MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İktisat Kongresi'nde ikinci perde: Vicdana davet!
Yerel Yönetimler
16 Mart 2023 Perşembe 11:58

İktisat Kongresi'nde ikinci perde: Vicdana davet!

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi ikinci gününde yine önemli isimleri ağırladı.

“Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, 15 Mart’ta İzmir’de kapılarını açtı. Kongre, ikinci gününde bu kez “Vicdana Davet” sloganıyla birbirinden değerli uzman ve konuşmacıları ağırladı. 

Melisa Sözen’in sunumuyla AASSM’de düzenlenecek ikinci günde gazeteci, yazar ve iktisatçı Uğur Gürses, Boğaziçi Üniversitesi’nden sosyolog Prof. Dr. Çağlar Keyder, Bilkent Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Ali Hakan Kara, siyasal iletişim uzmanı ve Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği Başkanı Dr. Gülfem Saydan Sanver katılımcılarla buluştu ve birbirinden önemli mesajlar verdi. 

Öğle arasından sonra ise Oxford Üniversitesi’nden tarihçi ve yazar Prof. Dr. Timothy Garton Ash, DEVA Partisi Sanayi Girişimcilik ve Dijital Dönüşüm Politikaları Başkanı Burak Dalgın, TED Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Ayça Tekin Koru, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Selçuk Sarıyar, Cumhuriyet Halk Partisi Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, New York Üniversitesi’nden Davranış Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şirin ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan konuşmalarını yaptı.

City University of New York’tan teorik fizikçi Prof. Dr. Michio Kaku ise ikinci günün kapanış konuşmasını yapmak üzere dinleyicilerin karşısına çıkacak. Kaku, 50 yıl içerisinde ekonomiyi bekleyen ihtimaller üzerine bir konuşma gerçekleştirecek.



Uğur Gürses: Yeni bir ekonomik modele ihtiyaç var
Oturumun ilk konuşmacısı Türkiye ekonomisi, gelecek on yıllarda dünya ekonomisi ve mikro çapta değişen ekonomi üzerine çalışmalar yürüten gazeteci-yazar ve iktisatçı Uğur Gürses oldu.

Yakın tarihten örnekler veren Gürses, “Türkiye, cumhuriyetin ikinci yüzyılına, 2023’e girerken önemli bir kırılmaya tanık oldu. Ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak sürdürülemez bir eşikteydik. Malum son çeyrek yüzyılda yaşadığımız kriz vardı. Devasa bir yıkım getiren depremle bu kırılma toplum nezdinde derin bir sorgulamayı da gündeme taşıdı. Yaşanan darbeler ve 2010’lu yıllarda da otokratik tek adam rejimine evrilen bir sürece tanık olundu. Kendi bahçesini bir türlü toparlayamayan bu yüzden de giderek zaten güdük olan demokratik değerleri ve hukuku kuruyan bir siyasal zemin ile tüm kaynaklarını tüketen bir ekonomik tablo ortaya çıktı. Kurum ve kuralları çökerten, altını boşaltan yozlaşmış bir yapı kaldı ortada tam yüzüncü yılda. Şubat başında karşılaştığımız yıkıcı depremde bu çökmüş ve yozlaşmış sistemin altında kaldı insanlarımız” diye konuştu. Aynı döngüler içinde mesafe almanın olanaksız olduğunu vurgulayan Gürses, “Tanık olduğumuz kırılmalar ikinci yüzyılında cumhuriyetin ana payandalarının güçlendirilerek yenilenmesi gerçeğini ortaya çıkardı. Aklı selim toplumlar her kırılmadan kendisine ders çıkarır, nelerin yanlış yapıldığıyla yüzleşip yeni bir yapı kurar. İkinci yüzyılda tesis edilmesi gereken en önemli unsurun yüzleşme olduğu çok açık. Yüzleşmenin de en önemli iki unsuru; kayıtsız şartsız şeffaflık ile hesap sorma, hesap verme kanallarının sonuna kadar açık olmasıdır. Yeni bir gelecek tasarımı için yeni bir eşik atlanmak zorunda. Bu eşik de toplumsal uzlaşma, eşit yurttaşlık ve yeni bir toplumsal sözleşmenin tesisi gereğidir. Türkiye’de çoğumuz geride kalan yüz yılda neyin olmayacağını deneyerek ve yaşayarak sancılı dönemlerden geçerek öğrendik. Şimdi uzlaşma ve yeni bir sözleşme zamanıdır. Yeni bir genel seçime yaklaşırken farklı mahallelerin uzlaşısının sağlanabiliyor olması ikinci yüzyılın önemli bir eşiği olarak kayda değerdir. 2023’te yeni bir ekonomik modele ihtiyaç duyulduğu da çok açıktır” ifadelerini kullandı.

