Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Görüşmeleri kapsamında bulunduğu New York'ta Amerikan PBS kanalının konuğu olarak, dış politika ve dünya gündemine ilişkin soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin ABD'den F-16 talebine ilişkin, "F-16 konusunda eğer biz Amerika’dan istediğimiz neticeyi alamazsak başımızın çaresine bakacağız." dedi. Erdoğan, Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin ise, "Şu anda 200 rehinenin takası konusunda bir mutabakat sağlandı. Bu güzel bir gelişme. Çünkü bu rehinelerle birlikte orada çok önemli bir adım atılmış oluyor" diye konuştu. Türkiye'nin AB'ye üyelik süreciyle ilgili de konuşan Erdoğan, "Avrupa Birliği 52 yıldır bizi devamlı oyalamıştır. Böyle güçlü bir konumu olan Türkiye'nin bu tür oyalama taktikleriyle bir kenarda tutulması bizim için çok manidardır. İster istemez farklı arayışlar içerisine girme durumunda da olabiliriz, Avrupa Birliği 52 yıldır bizi tutacak, bizi yanına yaklaştırmayacak ve ondan sonra da 'Niçin şurayla görüştü, niçin burayla görüştü?' diyecek. Bu görüşmeleri yaparken de biz Avrupa Birliği'ne bu noktada hesap verecek değiliz" ifadelerini kullandı.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sorulara verdiği cevaplar:
RUSYA UKRAYNA SAVAŞI
"Rusya-Ukrayna savaşında şu an hangi taraf üstün?"
Doğrusu bir lider olarak 'Rusya mı daha etkin, Ukrayna mı daha etkin' arayışı içerisinde değilim. Tek arzumuz bu savaşın barışla son bulmasıdır. Gerek Sayın Putin'e gerek Sayın Zelenski'ye benim ricam, tavsiyem bu olmuştur. İnsanların ölümüyle neticelenen bir savaşın kazananı olmaz.
Tahıl koridorunu açmak için çok çaba sarf ettik ve İstanbul'daki anlaşmayla bunu gerçekleştirdik. Oradan 2 milyon tonu aşan, 3 milyon tona yaklaşan tarım ürünlerinin ihracı gerçekleşti. Şimdi yeni bir etap, özellikle Rusya'daki ürünlerin de dünyaya açılması. Tabii burada benim tek arzum, gelişmiş ülkelere değil, az gelişmiş veya fakir ülkelere buradan ürünlerin sevkiyatını sağlamaktır. Bunu başarabilirsek fakir ülkeler, az gelişmiş ülkeler hiç olmazsa bu ürünlerle şöyle kendilerine gelmiş olurlar.
"PUTİN DE BU İŞİ ARTIK BİR AN ÖNCE BİTİRMENİN GAYRETİ İÇERİSİNDE"
"Rusya-Ukrayna savaşının hızlı bir şekilde bitmesi nasıl mümkün olabilecek?"
Kendilerinin de aslında bu işi artık bir an önce bitirmenin gayreti içerisinde olduğunu anladım. Bu gidişin sıkıntısı büyük. Bu noktada, örneğin şu anda 200 rehinenin takası konusunda bir mutabakat sağlandı. Bu güzel bir gelişme. Çünkü bu rehinelerle birlikte orada çok çok önemli bir adım atılmış oluyor. Şu anda onun teknik boyutunu da arkadaşlar yürütüyorlar. Bununla birlikte güzel bir gelişmeyi sağlamış olacağız. Diğer taraftan tarım ürünleri olayını yine tespit ettiğimiz arkadaşlarımız, teknik kadrolar etraflıca yürütüyorlar. Bunlar da tabii güzel gelişmeler ama burada Ukrayna'nın da Rusya'yla aynı anlayışta olması lazım ve artık karşılıklı olarak bu çatışmaların, bu savaşın durdurulması noktasında kararlı olmak lazım.
Eğer Rusya-Ukrayna arasında bir barış sağlanacaksa, burada alınan yerlerin iadesi büyük önem arz ediyor. İstenen, beklenen zaten bu. Bu konuda Sayın Guterres'in attığı adımlar da var. Bizim attığımız adımlar da var. Bu adımlarla birlikte beklediğimiz bu iadelerin sağlanması hakikaten işimizi kolaylaştır.
