Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Meydanlarda halkımın teveccühünü çok iyi görüyorum. Artık final dönemlerine geliyoruz. Ankara, İstanbul, İzmirmitinglerini yapacağız. Bu mitinglerde de Sayın Bahçeli ile Cumhur İttifakı'nın iki tarafı olarak oralarda birlikte olacağız. Oralardan da vereceğimiz mesajlar inanıyorum ki sürece pik yaptıracaktır." dedi.
Erdoğan, Show TV, Bloomberg HT ve HaberTürk TV ortak yayınında gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bir spor spikerinin, stajyer muhabir olduğu 1993'te kendisiyle arasında geçen diyaloğu anlattığı videoyu izleyen Erdoğan, yapılan sürprizden memnun olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyaset yaşamına, ilçe başkanlığı, il başkanlığı süreçlerine değindi. Erdoğan, İstanbul'da Bakırköy'den ayrılan ilçelerde belediye başkanlıklarını kazandıklarını dile getirerek, "Ondan sonra o belediyeler hala bizdedir. Bağcılar, Esenler, Güngören, Kağıthane... Sultanbeyli, zaten belde olduğu andan itibaren öyleydi. Belediyecilikte altyapı bizde oluştu. O günden bu güne arkadaşlarımız buraları hiçbir zaman kaptırmadılar. Bu belediyeler alındığında gerçekten çöp, çukur, çamurdu. Siyasetteki bu süreç, 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla taçlandı. Yerel hizmetlerdeki ilk hamlemizdi. 1999, bir şiir okuma nedeniyle cezaevine girişimiz ve ondan sonra cezaevinden çıkış... Cezaevinden çıktıktan sonra partimizi kurduk. 16 ay sonra da yüzde 34,4 oy oranıyla Parlamentonun yüzde 63'ünü aldık." diye konuştu.
Cezaevinde olduğu sırada kendisine mektup yazan, o zaman 11 yaşındaki Burak Soylu ile 20 yıl sonra buluştuğu videoyu izleyen Erdoğan, cezaevindeyken kendisine gelen mektuplara tüm gece, sabah namazına kadar cevap yazdığını, yaklaşık 10 bine yakın mektuba cevap yazdığını ve gittiği yerlerde yazdığı mektuplarla karşılaştığını anlattı.
Erdoğan, Türkiye'nin mukadderatıyla her zaman ilgilendiğini ve kendisini olaylardan tecrit etmediğini belirterek, "Memleketimin özellikle karşı karşıya kaldığı bağımlılık tuzağıyla hep mücadele ettim. Siyasi hayatımın özünde daima ülkemi büyütmek, özgürleştirmek ve 'Bu özgürlük mücadelesinde benim payım ne olur? Nerelere, nasıl varırız? Milletime hizmet yolunda altyapısıyla, üst yapısıyla ülkemde nelere nasıl varırız? Terör belasıyla mücadelede yerim ne olabilir?' vardı. Eğer ben siyasetin içindeysem burada bir şeyleri paylaşmam lazım, bunun için de en önemli alan nedir? Siyaset. Gençlik kollarından itibaren siyasetin içinde yer aldık, daha sonra zembille siyaset alanına girmedim." ifadelerini kullandı.
Cezaevinden çıktıktan sonra AK Parti'yi kurduklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"17 yıldır partimiz, her girdiği seçimden birinci parti olarak çıktı ve gerçekten Parlamento seçimlerinde de yerel seçimlerde de bu başarı, bu grafik aynen bu şekilde devam ediyor. İnanıyorum ki yine bu seçimlerde de... Meydanlarda halkımın teveccühünü çok iyi görüyorum. Artık final dönemlerine geliyoruz. Ankara, İstanbul, İzmir mitinglerini yapacağız. Bu mitinglerde de Sayın Bahçeli ile Cumhur İttifakı'nın iki tarafı olarak oralarda birlikte olacağız. Oralardan da vereceğimiz mesajlar inanıyorum ki sürece pik yaptıracaktır. Halkımız bizi buraya taşıdı. Biz de halkımızı bu ülkede iktidarın merkezine taşıdık. Halkımızla iç içe olduk. Hep söylediğim şudur, 'Efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik.' Hiçbir zaman gurur, kibir bizim işimiz değil. Biz tevazu ehli olmaya mecburuz. Bugün vesayetçiler, halk düşmanları değil, bizimle beraber halk iktidarda. Daha önce halkın iktidarı diye bir şey yoktu. 'Halkçıyız.' demekle halkçı olunmuyor. Kalkıp da halkının ensesine tokadı atan, halkçı olamaz. 'Oy varsa hizmet var.' demek suretiyle bir büyükşehirin belediye başkanı olacaksın, ondan sonra halkçı olacaksın. Böyle halkçılık olmaz. Bütün bunlar bir gerçeği gösteriyor. Halkımız da aldı bizi buralara getirdi. Biz de halkımızı bu ülkede iktidarın merkezine taşıdık. Bugün vesayetçiler artık kesinlikle iktidarda değil ve olamayacaklar da ama halkımız iktidarda ve iktidar olmaya da devam edecek."
"VESAYETÇİ ODAKLARLA MÜCADELE ETMİŞ BÜTÜN SİYASİ AKTÖRLERİN YENİ BİR HÜKÜMET SİSTEMİ TALEBİ OLMUŞTUR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu sistem istediğiniz noktaya doğru geliyor mu yoksa biraz daha zamana mı ihtiyacı var?" sorusuna, şu karşılığı verdi?