“İktisat kongresi için İzmir’in seçilmesi tesadüf değildir”
Yenilikçiliğin ve yaratıcılığın en asli unsurunun ifade özgürlüğü olduğuna dikkat çeken Gürses, konuşmasını şöyle tamamladı: İfade ve iletişim özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalı, anayasal hakları engelleyen kamu görevlilerinin hukuksuz kararları cezasız kalmamalı, bizatihi kendilerine tazminatı ödetilmelidir. Cumhuriyet kurulmadan önce yapılan İktisat Kongresi çoğulcu bir katılıma sahne oldu. İzmir, birlikte yaşamanın farklı etnik katmanların kültür alışverişinin etkili olduğu bir yerdir. Kültürel etkileşim ise yeniyi aramayı, yenilikçiliği tetiklemiştir. Agora İzmir’in ticaretinde bugün de merkez konumdadır. İzmir'in İktisat Kongresi'nin yapılacağı kent olarak seçilmesi tesadüf değildir.”



Prof. Dr. Çağlar Keyder: Devletin güçlenmesi lazım
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Çağlar Keyder, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin ikinci gününde “Değişen Dünyada İktisat Politikası” başlıklı bir sunum yaptı. Prof. Dr. Çağlar Keyder, Türkiye'nin şu anda olduğu yerin çok önemli olduğunu vurgulayarak “Yeni bir kulvara geçmek çok da anormal olmayacak, çünkü bütün dünya yeni bir kulvara geçmek durumunda gibi görünüyor. O yeni kulvar da 1980'lerde başlayan neoliberal düzenin hedef olarak aldığı, ortadan kaldırmaya çalıştığı devletin önceliğiydi. Yani sermayenin bir seçimi diye düşünüyoruz neoliberalizmi. Fakat neoliberalizm devlete karşı bir ideolojiydi” dedi.

Neoliberalizmin devleti küçültmeyi hedeflediğini söyleyen Prof. Dr. Çağlar Keyder, “Devletin elindeki bütün kaynakları almak gibi amaçları var. Çeşitli fabrikaları devletin elinden almak neoliberalizmin hedeflerinden biriydi ki bunu çoğunlukla yaptı. Devlet bu çerçevede hakikaten yenildi. Eskiden yaptığı bazı önemli şeylerden vazgeçmek zorunda kaldı. Devleti ortadan kaldırma projesi başarıya ulaştı. Öyle bir duruma geldik ki bütün dünyada olup bitenlerin bir kısmı global, kimsenin iradesinde değil. Bir kısmı daha iradi şekilde ortaya çıkıyor. Ama uzun süre devam eden neoliberal düzenin, dengelerin bir şekilde geri dönmesi noktasına geldik. Çünkü neoliberal olay sadece kendi içerisindeki çelişkilerden dolayı değil, aynı zamanda iklimle ilgili sorunlar da yaratıyor. Büyük sorunlar ortaya çıkarmaya başladı. Büyük sorunlar içerisinde yoksulların çok daha yoksullaşması, işçilerin bütün güvencelerini kaybetmesi gibi durumlar da var. Bütün bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman geriye dönüş noktasına geldiğimizi gözlemliyorum” diye konuştu.

2008'den itibaren “liberal ekonomi derdi, yanlış bir dert mi” gibi soruların ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Çağlar Keyder, “Bu tarihten sonra iklim değişikliği olayı ön plana çıkmaya başladı. Ekonominin de üstünde bir takım sorunlar olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu kaygıların ortaya çıkması iyi bir şey. Ama diğer taraftan da insanlar durumdan rahatsız. Ne olacak kaygısı var. Burada devletin yapması gereken bir şeyler var. Toplumsal kaygı olarak bu durum ortada duruyor. Türkiye'de çiftçiler şu anda bir yandan topraklarını bırakıyor. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Obruklar var, toprak çöküyor. Kuraklık söz konusu. Devletin de bu konuda 'İklim değişikliği konusunda şunu yapın' diyecek bir durumu yok. Bu, büyük bir sorun. Bu, bütün dünyada yaşanıyor” dedi.

Türkiye'nin kendiliğinden bir dönüm noktasında olduğunu anlatan Keyder, bütün bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini de şu şekilde özetledi: “Dünya konjonktürüne uygun şekilde Türkiye'de de aynı dönüşüm mümkün. Somut olarak devletin güçlenmesi lazım. Sadece mali anlamda güçlenmesinden söz etmiyoruz. Devlette çalışmanın istenilen, arzulanan bir şey olması gerekiyor. Saygın bir şey olmalı. Eğitimli insanların yurt dışına gitmesini engellemek lazım. Genelde bir liyakat olayı önemli. Bütün bunları ayakta tutacak olan bir zihniyet meselesi.”