Putin'den 2014'ten itibaren Kırım'ı da sahiplerine vermelerini rica ettik. Bunlar aynı zamanda bizim soydaşlarımız. Eğer bu adımı atarsanız bizi de rahatlatırsınız, Ukrayna'yı da rahatlatırsınız, Kırım Tatarlarını da rahatlatırsınız.' dedik. Ama maalesef o günden bugüne orada bir adım atılamadı.
"Sizce Putin, Ukrayna halkının kendini savunma iradesini küçümseyerek aslında yanlış hesap yaptığının farkında mı?"
"Hiçbir lider attığı adımdan sonra 'Ben yanlış yaptım.' demez. Bunu görmek lazım. Tabii bunu söylerken aynı şeyi Ukrayna için de düşünmek lazım. Acaba Sayın Zelenski böyle bir adımı atarken 'Ben yanlış yaptım.' diye düşünüyor mu veya düşündü mü? Tabii liderler girdikleri bir yoldan geri dönüşleri çok zor olan insanlardır. Şu anda sadece Polonya'da 3 milyonu aşkın Ukraynalı mülteci var. Avrupa'nın birçok ülkelerine, bize dahi gelen Ukraynalı göçmenler var. Bunların tümünü ele aldığımız zaman, 5 milyona yakın göçmen şu anda Ukrayna'dan çıkmış vaziyette. Tabii bu konuda bir liderin bu işe dayanması, yani 35-36 milyon nüfusu olan Ukrayna'dan bu kadar insanın çıkmış olması kolay bir iş değil. Bir liderin de bunu anlatması kolay bir iş değil. Ama liderler bu konuda kolay kolay pişmanlık duymuyor.
"Sizce bu işgal, Rusların gerekçelendirebildiği bir işgal miydi?"
İşgallerin hiçbirisinin gerekçesi olmaz. Bir işgal noktasında bunun sebep netice ilişkisinin ne olduğunu en iyi anlatabilecek olan bizden ziyade gerek Sayın Zelenski gerekse Sayın Putin'dir. En iyi onlar bunun gerekçelerini bilir. Bu gerekçeleri değerlendirdiğimiz zaman, denge politikalarını gözeten bir ülke olarak Türkiye, burada her iki tarafı da dinlemekten yana. Onun için ısrarla bu liderleri bir araya getirme arzumuz var. Bir araya getirelim, bizzat kendilerinden bunu hep dinleyelim istedim. Henüz bunu başarabilmiş değiliz ama ümitsiz de değilim.
RUS BİRLİKLERİNİN ÇEKİLDİĞİ YERLERDE TOPLU MEZARLAR İDDİASI
"Rus birliklerinin çıktığı yerlerde bulunan toplum mezarlardan sizce kimi sorumlu tutmak lazım?"
Bu konuyla ilgili en ideal cevabı bana göre Birleşmiş Milletler, yapacağı çalışmalarla ortaya koymalı. Şu anda Birleşmiş Milletler yaptığı veya yapacağı çalışmaları ortaya koymadıktan sonra, bu konuda bir tespit yapmak veya böyle bir açıklamaya girmek bizi denge politikası sürdüren bir ülke olmaktan, tarafgir bir ülke konumuna düşürür ki bunu bu şekilde cevaplamak doğru olmaz.
"BM soruşturma yaptığında bu zulümleri Rus askerlerinin yaptığı kanıtlanırsa acaba Putin sorumlu tutulmalı mı?"
Böyle bir durum ortaya çıktığı anda zaten Putin de bununla ilgili olarak gerekli tavrını ortaya koyacaktır. Yani Putin'i bu noktada tamamıyla farklı bir insan olarak görmek doğru olmasa gerek. Çünkü o da ülkesinin menfaatlerini birinci derecede savunan ve bunun da mücadelesini veren bir ülke konumunda. Biz şu anda bu iki ülkenin savaşında, Sayın Putin'le de Sayın Zelenski'yle de etraflıca görüşmeler yapıyoruz. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de Sayın Putin ve Sayın Zelenski'yle görüşmelerini sürdürüyor. Bu ne demektir? Biz eğer bir neticeye varacaksak, bir liderin tarafında olmakla değil, her iki liderle de görüşmeleri yaparak neticeye varmanın gayreti içerisinde olmamız lazım. Yalnız şunu da görmek lazım, sadece Ukrayna tarafında insanlar ölmüyor, Rusya tarafında da çok insanlar öldü.
