İZTO’da düzenlenen ortak meclis toplantısına katılan Prof. Dr. Görür, “Eğer İzmir fayı deprem üretirse 7’nin üzerinde üretir. O zaman İzmir için büyük sıkıntı olur. Büyükşehir Belediyesi akıllı bir iş yaptı. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra İzmir deprem dirençli hale getirilmelidir” dedi
6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından başlatılan ‘İzmir Yardıma Koşuyor’ kampanyası çerçevesinde; İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) şubat ayı ortak olağan meclis toplantısı, Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla İZTO Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Depremde hayatını kaybeden yurttaşlar anısına saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan meclis oturumu, gündem maddelerinin görüşülmesiyle devam etti. Oturumun kapatılmasının ardından oda ve borsa başkanları açılış konuşmalarını gerçekleştirdi.
ÇOCUKLARIN YERİ SOSYAL HİZMET KURUMLARIDIR
Toplantıda ilk konuşmayı yapan İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, depremde yakınlarını kaybeden refakatsiz çocukların tarikatlara verildiği iddialarına yönelik de açıklamalarda bulundu Kestelli, “Olağandışı dönemlerden geçiyoruz. Bilim insanlarımızın uyarılarını yeterince dikkate almadığız için afetin yıkıcı etkisi katlandı. İzmir depremi bize bazı şeyleri hatırlatmıştı, deprem değil çürük bina öldürür cümlesini bir kez daha idrak etmiştik. Bu bir uyarıydı. Ancak son depremler uyarının yeterince dikkate alınmadığını bize gösterdi. Benzer acılar yaşamamak adına neler yapabileceğimizi konuşmak toplantımızın amacı. Oda ve borsalar olarak bizim üstlenebileceğimiz sorumlulukları belirlemek. Hurafelerle değil akılla, bilimle yol alabilmek. Bölge halkının topraklarını terk etmemesi açısından destekler hayati önem arz ediyor. Çocuklarımızın mutlaka devlet korumasına alınması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti, laik bir hukuk devletidir, tüm işlemlerde çocuklarımızın üstün yararı gözetilmelidir. O çocukların yeri sosyal hizmetler kuruluşlarıdır” dedi.
‘AFET BAKANLIĞI’ ÇAĞRISI
Depremin ardından eğitime ara verilmesi kararını eleştiren ve Türkiye’de acilen bir ‘afet bakanlığı’ kurulması gerektiğinin altını çizen EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ise, “Türkiye’de bir ‘deprem’ ya da ‘afet’ bakanlığının kurulması gerektiğini geçmişte dile getirdik. Çok şey gördüm deprem bölgesinde. Ama anlatılmaya geldiğinde... Eve döndüğümde eşim sordu, ‘Ne gördün anlat’ dedi. Gördüklerimi kelimelere dökecek gücü kendimde bulamadım. Öyle bir acı tabloyla karşı karşıyaydık. Madencilerimizden Allah bin kere razı olsun. Tüm arama ekipleri... Türkiye’nin her yerinden oraya giden gönüllüler vardı. Kurtulanların yaşamasıyla ilgili yapmamız gereken bir dönüşüm sürecini yaşayacağız hep beraber. Ahlak ve vicdan bizde yok. Eğer ahlak ve vicdan olsaydı bunları yaşamazdık. Usulüne uygun yapılan binaların nasıl yıkılmadığına şahit oldum orada. Kırıkhan’da AFAD’ın binası yıkılmıştı, çatlaktı. Bu binada böyle bir hasar meydana gelebilirse afet döneminde araç gereçlerin teminini nasıl yapacağız? Bizim eksikliğimiz burada. Bilim, liyakat, ahlak, vicdan ve denetim eksikliği bizlere bunu yaşatıyor. Acilen bir afet bakanlığının kurulma mecburiyeti ülkemizde var. Bu deprem ülkemizin ekonomisine olumsuz olarak yansıyacak. Eğitime ara verilmesini doğru bulmuyorum. Eğitime her ara verişimiz geri kalmışlığımıza maalesef olumlu yansıyor diyemeyeceğim” ifadelerini kullandı.
ÖNCELİKLERİMİZİ HEP YANLIŞ BELİRLEDİK
İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener de, “1999 depremi hepimiz için bir dönüm noktası olmalıydı. Birçok akademisyen yaşayabileceğimizi tehlikeleri anlattı. Derslerimizi hiç ama hiç iyi alamamışız. En önemli sorunlarımızdan biri uzun vadeli plan yapamamamız. Önceliklerimizi hep yanlış belirledik. Şimdi yine dersler çıkarmamız gereken bir felaketle baş başayız. Uzmanlarımızın söylediğine göre yeni felaketler de pek uzakta değil. Bilim bu alanda en önemli değişmez yol göstericimiz olmak zorunda. Depremden etkilenen illerimiz için çok hızlı bir şekilde harekete geçtik. Acılarımızı paylaşmak ve yıkımın etkilerini hafifletmek için hep beraber İzmir olarak örnek teşkil eden büyük bir dayanışmayla çalışmaya başladık. Deprem bir Türkiye gerçeği... Önümüzdeki süreçte insan hayatını öncelikleyen güvenli kentler inşa etmekte başarılı olmaya hep birlikte gayret etmeliyiz. Barınma şu an depremzedelerimizin en büyük ihtiyacı olarak önümüze çıkıyor. Konut inşa etmek en önemli işlerin başında geliyor. Bilim demek eğitim demek. Eğitim demek de üniversitelerimizin fiziki şekilde eğitime devam etmesi demek. Umut ediyorum ki YÖK bu konuda geri adım atacaktır. Aksi takdirde bilimden zaten konuşmaya gerek kalmayacaktır” şeklinde konuştu.