Prof. Dr. Ali Hakan Kara: Aklın ve bilimin yönüne dönelim önümüz açık
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde konuşan Bilkent Üniversitesi'nden iktisatçı Prof. Dr. Ali Hakan Kara, Türkiye'de enflasyon sorununun 1970'li yıllarda başladığını, 2016 yılında Merkez Bankası'nın araç bağımsızlığının bitişiyle birlikte enflasyonun yeniden yükselmeye başladığını ifade etti. Kara, “Merkez Bankası kanununa baktığınız şu anda da araç bağımsızlığına sahip, kendi aracını kendi inisiyatifiyle kullanabilse de siyasi otoritenin bunu hazmetmesi, buna izin vermesi ve toplumun da bunu desteklemesi çok önemli” dedi.

2001 yılında dibe vurulduğunu, dünyanın en yüksek üçüncü enflasyonuna sahip olunduğunu belirten Kara, “Gelinen noktada 2001'e geri döndük. Dünyada dördüncü en yüksek enflasyona sahibiz. Bir dönem başarı elde ettik enflasyonu düşürdük ama devam ettiremedik. Ettirmek için biraz daha farklı bir yapı kurmak gerektiğini savunacağım. Türkiye'nin sürdürülebilirlik ve makro finansal dengeleri devam ettirebilmesi konusunda kurumsal yapılandırma önerileri getireceğim. 100 yıllık dönemden ne ders çıkarabiliriz diye bakarsak finansal istikrar konusunda; basiretli bir para politikası, fiyat istikrarı için ön şart. Merkez Bankası'nın araç bağımsızlığı kritik. Son yıllarda gördüğümüz gibi, siyasi otoritenin de toplumun da bunu benimsemesi gerekiyor. Bu yetmez, diğer kurumların da para yaratma yetisinin de sınırlandırılması lazım. Kamu bankalarının asıl işlevlerine dönmesi, bütçe disiplini ve mali açıdan önemli. Sadece enflasyonu indirelim, Merkezi Bankası bağımsız olsun, bütçeyi de sıkalım enflasyonu düşürelim şeklinde bir yaklaşım kalıcı olmayabiliyor. Arka planda sürdürülebilir istikrarlı yapı da önemli. Makro finansal dengesizlikleri de gözeten yapıya ihtiyaç var” dedi.

Kara, “Çözüm ne diye sorarsanız; verimlilik artışı ve üretkenlik artışına odaklanmamız lazım. Üretim değil verimlilik. Bu çok önemli. Yeni yüzyılın da temel mottosu bu olmalı bence. Değer artışına odaklanmamız lazım. Verimlilik deyince o kadar da kolay bir şey değil, verimliliğin içine her şey giriyor. Kurumsal yapılanmadan tutun, kurumların ve kuralların yeniden yapılanması, hukuk sisteminden eğitim sistemine kadar olan bir yelpazede reform yapmak gerekiyor. Beşeri sermaye, teknoloji gelişimi gerekiyor. Kamunun kapasitesini artırmak lazım ki kaynakların etkin dağılımını sağlasın. Bunun içine aslında her şey giriyor. Zor şeyler bunlar ama kolay lokma da kalmadı. Çünkü gelecekteki refahın bir kısmı da hatta harcandı. Dolayısıyla artık zor işler yapmak gerekiyor. Yapamazsak bir yüzyıl değil bin yıl da geçse bu problemleri konuşmaya devam ederiz. Türkiye bunları yapabilecek kapasitede mi diye sorarsanız ülkenin birikimi coğrafi konumu kültürel birikimi beşeri sermayesi bunları yapmak için yeterli. Yeter ki birbirimizle kavga etmeyi bırakıp önümüze bakalım. Aklın ve bilimin yönüne dönelim, önümüz açık” dedi.



Dr. Gülfem Saydan Sanver: Yeni siyaset için ana kavramlardan biri vicdan

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ikinci gününde konuşan siyasal iletişim uzmanı Dr. Gülfem Saydan Sanver, “100 yıl önce İzmir’de yapılan bir kongre sadece dönemin şartları altında değil, bugünün şartları altında bile değerlendirildiği zaman neredeyse devrim niteliği taşıyacak bir kongre. Bugün özlemini duyduğumuz birçok siyasi kavramın, katılımcılık, şeffaflık, bir arada olma, demokrasi, uzlaşı, birlikteliğin gücünün 100 yıl önce nasıl işletildiğini bize gösterdiği için önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin hazırlık sürecinde yer aldığını da belirten Dr. Gülfem Saydan Sanver, uzmanların çizdiği yol haritasına vurgu yaptı. Bir arada olmanın gücünü gördüklerini aktaran Sanver, kongreye hazırlık çalışmalarının yapıldığı 8 buçuk ayı heyecanlı geçirdiğini ifade etti.