Program sunucusunun "Ama Rusya işgal gerçekleştirdi" yorumu üzerine Erdoğan, şöyle devam etti:
O ayrı bir konu. O yapıldığı gibi, tabii daha bu savaş başlamadan önce bunlar olmuştu ve savaşla birlikte daha da gelişti. Son zamanlarda biraz gerileme de oldu. Ama dediğim gibi burada özellikle Birleşmiş Milletler'in üzerine düşen görevi süratle yerine getirmesi lazım, neticeyi açıklaması lazım. Bu netice üzerinden de bizlerin tavrımızı ortaya tam manasıyla koymamız gerekir. Onun içindir ki mesela biz şimdi rehine krizini çözmek için çalışıyoruz, adımlar atıyoruz ve belli bir yere de geldik. Öbür taraftan işte tahıl koridoruyla ilgili adımları buna dayanarak attık. Belli bir neticeye orada da varmış bulunuyoruz. Dolayısıyla birisini tamamen bir kenara at, öbürünü bir kenara koy; öyle olmaz. Netice alacaksak neticeye oynamamız lazım ve şu anda ben Türkiye olarak bu neticeye oynamanın gayreti içerisindeyim.
ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜNE ÜYELİK
"Şangay İşbirliği Örgütüne katılma niyetiniz var. Bu örgütte Rusya, Çin, İran var. Bu, NATO'dan çok farklı değer ve hedefleri olan bir örgüt. Siz ülkenizin doğunun parçası mı olmasını istiyorsunuz batının parçası mı?"
Şunu çok açık net söylemem lazım, biz dünyanın parçasıyız; ne doğunun ne batının… Bizim için ülkemizin coğrafi olarak büyük bir kısmı doğuya aittir. Batıya ait olan kısmı ayrıdır. Ama Avrupa Birliği 52 yıldır bizi devamlı oyalamıştır. Avrupa Birliği, 52 yıldır bizi ne yazık ki hala üye yapmamıştır. Avrupa Birliği içinde bizim durumumuzda olan bir başka ülke yok. Hala da oyalamaya devam ediyorlar. Halbuki NATO ülkesiyiz. NATO ülkesi olduğumuz halde NATO ülkeleri dahi Avrupa Birliği süreci içerisinde bizi oyalamaktadır. Biz NATO'nun içerisinde verdiğimiz desteklerle ilk beşin içerisinde yer alan bir ülkeyiz. Bizim NATO'da böyle de bir konumumuz var.
AB'YE ÜYELİK SÜRECİ
Böyle güçlü bir konumu olan Türkiye'nin böyle oyalama taktikleriyle bir kenarda tutulması şüphesiz ki bizim için çok çok manidardır. İster istemez farklı arayışlar içerisine girme durumunda da olabiliriz. Avrupa Birliği 52 yıldır bizi tutacak, bizi yanına yaklaştırmayacak ve ondan sonra da 'Niçin şurayla görüştü, niçin burayla görüştü?' diyecek. Görüşürüm. Bu görüşmeleri yaparken de biz Avrupa Birliği'ne bu noktada hesap verecek değiliz. Biz dünyanın tüm ülkeleriyle görüşürüz. Ben Sayın Şi'yle de görüşürüm, Sayın Putin'le de görüşürüm, Sayın Modi'yle de görüşürüm. Bütün ülkelerle görüşmelerimi yaparım. Çünkü hepimiz bu dünyanın birer parçasıyız. Avrupa Birliği üyesi ülkelerle görüşmeler yaptığımız zaman bize 'Niçin onlarla görüştünüz?' diye bir soru gelmedi. Biz şu anda özellikle Şanghay İşbirliği Teşkilatında olan ülkelerle nasıl bir tutum içindeysek onlarla da aynı tutum içerisinde süreci işleteceğiz.