"Bizim bu getirdiğimiz sistem Osmanlı'dan itibaren çalışan ve Osmanlı'dan sonra da gelen siyasetçilerin bu konuda bekledikleri bir zamanlama vardı. Bizim bu yönetim sistemini yani başkanlık sistemini getirmek... Gazi Mustafa Kemal, başkanlık sistemiyle yönetmiştir ama bunu kimse dillendirmiyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye'nin demokratik siyasetinin en güçlü projelerinden biri. Kabul ederler veya etmezler, hepsi bunu dillendirdi. Bunu Demirel, Erbakan, Türkeş dillendirdi. Türk siyasetinde vesayetçi odaklarla mücadele etmiş bütün siyasi aktörlerin yeni bir hükümet sistemi talebi olmuştur. Ben de o zamanlarda, belediye başkanlığı dönemleri de dahil hep bunu dillendirmişimdir. Zaten aslında belediye başkanlıklarına, hele hele büyükşehirlerde bakarsanız bunlar başkanlık sistemidir. Bunun getirisi ülke, millet için getirisi çok çok farklıdır, faydalıdır. Bunu gördük. Şu önemli, 'Bu anında hemen neticesini vermeye başlar mı? derseniz, tabii anında bu neticeyi vermeyecek. Sistemler ülkelerde on yıllar alır. Biz şu anda öyle çalışıyoruz öyle çalışıyoruz ki... Kabinem ağırlıklı bürokratlardan, teknokratlardan oluşan bir kabine değil, tam aksine piyasa tecrübesi yerinde olan arkadaşlarımdan oluşuyor. Onlarla beraber yürütüyoruz. Bürokratik vesayeti de ortadan kaldırmamız lazım. Eğer bunu başarabilirsek, o zaman netice almamız daha da hızlanacaktır. Hedef nedir? Daha az bürokrasi, daha hızlı karar alma imkanı böylece güçlü bir yürütme, güçlü bir icra ortaya koymamız lazım. Bu şimdi doğdu. Bundan sonra bunu daha da zenginleştirmemiz lazım. Bunu zenginleştirdikçe netice çok daha farklı olacak."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ben hiçbir siyasi partiye oy verene 'terörist' ifadesini kullanmadım. Siyasetin bu kadar acemisi değilim." dedi.
Erdoğan, "beka" konusundaki soru üzerine, Türkiye'nin terörle mücadelesinde asker, polis, sivil çok büyük kayıplar verdiğini belirterek, "Türkiye güçlenip bağımsız adımlar attıkça, bir yıpratma savaşıyla hep karşı karşıya kaldı." dedi.
"Bu beka savaşında en önemli muhataplar belli, içeride PKK ile çok ciddi mücadeleler verildi, DHKP-C var, FETÖ'cüsü var, DEAŞ bir sızma hareketi yapmaya çalıştı. Sınırların öbür tarafına gidiyorsunuz, PKK'nın yan kolları, YPG, PYD gibi terör örgütleri var. Bütün bu terör örgütleriyle bir mücadele ki bunların hepsi aslında bir beka mücadelesinin terör koalisyonuna tam manasıyla bir tanım getiriyor." diyen Erdoğan, bunlara karşı mücadele verdiklerini vurguladı.
Erdoğan, muhalefetin Türkiye'nin beka sorunu olmadığını söylediğini aktararak, "Peki PKK'yı, YPG'yi, PYD'yi, FETÖ'yü, DEAŞ'ı nereye koyacaksın? Bunları yok mu farz edeceğiz? Bunlar olmadan yaşanan bir Türkiye mi var diyeceksiniz? Şimdi ana muhalefetin başındaki zat bunu söylüyor, 'Türkiye'nin beka mücadelesi diye bir sorunu yoktur.' Hatta daha da ileri gidiyor, 'Türkiye'de Suriye'nin içinde bulunan YPG, bizi mi vuracak?' diyor. Lafa bak. Bu kadar bir insan bakar kör olabilir mi?" değerlendirmesini yaptı.
Yerel seçimlerle "beka" vurgusunun çelişip çelişmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, "Demokrasiyi yerelde hazmedemezseniz, genelde bunu yaşayamaz ve hazmettiremezsiniz." dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz tabii şu anda hem merkezi yönetimde iktidarız bunun yanında da Türkiye'nin genelinde kahir ekseriyetiyle yerelde de belediye başkanlıklarını elinde tutan bir iktidarız. Hesabı yaparken her iki pencereden de bakıyoruz. Her iki pencereden bakarak 'Beka meselesi yok.' diyerek önümüzde duran gerçeği hafife almaya, sulandırmaya çalışanlara karşı biz bu işin ne kadar ciddi olduğunu dillendirmeye mecburuz. Çünkü coğrafyamıza kan ve gözyaşı hakim olmuşken, tehlike sınırımıza kadar dayanmışken kimse bizden bu konuda susmamızı bekleyemez, kimse bize 'polisini, askerini çek bir kenara, Güneydoğu'da mücadeleyi sürdüren korucularımız çek bir kenara.' diyemez. Biz bu mücadeleyi sonuna kadar vereceğiz. 'Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'te, Kandil'de inlerine gireceğiz.' dedim girdik, giriyoruz, girmeye de devam edeceğiz. Benim vatandaşımın huzur bulması lazım, refah içinde olması lazım. Vatandaşımın huzuru olmazsa biz huzur bulamayız. İşin üzerine üzerine gidiyoruz. Silahlı Kuvvetlerimiz, polisimiz, korucularımız hepsi ölümüne ölümüne hassasiyeti gösteriyorlar; kar, kış, boran, fırtına demeden işin üzerindeler."
"Kayyumlarla gerçekten oralarda çok çok güzel yatırımlar yapılmış çünkü verdiğimiz paralar, Kandil'e gitmemiş, halka gitmiş, altyapıya, üstyapıya gitmiş." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mehmet Özhaseki'nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı döneminde Doğu ve Güneydoğu'daki kentsel dönüşümleri yürüttüğünü, çalışmaları koordine ettiğini anlattı.