Yeni siyaset yazılırken ön planda tutulması gereken ana kavramlardan birinin vicdan olması gerektiğini söyleyen Dr. Gülfem Saydan Sanver, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vicdan önemli bir kavram, kültürel bir kavram. Eski siyasetin bizi getirdiği nokta ortada. Dünyada da Türkiye’de de ortada. 33 ilde kadın vekilimiz yok. 81 il içinde 3 ilde kadın vali var. Bu rakamları görüp vicdanımızın sızlamaması mümkün değil.”



Prof. Timothy Garton Ash: Türkiye büyük ve bağımsız bir güç
Oxford Üniversitesi'nde Avrupa çalışmaları alanında görev yapan tarihçi-yazar Prof. Dr. Timothy Garton Ash, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Vicdana Davet” temasıyla düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'ne çevrimiçi katıldı. “Şimdinin Tarihi İçerisinde Türkiye” başlığıyla yaptığı konuşmada birçok ülke için yaptıkları ankete değinen Timothy Garton Ash, “Ankette hangi ülkelerin gerçek demokrasi yakınlığını sorduk. Hindistan'da bu oran yüzde 54, Çin'de ise yüzde 77 olarak çıktı.  Türkiye'ye baktığımız zaman sadece yüzde 37'lik bir oran vardı.  Türkiye ve Hindistan için sonuçlar ilginç. Yeni güçlerin orataya çıktığını görüyoruz. Her iki ülkenin büyük güçler olarak geçmişleri var. Bunlara baktığımız zaman Türkiye büyük bir güç olarak tanımlıyoruz” dedi.

Çarpıcı anket sonuçları
Yapılan ankete göre Türkiye'deki yurttaşların yüzde 73'ünün Avrupa Birliği'nin gerekli bir ortak olduğu yönünde yanıt verdiğini açıklayan Timothy Garton Ash şunları söyledi: “Yine yüzde 65'i ABD'nin bir müttefik ya da gerekli bir ortak olduğunu söyledi. İngiltere için daha az bir rakam verildi. Çin'in yüzde 55'i bir müttefik olduğu sonucu çıktı.  Şaşırtıcı şekilde yüzde 69'u Rusya'nın gerekli bir ortak olduğunu söyledi. Rusya ve müttefikliğe baktığımız zaman ABD ile aynı. Bir tarafta Rusya ve Çin var. Burada Türkiye'nin yüzyıl önce yaptığı seçmlerle ilgili olarak; umuyorum ki bu yaz da benzer seçimler yapabilecek. Türkiye'nin bağımsız bir güç olduğunu düşünüyorum. Atatürk 'Kimseden ziyade kendimize benzeriz' diyor. Batı açısından baktığımızda; ulusal bir çıkar söz konusu. Bu şekilde bunların hizalandığını söyleyebiliriz. Demokratik dünyada, NATO'da bunu görüyoruz ama AB ile yakın ilişkide de bunu söyleyebiliriz.”

Prof. Dr. Timothy Garton Ash, konuşmasının devamında şunları söyledi: “AB kendisini yeni bir yapıya aldı. Burada sadece Batı, Balkanlardan bahsetmiyoruz. 1989'dan sonraki durumdan bahsediyoruz. Stratejik ortaklık, yakın ilişkinin AB ile kurulması gerekiyor. Jeostratejik olarak düşünüldüğünde dünyaya baktığımızda süper güçlü Çin'in ortaya çıktığını görüyoruz. Burada büyük güç olan Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Endonezya'yı görüyoruz. Jeostratejik olarak Türkiye'nin batı ile bağlandığını görebiliyoruz. Türkiye bu noktada büyük ve bağımsız bir güç, NATO'nun bir parçası olduğunu, güçlü stratejik bir şekilde AB ile ortaklık kurduğundan bahsedebiliriz. Türkiye'nin yüz yıl önce, cumhuriyetin kurulduğu dönemde olduğu gibi  'aslında ne tarafa gideceğinizi biliyorsanız her yol iyidir' diye bir söz var. Bu çok iyi bir söz. Bizim ne yöne gideceğimizi bilmemiz gerekiyor.”



“Büyük Türkiye’nin yolu açılacak”
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ikinci gününde konuşan DEVA Partisi Sanayi, Girişimcilik ve Dijital Dönüşüm Politikaları Başkanı Burak Dalgın, “Yeni'nin Yürüyüşü” konulu bir konuşma yaptı. Dalgın, “İzmirli meşhur sanatçımızın şarkısındaki gibi 'kaybolan yıllar' diye oturup ağlayacak mıyız, hayır. Adını net koyalım, bir patinaj halindeyiz. Bundan çıkmanın yolu da topyekûn kalkınma seferberliği. Kamudan özel sektöre, kadınıyla erkeğiyle, hukuktan teknolojiye uzanan bütün kesimleri seferber eden bir harekete ihtiyacımız var. Ama bunu yepyeni bir yaklaşımla yapmamız lazım. Aynı patinaj tekrar etmesin diye. Benim önerim 'Yeninin Yürüyüşü'. Bu bir yolculuk, üç temel ihtiyaç var: Fırsat ve tehditleri görmek için vizyona, belirsizlik içinde karar alabilecek iradeye ve bunları eyleme geçirecek icraatçı yaklaşıma” dedi.