İSVEÇ VE FİNLANDİYA'NIN NATO ÜYELİĞİ
"Türkiye olarak İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğini daimi olarak engellemek gibi bir niyetiniz var mı?"
Şunu bir defa görmeniz lazım, burada özellikle İsveç terörün adeta bir kuluçka yuvasıdır. Sürekli, Stockholm caddelerinde, teröristbaşının paçavralarını, pankartlarını taşıyarak teröristlerin yürüyüşler yaptığını ve İsveç'teki bizim samimi saf Türklere saldırılar düzenlediğini biz belgelerle defalarca İsveç tarafına verdik. 'Finlandiya böyle mi?' derseniz, İsveç gibi değil. Onlar bu noktada daha sakinler ve duruma hakimler. Ama İsveç'te böyle bir hakimiyet yok. Bize sürekli bir gerekçeyle karşılık veriyorlar. Diyorlar ki 'Anayasamızın amir hükmü sebebiyle bu, özgürlükler kapsamında değerlendirilir.' Ben de diyorum ki, terörün özgürlükle alakası olmaz. Terörün özgürlük tanımı içerisinde yeri olamaz. Dolayısıyla da bu teröristlere karşı mücadelenizi eğer ortaya koyarsanız, bir mücadele verirseniz, biz bu konuda her türlü desteği veririz. Tabii bununla ilgili de nihai karar merci bizim parlamentomuzdur. Nihai kararı parlamentomuz verir.
Burada bir şeyi daha ifade etmekte fayda görüyorum, biz bu görüşmeleri yaptıktan sonra yine Stockholm caddelerinde maalesef bu teröristlerin devamlı yürüyüşlerini izledik. Bu ara bir seçim geçirdiler. Yeni kazanan parti bunlara müsaade etmeyeceğini söyleyerek iş başına geldi. Temenni ederim ki bu teröristlere İsveç'te müsaade edilmez, biz de elimizden gelen kolaylığı kendilerine gösteririz.
"Eğer İsveç ve Finlandiya sizin onlardan istediğinizi yapmazsa, o zaman NATO üyeliklerini durdurma, engelleme konusunda kararlı mısınız?"
Bu konuda NATO üyelerinden herhangi birisinin olumsuz cevap vermesi zaten bu girişi engeller.
Yunanistan'ın NATO'ya tekrar girişine o zaman iktidarda olan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti destek verdi. Eğer 'ret' deseydi, bugün Yunanistan NATO'da olamayacaktı ama olumlu yaklaştığı için şu anda Yunanistan tekrar NATO'ya girme imkanını yakaladı. Şimdi burada da benzer bir durumla karşı karşıyayız. Eğer bu dediklerimiz yerine getirilecek olursa biz olumlu yaklaşımda bulunuruz. Ama burada terör faaliyetleri devam ederse olmaz.
NATO'nun beşinci maddesi, özellikle üyelerinin müşterek korunmasına yönelik bir maddedir ve biz bunu da tabii bekliyoruz. Çünkü biz 40 yıldır terörle mücadele ediyoruz.
"Sadece İsveç ve Finlandiya'da değil, Suriye, Irak ve kendi ülkeniz içinde de Kürtler konusu var. Bu konu sizce nasıl çözüme ulaşır?"
Bir defa önce şunu belirleyelim, olayı Kürt-Türk meselesi olarak ele alırsanız yanılırsınız. Olay bir Kürt-Türk meselesi değildir. Olay tamamıyla terörist ve terörist olmayanlar meselesidir. Şu anda Suriye'nin kuzeyinde Kürt de var, Arap da var. Bizim tarafa geçtiğiniz zaman bu boylarda Kürt var, Arap daha çok var. Benim partimin içerisinde Kürt yönetici arkadaşlarım var, Kürt milletvekili arkadaşlarım var. Kendi içimizde herhangi bir sorun söz konusu değil. Kaldı ki şu anda ülkemin güneydoğu, doğu bölgelerinde biz ikinci parti konumundayız ve buralardan ciddi bir oy alabiliyoruz. Buralarda ağırlıklı olarak Kürt vatandaşlar yaşıyor. Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bu bölgelerden AK Parti olarak biz bu kadar yoğun bir oy alıyoruz. İktidar olarak da biz bu bölgelere çok ciddi yatırımlar yaptık. Yani 'Burası Kürtlerin yaşadığı bölgedir, buraya yatırım yapmayalım' diye bir şey bizim felsefemizde yok, bizim programlarımızda yok. Türkler de benim vatandaşım, Kürtler de benim vatandaşım, Araplar da benim vatandaşım. Biz bunların arasında asla ayrım yapmayız, yapmadık. Şu anda da aynı konumdayız. Bizim bütün vatandaşlarımıza yaklaşımımız aynıdır. Bundan sonra da aynen böyle devam edecektir.
