Efe Can TAN/GERÇEKİZMİR - Kurdaki hızlı yükselişle artan hayat pahalılığı yaşamı her gün daha da zorlaştırırken, peş peşe gelen zamlar en çok gıda reyonlarında etiketleri değiştirtiyor. Enflasyonun temel gıda maddelerindeki önlenemez yükselişi durumu marketlerde un, şeker, yağ gibi ürünlerde satış kotası uygulamaya kadar getirirken vatandaşın beli her geçen gün biraz daha bükülüyor.
Bu kara günlerin gölgesinde TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak’tan gıda enflasyonuna yönelik önemli mesajlar geldi. Gerçekizmir’e konuşan Toprak yaşanan krizin fotoğrafını çekerken çözüm reçetesini de madde madde sundu.
EN ÇOK DAR GELİRLİ ETKİLENİYOR!
Gıda Mühendisleri Odası Başkanı İzmir Şube Başkanı Toprak enflasyondan en çok dar gelirli kesimlerin etkilendiğini vurguladı. Toprak şunları söyledi: Gıda enflasyonunun ülkemizde her ay artmasının ekonomik, sosyal, coğrafi, politik gibi birçok nedeni var. Tarımsal üretim yapısındaki gelişmeler, her yıl etkilerini çok daha fazla görmekte olduğumuz küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi vb gibi tarım dışı kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması gibi etmenler gıdada fiyat artışlarına neden olmaktadır. Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemektedir. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biri...
PAZAR KAPANIRKEN GERİDE KALANLARI TOPLAMAK ZORUNDA OLANLAR VAR!
TÜRK-İŞ Araştırmasının Kasım 2021 ayı sonucuna göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 3.191,55 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 10.395,91 TL. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.902,57 TL oldu. 2021 yılı için ülkemizde belirlenen asgari ücret ise 2 bin 825 lira 90 kuruş... Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmakta, özellikle de dar gelirli kesimi daha fazla etkilemektedir. Yurttaşlar indirim günlerini takip etmekte, hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırmakta, halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda dakikalarca beklemekte, pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımız da var. Çünkü 5 kuruşun dahi önemi oldukça büyük. Sonuç olarak enflasyon sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcı...
"DÜN ALDIĞINIZ ÜRÜNÜN FİYATI BUGÜN FARKLI
Gıda güvenliğinin sağlanması için döviz kurununun dengelenmesi gerektiğinin altını çizen Toprak, “TÜİK’in rakamlarını doğru kabul etsek bile yüzde 30’a yakın bir gıda enflasyonu var. Bunun yüzde 50’lere vardığını hepimiz görebiliyoruz. Dün aldığınız ürünün fiyatı, bugün farklı olabiliyor. Aynı ürünü iki gün üst üste aynı fiyata alamıyorsunuz. Döviz kurundaki artışın gıda güvenliği sorunu yaratıyor. Yükselen fiyatlar, stokçuluk gibi bir tehlikeyi beraberinde getiriyor. İnsanlar ürün almak isteyecek ve bunlar kayıt dışı işletmeler tarafından üretilip piyasaya sunulacak. Gıda Güvencesi yoksa Gıda Güvenliği de yoktur. Bunun önüne geçebilmek için mutlaka döviz kurunu dengelemek lazım. Gıda enflasyonunu da dizginlemek gerekiyor” dedi.
Toprak şöyle devam etti: The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksinde Türkiye, 2012-2020 arasında dünyada gıda güvenliğinde en çok kan kaybeden 7'nci ülke oldu. Türkiye endeksin ilk hazırlandığı yıl olan 2012'de 36'ncı sırada yer alırken, 9 yılda 11 sıra birden kaybetti. Son endekste Türkiye 47'nci sıraya düşerken, son bir yılda 6 basamak birden geriledi. Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı efsane olarak nitelendirse de bir zamanların “gıdada kendine yeten nadir ülkelerinden” biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 65'inci sırada yer alarak bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisindeyiz. Gıda kalitesi kategorisinde 45, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise Türkiye 53'üncü sıraya gerilemiş durumdayız’’ ifadelerini kullandı.
"SAĞLIKLI YAŞAMAK LÜKS HALİNE GELDİ’’
Sorunların çözülmesi için sürdürülebilir tarıma vurgu yapan Toprak, ithalat sarmalından çıkılması gerektiğinin; çiftçi, esnaf ve emekçilerin ise ekonomik olarak koruma altına alınmasının öneminin altını çizdi.