“Zemine sağlam basmamız lazım”
Türkiye'nin geçmişteki büyük kalkınma hamlelerine sahip çıkılması gerektiğini söyleyen Dalgın, “Yahya Kemal'in 'Kökü mazide olan atiyim' ifadesi benim için çok kıymetli. Bizim ‘yeninin yürüyüşü’ için de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her iddialı yürüyüşte zemine sağlam basmamız lazım. Bu yüzden tarihsel arka plana da dayanmak zorundayız. Tanzimat ve Meşrutiyet'ten bugüne doğru uzanan modernleşme maceramıza yaslanmak durumundayız. Birinci İktisat Kongresi'nden ilham almak durumundayız. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da istiklal ve istikballerini kaybeder sözünü kulağımıza küpe yapmamız lazım. Türkiye'nin geçmişteki büyük kalkınma hamlelerine sahip çıkmamız lazım. Nesilden nesile geçen bu tarihi zenginliği, vizyoner, iradeli ve icraatçı bir yaklaşımla birleştirdiğimizde büyük Türkiye'nin yolu açılacak. Türkiye yeninin yürüyüşüne başlayacak ve ülkemiz gerçek anlamda çağ atlayacak” dedi.



“Felaketlerin nedeni iktisadi, siyasal ve toplumsal kalkınma sorunlarıdır”

TED Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayça Tekin Koru konuştu. “Küreselleşmeyi Yeniden Düşünmek” başlığı altındaki sunumunda küreselleşme ve etkileri ile ilgili bilgiler verdi. İktisat Kongresi’nin siyasi bağımsızlığın iktisadi bağımsızlıkla tamamlanması yolundaki ilk kolektif adım olduğuna da dikkat çekti. Kontrolsüz küreselleşmenin risklerine de değinen Koru, yeni ekonomik krizlere hazır olunması gerektiğinin altını çizdi.

Ülke olarak hem ekonomik hem insani bir yıkımın içinde olduğumuzu vurgulayan Koru, “Afetle ve felaket arasındaki farkı açıklamak istiyorum. Maalesef bunları eş anlamlı gibi kullanıyoruz fakat değil. Deprem, sel, tsunami, orman yangınları ya da kuraklık gibi doğa kaynaklı veya nükleer sızıntı, biyoterör gibi insan kaynaklı afetler vardır. Bunların bir kısmı kaçınılmazdır bir kısmı önlenebilir. Bu afetlerin iyi yönetilememesi felaketle sonuçlanır. Yani felaket kader değildir. Felaketler toplumun üzerinde etkili olan dışsal, öngörülemeyen olaylardan ziyade iktisadi, siyasi ve toplumsal dinamiklerin yönetilememesinden kaynaklanan kalkınma sorunlarının tezahürüdür” dedi.

Türkiye’nin son kırk yıllık ekonomik durumundan bazı örnekler sunan Koru, “Uluslararası ticaret karnemize baktığımızda Türkiye’nin bu süreçte ticari açıklığı etkileyici bir biçimde 8’e katlanıyor. Buradaki önemli eleştiri; ihracat büyümesinin ithalattaki büyümeye bağlı olması ve bunun yarattığı cari açık sorunu. Son kırk yılda ihracata konu olan mallar daha rekabetçi hale geliyor. 1979’da yüzde 0.15 dünya ihracatındaki payımız 7 kat artarak yüzde 1.05’e çıkıyor. Aynı dönemde dünya gayri safi yurt içi hasılasından (GSYH) aldığımız pay yüzde 0,89’dan yüzde 0,84’e geriliyor. Aslında çok da iyi bir şey yapmamışız. Ticarette kendi çapımızda çok genişlemişiz. Milli hasıla payımız bırakın yerinde saymayı, geriye gitmiş” ifadelerini kullandı.