60-70 BİN İNSAN GÖÇÜK ALTINDA
Açılış konuşmalarının ardından kürsüye Prof. Dr. Görür çıktı. Prof. Dr. Görür, “Buraya geldiğim zaman ne konuşmam gerektiğine karar vermedim. Ama sizinle dertleşmek istiyorum. Öyle plan program yapacak zamanım da yok. Şu anda 60-70 bin kişi göçük altında. Binlerce insanımız acı çekiyor. Biz neyi nasıl konuşabiliriz. Onu pek kendim anlayamıyorum. Acaba bütün millet yöneticiler olarak utanmalı mıyız bilmiyorum. İçimden geldiği gibi konuşacağım. Umarım meramımı ifade edebilirim” diyerek sözlerine başladı.
'BEN GELİYORUM' DİYEN BİR DEPREMDİ
Maraş depremi meydana gelmeden önce defalarca uyarılarda bulunduklarını hatırlatan Prof. Dr. Görür, “Bizim ülkemizde depreme karşı bilinmeyen söylenmeyen itiraf edemediğimiz bir strateji var. O da depremi konuşmamak, sanki tabu. Ay konuşmayalım, korkuyorum... Huzurumuz kaçmasın! Bu strateji maalesef bu ülkenin yöneticilerinde de vardı. Hele bir deprem olsun sonra çizmelerimizi çekeriz sahaya gideriz, hükümet büyüktür, sizi aç bırakmaz, her şeyi yaparız karnınızı doyururuz dolaysıyla yara sararız. Bu strateji yara sarma edebiyatı. Çağ dışı bir strateji, insanına önem vermeyen bir anlayışım geliştirdiği strateji. Halbuki bilgi toplumlarında ve bilim ile yönetilen toplumlarda böyle bir strateji yok. Çağdaş ülkeler deprem gelemden önce gerekeni yapıyorlar. Yurtdışında bu boyuttaki depremlerde 5-6 kişi ölüyor, o da tesadüfen. Kaliforniya, Endonezya, İtalya, Uzak doğu ülkeleri... Bizde utanıyorum söylemeye, 42 bin gözüküyor ama çok daha fazla olacak. Üstelik bu deprem geliyorum diye bağıran bir deprem. Sene 2020. Ondan önce 99’da bile bize soruyorlardı. Medyanın ilk sorusu İstanbul’un dışında başka nerede deprem bekliyorsunuz. Bir Maraş diyordum. Depremin büyüklüğünü de söylüyordum. Anladık ki pek de bir şey yapılmamış. Yapılsaydı böyle olmazdı” dedi.
13 MİLYON YIL ÖNCE BAŞLADI
Türkiye’de öncelikli konuşulması gereken konunun deprem ve depreme hazırlık olması gerektiğini dile getiren Görür, “Deprem, terörden, sanayiden daha mı az önemli? Depremden daha gerçek bu ülkede ne var, eğitim mi, hukuk mu var. En temel sorun deprem. Konuşmak için binlerce insanın mı ölmesi lazım? Artık sorunlara millet olarak bizim el koyma zamanımız. Depremi oluşturan mekanizma bu topraklarda 13 milyon sene önce başladı. 13 milyon seneden beri depremler süregeliyor. Daha milyonlarca sene devam edecek. Biz de bu depremi durduracak gücümüz olmadığına göre yapacağımız şey depremin bize vereceği zararları bugünkü çağda bilimin ve teknolojinin gücünü kullanarak azaltmak. Yani depremlere yıkılmamak... Bu yeni yaklaşıma biz risk analizi diyoruz. Deprem dirençli kentlere sahip olmakla bu olur. Bizim kentlerimiz deprem dirençli olursa mesele yok” diye konuştu.
EKONOMİNİN ÇARKLARINI DURDURACAK
İstanbul depreminden sonra yaşanabilecek senaryoya dair açıklamalarda bulunan Görür, “İstanbul depremi ekonominin çarklarını durduracak. İş dünyası biz depreme hazırız diyemez. Marmara sanayinin ticaretinin yüzde 60’ını kapsıyor. Üretemez duruma geldiği zaman ekonomiyi 2 senede eski kapasitesine kavuştururuz. 10 senede getiremezsiniz, kendinizi aldatmayın. Ekonomi o duruma gelirse Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker, tüm Türkiye çöker. Ekonominin atar damarı Marmara Bölgesi çökerse ne olur, ekonomik bağımsızlığını yitirir. Kimileri siyasi bağımsızlık da kalmaz dedi. Sanayicilerin ve iş adamların depreme hazırlıkta en önde olması lazım. İtiraf ediyorum bugüne kadar bir tek hükümet ve kamu yetkilisi benimle konuşmadı” şeklinde konuştu.
O BÖLGELERİ İŞARET ETTİ
Görür, şunları söyledi: “Yer bilimcilere soruluyor, deprem beklenen yerler nereler diye? Bu deprem tahmini değildir, biz falcı değiliz. Bilim adamları falcı değil cahil de değil. Bir Türkiye’nin jeolojik yapısını belli ölçüde bildiğimiz için nerelerde ne olabileceğini tahmin ediyoruz. Marmara Bölgesi, Maraş şimdi Hakkari yöresinden biraz kuşkumuz var. Bir de Erzincan-Bingol-Karlıova... Karlıova ile Bingöl arasında Göyük bölgesinde deprem kuşkumuz var. Bir de İzmir’de. Bir de Muğla ile Antalya arasında sahil şeridinde. Biz halktan da korkuyoruz, bu söylediğimizi öyle alıyor ki... Halkı eğitmenin önemi var. Bunu dediğimizde hemen yarın deprem olacak demiyoruz. Yerel yönetimlere uyarı anlamında söylüyoruz hazırlıklı olsunlar diye. Adana ve Kıbrıs’ta bekliyoruz şimdi.”
İZMİR GERÇEK ANLAMIYLA DEPREM KENTİ
İzmir’deki deprem riskine ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Görür, “İzmir’den de endişemiz var. Sisam Depremi’nde bu fayların önemli bir kısmı tahmin ediyorum ki yüklendi. Kendileri zaten bir stres, bir de çevrede olan depremlerden stres geldiği zaman biraz daha yükleniyor. Ne zaman olacak sorusunu bırakın. İzmir gerçek anlamıyla bir deprem kenti. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Sisam depreminde 70-80 km mesafede 117 kişi öldü. Deprem dirençli burayı yapmak lazım, yapmadan önce de İzmir Büyükşehir Belediyesi bana göre çok doğru akıllı bir iş yaptı. O da burada mikro bölgeleme çalışması yapıyor. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra onun ışığı alında İzmir deprem dirençli hale getirilmelidir. Eğer İzmir’in doğasını, jeofiziğini, topografyasını bilmezseniz kenti yönetemezsiniz. İzmir’in zeminini bilmeden bir belediye başkanı ya da vali kentin büyümesini nasıl yapar aklım almıyor. Bu ayrıntıyı bilmeden bir kenti planlayamazsınız. Yeni yönetmeliğe göre olan tüm binalar eğer doğru yapılmışsa korkmayın. 99 öncesi evimiz var diyenler... Depremde tüm binalar çöker mantığı yanlış. Tavsiyem İzmir’deki belediyeyi, üniversiteyi zorlayın evlerinizi muayene ettirin. Gerekirse belediye bu işi bedava yapsın. Evinizin depremdeki davranışlarını sağlıklı olarak görebilirsiniz. Yeni bir seçim geliyor. Kim iktidara gelecekse talep edin. Elinde ciddi bir deprem planı olmayana oy vermeyin. Deprem siyaset üstüdür. EYT’liler kadar da olamıyor bu insanlar ya, bizim can güvenliğimiz o kadar mı önemli değil? Bütün kentlerimizi deprem dirençli olabilir bunun için bir afet bakanlığı kurulsun” vurgusu yaptı.
60-70 BİNLE BİTERSE SEVİNECEĞİM
Konuşmasını ardından katılımcıları sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Görür, vefat sayısına ilişkin, “Ben bu işin 60-70 binle biteceğini görsem çok sevineceğim. Ama öyle olmayabilir. Bu görünen durum doğrusu bizi endişeye sevk ediyor” dedi.
İZMİR FAYINA DİKKAT ÇEKTİ
Prof. Dr. Görür, İzmir’in depremselliğiyle ilgili soruya ise “İzmir’de deprem üreten odaklar çok fazla. Ne zaman harekete geçeceklerini bilmiyoruz. Deprem üretme periyotları tespit edilmeye çalışılıyor. Konum itibariyle İzmir çok fazla depremleri hisseden bir kent. Orada mı burada odluyu bırakalım İzmir’i deprem dirençli bir kent haline getirelim. 1909’da 6 büyüklüğünde Foça depremi, 1939’da 6,6 büyüklüğünde Dikili depremi, 1953’te 5 büyüklüğünde Karaburun depremi, 1969’d 5,9 Karaburun... Çoğunlukla 6 mertebesinde büyüklükler. Bunun sebebi fayların kısa olmaları ama İzmir fayı uzun. Eğer o deprem üretirse 7’nin üzerinde üretir. O zaman İzmir için büyük sıkıntı olur” yanıtını verdi.