Erdoğan, "Buralarda ne yağmur suyu kanalları ne atık su kanalları ne içme suyu kanalları... Böyle bir şey yoktu. Kayyum sistemine geçtikten sonra bunlar yapıldı. Hakkari'nin caddelerinden, sokaklarından atık suların aktığı zamanı bilirim. Benim orada yaşayan vatandaşım, bu pisliğe mahkum edilmeye layık mı? 'Oradan bana oy çıkmıyor.' diye bakmadık biz. Çıksın çıkmasın. 'Batıda ne varsa orada da onun olması lazım' dedik ve yaptık. Bütün bu sınavları başarıyla vermiş olan böyle bir ismi de -5 dönem zaten Kayseri'de belediye başkanlığı yapmış, milletvekili, bakan- Ankaramıza, başkentimize layık gördük ve Ankara'da da adayımız oldu. " diye konuştu.
"BİR TERÖRİSTİN TANIMI NEYSE BUNLARDA O VAR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun terörü destekleyenlere bedduasına ilişkin bir videonun ardından, şunları görüşleri dile getirdi:
"Kuru kuruya beddua etmenin hiçbir anlamı yok. Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu. Şu anda CHP, HDP ile ortak mı, ittifak içinde mi? Sözde İYİ Parti ile ittifak halinde mi? Saadet Partisi ile ittifak halinde mi? Ben bunlara 'dörtlü çete' diyorum. İstanbul'da HDP'nin adayı var mı? Yok. Sözde İYİ Partinin var mı? Yok. Bazı yerlerde Saadet aday çıkarmış ama büyükşehir olarak adayları yok. Doğu ve Güneydoğu'ya gidelim, orada sözde İYİ Parti ile HDP'nin adayı var, CHP'nin adayı yok. Bu oluşumun adı Sayın Bahçeli'nin ifadesiyle 'zillet ittifakı', benim ifademle 'illet ittifakı'dır. Bu ittifak ortada, 'Kim teröre veya teröriste destek verirse Allah belasını versin.' diyor. Senin zaten bedduaların tutmaz ki. Sen bunları hep seyrettin. Seyretmenin yanında bunlara çanak tuttun. Bunlarla dirsek teması olmanın ötesinde beraber yürüdün. Hala da beraber yürüyorsunuz. Şu anda bütün bu yerel seçimde senin ortağın HDP'dir, sözde İYİ Parti'dir, bundan daha alası olur mu? Şu anda terör örgütünün arkasındaki güç, hangi siyasi partidir? HDP'dir. HDP'nin arkasındaki güç hangi örgüttür? Bölücü terör örgütü."
Bir soru üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Ben hiçbir siyasi partiye oy verene 'terörist' ifadesini kullanmadım. Siyasetin bu kadar acemisi değilim. Şu anda siyasetin içinde olanların hepsinden çok daha tecrübeliyim. Bu genel başkanların hepsi, bunlar tecrübe yarışında benimle yarışamaz. Sözde İYİ Parti denilen hanımefendi sürekli partilerini değiştire değiştire en sonunda buraya gelmiş ve kendi partisinden de bir ara ayrılacağını söyledi ve sonra tekrar partisinin başına geri döndü. Ben kendisini ademe mahkum ederken, bana böyle bir sataşması, şusu, busu olmuyordu. Denizli'de çok ciddi bir yanlış yaptı. Neydi o yanlış? 'Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer...' Ardından Aydın'a geçti, 'Cumhurbaşkanının terörist dediği Aydınlı arkadaşlarım, kardeşlerim, vatandaşlarım...' Bu ifadeleri kullandı. Tayyip Erdoğan böyle bir şeye tahammül etmez, edemez, çünkü ben hiçbir vatandaşıma kalkıp da terörist diyecek kadar bu işlerin farkında olmayan birisi değilim. Daha kaba bir ifadeyle enayi değilim. Siyasetin içinde halkının bir defa gazabına gelmeyi asla düşünmeyen birisiyim, nerede halkın gazabına gelir, gelmez bunu da iyi bilirim. Ancak HDP'ye bunu derken, HDP'nin başındakiler, şu anda Edirne'de cezaevinde olan, birçok yerde cezaevinde olan HDP'nin milletvekili veya farklı şeyleri var, bu adamların hepsi şu anda bir teröristin tanımı neyse bunlarda o var."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "8 Mart'ta seçimler öncesinde kadınların arkasına saklanarak adeta siyasi bir kumpanya düzenlemeye kalktılar ve bu özgürlük değil, biz buna tabii ki dedik ki 'Asla müsaade etmeyiz ve etmeyeceğiz.' Eğer siz bir yerde bu işi açık tutarsanız, ondan sonra da bunun önüne geçemezsiniz." dedi.
HDP'li milletvekillerinin konuşmalarının da izletildiği programda Erdoğan, "Şimdi şu izlediğiniz videoda gördüğünüz gibi, bir defa bölücü terör eylemlerinden dolayı cezaevinde olan ve çok daha ileri gidiyorum, Diyarbakır'da 53 vatandaşımızın ölümüne neden olan bir kişi var." dedi.
Erdoğan, şu anda bu kişinin Edirne'de cezaevinde olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"İşte benim terörist dediklerim bunlar. Öbür tarafta ne diyor, 'Biz sırtımızı YPG'ye, PYD'ye, YPJ'ye dayadık.' Kim bunlar? Terör örgütleri. Bunu söyleyen kim, bu da aynı eş başkan. Öbürü ne diyor, 'Bize kaleş uzatanlara şunu yaparız, bunu yaparız.' Bir diğeri ne diyor? 'Terörle mücadele yasası eğer 1 Temmuz'a kadar kaldırılmazsa savaş kapıdadır' Bakın savaş çığırtkanlığı yapıyor. Bir diğeri ne diyor? 'Kürdistan'da oylar işte malum yere.' Batı'da da oylar AK Parti'ye ve MHP'ye değil, onlar da işte kendilerinin belirlediği yere. Türkiye'de Kürdistan var mı? Kürdistan nerede? Irak'ın kuzeyinde. Kürdistan'ı çok seviyorsan buyur Kürdistan'a git ama benim ülkemi sen bölemezsin."