Sarıyar: Yeşil dönüşüm yeni istihdam alanları yaratıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Selçuk Sarıyar, “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Şehir Ekonomileri” başlığıyla bir sunum yaptı. Türkiye'nin yeşil dönüşümünün önemli olduğunu vurgulayan Selçuk Sarıyar, “Türkiye'de yeşil dönüşüm bir yandan yeni istihdam olanakları yaratıyor. Ama sürdürülebilirlik açısından seçeneklerin daha kısıtlı olduğu sektörlerdeki işleri riske atması da bir olasılık. Türkiye'nin mevcut ekonomik yapısı içerisindeki rekabetçi ürün sayısı oldukça düşük. Dünya Bankası'nın analizlerine göre en fazla iş gücü kaybı metal, kömür ve kimyevi malzemeler sektörlerinde olacak. Dünya Bankası'nın sunduğu yol haritasının uygulanması halinde Türkiye'de kömürün elektrik üretiminde yüzde 32 olan payının, 2030 yılında yüzde 9'a inmesi hedeflenmekte. Zonguldak, Manisa, Kütahya, Bartın, Afşin, Elbistan bu durumdan en çok etkilenecek bölgeler arasında” dedi.

Millet İttifakı'nın ortak politikalar mutabakat metninde yer alan ifadelere atıfta bulunan Sarıyar, “Yeni termik santral yapılmayacak ve mevcut santraller içerisinde uygulanacak kapatma planlarının sosyal ve ekonomik çerçevede mağduriyete neden olmadan gerçekleşeceğinin altını çizmek isterim” diye konuştu.

Ekonomi yeniden canlandırılmalı
Kahramanmaraş merkezli depremlerin bölge kentleri üzerindeki ekonomik etkisine de değinen Selçuk Sarıyar, şunları söyledi: “Üretimin durma noktasına geldiği şehirlerde kısa vadede sonuç getirecek adımların hayata geçirilmesi gerekiyor. Yine gelir kaynağını kaybeden vatandaşlarımız için alternatifler yaratmamız şart. Türkiye'nin ihracatının yüzde 10'unu sağlayan, yıllık büyümeye bir puandan fazla katkı sağlayan bu illerimizi iktisadi hayata geri kazandırmama gibi bir lüksümüz bulunamaz. Üretim emekçi, çalışan ve iş gücü ile mümkündür” dedi.



“Yoksulluğu bitirecek tek şey yoksullukla mücadele edenleri dinlemek”
Cumhuriyet Halk Partisi Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo “Onurlu Yaşam ve Yoksulluk” başlıklı konuşmasında yoksulluğa sadece gelir üzerinden bakılmaması gerektiğini söyledi. Foggo, “Yoksulluk bir erişmeme hali, sesini duyuramama hali. Aynı zamanda onurlu ve özgür bir yaşama erişememe hali. Çalışma hakkınız yoksa eğer, gıdaya erişiminizi de engelliyor, çocuğunuzun eğitim hakkını da engelliyor. Aslında hepsi iç içe. Aynı anda birden fazla yoksulluğa maruz kalıyorsunuz. Bir erişememe hali çünkü kolay kolay durumunuzu değiştiremiyorsunuz. İşten çıkartıldığınız için intihar eden insanlar var. Yoksulluğa çok boyutlu bakmak gerekiyor. Umarım önümüzdeki dönemde yoksullukla ilgili sosyal politikalara çok boyutlu yoksulluk ölçümleriyle bakacağımıza inanıyorum” dedi.

Konuşmasında insan hakları vurgusu yapan Foggo, “Sadece gelir üzerinden değil, insan hakları temelli yoksulluk politikasıyla ancak yoksulluğun önlenebileceğine inanıyorum. İnsan haklarına dayalı bir yaklaşım, kadını, çocuğu, yaşlıyı, engelliyi hizmet alan her bir bireyi her şeyin merkezine koyar. Bizi çok bürokratik ve çok hesaplı olmaktan uzak tutar. Öncelik insan hakkıdır” dedi.

Foggo, “Yoksulluğu bitirecek olan tek şey yoksulluk içinde mücadele edenleri dinlemek ve anlamaktır. Dinlediğiniz zaman aslında onlar neler yapılması gerektiğini söylüyorlar. Yurttaşlarımız kreşi 5 kilometre uzakta değil, terlikleriyle gidecekleri bir yerde istiyor. O nedenle katılım çok önemli. Yoksulluk aynı zamanda görünmemektir, endişedir, korkudur. Biz bu korkuyu yeneceğiz. Politika yapıcıların net bir sosyal politika ve yoksulluk politikası düzenlemesi gerekiyor. Yoksulluğa çok boyutlu bakmak gerekir. Eğitim, sağlık, gıda güvenliği, yaşam standartları, gelir kaynakları ile gelir elde etme yetenekleri olmak üzere 5 boyutta değerlendirilmeli” dedi.



Şirin: Eğitimde başardığımızı istihdamda yeniden başarmamız lazım
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne çevrim içi katılan Davranış Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şirin, “Daha Yaşanabilir Bir Türkiye İçin 7 Mesele 7 Reçete” başlıklı sunum yaptı.  Türkiye’nin tarihindeki birkaç sefalet döneminden birini yaşadığını belirten Şirin, 2015 yılındaki 7 Haziran seçimlerinin kırılma niteliğinde olduğunu ifade etti. İktisat Kongresi buluşmasına katılmasından dolayı gurur duyduğunu söyleyen Şirin, yapısal reformların temelinin 100 yıl önce yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde atıldığını belirterek “Cumhuriyet devrimleri aslında yapısal reformlardır” dedi.

