Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Mazlum denilen kod adlı kırmızı bültenle aranan terörist. Amerika'nın bu adamı bize teslim etmesi lazım." dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde TRT ortak yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatlara ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, Türkiye'nin bölgede belirleyici güç olmasının ilk defa ispatının vücut eylediğini söyledi.
Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı başlamadan önce Amerika, Rusya, Batı ve İran ile görüşüldüğünü, çalışmalar yapıldığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Bu çalışmaları yürütürken öbür taraftan BM Genel Sekreteri, Dışişleri Bakanımız tarafından bilgilendirildi. AB ülkeleri içinde Almanya, Fransa İngiltere ile diyaloglar oluştu. İslam dünyası ile diyaloglar oluşturuldu. Pakistan, Malezya gibi ülkelerle diyaloglarımız oldu. Tüm dünyaya ve tüm BM ülkelerine ulaşmak mümkün değil, ama NATO Genel Sekreteri ile görüşmemizi burada yapma imkanımız oldu. Onları da bilgilendirdik. Kendisine sorulduğunda objektif bir bakışla bütün olup bitenleri o da dünyaya anlattı. Amerika ve Rusya'nın bu süreçte önemi biraz da şuradan geliyor, şimdi şunu sorabilirsiniz? Diyebilirsiniz ki 10 bin kilometre uzaktaki Amerika'nın burada ne işi var? Koalisyon güçlerinin burayla herhangi bir sınırı yok. Almanya, Fransa, İngiltere onların burada ne işi var? Türkiye'nin 911 kilometre sınırı var ve bu sınırı sebebiyle sürekli taciz ediliyoruz. İnsanlarımız şehit oluyor, yaralanıyor. Bunları 8,5 yıldır yaşıyoruz. Öbür tarafa bakıyorsunuz sadece Irak'a sınırı var. İki ülke burada söz konusu, Türkiye ve Irak. Başka hiçbir ülkenin sınırı yok. Fakat bir anlaşmamız mı var? Türkiye buraya davet mi edildi de buraya geliyor? Evet bizim bir Adana Mutabakatımız var. Buna dayanarak bir de böyle adım attık. Çift dikiş gidiyoruz, hem tacizler, öbür taraftan da Adana Mutabakatı. Bütün bunlarla beraber bir de karşımızda uluslararası camianın terörle mücadele diye bir sorunu yok mu? Biz hangi uluslararası toplantıya gitsek başlıklardan bir tanesi terörle mücadeledir. Hep bu aranır. Fakat şimdi işe bir kılıf giydirildi. Kılıf şu, DEAŞ. Burada sadece DEAŞ yok ki. DEAŞ ile göğüs göğüse mücadele veren Türkiye. Bunu biz Elbab'da verdik. 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı derdest ettik. Bunun yanında bir de AB'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK var. PKK'nın kolları PYD/YPG var. Bunları hala terör örgütü olarak kabul edilim mi etmeyelim mi bunun tartışmasını yapıyorlar. Burada işin en acı yanı bizim NATO'da stratejik ortağımız Amerika'dan 30 bini aşkın tır silah, mühimmat, zırhlı araç onlarla beraber Irak üzerinden Suriye'ye girdi. Bütün bunlar terör örgütlerine teslim edildi. Bunları Sayın Başkana izah ettim. Kendisine anlattım. Hatta ilk anlatmam Hamburg'taki G-20 Zirvesi'ndedir. O zaman bin 250 tır gelmişti. Kendisine bunu anlattığımda, nasıl olur, böyle bir şey olamaz.' demişlerdi. Sonra orada dar kapsamlı bir toplantı yaptık. Bir ortağımızın böyle bir şey yapması, böyle bir şey ile karşı karşıya kalmamız bizi üzüyor. Niye? Sen benim ortağımsın."
"Amerika'nın bu adamı bize teslim etmesi lazım"
NATO'nun 1. maddesine dikkati çeken Erdoğan, "Bizim birbirimizi her hangi bir saldırıya karşı koruma görevimiz var. Şimdi iş öyle bir duruma geldi ki bu iş terör örgütünün başında olanlarla Almanya, Fransa görüşme yapıyor. Öbür tarafta Amerikalı yetkililer, senatörler görüşme yapıyorlar. Biz de 'Bu ne haldir? diyoruz. Bir taraftan teröre karşı olmayı konuşuyoruz, bir taraftan da ne yazık ki sizler kapınızı açıp onlarla masaya oturuyorsunuz. Hatta onların size gönderdiği mektubu kendi mektubunuza ek yapıp, bize gönderiyorsunuz, bunları hep konuştuk. Ancak bizim Bay Kemal, tabi her şeyi kalkıp ona anlatacak halimiz yok. Kendine göre meydan okuyor falan filan. Biz bunları Trump'ın kendisine bizzat anlattık. Dedik ki böyle böyle. Biz şu anda size kırgınız, çünkü bir teröristle böyle bir mektup alışverişinde bulunuyorsunuz ve o mektubu kendi mektubunuza ek yapıp bize gönderiyorsunuz. Hiçbir şey diyemedi. Zaman zaman böyle görüşmeler yapıyoruz. Aldığınız neticeyi de söyler misiniz dedim? Aldıkları bir netice yok. Aldılar neticeyi, Nerede aldılar? Kenya'da. Ne yaptılar o zaman Apo'yu bize teslim ettiler. Yaptıkları hayırlı iş bu, ama şimdi Mazlum denen kod adlı burası çok ilginç, kırmızı bültenle aranan bir terörist. Bu ne demektir? Aramızda ABD ile suçluların iadesi anlaşması vardı. Amerika'nın bu adamı bize teslim etmesi lazım. Çünkü kırmızı bülten ile aranmanın gereği budur. Adalet Bakanıma da söyledim, zannederim onlar da yazışmaları yapacaklar, isteyecekler. Vermesi lazım bize. Böyle bir çalışmanın gayreti içindeyiz." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Ekim'de harekatı başlattıklarını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Baktık ki eş, dost, ahbap bunlardan hiçbir şey olmayacak, artık biz kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz deyip, bütün adımları attık. Zaten bütün hazırlıklar tamamdı. Sınır boylarına tamamıyla yerleşmiştik. İsmi bile öyle yolda giderken hatırlamadık. Hep birlikte istişaremizi yaptık. Biz hazırlanan terör koridorunu neye çevirdik? Barış Pınarı Harekatının olduğu koridora çevirdik. Buralarda bakın ilginç isimler var. Örneğin Rasulayn, Ayn-El Arab, gözeler, yani pınarlar var. Ondan dolayı bu işe Barış Pınarı dedik, ismin hikayesi bu. Pınarlar orada bol olduğu için Barış Pınarı Harekatı olsun dedik. Barış Pınarı Harekatı da böylece başlamış oldu. Bizim için önem arz eden Tel-Abyad ile Rasulayn'dır. Burada 120 kilometrelik mesafe var. Ama derinlik 32 kilometre bu alanı süratle kontrol altına aldık. Burayı kontrol altına aldıktan sonra burada yaşayan halk bir rahatlama, huzur imkanını yakaladı. Bunun doğusuna geçtiğimiz zaman bu da Irak sınırına kadar giden bölgedir. Burada da 10 kilometrelik derinlikler var. "
Erdoğan, "Biz Kürtlere düşman değiliz. Kürtler bizim burada kardeşlerimiz. Bizim onlarla alıp veremediğimiz yok. Bizim derdimiz teröristlerdir." dedi.