SURİYELİ GÖÇMENLER
"Milyonlarca Suriye vatandaşı ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bunların pek çoğu sizin ülkenizde yaşıyor. Siz bu Suriye savaşı nereye doğru gidecek diye düşünüyorsunuz?"
Tabii bu konu en çok bizi rahatsız ediyor. Zira 4 milyon Suriyeli bizim ülkemizde, ki bunların büyük kısmı Arap'tır, biz bunları misafir ediyoruz. Türkiye'de vatandaşlık verilen Suriyelilerin içinde doktor, mühendis, hukukçu, ebe, hemşireler de var. Bu kadar vasıflı insanlar sizden bir şeyler bekliyorlar ve biz bu insanları yol ortasında bırakmadık. Elimizden gelen desteği onlara da verdik. Fakat biz şimdi yeni bir adım attık. O da şu, özellikle Suriye'nin kuzeyinde belli bir bölgeyi şu anda briket evlerle inşa ediyoruz. Bu briket evler 2 artı 1 şeklinde. Banyosu, tuvaleti her şeyi içerisinde var. Altyapılarını yaptık. Hedefimiz ilk etapta 100 bin konut yapmak ve bunu artırarak devam ettirmek. Peki niçin bunları yapıyoruz? Bizdeki Suriyeliler tekrar kendi topraklarına dönsün diye bunu yaptık. Orada, o yaşanmaz çadırların içerisinde bu insanların insanlık dışı bir yaşama mahkum edilmesine katlanmak mümkün değil. Biz bununla ilgili de Avrupa Birliği'nden olsun birçok yerlerden destekler istedik. Ama maalesef bu destekleri alamadık. Birçok liderle benim özel görüşmelerim oldu. Fakat öyle de olsa böyle de olsa Türkiye kendi milli bütçesinden ve STK'ların gayretleriyle bu konutları yaptı. Hedefimiz şimdi 250 bin briket eve bunu ulaştırmak ve şu andaki bizde bulunan Suriyeli misafirlerimizi yavaş yavaş kendi topraklarına göndermek. Türkiye'deki Suriyelilerin dönüşleri başladı, burada hedef ilk etapta 1 milyonu yakalamak.
EKONOMİ VE ENFLASYON
Enflasyon aşılamaz bir ekonomik tehlike değildir. Ben ekonomistim. Şu anda yüzde 8, yüzde 9 enflasyonun bile tehdit ettiği ülkeler var. Bizde yüzde 80 var. Biz şu anda 250 milyar dolar ihracatı yakalamış bir ülkeyiz. Benim ülkemde marketlerde raflar boş değil. Ama Amerika'da bile bugün raflar boş, Fransa'da raflar boş, Almanya'da raflar boş. Benim vatandaşım şu anda istediği her türlü ürünü marketlerde bulabiliyor. Örneğin şu anda yeni bir adım attık. O da şu, Tarım Kredi Kooperatiflerimizde ürünler çok çok ucuz fiyatla satılıyor. Bunlar diğer zincir marketlerden çok daha düşük fiyatlı. Bizim için şu anda enflasyon bir sıkıntıdır ama yılbaşından sonra biz enflasyonda da bu sıkıntıyı aşacağız ve yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz. Şu anda Türkiye'nin büyüme oranı yüzde 7,6. Dünyada şu anda ikinci sıradayız büyümede. Bu da bir şeyi gösteriyor.