Toprak, “Gıdanın adaletsiz dağılımı, tarımsal üretim kalitesinin azalması ve su kirliliğinin artması dünyanın belli bölgelerinde açlık savaşına ön ayak olmaktadır. Temiz ve sağlıklı gıdaya ulaşmak giderek zorlaştığı için sağlıklı yaşamak lüks haline gelmiştir. Dünyanın belli bölgelerinde oluşan açlığı engellemek ve gelecek nesillerin obezite olma riskini azaltmak için sürdürülebilir gıda ve tarım sistemleri uygulanmaya başlanmalıdır. Bugün dünyada yeterli kaynak olmasına rağmen açlıktan, insanların temiz ve adil gıdaya ulaşamadığından söz ediyoruz. Ancak kapımızı çalan küresel iklim krizi tarım alanlarının dolayısıyla da gıda kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır. Meralarımızı ve tarım arazilerimizi koruyup sürdürülebilir kılmalı, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkıp su yönetimi ve gübre kullanımı konusunda daha iyi düzenlemeleri hayata geçirmeli ve ülkemizi ithalat sarmalından kurtarıp gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeli. Çiftçiler, esnaf ve emekçi halk ekonomik olarak koruma altına alınmalıdır. Tarımsal girdi fiyatlarının ucuzlatılmasıyla başlayacak reform hareketi, getirilecek muafiyet ve özendirmelerle yükseltilmeli, insanımızın ihtiyacı olan bitkisel ve hayvansal üretim gerçekleştirilmeli, toplumun dengeli beslenmesi için gereken et üretilmeli ve tüketimi gelişmiş ülkeler seviyesine yakınlaştırılmalı, bu koşulların sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Tarımsal üretimde yerel anlamda üretime ciddi destekleri olan, geleneksel üretim girdilerini kullanan, biyolojik çeşitliliğin, gıda egemenliğinin ve sağlıklı beslenmenin temel unsuru aile tarımcılığı ya da küçük çiftçilik desteklenmeli, gıda güvenliğini sağlayan bir biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere entegrasyonlarını teşvik edici ve sosyal korumaya yönelik devlet politikaları geliştirilmeli, ortaya çıkan ürünlerin tüketiciyle buluşabileceği pazarlar yaratılmalıdır. Atılan her adımda, hedef sürdürülebilir üretim olmalıdır. Tarımın, serbest piyasa koşullarına terk edilemeyecek kadar stratejik bir sektör olduğu unutulmamalı, tarım açısından yeterli toprak büyüklüğü ve verimliliğine sahip ülkemiz; kendi öz kaynaklarına yönelmelidir. Tohum dahil dışa bağımlı olmamız girdi fiyatlarında yükselmeye, çıktı fiyatlarında da kontrolsüzlüğe neden olmaktadır. “Paramız var ki ithal ediyoruz” mantığıyla fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir. Bu durum da, ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise, sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir’’ dedi.
MADDE MADDE ÇÖZÜM REÇETESİ
Konuşmasının sonunda yaşanan ekonomik sorunlara çözüm reçetisi sunan Toprak, yapılması gerekenleri madde madde şöyle sıraladı:
- Fiyat artışı ve hayat pahalılığı anlamına gelen enflasyon acilen dizginlenmelidir.
- TL‘nin değer kaybının önüne geçilmeli ve her geçen gün halkın cebindeki paranın erimesine izin verilmemelidir.
- Tüm gıda maddelerinde KDV oranı %1`e çekilmelidir.
- Gıda maddeleri üretiminde kullanılan temel girdi fiyatları düşük tutularak maliyetler indirilmeli, üretim artışı desteklenmeli ve böylece stokçuluğun önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
- Acilen asgari ücret, gerçek enflasyon rakamları oranında artırılmalı, asgari ücretten alınan gelir vergisi oranı düşürülmeli, insanların alım güçlerinin geriye gitmesine engel olunmalıdır.
- Çiftçilik ve besicilik yapan insanlarımız desteklenmeli, üretimde kullandıkları mazot, gübre, yem gibi girdiler sübvanse edilmeli, emeklerinin karşılığını alarak üretime daha bir istekle sarılmaları sağlanmalıdır. Bu bağlamda küçük aile işletmeleri ve kooperatifler önemli bir fırsat olarak görülmeli, işlevleri ve değerleri arttırılmalıdır.
- Yüksek enflasyon ile birlikte iyice kırılgan hale gelen yoksul kesimlere, önümüzdeki kış ayları da göz önüne alınarak, özel destek programları oluşturularak yardımcı olunmalıdır.
- Yurtlarda kalan öğrencilere yeterli ve dengeli beslenmelerini sağlayacak şekilde güvenli, besleyici ve yeterli gıdalar sunulmalıdır.