Kadın ve gençlerin istihdama katılımda sıkıntı yaşadığını vurgulayan Şirin, “İstihdama katılımda erkeklerin sıkıntısı yok. Müdahale etmemiz gereken alan kadınların istihdama katılımıdır. İtalya, Yunanistan, İspanya, Fransa Türkiye’ye benziyor diyebilirsiniz. Bu çok yanıltıcı. Oralarda ortalarda genç yok. Nüfus yapılarımız bir değil. Türkiye’de genç çok. Bizdeki ev gençlerinin sayısı Norveç nüfusuna eşit. İşsiz olanlardan söz ediyorum. Önümüzdeki dönemde bu kadar genç nüfusumuz olmayacak. Şimdiki gençleri çok iyi eğitip istihdama sokamazsak bu gençler yaşlandığında onların yerine ekonomiyi yürütecek genç kuşak gelmeyecek. Övündüğümüz gençlerin kaynağı kuruyor” dedi.

Eğitimdeki kırılma yaşandığını belirten Şirin, kadınların 20-30 yıl öncesine kadar maruz kaldığı cinsiyet ayrımcılığının aşıldığını aktardı. Şirin, “Kadınların eğitime katılmasında ciddi bir fark var. Biz bunu aştık. Kardelen Hareketi’yle, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlarla aştık. Kadınlar okuyor. Eğitimde başardığımızı istihdamda yeniden başarmamız lazım” diye konuştu.

Turan: Rant değil insan merkezli kalkınma
İkinci gününde “Vicdana Davet” sloganıyla devam eden İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, geleceğin Türkiye’si için hayata geçmesi gerekenleri anlattı. Deprem felaketinden bahseden ve bilimin ışığından gidilmesi gerektiğini söyleyen Turan, “Geleceğin Türkiye’sinin en önemli özelliği, rant değil insan merkezli kalkınma olmalı. Toplum olarak ortak anlayışa varmamız gerektiğine inanıyorum. Zaten ekonomik kalkınmanın esas amacı insanların refah ve mutluluğunu yükseltmek olmalı” dedi.

Gelecek Türkiye hayalini anlattı
Gelecek Türkiye hayali sorulduğunda verdiği yanıtı aktaran Turan, “Ekonomik istikrarı sağlamış, yatırım ortalamalarını öngörülebilir kılmış, enflasyon sorununu geride bırakmış, makro ekonomik dengeleri güçlü, iyi iş imkanları yaratan, refah seviyesi yüksek bir Türkiye istiyoruz. Aynı anda gelir adaletinin tesis edildiği, bölgesel farklılıkların giderildiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, dil, din, mezhep, ırk, köken ayrımı olmadan herkesin eşit ve özgür yaşadığı, kalkınma sürecinde kimsenin geride bırakılmadığı adil bir toplumsal yapıya sahip olmasını diliyoruz. Ekosistemin dengesinin gözetildiği, karbon nötr kalkınmanın başarıldığı, yeşil bir vatanı gelecek kuşaklara miras bırakabilmesini, diplomasi ve işbirliği ile rol model olan, AB entegrasyonu başta olmak üzere batı dünyası ile ilişkilerini güçlendiren, uluslararası hukuka ve sözleşmelere bağlı olması gerektiğini söylüyoruz” dedi.

“İnsana yatırım yapmalıyız”
Geleceğin Türkiye’sini insanı merkeze koyarak inşa edeceklerini söyleyen Turan,  “İnsana yatırım yaparak, tüm vatandaşlarımız için insani gelişme, yetkinleşmeyi hedeflemeliyiz. Bilim teknoloji ve inovasyonu esas almalı, tüm süreçlerde bilimsel aklı hakim kılmalıyız. Geleceği inşa etmekte kurum ve kuralların önemi konusunu yaklaşan seçimlerde dikkate alarak açmak istiyorum. Yönetişim sistemimizde hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, bir arada yaşamayı, birlikte gelişmeyi, eşit vatandaşlığı nasıl sağlayacağımızı kurum ve kurallarını oluşturmalıyız. Toplumun farklı kesimlerinin ekonomik ve siyasi sürece etkin ve adil bir şekilde dahil olabilmeleri için cumhuriyet değerleriyle demokratik değerleri mutlaka birlikte güçlendirmemiz gerekiyor. Arzu ettiğimiz huzur, barış, istikrar ve refah toplumu ancak demokratik ölçüler içinde her kesimin temsil edilebildiği bir meclis ile mümkün olur” dedi.