2023 SEÇİMLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de 2023'te yapılacak seçimlere" dair soruya ise şu yanıtı verdi:
"Bizim şu anda seçimleri kazanma noktasında bir endişemiz yok. Ben meydanların dilini iyi bilirim. Şu anda yaptığım toplu açılışlarda, meydan mitinglerinde eğer on binleri meydanlara toplayabiliyorsam, bu halkımın bize olan teveccühünü göstermektedir. Halkımızın bize olan bu teveccühü devam ettikçe, bizi kimse tutamaz. Çünkü alternatif yok."
Attıkları adımlarla Türkiye'nin savunma sanayisinden sağlığa, eğitime kadar her alanda Batı ülkeleriyle kıyaslanamayacak noktada olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Keşke gelseniz de bizim sağlık sektörünü yerinde inceleseniz, bizim eğitim sistemimizi yerinde inceleseniz. Hepsinde Batı'yla mukayese edilemeyecek derecede bir performansı olan ülkeyiz. Onun için alternatifsiziz. Şu anda biz öyle bir konumdayız ki inşallah bu seçimleri de bizler kazanacağız. Ben yüzde 52 ile Cumhurbaşkanlığını kazandım. Şimdi önümüzdeki seçimlerde bizim hedefimiz tabii aynı şekilde kazanmak. Biz başkanlık sistemine geçtik. Ama bizim muhalif kanat, Türkiye'de başkanlık sistemi değil, parlamenter sistemi savunuyor, ki o parlamenter sistemde Türkiye yıllar yılı 7 ayda, 8 ayda, 10 ayda, 13, 14, 15, 16 ayda bir seçime gitmiş, hükümetler bozulmuş. Böyle bir ülkede istikrar olur mu? İstikrar olmadığı için de ne oldu? Türkiye hep geride kaldı. Biz ise dedik ki başkanlık sistemine geçeceğiz ve başkanlık sistemine geçtik. Amerika'daki sistemi de kısmen baz aldık. Başkanlık sistemiyle beraber de Türkiye çok daha farklı bir yürüyüşe geçti ve bu farklı yürüyüş içerisinde de gayet güzel bir yere ülkemizi getirdik."
ABD İLE İLİŞKİLER
"Sizce şu an Türkiye-ABD ilişkileri ne durumda?"
İdeal bir konumdadır diyemem. Çünkü bizim şu anda Amerika'yla dış ticaret hacmimizin buralarda olmaması lazım. Bizim Sayın Trump döneminde de belirlediğimiz bir rakam vardı, '100 milyar doları bulmalıyız' demiştik. Ama maalesef şu anda çok çok gerilerdeyiz. Türkiye-ABD ticaret hacmi 20, 25, 30 milyar dolar olmaması gerekiyor. Bizim bunları aşmamız lazım.
ABD'DEN F-16 TALEBİ
Savunma sanayini iyi bir yere taşımamız lazım. İşte mesela bizim F-16 meselemiz var. Biz sizden F-16 almışız. Şimdi sizden F-16 aldığımıza göre bunun gerisinin gelmesi lazım. Ama burada siyasi yaklaşımla karar vererek F-16 konusunda Türkiye'ye hala bir yaptırım uygulama yoluna gitmek iki dost ülke için çok yanlış bir şey. En son Sayın Biden, bunu çözme noktasında bana söz verdi. Şu anda Biden'ın buna olumlu baktığını biliyorum. Hatta Cumhuriyetçilerle de görüşmelerimiz oldu, onlar da buna olumlu bakacaklarını söylediler. Şimdi F-16 konusunda eğer biz Amerika'dan istediğimiz neticeyi alamazsak ne yapacağız? Başımızın çaresine bakacağız. Siz kalkıp da Yunanistan'a F-16 konusunda her türlü desteği vereceksiniz, orada üsler kuracaksınız ama Türkiye gibi NATO'daki dost ülkeye ve ilk 5 içerisinde NATO'da her türlü desteği veren ülkeye bu desteği vermeyeceksiniz. Bu durumda Türkiye'nin yapacağı iş de başının çaresine bakmaktır. Yoksa bunun dışında bizim Amerika'yla sıkıntımız yok.