Harita üzerinden Barış Pınarı Harekatı hakkında bilgiler veren Erdoğan, "Burada yaşayan halk bir rahatlama ve huzur imkanını yakaladı. Bunun tabii doğusuna geçtiğimiz zaman bu da tabii Irak sınırına kadar giden bölgedir. Burada 10 kilometrelik derinlikler var. Buraları da bir hafta süreyle Rusya'yla yaptığımız anlaşma gereği bir hafta süreyle şu anda burada Rusya rejim güçleriyle beraber Kamışlı hariç, buranın kontrolüne devam edip buralarda varsa teröristleri aynen yine o 30 kilometreye kadar olan derinlikte bunlardan temizleyecek. Amerikalılar temizlediklerine dair bize yazılı olarak sözünü verdiler. Yazılı olarak. Aynı şekilde batıya geldiğinizde batıda da Tel Abyad'dan Tel Rıfat'a kadar, çünkü Tel Rıfat'ta da teröristler var. Tel Rıfat'taki teröristlerin de burada Ruslar ve rejim güçleri tarafından boşaltılmasını 10 maddelik metne onu derç ettik." diye konuştu.
Bölge temizlendikten sonra atılacak adımlar hakkında bilgi veren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Burası da teröristlerden temizlendikten sonra atılacak adım, bundan sonra bu bölgeye bizdeki malum şu anda 3 milyon 650 bin mülteci var. Bunların tamamına yakını Arap'tır. Diğerleri bunun dışında. Aramiler, Keldaniler ve Ezidiler var ama bir de Ayn El Arab'ta Kürtçe adıyla Kobani. Kobani'den de 350 bin kişi Obama zamanından beri Türkiye'dedir. Onların bakımını ve her şeyini biz temin ediyoruz. Diyorlar ya 'Kürtler aşağı, Kürtler yukarı.' Sürekli söyledikleri. Biz Kürtlere düşman değiliz, Kürtler kardeşimiz. Onlarla alıp vermediğimiz yok. Bizim derdimiz bu teröristlerle. Şimdi bakıyorsunuz Batılılar, 'Kürtler şöyle kaçtı, böyle kaçtı...' Hiç alakası yok. "
"Münbiç'i 1,5 yılda boşaltamadılar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "PKK çekilmezse TSK 30 kilometre kadar derinliğe inip müdahale edecek mi? sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"Özellikle o 10 kilometre denilen olay Tel Abyad'dan batıya diğer taraftan da Resulayn'dan doğuya. Oradaki 10 kilometrelik bölge var. Burayı biz halledemezsek ondan sonra burayı Türk ordusu halletsin. Onun sözünü aldık. O da bu kaydın içinde var. Biz şu anda bir haftayı bekliyoruz. Bir haftalık süreç ki 150 saattir. 150 saatten sonraki süreç bizim müşterek devriye güçlerimizin bu bölgede gezeceği dönemdir. Ondan sonra devriye başlıyor. Her iki tarafta da batıda da doğuda da bunu yapacağız. Burada bir güzellik var. Ayn El Arab'da ABD'liler diyor ki 'Buraya girmeyin, Ruslar da diyor ki girin'. Bizim böyle de bir durumumuz var. Biz gelişmelere göre kararımızı vereceğiz. Orada bir de malum Münbiç var. 'Münbiç'i 90 günde boşaltacağız.' demişlerdi. '90 günde boşaltacağız.' diyenler ABD, maalesef başaramadı. O günden bugüne 1,5 yıl geçti. Münbiç kimlerin? Bu teröristlerin mi? Münbiç yüzde 85-90'ı ile Arapların. Buradaki insanlar bu teröristlerden kaçarak evlerinden topraklarından oldular. Bunların tekrar topraklarına dönmesini sağlamalarını istiyoruz. Münbiç'in kuzeydoğusunda 5x19 böyle bir alanı biz Münbiç'in korunması için talep ettik. Bu konuda da Ruslarla mutabık kaldık. Dolayısıyla Münbiç'le alakalı, buranın stratejik özelliği var. Bizim açımızdan da... Aşiretler diyor ki 'Ne olur gelin'. Bunu Putin'e söyledim, o da hak verdi. 5x19 böyle bir durumda orada adeta gözetleme kulesi gibi bir imkanı elde etmiş olduk. Bu Ayn El Arab'a ve Münbiç'e de Türk orduları olarak bir gözetim, kontrol durumumuz olacak. En önemlisi de Tel Abyad'dan Cerablus'a doğru bizim sınırla Suriye tarafında 10 kilometre derinliğinde bir barış koridorunu açmış olduk."