“Bambaşka bir yere taşıyacak”
Türkiye'nin büyük bir potansiyeli olduğunu ifade eden Turan, “Aslolan en ağır sorunları bile meşru zeminde tartışarak çözüm üretebilmektir. Bu bilinçle hareket etmek zorundayız. Hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını sağlamalı, denge ve denetleme mekanizmalarını çalıştırmalı, çoğunlukçuluğu değil çoğulluğu esas almalı, ifade özgürlüğünü tam olarak tesis etmeli, kamuda hesap verebilirliği yerleştirmeli, atamalarda liyakatı esas kılmalı, özerk kurumların bağımsızlığını güvence altına almalıyız. Bunları sağladığımızda Türkiye'nin potansiyelinin bizi ikinci yüzyılımızda bambaşka yere taşıyacağına inanıyorum. Türkiye ikinci yüzyılına güçlü bir potansiyelle giriyor. El ele vererek, bu potansiyeli hayata geçirebileceğimize, çok daha güzel bir gelecek kurabileceğimize inanıyorum” dedi.  

Prof. Dr. Michio Kaku: Kanser ortaya çıkmadan tedavi edilecek

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ikinci gününde dünyaca ünlü teorik fizikçi Prof. Dr. Michio Kaku, “Türkiye-Gelecek 50 Yıl” başlığı altında yakın gelecek hakkında konuştu. Michio Kaku, yıldızlar arası seyahatin mümkün olacağını söyleyerek, “2050 yılında çocuklarımız ve torunlarımız beşinci dalganın enerjisini kullanacak. Yıldızların gücünden bahsediyoruz. Aklın gücünü göreceğiz. İnternetin yerine başka bir şey geçecek. Beyin net olacak. İnternet nöronlar şeklinde olacak. Gelecekte siber gerçeklikte yaşayıp çalışacağız. Oturduğunuz masadan birçok şey yapacaksınız. Gelecekte tüm çalışmalar zihni olacak. Hayallerimizi yazıcıdan çıkarabileceğiz” dedi.

“Bütün insani bilgileri bir göz kırpma ile elde edeceksiniz”
Prof. Dr. Michio Kaku, “Avatarlara baktığımız zaman aklımızdan çıkacak imajlar gerçeğe dönüşecek. İnternet, bütün insan bilgisi gözünüze taktığınız lenste saklı olacak. Gelecekte üniversite öğrencileri gözlerini kırpacak ve bütün sınav sonuçlarını kontak lensimde göster diyecek. Gözünüzdeki lenste tüm bilgiler istediğiniz dile tercüme edilecek. Göz lensleri bir bilim kurgu değil. Zaten var. Gelecekteki iletişim şeklimiz bu şekilde olacak. Bu çok faydalı olabilir. Gelecekte kiminle ne konuştuğunuzu bileceksiniz. Bunu her dilde yapabileceksiniz. Bütün insani bilgileri bir göz kırpma ile elde edeceksiniz” dedi.

“Yeni bir karaciğer geliştireceğiz”
Michio Kaku, şunları anlattı: “Gelecekte bilgisayarların yerini kuantum bilgisayarlar alacak. Bu bilim kurgu değil. Bunlar bütün bilinen kodları kırıyor. Biz bunu her şey için kullanacağız. Gelecekteki bütün hesaplamalar bu bilgisayarlar tarafından yapılacak. Hiç biri nükleer atık olmayacak. Daha fazla nükleer kaza meydana gelmeyecek. Doğa anamız da zaten enerjiyi bu şekilde kullanıyor.  Kuantum bilgisayarları hayatın kendisinin hesaplanmasını sağlayacak. Hayatın kendisi dijital değil. Kuantumdur. Hayatın sırrının açığa çıkmasından, hayatın yaratılmasından, korunmasından bahsediyoruz. Bu noktada biyoteknolojiden bahsediyoruz. Aşırı alkol tüketenler için yeni bir karaciğer geliştireceğiz.”

Gelecekte kanserin tedavisi bulunacak
DNA teknolojisini kullanabileceklerini de vurgulayan Kaku, “Kanserin tedavisini bilgisayar sayesinde gerçekleştirebileceğiz. Tümör meydana gelmeden önce kanserinizi söyleyeceğiz. Gelecekte tuvaletiniz sizin DNA'nızı ölçecek ve kanserli DNA'yı bularak tümörü ortaya çıkmadan, kanser geliştirmeden on yıl önce size söyleyecek. ABD'de de kanseri tanıyacak kan testine izin verildi. Böyle bir kan testi ile birlikte kanser var mı yok mu ortaya çıkacak. Tümör dediğimiz kelime ortadan kalkacak. Kanser için de aynısı geçerli olacak” diye konuştu.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir