğunu dile getiren Beşiktepe, iklim değişikliğinde istikrarlı bir artış eğiliminden bahsedilirken, bunun üzerine insan etkisiyle binmiş, farklı zaman ölçeklerinde, farklı etkiler bulunduğunu, bunlardan birinin de kirlilik olduğunu bildirdi.
Ege Denizi'nde İzmir Körfezi ve Gediz Nehri'nin döküldüğü bölgeler ile Güllük Körfezi'nin kuzeyi, Edremit Körfezi ve Ayvalık'ın ciddi anlamda kirli olduğundan bahseden Beşiktepe, şunları söyledi:
"Bunun sebebi insan kaynaklı kirleticiler ama sistemin yapısında da değişimler var. Dere ve yer altı suları çok fazla kullanımdan dolayı kirlendiği, bunun üzerine bir de ısınma geldiği için buradaki akıntı sistemleri değişti. Artık bunlar eskiden bildiğimiz haliçler değil, suyun akıntı sisteminin çok iyi çalışmadığı, suların kalış sürelerinin uzun olduğu sistemler olmaya başladı. Son yıllarda balık çiftlikleri, kıyıdaki yapılaşmanın artması, arıtma tesislerinin yeterli olmaması gibi nedenlerle kirlilik artmaya başladı."
En kötü senaryo
Beşiktepe, sıcaklık artışıyla birlikte özellikle Kızıldeniz'den gelen istilacı türlerin Ege Denizi'nde çok rahat yaşamaya başladığına ve gelen yırtıcı türlerin balık stoklarına ciddi zarar verdiğine dikkati çekti.
Ege Denizi'nde bu yıl çok ciddi bir denizanası problemi yaşandığından bahseden Beşiktepe "Bozulan ekosistem ve ısınmayla birlikte denizanalarının sayıları artmaya başladı. Bunun turizmi etkileyeceğini düşünüyorum. Böyle giderse en kötü senaryoda, çok daha farklı, balık yapısı tamamen değişmiş, kıyıları kirlenmiş, denizanası istilasına uğramış bir deniz görebiliriz." tahmininde bulundu.
Beşiktepe, kirlilik kaynakları ve çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
"En önemli kirlilik nedenleri, kıyıdan verdiğimiz atık sular, kıyıda yarattığımız atıklar ve tarım. Tarımdaki aşırı gübre kullanımı ve sulama, yer altı sularıyla denize gidiyor. Denize bu kadar kolay su bırakmamalıyız. Tarım şeklimizi çok iyi değerlendirmemiz, en önemlisi de yer altı ve nehir sularının denize bu kadar kolayca gitmesini engellememiz lazım. Özellikle sulak alanları koruyarak bu suların karada vakit geçirmesini sağlamamız lazım. Ege'de yerleşim yerlerinin nüfusu 100 binken, turizm sezonunda 1 milyona çıkıyor. Bunu bizim arıtma tesislerimiz kaldırabiliyor mu? Zannetmiyorum. Bütün bunları planlayıp bizim artık denize atık göndermememiz gerekiyor." (AA)