Görüşmeler hakkında bilgiler veren Erdoğan, "Hatta Putin'le ikili görüşmemi ayrıca Putin'in özel görüşmelerini yaptığı bir teras. Oraya çıktık ve samimi bir havada görüşmemize devam ettik. Bu arada arkadaşlar da yine savunma, dışişleri bakanları ve istihbarat başkanları hepsi, onlar da çalışmalarını yürüttüler. Hazırlıkları bitirene biz tekrar indik, heyetler arası görüşmelerle biz metni 10 maddeyi gözden geçirerek nihai kararı verdik. Böyle kolay olmadı bunlar. Bakıyorsunuz anlaşamıyorlar. Anlaşamayınca işi noktalayacak olan yine biz oluyoruz." dedi.
ABD ziyareti
Erdoğan, 13 Kasım'da ABD'ye yapması öngörülen ziyaret ve ABD Başkanı Trump'ın tutumuyla alakalı ise şunları söyledi:
"Trump benimle olan münasebetlerinde samimi. Bugüne kadar mümkün olduğunca dürüst davrandı. Tabii paylaşamadığım yanları yok değil. Var. Örneğin, kapak yazısıyla ek olarak o teröristin ona gönderdiği mektubu bana göndermesi. Bizim kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde kendisine, 'ABD gibi bir devletin başkanına bir teröristin mektubunu kendi kapak yazısına ek yapması hiç uygun düşmemiştir. Bu tavrı kınıyorum.' dedim. Ayın 13'ünde tabii ki bu davete icabet edeceğiz. Bir heyet olarak giderek oradaki görüşmelerimizi yapacağız. Bu mektubu da yanımızda götürüp kendisine göstereceğiz. 'Bakın böyle bir mektubu gönderdiniz.' diyeceğiz. Benim Putin'e de söylediğim bir şey var. Ben bir teröristle masaya oturmam. Herhangi bir terör örgütünün başında olanı aracı olarak asla kabul etmem. Benim bugüne kadar okuduğum, bildiğim, öğrendiğim şudur; savaş hukukunda devletler arasında savaş olur. Dolayısıyla burada da siz bir terör örgütünün başıyla oturup müzakere etmezsiniz. Ama devletler arasında oturur bu tür müzakereleri yaparsınız."
Trump'ın Pence ve Pompeo'yu gönderdiğini anımsatan Erdoğan, "Bir heyet olarak onları gönderdi. Bu heyet geldi, bunlarla arkadaşlarımız, ben oturduk konuştuk. 13 maddeyi onlarla bağladık. Hiçbir yerde terör örgütüyle müzakere, anlaşma ifadesi geçmez. Ne geçer? Amerika ile Türkiye Cumhuriyeti şu şu konularda anlaşmaya varmışlardır. Niye? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalkıp da bir terör örgütüyle masaya oturacak kadar alçalmamıştır. Böyle biz zillete düşmemiştir. Amerika ile anlaşmayı bu şekilde yaptık. Şimdi de onun uygulaması dedik, oraya da gün koymadık dikkat edin gün koymadık. 120 saat dedik. 120 saat doldu. Ondan sonra da Rusya ile yaptığımız anlaşmanın süreci başladı. O da 150 saat, şimdi de o devam ediyor." değerlendirmelerinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, savunma bakanları NATO toplantısında Türkiye ve ABD savunma bakanlarının görüşeceğini belirterek, şöyle devam etti:
"Daha sonra da biz 13'ünde Amerika seyahatini gerçekleştireceğiz. Birçok konuda, yaptırımlar vesaire konuşuluyor. Şimdi tabii bu attığımız adımdan sonra 'Biz terör örgütünden ve teröristlerden temizledik.' yazılı metin tarafımıza gönderildi. Böylece şu anda da yaptırımların kaldırıldığını Trump açıkladı. 13'ünde Amerika'ya gitmemize mani bir hal kalmadı. Gideceğiz, daha önceki samimi tablolarımızı inşallah aynen gerçekleştireceğiz. Bu pozitif hava içerisinde temennim o ki Suriye'deki bu ağır silahların süratle temizlenmesi veya silahların Türkiye'ye terki. NATO'da beraberiz. Silahları bize versinler. En azından bunun adımını atarız. Yabancıya gitmemiş olur."
Türkiye olarak dört şeyi gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, "Bunun bir tanesi, sınırlarımızı terör belasından temizliyoruz. İkincisi ülkemizdeki mültecilerin, gönüllü şekilde dönebilecekleri bir güvenli bölge inşa ediyoruz. Benim önümde şu harita çok daha net olarak görünüyor, şimdi bunu güvenli bölge olarak gerçekleştirebilirsek, biz planı yaptık, dersimizi çalıştık. Ben bunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda görüştüğüm devlet başkanlarına, başbakanlara verdim. Bir de biz bu plan içinde ayrıca projeler yaptık. Bu projeler de hastaneler, okullar, ibadethaneler, evler, kaymakamlık, valilik makamları var. Bunu bile öyle anlatmışlar ki güvenli bölgeyi 'Orada bir yeni devlet mi kuruyorsunuz?' Güvenli bölgenin yeni bir devletle ne alakası var? Kendilerine onu söyledim." diye konuştu.
Cerablus'u aldıktan sonra Türkiye'yi oraya yığmadıklarını, Cerablus'ta oranın halkının yaşadığını ifade eden Erdoğan, kentin alt yapısını yapmak için belediyeleri görevlendirdiklerini, orada alt yapı, üst yapı, okulların, hastanelerin inşa edildiğini, tamir ve bakımlarının yapıldığını anlattı.
"Biz inşa ve ihyaya geldik, yıkmaya değil"
Erdoğan, "Biz inşa ve ihyaya geldik, yıkmaya değil. Aynı durum burada da var. Biz bu kitapçıkları kendilerine hediye ettik. Hala etmeye devam ediyoruz. İcabında uluslararası donörler toplantısı yaparak, buralardan kaynak elde edelim ki bu inşaatları yapalım. Yoksa biz Türkiye olarak güvenli bölgede bu inşaatlara giremeyiz. Bu dört tane madde burada önem arz ediyor. Bu dört maddenin üçüncüsü, Suriye'nin toprak bütünlüğüne olan saygımızdır. Bundan asla taviz vermeyiz. Suriye, Suriyeliler'indir. Dördüncüsü, Suriye krizinin çözümü için gayret sarf ediyoruz. Üzerimize hangi görev düşerse bunu da sonuna kadar yapacağız." ifadelerini kullandı.