Bunların bütün hedefinin ülkeyi bölmek olduğunu ifade eden Erdoğan, "Halbuki biz Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü için canımızı vermeye hazırız. Nitekim bizim anayasamızda da bu yok mu? Bu var. Bunlar bir defa anayasa falan tanımıyorlar. Bu kadar açık ve net konuşuyorum. Anayasayı tanımayan bu adamlar, bu ülkede cirit atıyorlar. İşte ben bunlara terörist diyorum. Yoksa bunlara dahi oy verenlere ben terörist demem. Niye? Çünkü biz o bölgenin bir zamanlar bir numaralı partisiydik. Şu anda da yarışıyoruz. Yine geçeceğiz onları. Ama bir zaman gerekecek, çünkü çok ciddi bir bölgede bu noktada hakikaten korkuya dayalı oluşmuş bir yapı var. Diğer taraftan yine aynı şekilde bakıyorsunuz tamamen terör çığırtkanlığı yaparak, içeride olduğu halde daha önce söylediği laflar, bölücü terör örgütünün başının heykelini dikecekmiş. Öbürü kalkıyor 'oyunuzu verirken filancayı hatırlayın' diyor. Ben bunlara terörist diyorum." şeklinde konuştu.
"YARATILANI YARADAN'DAN ÖTÜRÜ SEVİYORUZ"
"Bölgede korku siyaseti bitti mi?" sorusuna da Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Biter mi? Daha henüz var ama şunu söylemekle bir sinyal verebilirim. Nedir? Diyarbakır mitingi, muhteşemdi. Oraya eskiden bu insanlar giremezdi. Balkonlarda, caddelerde insanların ilgisi çok çok farklıydı. Eskiden bunlar yoktu. Gençlik yıllarımda Diyarbakır'a gittiğimde, o zaman biz orada seçim kazanmıştık o zamanki partim olarak, o heyecan neyse Ama bir ara dönem, bir fetret devri geçti. Şimdi biz bu fetret devrini tekrar inşallah aslına rücu ettireceğiz. Şırnak, Siirt, Hakkari, Mardin öyle. Ama tabii Güneydoğu dediğimiz zaman sadece bunlar değil. Gaziantep, Şanlıurfa var. Şanlıurfa'da muhteşem bir miting yaptık. Yarın Gaziantep'e gidiyorum. Gaziantep'de de aynı havayı göreceğime inanıyorum. Malatya, tek kelimeyle muhteşem."
Erdoğan, bölgenin genelini Doğu, Güneydoğu olarak ele aldıkları zaman yine oralarda birinci parti olduklarını ifade ederek, çünkü ayrım yapmadıklarını, kendileri için Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Laz, Roman diye bir ayrım olmadığını, yaratılanı yaradan ötürü sevdiklerini, bölgeye de hiçbir zaman çekinmediklerini, gittiklerini söyledi.
"BU MİLLETİN KIRMIZI ÇİZGİSİ EZANDIR, BAYRAKTIR, VATANDIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Taksim'de olanı kasıtlı mı görüyorsunuz?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"İki kere iki dört. Twitlerde, bazı mesajlarda garip garip şeyler var. Bir defa şu gerçeği göreceğiz, ana muhalefetin sözcüsü diyor ki çok ilginç 'bu polislere karşı yapılmış bir tepkidir' diyor. Bir defa bu hazırlık nereden? Hepiniz düdüklerinizle, her şeyinizle oraya geliyorsunuz, ezan okunuyor bunlar öttürülmeye başlıyor. Şunu bir defa bileceğiz, bu milletin kırmızı çizgisi ezandır, bayraktır, vatandır. Bundan taviz yok. Bu değerlerimize yönelik her türlü saldırı beka tartışmasından bağımsız düşünülemez. Bu olayı duyunca Ankara'daydım. Hemen valimizle bağlantı kurdum. Dedim ki 'Toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle alakalı bir müracaatları var mı?' Dediler ki, 'yok'. Bunlarda zerre kadar dürüstlük olmuş olsa hemen valiliğe müracaatını yaparsın, valilik de size uygun yerlerde yürüyüş, toplantı için size izini verir, orada toplantınızı, gösterinizi, yürüyüşünüzü yaparsınız. 'Ama yok ben istediğim yerde yaparım' dersen, hayır. O bir defa kamu düzenini bozmaya yönelik bir eylemdir. O gün mesela, İstiklal Caddesi'nin değişik yerlerinden girişler var. Bu değişik yerlerden buralara girmeye çalıştılar. Geçmişte bunu Gezi olaylarında da yaptılar. Naptılar? Bütün dükkanların cam, çerçeve her şeyi kırdılar, döktüler. Belediye otobüslerini, otomobillerini, Türk bayrağını yaktılar. Biz şimdi bayrağımızın yakılmasına eyvallah mı diyeceğiz? Buna olumlu mu bakacağız?"
"AYNI MEYDANDA BAYRAĞIMIZ YAKILDI"
Ezan okunduğu sırada protestonun devam ettiği yönündeki yorumların hatırlatıldığı Erdoğan, şöyle konuştu:
"O yorumları yapanlar bir defa buna hazırlıklı tipler. Zaten onların ezana, bayrağa saygısı yok. Ben meydanlarda da gösteriyorum. Gezi olaylarında CHP'nin bayrakları ile diğer malum şimdi kol kola gezdikleri siyasi hareketin paçavraları yan yana Taksim Meydanı'na çekildi. Atatürk Anıtı'nın olduğu yere çekildi. Bunları görmeyelim mi? Bunlar yapıldı zaten. Aynı meydanda bayrağımız yakıldı. Bunları görmeyelim mi? Orada da o dediğiniz saat zaten ezan saati. Bunlar o saatte de bunu planlıyorlar. Bunu planlamanın ötesinde de müracaatın yok, bu şekilde gösteri ve yürüyüşlere müsait olmayan bir yerde bunu yapıyorsunuz. Dikkat edin akşam 19.00 civarında bunu yapıyorsunuz. Eğer bu ülke hukuk devleti ise hukuk devletinde de her şeyin hukuk içerisinde yürütülmesi gerekir. Bu hukuk bana hangi hakları tanıyorsa vatandaş olarak buna uymak zorundayım. Eğer ben hukuka uymazsam, o zaman bu ülkede kimse huzur içinde yaşama fırsatını bulamaz. İşte ondan sonra Deli Dumrul gibi birileri çıkar meydana istedikleri gibi orada at oynatırlar. Ondan sonra da yaralananlar mı olur, Allah göstermesin ölenler mi olur, bu tür şeyler olur. Ben burada bir şeyi özellikle düşünüyorum, polis, jandarma niye var? Bunlar için var. Niye? Vatandaş daha huzur içinde yaşamı sürdürsün diye var."