"Güvenli bölge tam kurulduktan sonra, YPG'nin hala o noktadan Türkiye'ye bir tehdit oluşturma ihtimali var mı? Hal böyle olursa, Türkiye o zaman YPG'ye karşı ne yapar?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Çok açık olmam lazım. Bizim için şu anda ilk etapta, bu terör örgütlerinin bu 32 kilometrenin dışına çıkması önemli. Bunlar 32 kilometrenin dışına çıktıktan sonra, mesela şimdi ilk 10 kilometrede ne diyoruz? Rusya ve rejim güçleri ile devriye hizmetlerini vereceğiz. Ama belli bir yer var ki Tel Abyad ile Rasulayn, burası tamamen 32 kilometre olarak bizim kontrolümüzde olacak. Bunun doğu ve batı kısmında ise 10 kilometre. Bu teröristler, 32 kilometrenin güneyine geçmişse, orada zaten Rus, rejim bir de koalisyon güçleri bulunuyor. Buranın enteresan bir yeri var. Nedir. Rakka, Deyrizor buralarda petrol yatakları var. Buralarda hesabı olanlar var, teferruatına girmeyeceğim. Bir de Kamışlı var. Kamışlı'nın da böyle bir durumu var. Burada da yine hesaplar farklı. Bizim için önemli olan şu anda bu teröristlerle bize zarar verme noktasına gelmeleri halinde, biz bunların kafasını ezeriz. Ne gerekiyorsa onu yaparız. Bizim onlara ulaşmamız artık zor değil, bunu yaparız. Zaten 32 kilometreye kadar olan bölgede Tel Abyad ve Rasulayn'da varız. Diğer taraflarda da 10 kilometreye kadar varız. Dolayısıyla bizim onlara ulaşmamız artık zor değil."
Türkiye için uçuşa yasak bölge diye bir şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Biz burada zaten Astana süreciyle alakalı olarak Rusya-Türkiye-İran üçlü dayanışmamız var. Bu üçlü dayanışmamız olmamış olsaydı İdlib adeta kan gölüne dönerdi. Burada 300-400 bin nüfus bize doğru yürümeye başlamıştı. Orada ateşkes sağlanınca o yürüyüşler durdu." dedi.
"Oraya da en uygun olan Araplar'dır"
Bu bölgenin devasa bir alan olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu devasa alanda önemli olan böyle bir birikimi kontrol altında tutmak, kontrollü bir yaşam orada hazırlamak. Oraya da en uygun olan Araplar'dır. Kürtler'in yaşam tarzına uygun olan yerler değildir. Çünkü buralar adeta çöl bölgeleri. Buradaki tek şey Deyrizor ve Rakka petrol kuyuları. Burada tabi Amerika'nın kendine göre hesabı var. Bunu kimle yapacak? Rejimle yapacak. Rusya aynı şekilde."
"Petrol bölgelerine terör unsurlarının gelmesi, PKK ve YPG'nin finansal bir destek bulması gibi bir tehlike söz konusu mu?" sorusu üzerine Erdoğan, "Zaten var. Şu anda Deyrizor'dan petrol çıkarmak suretiyle, bu terör örgütleri nemalanıyor. Oradan da bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Hatta rejime dahi bunların petrol sattıkları vaki. Petrol ürünlerine dair çalışmaları da var." yanıtını verdi.
Son yaptıkları telefon görüşmesinde ABD Başkanı Donald Trump'ın, DEAŞ'tan cezaevinde olanların, buralardan çıkarılması konusunu sorduğunu anlatan Erdoğan, "Ben dedim hemen arkadaşlarıma talimatları vereyim, siz de aynı şekilde bakanlarınıza talimat verin, arkadaşlarımız bir araya gelmek suretiyle bir çalışma yapalım. Bu cezaevinde olan DEAŞ'lıları, cezaevlerinde yargılamak mı? Çünkü bunların bir kısmı da bazı ülkelerden geldiler. Yoksa Türkiye olarak biz binlerce DEAŞ'lıyı derdest ettik, ülkelerine gönderdik. Hatta ülkemize bunları sokmadık. DEAŞ'ın bir çok saldırılarına da maruz kalan ülke biziz. Bütün bu faturaları, bedeli ödeyen ülke Türkiye olacak ve hala bunlar karşısında yine faturayı bize kesecekler. Bunları söyledik." dedi.
"Hangi cezaevlerinde DEAŞ'lı var, bize noktasal olarak verdiler"
YPG'nin tam bir terörist olduğuna vurgu yapan Erdoğan, "Bunları salıverdiler. DEAŞ'lılar salıverilince bu, onlar için adeta yeni bir savaş, yeni bir mücadele imkanı oldu. Fakat bunlara karşı bizler çok ciddi attığımız adımlarla, ülkemize giremediler. Zaten girmek isteyenleri de kendi ülkelerine ayrıca geri gönderdik." bilgisini paylaştı.
Son olarak yapılan bu hareketten sonra Trump'ın, bu hassasiyetlerini görerek, bu konuda Türkiye'den yana bir tavır koyduğunu aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
"Müşterek hareketi sürdürme konusunda bir adım kendisiyle beraber attık. Bu süreç içinde bunu kontrollü bir şekilde sürdüreceğiz. Hangi cezaevlerinde DEAŞ'lı var, bunları bize noktasal olarak verdiler, takibindeyiz. Bunlar oralardan alınır, cezaevlerinde yargılanır. Elimizdeki dosyalarında kaç Fransız, kaç İngiliz, kaç Alman, Hollandalı var bunları biliyoruz. Ağırlıklı olarak Fas'tan şu kadar, Sudan'dan da şu kadar var. Az sayıda da olsa maalesef Türk de var. Bunların hepsinin yargılaması cezaevlerinde olabilir. Türkler, ülkemize getirilip, burada yargılanır. Bunların içinde 70 kadın var, çocuklar var. Bunların üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Adalet Bakanlığımız bu çalışmaları yürütüyor."
Erdoğan, "Bu süreçte dünyadan gelen tepkiler arasında sizi en çok üzen, şaşırtan hangileri oldu?" sorusu üzerine, burada çok ciddi dezenformasyon ve bilgisizliğin olduğunu söyledi.
Koskoca devlet başkanı ve başbakanın bilgiyi hiç kaynağından almadıklarına değinen Erdoğan, "Kendilerine de onu söylüyorum, bak karşında bir devletin başkanıyım. Bunu niye bana sormuyorsun da kalkıp terör kaynaklarından alarak yargılamaya yöneliyorsun. Biz sizinle NATO'da beraber değil miyiz? Avrupa Birliğinde müzakereci bir ülke değil miyiz? Uluslararası birçok kuruluşta beraber değil miyiz? Bunları bizimle görüşün. Ondan sonra kararınızı verin ama siz maalesef nasıl Türkiye'de sosyal medyadan şikayet ediliyorsa, bunlar da aynen uluslararası bu noktada dezenformasyonda başarılı olan kaynaklarla bu görüşmeler yaparak oradan aldıkları bilgiyle Türkiye'yi yargılamaya kalkıyorlar." ifadelerini kullandı.
Her şeyden önce medeni dünyanın temsilcisi olduklarına dikkati çeken Erdoğan, karşılarında da medeni dünyanın da terörle mücadelesinin olduğunu aktardı.
Erdoğan, bunları bir kenara koymanın mümkün olmadığını dile getirerek, "Öbür taraftan, medeni dünya, terörden değil bizden yana olmak zorundadır. Bunun başka çıkışı yok. Onlar bu yolu bir defa bulmakta zorlanıyorlar. Şimdi burada ne düşüyor bize, gün ola harman ola, yarın bu terör senin de canını yakar, ama biz diyoruz ki, kimsenin başına böyle bir bela gelmesin. İşte şimdi zaman zaman Fransa'da sarı yelekliler. Şimdi enteresan İngiltere'de bir tırın içinde 39 ceset bulunmuş, şimdi tartışılıyor. 'Bulgaristan'dan mı geldi, Belçika'dan mı?' Şimdi bunu çıkarmaya çalışıyorlar. Nereden gelirse gelsin ama 39 ceset bir tırın içerisinde buraya nasıl girmiş. Önce bunun bir defa çıkarılması lazım. İşte bu hani kaçak yollardan göç olayları filan diyoruz ya bu. İşte yine kısa süre önce 69 tane aynı şekilde bir tırın içerisinde böyle bir durum oldu." diye konuştu.
"Terörü beslersen gelir bir gün de senin gözünü oyar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunlar çok acı şeyler olduğunu anlatarak, kendilerinin her zaman hakikatten yana olduklarını, hakikatin tarafı olduklarını ifade etti.
Terörü kaynağında kurutma kararlarının olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Onun için 'Ülkemize girmeden yerinde bunu kurutmalıyız' diyoruz ve terörü beslersen gelir bir gün de senin gözünü oyar. Aynı şekilde işte buyrun Afganistan'da El Kaide'ye verilen desteğe bakın. Faturası ne kadar ağır oldu değil mi? Gelinen nokta şimdi ortada." bilgisini paylaştı.
Arap Birliğinin tepkisiyle ilgili görüşü sorulan Erdoğan, "O zaten ayrı bir felaket" yorumunda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arap Birliğinin ortaya koyduğu o tepkinin "üstü şişhane altı kaval" durumu olduğunu söyledi.
Suriye'nin 6 yıl önce Arap Liginden çıkarıldığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şimdi Arap Ligine almak için değerlendirme yapıyorlar, Niye çıkardınız, niye alıyorsunuz? Bu bir. İki, Arap milliyetçiliği mi yapıyorsunuz, yoksa Türklere karşı olalım diye mi böyle bir karar alıyorsunuz? Eğer Arap milliyetçiliği yapıyorsanız, şu anda 3 milyon 650 binin neredeyse 3 milyon 250 bini Arap. Bunlara bakan biziz. Türkiye'ye siz bu noktada ne kadar destek verdiniz? Bir taraftan Arapları orada siz varil bombalarının altına bırakacaksınız, ondan sonra da kalkacaksınız bunlara sahip çıkan Türkiye'ye siz karşı çıkacaksınız. Bunu anlamak mümkün değil. Ha siz Erdoğan karşısından buraya varıyorsanız, o da ayrı bir şey."
"Arap Birliği, İslam dünyasının hiçbir meselesine cevap üretememiştir"
Buradan Arap dünyasına değil, tüm İslam dünyasına seslenmek istediğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bir defa Tayyip Erdoğan ve bizim siyasi hareketimiz, ne bölgesel milliyetçilik yapar, ne kavmiyetçilik yapar, bunu bilmeniz lazım. Biz sadece şuna inanırız, Müslümanlar kardeştir. Biz zalimlerin karşısında dikiliriz, mazlumların da yanında yer alırız. Şu anda eğer biz 3 milyon 650, oradaki Kürt kardeşlerimizle beraber 4 milyona sahip çıktıysak bundan dolayı sahip çıktık. Bay Kemal ne dedi, 'Bunlar niye Türkiye'de duracak, biz eğer iş başına gelirsek bunları tekrar Suriye'ye göndereceğiz' dedi. Ama biz böyle demedik. Biz dedik ki, bunlar bu bombalardan kaçarak buraya geldiler. Dolayısıyla biz böyle gelmiş mültecileri, muhacirleri asla bombalara teslim edemeyiz, bizim kültürümüzde medeniyetimizde muhacir vardır, ensar vardır ve biz burada ensar olmaya talibiz dedik ve bu insanlara aldık. Nerden uydurdular, 'Bunlara maaş veriyor muşuz, bilmem ne, neler dediler' Biz maaşı kendi fakir, yoksulumuza veriyoruz. Ama onlara da her türlü bu noktada geçinebilecekleri desteği konteyner kentlerde, çadır kentlerde verdik, veriyoruz. Şimdi de zaten çadır kentleri tamamıyla kaldırdık. Artık bir çoğu kiracı oldu. Belli yerlere yerleşti ama konteyner kentlerimiz halen devam ediyor ve bu konuda şunu söyleyeyim, Arap Birliği, İslam dünyasının hiçbir meselesine cevap üretememiştir."
"Gelişmeleri artık noktalama gibi bir konuma geleceğiz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye, Suriye rejimiyle Rusya üzerinden mi iletişime devam edecek, bu anlamda bir değişiklik söz konusu mu?" sorusuna şu karşılığı verdi:
"Şu anda bizim Astana süreciyle ilgili olarak Rusya-İran-Türkiye üçlüsü olarak bu devam ediyor. Ama bizim istihbarat noktasındaki daha önceki tespitim aynen geçerliliğini korumaktadır ve o bizim en önemli bu noktadaki haber kaynağımızdır, haber kaynağımız olmaya devam edecektir. Onu bir kenara koymamız zaten mümkün değil. Ama bu noktada bizim şu noktada çok daha temkinli hareket etme zorunluluğumuz var. Örneğin, ben rejimin doğrudan temsil edilmediği bir Astana platformunda da bu görevi rejimin garantörlüğünü üstlenen Rusya ve İran yerine getiriyor biz de dolayısıyla onlarla görüşerek bu işleri çözmeye çalışıyoruz. Yani Soçi'de varılan mutabakat, Türkiye ve Rusya arasında ikili bir düzenlemedir. Şimdi bu turlar devam etti, artık İran turuna geldik, en son Ankara mutabakatını yapmıştık. Şimdi de İran turunu gerçekleştirerek son geldiğimiz noktayı değerlendireceğiz. İnşallah müzakereleri yapıp gelişmeleri artık noktalama gibi bir konuma geleceğiz."
"Burada biz tarihe bir damga vururuz"
Güvenli bölge oluşturulduğunda mültecilerin geri dönmesinin nasıl temin edileceğine ilişkin görüşü sorulan Erdoğan, Cerablus'a 365 bin kişinin geldiğine dikkati çekerek, buraya yerleşen bu 365 bin kişinin gayet güzel bir şekilde hayatlarını sürdürdüğünü ve orada bir huzur ortamının yakalandığını belirtti.
Erdoğan, burayla ilgili de eğer gerçekten uluslararası donörler toplantısında veya başta Amerika, Rusya olmak üzere gerekli destek verilirse burada da bu adımların atılacağını dile getirdi. Erdoğan, zaten burayla ilgili de planlama çalışmalarını yaptıklarını ve burada okullarından, hastanelerine kadar her şeyin söz konusu olduğuna işaret etti.
Bu konuda endişe taşımadığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çünkü bu işin buradaki Amerika ve koalisyon güçleri, Rusya, İran, Türkiye bizler bu işi sahiplenmemiz takdirinde biz bu işi çözeriz. Çünkü artık başka bir şey kalmıyor. Teröristler bölgeden çıkarılmış ve teröristlerden arındırılmış olan böyle bir güvenli bölgede, hava sahasında sıkıntı olmayacak, lojistik destek sağlanacak ve biz bütün inşaatları yaparız diyoruz. Böyle bir adımı attığımız anda burada bizim bir ila iki yıl arasında zamana ihtiyacınız var. Bütün bu projeleri hayata geçiririz ve burada biz tarihe bir damga vururuz. Bu damga nedir, burada artık bir mülteciler şehrini, belki de şehirlerini bu güvenli bölge içerisinde kurmuş oluruz. Bu bir damgadır ve tarih bizi anar."
Erdoğan, 1940'lardan sonra Amerika'yla, Rusya'nın tek noktada buluştuğu başka örneğin olmadığını anlatarak, "Ama biz bunu teröre karşı elde ettiğimiz zaferle sağlamış olduk. Bu, şahsımın filan değil, milletimizin, askerimizin ve özellikle de Suriye milli ordusunun teröre karşı elde ettiği bir zaferdir." değerlendirmesinde bulundu.
"Suriyelilerin yüzde kaçı vatanına gitmek istiyor?" sorusuna Erdoğan, "Nihai bir oran yok, ama şimdi zaman zaman söylüyorum, Avrupa'nın eğer kapılarını açarsak çok ciddi oranda bir gidiş olur diye düşünüyorum. Fakat Türkiye'yi çok sevip de buradan ayrılmak istemeyenler de ciddi oranda var." yanıtını verdi.
Erdoğan, sunucunun "Avrupalılar çok tedirgin oluyor cümlenizden" hatırlatması üzerine şunları söyledi:
"Ne yapayım. Verdikleri sözü yerine getirmiyorlar. 2015, dediler ki 'Biz bu yıl 3 artı 3 milyar avro size destek vereceğiz. 3 milyar avro bizim bütçemize direkt girmiyor. Uluslararası STK'lar vasıtasıyla Kızılay'ımıza ve AFAD'ımıza geliyor. Nedir bu? Bütün oradaki mültecilere yapılan destekler. Sağlık hizmetleri, eğitim, yemek, yiyecek, ilaç vesaire. 3 milyar avro geldi. Bizim yaptığımız harcama 40 milyar doların üzerinde. Ama biz devam edeceğiz. Biz bu insanları sefil bir şekilde bırakamayız. 8 buçuk yıl oldu, dünya, bu Suriye trajedisine duyarsız kaldı. Bakalım şimdi bizim terörden temizleyeceğimiz bölgede imar çalışmalarını hala bekliyoruz, destek verecekler mi? 'Tamam biz destek veriyoruz' diyeni daha görmedim."
Bu konuyla ilgili İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın Londra'da görüşme teklifini kendisine ilettiğini hatırlatan Erdoğan, "Boris bu teklifi yaptı, ama ben Boris'e 'Londra'da bu olmaz', Alman'a sorarsan Alman 'Berlin'de diyor. Dedim 'Yok, bunun olacağı tek yer var, ya İstanbul, ya Şanlıurfa, ya Gaziantep. Buralarda derseniz bunu yapalım. Yok bunlar da olmuyor derseniz, o zaman 3-4 Aralık'ta NATO Liderler Zirvesi var, NATO Liderler Zirvesi için Londra'ya geldiğimizde, o zaman Liderler Zirvesi'nin öncesinde veya sonrasında orada yapalım." diye konuştu.