Erdoğan, sosyal medyada bazı çevreler tarafından mesajlar paylaşıldığını, "Evet protesto ettik, iyi ki de ettik" dendiğini ifade ederek, "Onlar tabii malum çevre. Şimdi orada mesela CHP'li bir kadın, geçmişte ezana karşı birçok tivit atmış bir kişi, burada yine aynı şekilde patlatıyor. Niye? Ezan düşmanı da onun için. Bunlar bayrak, ezan düşmanı. 8 Mart'ta da seçimler öncesinde kadınların arkasına saklanarak adeta siyasi bir kumpanya düzenlemeye kalktılar. 'Bu özgürlük değil, biz buna asla müsaade etmeyiz ve etmeyeceğiz' dedik. Siz bir yerde bu işi açık tutarsanız ondan sonra da bunun önüne geçemezsiniz." dedi.
"O GÜNDEN BUGÜNE İSTANBUL'UN CİDDİ BİR SU SIKINTISI YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Haliç'in eski halinin gösterildiği video üzerine, burada burada gerçekleştirdikleri çalışmaları anlattı.
Şu anda İzmir Körfezi'nin kokudan, pislikten geçilmediğini, mevcut belediyenin de orada böyle bir temizlik harekatına girmediğini aktaran Erdoğan, Haliç'in temizlenmesinin ardından balık tutulabilir hale geldiğini kaydetti.
Erdoğan, Haliç'in eski halinde, sandalların Eyüp Sultan'dan Sütlüce'ye geçemez halde olduğunu hatırlatarak, o dönemde kesimhane olan alana da Sütlüce Kongre Merkezi'ni yaparak, çevrede süratle kentsel bir dönüşüm yaşadığını belirtti.
İstanbul'da görevi devraldıklarında kentte susuzluk, çöp dağları ve hava kirliliği gibi durumlar olduğunu dile getiren Erdoğan, kente Istranca ve Melen'den su getirdiklerini anımsattı.
Erdoğan, "O zamanlar şu sözü verdik dedik ki '2040'a kadar İstanbul'un su sorunu olmayacak'. Şimdi bu ruh oradan geliyor. O günden bugüne İstanbul'un ciddi bir su sıkıntısı yok. Hatırlayın o günleri, hani küvetlerin içine suları doldurduğumuz günler. CHP zihniyeti ne yapıyordu? Tankerler getiriyordu. O tankerlerle benim garip vatandaşım oradan su kapabiliyorsa su kapıyordu. Hatta hatta o zamanki CHP'nin belediye başkanı bulutları bombalamayı kafaya koydu. Yalova'dan su getirmeyi düşündü. Senin Yalova'dan tankerlerle getireceğin su Kuruçeşme'ye anca yeter. Ama biz dedik ki 'Bu böyle olmaz, bunun için Istranca dağlarını deleceğiz. Oradan Avrupa Yakası'na, Melen'den de Anadolu Yakası'na suyu getireceğiz.' Biz bunları getirdik, bunları başardık." şeklinde konuştu.
"DENİZİN ALTINDA DA AVRUPA VE ASYA'YI BİRBİRİNE BAĞLADIK"
Çöp dağlarını kaldırdıklarını, o zaman vahşi depolama olduğunu, kendilerinin vahşi depolamadan modern depolamayı geçtiklerini aktaran Erdoğan, hava kirliliği nedeniyle gazetelerin maske dağıttığını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cezaevine girdiğinde 1 milyon 250 bin haneye doğal gazı ulaştırdıklarını ancak görevi devralırken bu sayının 50 bin hane olduğunu dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ümraniye'de çöp dağı patladı, 39 vatandaşımız orada öldü. Onun için çöp, çukur, çamur diyoruz. Sadece bu değil ki CHP yönetimi yerelde, yolsuzluk var, yokluk var, yasaklar var. Bu CHP zihniyetinin tanımıdır. İşte bunların tam aksine bizim yerel yönetimdeki belediyecilik ruhumuzdur. Bu da yaptıklarımızdır. O günden bugüne attığımız adımlar ortada. En basitinden Allah rahmet etsin, merhum Demirel ile 1. köprü, merhum Özal'la 2. köprü, biz üçüncü köprüyü yaptık. Ama bir de 'Biz denizin altına yine girmiyoruz' dedik. Marmaray'ı denizin altına yaptık. 'Sadece raylı sistem olmaz, lastikli sistem için de Avrasya Tüneli'ni yapalım.' dedik. Bir de Avrasya Tüneli'ni yaptık. Denizin altında da Avrupa ve Asya'yı tüp geçitlerle iki şekilde birbirine bağladık. Bu AK Parti'nin yerel yönetimdeki ruhudur. Osmangazi Köprüsü aynı şekilde ve düşünün şimdi İstanbul-İzmir arası 3 saat 15 dakikaya düşecek. Çanakkale Köprüsü de devam ediyor. Şu anda hızla devam ediyor. Kanal İstanbul'la ilgili olarak inşallah bu yıl içerisinde ihalesini yapacağız. Projeler vesaire hazır durumda. O da İstanbulumuza ayrı bir zenginlik katacak. Bir de üç katlı hat. Lastikli iki, raylı bir kat. Kanal İstanbul adeta Suveyş, Panaman'dan sonra dünyada çok daha farklı bir proje olarak hazırlandı. Proje muhteşem. İnşallah her iki tarafıyla ayrı bir zenginlik katacak ve tabii planlı bir yapılanmanın da olacağı bir proje olduğu için İstanbulumuza ayrı bir güzellik katacak."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun seçimler yaklaşırken çılgına döndüğünü belirterek, "'Acaba ne olacak, ne olur?' falan gibi. Ben daha önce de orada başbakan gördüm veya başbakanlar gördüm, onlarla da bu konuları konuştuk ama ben böylesini görmedim. Bu adamın Mescid-i Aksa'nın bizdeki kutsiyetine yönelik, en ufak bir hassasiyeti yok. Bizi belki tahrik etmeye çalışıyor yani ülkemdeki özellikle onlara ait mabetlerle ilgili tahrik etmeye çalışıyor ama biz bu tahrike gelmeyiz." dedi.