Geçen sene Trump tarafından atılan tweet ile faizin yükseldiğinin, ancak son dönemlerde Türk ekonomisinin bu durumdan etkilenmediğine ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Özellikle şunu benim söylemem lazım. Bir şeye ben çok kararlı bir şekilde ilerliyorum. Benim saham birinci derecede ekonomidir. Ekonomide de faizin ne denli bir bela olduğuna inanırım. Şu anda benim örneğim, özellikle baktığım şey dünyada gelişmiş ülkelere baktığımızda, buralarda faiz oranları nedir? Amerika'ya bakıyorsunuz, Amerika'da faiz oranı ney? 1 buçuk, 2 civarında. Japonya'ya bakıyorsunuz eksi. Avrupa'ya bakıyorsunuz 1, 1 buçuk, 2 buralarda dolaşıyor. Peki bize ne oluyor da biz 40 puanlara kadar çıkıyoruz? Biz göreve geldiğimizde, politika faizi yüzde 63 idi. Biz 63'ten nereye indik? 4,6 aklımda kaldığı kadarıyla veya 4,2'ye kadar indik. Enflasyon 30 idi. Enflasyonu da 7,2'ye indirdik, o zaman başbakanım. Sonra ne oldu? Malum Taksim hadiseleri. Bu Taksim hadiseleriyle Soroslar devreye girdiler, bunların devreye girişiyle bir anda faiz çift haneliye çıktı, enflasyon aynı şekilde çift haneliye çıktı. 'Biz faizi düşürelim derken' maalesef kendi ülkemde birileri de faizi artıralım dediler. Hala da bunu diyenler var, yok değil. Ve ben şu anda o inançtayım, bakın bundan önceki 'Merkez Bankası bağımsızdır' diyorlar ya, tamam ama 'Merkez Bankası bağımsızdır' derken, benim milletime bu işin hesabını Merkez Bankası mı ödeyecek? Seçim zamanı sandığa Merkez Bankasının başkanı mı gidiyor? Biz gidiyoruz, hesabı biz veriyoruz. Hesabı biz verdiğimize göre kalkıp ona göre de bizim bu işin planlamasını her şeyini yapmamız lazım. Adımlarımızı da buna göre atmamız lazım. Burada bir şeyi yakalamamız lazım, amaç mı olacak, araç mı olacak? Araç olma noktasında bağımsızlığını savunurum. Ama amaç olma noktasında asla. Burada birileri bunun amaç bağımsızlığını savunuyor. Kusura bakmayın, bu yeni yönetim sisteminde biz bunu getirdik. Nedir? Merkez Bankası Başkanını, Başkan, icabında görevden alabilir, değiştirebilir. Bu adımı attık. Attıktan sonra hamdolsun neredeyse tek haneliye yaklaşıyoruz."
"Otomotiv sektöründe artışlar başladı"
Enflasyonla ve Türkiye'ye yapılan yatırımlarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tek haneliye geçtiğimiz anda çok da seri olarak enflasyonda da ciddi manada düşüşü hep beraber göreceğiz. Bu bir şeyi getirecek, Türkiye'de yatırımlar sıçrama yapacak. Şu anda neden olmuyor? Bu kadar yüksek faizle, tabi şimdi ciddi manada düştü, yüksek faizle yatırım olur mu? Bir defa girişimci öz güvenini kaybetti. Girişimci bu kadar öz güvenini kaybettikten sonra, parayı bu kadar pahalıya satan, alan insan yatırım yapabilir mi? Maliyet analizi diye bir şey var. Maliyet analizlerini yapan bir girişimci 'Ben parayı bu kadar pahalıya satın aldıktan sonra bu yatırımı nasıl yapayım?' der. Yapamaz. Bakın şimdi ne olmaya başladı, otomotiv sektöründe tekrar artışlar başladı, konut satışlarında tabi faizler düşünce, konut satışları artmaya başladı, daha artacak, ben buna inanıyorum. Bu tabi hareketlenmeyi getirirken sadece bir konut olayında, konutun tesir ettiği alanlara baktığımızda 250 civarında sadece evlere çeyiz, mobilyaydı, perdesiydi, aksesuarıydı böyle bir yansıması var. Birçok sektör onunla birlikte hareketleniyor. Bunları görmek durumundayız. Bunları gördüğümüz andan itibaren çok şey değişecek ve güçlü bir Türkiye hikayesi İnşallah, artık geçmişte olduğu gibi yeniden başlamış olacak."
Savunma sanayisinde çok ciddi bir sıçrama olduğunu kaydeden Erdoğan, "Eğer savunma sanayimiz yerli ve milli olmamış olsaydı, biz terörle mücadeleyi bu kadar başarılı yapamazdık. Aynı şeklide Suriye'deki operasyonu başarılı bir şekilde sürdüremezdik. Şu anda bizim özellikle insansız hava araçlarımız, Silahlı insansız hava araçlarımızın yerli ve milli olması bizi rahatlattığı gibi zırhlı taşıyıcılarımız bunlar artık ülkemizde üretiliyor. Bunlar ciddi manada bizi rahatlatıyor. Akıllı bombalarımız, ben Amerika'dan akıllı bomba alamadım Obama döneminde. 'Vereceğim' dedi, vermedi. Patriot'ta da aynı sıkıntıyı yaşadık. Maalesef, yine Sayın Obama döneminde alamadık." dedi.
Sunucunun "Trump satmak istiyor galiba" hatırlatması üzerine, Erdoğan, "Ama iş işten geçtikten sonra. Ben sayın Trump'tan da istedim. Ama maalesef o da 'Kongre müsaade etmedi' dediler. Oradan da alamadık. Şimdi biz ne yaptık, olmayınca başımızın çaresine baktık ve S-400'leri aldık. Buna rağmen biz diyoruz ki, 'Siz de bize verebiliyorsanız şimdi verin, biz Patriot da alalım." yanıtını verdi.