Asıl krizin seçimden sonra olacağına yönelik iddialara ilişkin Erdoğan, "Ben tam aksini söylüyorum. Bu krizler geride kaldı. Bizim için 2019 tam aksine ateşlemenin yapılacağı, kalkınmanın çok daha iyi bir noktada olacağı bir yıl. Çünkü 2019 güncel verileri ekonominin ılımlı bir toparlanma eğilimine girdiğini işaret ediyor. Artan ihracat ve turizm gelirleri var. Bunlar büyümeyi besleyen ana kalemler. Nisan ayı itibariyle de yapısal reformlara atacağımız adımlarla süreci daha da güçlendireceğiz." ifadelerini kullandı.
Şu anda cari açığı azalttıklarını, katma değer üretimini de bu vesileyle arttıracaklarını, milletin refahını yükseltecek politikaları emin adımlarla uygulamaya devam edeceklerini belirten Erdoğan, "Bizim en büyük sıkıntımız nedir? Petrol, doğal gaz... Buraya olan bağımlılığımız cari açığımızı hep olumsuz istikamette tetikleyen bir süreçtir. Bunun dışında birçok şeyi başarmış konumdayız." diye konuştu.
Savunma sanayide atılan adımların, yerli üretime geçişin lehteki dönüşümler olduğunu vurgulayan Erdoğan, savunma sanayi ürünlerinde geçen yıl 2,5 milyar dolar girdinin olduğunu, bunun giderek artacağını söyledi.
"ÖNLEMLER SAYESİNDE RİSKLER MİNİMİZE OLDU"
Sermaye piyasalarına bakıldığında ilk iki ay içindeki girişin 600 milyon doları bulduğunu açıklayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu şunu gösteriyor; demek ki yatırımcının bu noktadaki algısı olumlu istikamette gelişiyor. Endişe edilecek bir şey yok ama muhalefet bizim ülkemizde zaten içimizdeki en büyük olumsuz tetikçi. Onlar sürekli 'Bu konuda ne yapabiliriz, olumsuz nasıl gösterebiliriz?' bunun gayreti içindeler. Mevcut finansal ve reel piyasalar bu coğrafyadaki en yüksek getiriye sahip potansiyeli sunuyor.
Bunun yanında yabancı yatırımcıların ilgisinin son aylarda artmasında çok ciddi bir motivasyon var. Bunlar da ülkenin 2019 içinde nerelere gideceğini gösteriyor. Eylül ayından itibaren alınan koordineli önlemler sayesinde riskler minimize oldu. Alınan önlemler ekonomik aktiviteye de yansıyor. Bu, dıştan gelecek yatırımları da olumlu manada tetikleyecektir. Küresel ekonomide artan zorluklara rağmen Türkiye ekonomisinin, ikinci çeyrekten itibaren yeniden bir pozitif büyüme rakamları açıklayacak kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum."
"BU IRKÇI YAKLAŞIMI BİZ KINIYORUZ"
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun açıklamalarına ilişkin görüşü sorulan Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Yaklaşan bir seçim var ama aynı zamanda Netanyahu İsrail'de adı yolsuzluklara, rüşvete bulaşmış, şu anda hakkında henüz karar verilmiş değil ama bu şaibe ile dolaşan birisi durumunda. Türkiye'de hapislerdeki gazeteciler gibi, bir yerden girerek suyu bulandırmaya çalışıyor. İsrail'in de demokrasiyle ilgili çok önemli bir ülke olduğunu ifade ediyor. Ya Netanyahu sen kimi aldatıyorsun? Bütün belgeler, resimler, video kayıtları elimizde. Bizim ibadethanelerimize, kutsallarımıza postallarınızla girecek kadar seviyesizsiniz. Orada kadınlara, çocuklara zulüm edecek kadar zalimsiniz.
Şu anda İsrail'in cezaevlerinde binler, 10 bine yakın çocuk, kadın ve yaşlı insanlar var. Neresi bunun demokrasi? Orada bir defa inanç, düşünce, fikri özgürlük yok. Şu anda tüm vatandaşların değil, o sadece Yahudi halkının ulus devletidir. Kendi vatandaşlarını birinci ve ikinci sınıf vatandaş olarak kategorize ederek, ırkçılığın kötü bir örneğini veren ülke dünyada neresidir derlerse, tek söylenecek yer İsrail'dir. Bu ırkçı yaklaşımı biz kınıyoruz. Türkiye'de en ufak bir durum ortaya çıktığında kıyameti koparan kimi Batılı ülkelerin bu açıklama ve Harem-i Şerif baskını karşısında ben hala ne yapacaklarını bekliyorum. Batıda herhangi bir ses yok. Kaldı ki Harem-i Şerif, Mescid-i Aksa sadece Müslümanların değil, aynı zamanda Hristiyan dünyasının da kutsal mabedi konumundadır. Ama şu anda Batı sesini çıkarıyor mu? Çıkarmıyor."
"BİZİ BELKİ TAHRİK ETMEYE ÇALIŞIYOR"
Başbakanlığı döneminde Kubbetü's-Sahra'da yapılan kazılarla ilgili bir çalışma yaptırdığını anımsatan Erdoğan, "Bu çalışmalarla, oradaki arkeolojik kazılarla Kubbetü's-Sahra'nın altından girmek suretiyle oraların geleceğine yönelik akla hayale gelmez adımların atıldığını gördüm. Kudüs ile ilgili hassasiyeti olan tüm ülkelere bu kitabı dağıttım. BM de buna dahil." dedi.
İslam ülkelerinde bu konuya duyarlı davrananların sayısının çok ileri derecede olmadığını belirten Erdoğan, "Ama bizim milletimizin bakışı, hiçbir ülkede yok. Onun için de seçimler yaklaşırken şu anda o çılgına döndü, 'Acaba ne olacak, ne olur?' falan gibi. Ben daha önce de orada başbakan gördüm veya başbakanlar gördüm, onlarla da bu konuları konuştuk ama ben böylesini görmedim. Bu adamın Mescid-i Aksa'nın bizdeki kutsiyetine yönelik, en ufak bir hassasiyeti yok. Bizi belki tahrik etmeye çalışıyor yani ülkemdeki özellikle onlara ait mabetlerle ilgili tahrik etmeye çalışıyor ama biz bu tahrike gelmeyiz. Çünkü benim ülkemde hahambaşı varsa, onların dini temsilcileri varsa biz bu oyuna gelmeyiz. Ama Mescid-i Aksa'nın kutsiyetini bir kez daha pervasızca ihlal etmiş, din özgürlüğüne saygı göstermediğini ortaya koymuştur. Ama bu adama, bakıyorsunuz dünyadaki birçok siyasi lider, kırmızı halılarla karşılamak suretiyle gereğini yapıyor ama biz o şekilde bunu yapamayız." ifadelerini kullandı.
"GERİ ADIM ATMAMIZ SÖZ KONUSU DEĞİL"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, S400 ve F35'lerin teslimine ilişkin soru üzerine, şunları söyledi:
"Bizim için aslolan birinci derecede Türkiye'nin güvenliğidir. Güvenlik meselesinden taviz veremeyiz. Güney sınırımızdan ülkemize yönelik gerçek bir tehdit var. Şu anda Suriye'nin elinde bu tür silahlar mevcut. Böylesi bir tehditle karşı karşıya olan bir ülke. Bizim de ülkemizin güvenliğini teminat altına almamız lazım. Teminat altına alırken de geçmişte biz patriotlar noktasında ABD'den bunu istedik ama onlar bize 'Kongre müsaade etmiyor' dediler, vermediler. Biz de bunun üzerine gerekli çalışmaları başlattık. Rusya ise olumlu bir yaklaşım sergiledi. Biz de kararlı adımlarla bu konuda adımımızı attık. Gerek faiz oranları noktasında, gerek kredi temininde, gerek ortak üretim noktasında Rusya'nın bize yaklaşımı çok çok olumluydu. Bundan dolayı da adım attık. Hem erken teslim dediler, bunu da temmuza çektiler. Biz bu işi bitirdik. Bizim buradan geri adım atmamız söz konusu değil. Buradaki ortak üretim, teknoloji transferi ve maliyet konularını da ilgilendiren çeşitli kriterlerimiz olduğunu defaatle kamuoyuyla paylaştık."
En sonunda ABD Başkanı Donald Trump'ın kendisine hak verdiğini söylediğini dile getiren Erdoğan, "'Bütün bunlara rağmen patriotlar noktasında da kapalı değiliz. Eğer ortak üretim olabilirse, kredi noktasında fizibil olursa, biz sizlerle de bu adımı atabiliriz' dedik. Bu arada savunma bakanlarımız karşılıklı olarak görüşmelere devam ediyor. Bizim için temmuz ayı S-400 noktasında çok önemli." diye konuştu.
Yunanistan'ın, Bulgaristan'ın, Slovakya'nın S-300'lerinin bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, "Peki Türkiye olunca niye? Biz şu anda yol haritamızı belirlediğimiz gibi yürütüyoruz." dedi.
Türkiye'den F16 uçakları Ege'ye doğru kalktığı zaman Yunanistan'daki uçakların da kalktığını belirten Erdoğan, "Ama Yunanistan uçaklarını kaldırdığında, biz kaldırınca 'Niye kalktı?' diyorlar. Ne demek yani? Bunlar turistik değil. Sen kalkıyorsan, benimki de kalkacak. Bu işin affı yok. Farklı bir şey olursa ne olacak? Niye? Eşeği sağlam kazığa bağlayalım, ondan sonra Allah'a emanet edelim." ifadelerini kullandı.
Bir soru üzerine Erdoğan, "Büyük Çamlıca Camisi'ne her an gidebilirim. Bu cuma burada olsaydım, giderdim. Yarın Allah rahmet eylesin Hatice Beril Dedeoğlu'nun cenaze namazına katılamayacağım ama Galatarasay Üniversitesi'ndeki törene katılacağım. Ondan sonra Gaziantep'e hareket edeceğim. Bizde Beril Hanımın çok farklı bir yeri vardı. Aynı zamanda benim kurulumdaydı. Öyle bir değeri kaybettik. Genç denilebilecek bir yaşta kaybettik. Allah rahmet eylesin." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sadece doktorlar değil, askerlerimizi, jandarmamızı, polisimizi, öğretmenlerimizi, din görevlilerimizi kapsayan tüm bu noktada bu 3600 ek göstergeyle ilgili bir beklenti var. Bu beklentiyi de inşallah parlamentonun açılışından sonra gündemimizde, arkadaşlarımız bununla ilgili çalışmalarını yaptılar. İnşallah bunu hayata geçireceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, piyanist Fazıl Say'ın 29 Ekim'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde vereceği konsere değindi.
"Toplumun bunun gibi başka hamlelere de ihtiyacı var mı?" şeklindeki soruya, Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
"Şüphesiz. Bu konuda atılacak adımlar tabii çok çok önemli. Tabii Fazıl Bey'le de oradaki buluşmamız, o davet önemliydi. Çok şeyler de söylendi başkaları tarafından, mesajlar atıldı, vesaire yıldırmaya yönelik. Ben arkadaşlarıma dedim 'Gideceğim.' Amerika'dan Senatör Lindsey (Lindsey Graham) o gün benim misafirimdi. Kendisine 'Yoğun bir programın yoksa buradan beraber prömiyere gidelim.' dedik. O da kırmadı, o da geldi. Birlikte izledik. O da çok çok memnun oldu. Hatta o da Trump'a da anlatmış. Trump da bana söyledi, 'Böyle böyle bir şey de olmuş.' dedi. 'Gayet güzel geçti.' dedik. Kendisinden 29 Ekim için şöyle bir beste yapmasını istedik. O da bir beste 29 Ekim için yapacak. Onu da şöyle ayrıca bir, iki parçasıyla destekleyerek, bize zannediyorum bir saatlik bir sunumu olacak. Çünkü bizim hakikaten salon muhteşem. Yani diyebilirim ki tam bir opera binası oldu. Eksikleri de olabilir ama şu anda ülkemizde henüz onun benzeri yok. Fazıl Bey'in orayı da beğeneceğine inanıyorum."
Erdoğan, sanata her zaman çok değer verdiklerini, vermeye de devam edeceklerini aktararak, "Atatürk Kültür Merkezi'nin temelini attık. Deprem tehdidi altında olan bir yerde. Daha önce orayı yıkmayı düşündüğüm zaman çok tepki aldım. Halbuki benim yıkmak isteyişimin sebebi, ihtiyaca cevap vermeyen bir yerdi. Bunun için böyle bir adımı atmak istedim. Sonra tabii depremle ilgili raporlar gelmesine rağmen, malum tipler, direndiler. Gezi olaylarında oraya ne tür pankartlar, afişler asıldığını biliyorsunuz. Bölücü terör örgütünün başının resimlerinin olduğu posterler astılar ama artık biz orayı yıktık. Şimdi hem daha büyük hem de çok çok muhteşem bir projeyi orada hayata geçiriyoruz." diye konuştu.
Atatürk Kültür Merkezi'nin 2 yıl içinde hizmete gireceğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Harbiye Kongre Merkezi'ni de biz 17 ayda bitirdik. Orası da yan tarafında bir tiyatro merkezi vardı. Fakat orası da çok ufaktı. Dedik 'Biz daha büyüğünü yapacağız, daha güzelini yapacağız.' ama ne isyanlar, ne isyanlar, hep 'istemezük'... Biz altında üç bin kişilik o dev salonu yaptık. O da bir yarı operadır. Orayı yaptık. Öbür tarafta da malum o tiyatro merkezini yaptık. Şimdi her ikisi birbirinin mütemmimi oldu. Orası adeta bu işin merkezi gibi oldu. Bir tarafta malum eski bizim Spor Sergi Sarayı'nın olduğu yer, öbür tarafta bunlar, orada artık her türlü ihtiyaca cevap verebilir hale geldi."
Programda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çocuklarla görüntülerini içeren video da izletildi. Çocuklarla zaman geçirmekten büyük keyif aldığını dile getiren Erdoğan, "Çocuklara karşı hakikaten duygularım farklı. Elhamdülillah 7 tane torun sahibi olduk. Rabbim inşallah daha fazlasını lütfeder ki torunlar evlatlardan daha fazla seviliyor. Ülkede de bütün bu tür çocuklar, hepsi torunlarım gibi oluyor. Hepsinin sağolsun, ilgileri, sevgileri bambaşka. Ben de tabii onlarla bütünleşmek için, erkek çocuklara araba, kız çocuklarına bebek dağıtarak gidiyorum." dedi.
Çocukların yanı sıra annelerin çocukları ve yaşlı teyzelerin torunları için kendisinden oyuncak istediğini belirten Erdoğan, "Şimdi mesela çay dağıtıyoruz, çaya ilgi yok biliyor musunuz, arabaya ilgi var." ifadelerini kullandı.
Bu sevginin kalıcı olmasını istediğini dile getiren Erdoğan, "Onun için meydanlarda Rabiamız dediğim tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet duygusuyla geleceğe yürürüz. Çünkü bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Bu işin başka çıkışı yok." diye konuştu.
Erdoğan, Bilkent'teki Ankara Şehir Hastanesi'nin açılışına katıldığını hatırlattı. Hastanenin Avrupa'nın bir numarası olduğunu söyleyen Erdoğan, "Belediye başkanlığımdan itibaren bu hayalle hep yaşadım. Başbakan oldum, 'Ne zaman bu adımı atacağız?' dedim. Gördüğünüz dev eser Avrupa'nın bir numarası. İç donanımı, vesairesiyle, 3 bin 700 yataklı bir hastane. Bunu da çok eleştirdiler." dedi.
Hastanenin son teknolojiyle donatıldığını vurgulayan Erdoğan, bunun sağlık çalışanlarını da çok mutlu ettiğini ifade etti.
3600 göstergeyle ilgili beklentiye de değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sadece doktorlar değil, askerlerimizi, jandarmamızı, polisimizi, öğretmenlerimizi, din görevlilerimizi kapsayan tüm bu noktada bu 3600 ek göstergeyle ilgili bir beklenti var. Bu beklentiyi de inşallah parlamentonun açılışından sonra gündemimizde, arkadaşlarımız bununla ilgili çalışmalarını yaptılar. İnşallah bunu hayata geçireceğiz ve bu sıkıntıyı da inşallah böylece aşmış olacağız ve bunu biz vaadini yaptık, hayata geçirmesini de inşallah bu yıl içinde gerçekleştireceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm doktorların ve sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutlayarak, konuşmasını tamamladı.