Türkiye'nin Patriot'lara açık olduğunu da vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak, bu arada başka gelişmeler oldu. 'Biz F-35'lerinizi vermeyeceğiz.' Tamam da Allah aşkına şimdi bu iş mi? Ben size kalkmışım Türkiye Cumhuriyeti olarak 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapmışım ve F-35'in biz müşterisi değiliz. F-35'in aynı zamanda ortağıyız. Bunun bazı parçalarını, gövdeyi, belli bir kısmını biz üretiyoruz. Bunu üreten bir ülkeye sen diyorsun ki 'Hayır ben sana vermeyeceğim' diyorsun. Parayı da alacaksın, vermeyeceksin. Bu, toplumda nasıl izah edilir? NATO'da beraberiz, üretiminde beraberiz, 'Vermeyeceğim'. Ben bunu kendime izah edemiyorum. Burada maalesef sıkıntılarımız var, onun için biz başımızın çaresine bakacağız. Bunları da biz kendimiz üreteceğiz. Şu anda tabi üretim çalışmaları devam eden savaş uçaklarımız var. Bunları da geliştireceğiz. Nasıl ki insansız hava araçlarında bunu başardıysak inşallah orada da başaracağız."
"Barış Pınarı Harekatı'na Türkiye kamuoyundan destek alıyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, yurt içinde şu an itibarıyla milletin büyük bir çoğunluğunda bu konuda ciddi bir desteğin söz konusu olduğunu ifade etti.
Parlamentoda terör örgütünün destekçisi olan parti dışında diğer partilerin ittifakla bu kararı aldıklarını ve o ittifak üzere yürüdüklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Zaman zaman ana muhalefetin başındaki zatın çok böyle çirkin, kabul edilemeyecek açıklamaları oluyor. Salı günü de yapmış olduğu grup toplantısında, şahsım heyetimizle beraber Rusya'da biz Sayın Putin'le görüşmelerimizi yapıyoruz ve bu görüşmeleri yaptığımız gün ana muhalefetin başındaki zat zehir zemberek, garip garip şeyler konuşuyor. İşin aslını bilmiyor. Düşünebiliyor musunuz, Savunma Bakanımı bunlara gönderiyorum, bilgilendirin diye. Ana muhalefetin başındaki zata gittiler, değerlendirdiler. Aynı şekilde Meral (Akşener) Hanım'a gidip, değerlendirdiler. MHP'ye aynı şekilde değerlendirdiler. Bu kadar hassas düşünüyoruz. Yaptığı işe bakın. Yani biz önce ülkeyi yöneten bir başkanlık sistemiyle, kabinesiyle ortada olan bir hükümetiz. Bu bilgilendirmeyi bu denli hassas yürütürken sen kalkıp biz Rusya'da bu işleri konuşurken, bu adımları atmaya, teröre karşı bu mücadeleyi nasıl vereceğiz, bunları konuşurken, sen de kalkıp içeriden bize vuruyorsun. Şu an itibarıyla ülkede bir kamuoyu araştırmasına girmiş değiliz. Ancak istihbari kaynağımızın bize verdiğiyle de şu anda yani yüzde 75-80 gibi bir desteğin olduğunu görüyoruz."
İYİ Parti'nin harekata yaklaşımının sorulması üzerine ise Erdoğan, "İYİ Parti şu anda bu sürece olumlu destek veriyor. Oradan henüz herhangi bir olumsuz ses duymadım. Bilmiyorum siz duydunuz mu? Olumlu tavır içindeler. Dolayısıyla burada sadece yani ben CHP'nin başındaki zatın takındığı tavrın tabanda olduğuna inanmıyorum. Çünkü onların da altı okta milliyetçilik var dimi?" ifadelerini kullandı.
"Terör koridoruna balyozu indirdik"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk milletinin harekata çeşitli şekillerde destek vermesinin hatırlatılması üzerine, "Benim özellikle böyle bir dönemde bu millet her şeyden önce aziz bir millettir. Bu birlik sayesinde biz bu 2 mutabakatı yaptık. Terör koridoruna bu sayede balyozu indirdik. Şimdi ortada bir güvenli bölgenin adımlarının atılışı var. Yapacağımız görüşmelerle, çünkü diplomasiyi bitirmemiz söz konusu değil, diplomasi devam edecek. Bu diplomasiyle de bu konuda hazırladığımız bu plan projeleri liderlere aynen taşıyacağız." değerlendirmesini yaptı.
Bazı şehitlerin ailelerinin kendisine "Benim 2 evladım daha var. Onları da bu yolda vermeye hazırım. Ben de gitmeye hazırım." dediklerini aktaran Erdoğan, "Bunları kendilerinden dinleyince o zaman gerçekten biz diyoruz ki, bu milletin sırtı yere gelmez ve şehitler tepesi de Allah'ın izniyle hiç boş kalmaz. Bu azimle, bu kararlılıkla yola devam ediyoruz. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bunun yanında gazilerimize Rabbim'den şifalar diliyorum." ifadesini kullandı.
Türk Silahlı Kuvvetleriyle beraber Suriye Milli Ordusu'nun da bu mücadele yer aldığını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suriye Milli Ordusu bizim silahlı kuvvetlerimizle beraber can siperane bu mücadeleye girdi ve şu ana kadar onların da vermiş olduğu 96 şehit var. Bizim biliyorsunuz 20 sivilimiz, 7 asker şehidimiz var. Onların da böyle. Yaralı sayısı bizimkilerden onların daha da fazla. Onlar adeta ölümü korkutan insanlar, ölümün üzerine üzerine giden insanlar. Rakamları da vereyim, bunlar son rakamlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz'in 7 şehidi var, 95 askerimiz yaralandı. Suriye Milli Ordusu'nun 96 şehidi, 374 yaralısı var. 20 sivil şehidimiz oldu bizim bu arada, sivil yaralı sayımız da 187.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini, "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız." diyerek tamamladı. (AA)