MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İntihar, çok zor bir eylemdir
Röportaj
4 Kasım 2019 Pazartesi 08:58

İntihar, çok zor bir eylemdir

Gönül Soyoğul sordu, Prof. Dr. Ali Saffet Gönül yanıtladı...

Bu yılki 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’nün teması intihardı.

Sözlük anlamıyla özkıyım, bir kimsenin, ruhsal ve toplumsal nedenlerle, yaşamına kendi eliyle son vermesi, kendini öldürmesi...

Dünya Sağlık Örgütü rakamları, yılda yaklaşık 1 milyon kişinin hayatına son verdiğini gösteriyor. 2030’da sayının bir milyonun üzerine çıkacağını öngören DSÖ verilerine göre intihar oranları dünya genelinde son 45 yılda %60 arttı ve her 40 saniyede bir kişi intihar ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ise, 2002 – 2018 dönemini kapsayan 17 yılda 50 bin 378 kişi hayatına son verdi. Verilere göre söz konusu dönemde, Türkiye'de her sene ortalama 2 bin 963, her ay 246, her gün 8 kişi intihar etti.

Son 17 yılda intihar edenlerin 5 bin 318'i aile içi sorunlar, 4 bin 481'i geçim sıkıntısı, 10 bin 887'i hastalık, bin 4'ü ticari başarısızlık, 2 bin 412'si aşk ve istediği ile evlenememe, 3 bin 896'sı diğer nedenlerle hayatına son verdi. 21 bin 256 kişinin ise neden intihar ettiği bilinmiyor.

Ve intihar olaylarının en sık yaşandığı ülkeler sıralamasında Türkiye, yüzde 7.3’lük oranla 1OO. Sırada…

Hepimiz biliriz ki, rakamlar elbet bir fikir verir ama trajedileri anlatmaz. Keza, nedenlerini, niçinlerini de…

“Umutsuzlukla cesaretin birleştiği nokta” mıdır intihar?

“Ne çıkar sonu bir neşe ve hüznün

Açılmış bir kapı ümit boşluğa,

Ölüm şifasıdır her üzüntünün

Sükût defne dalı her yorgunluğa” diyen şair (*) gibi, her üzüntünün şifası mıdır gerçekten?

Ünlü, başarılı, başarısız, sağlıklı, hastalıklı, yoksul zengin demeden, kadın erkek, genç yaşlı ayırmadan ölümü ‘kendi elinden’ seçmek neden? Özgürlük mü, tutsağı olduğumuz duygulardan kurtulduğumuzu sanmak mı?

O kadar zor, o kadar yakıcı/sarsıcı bir konu ki intihar, felsefeden sosyolojiye, toplum bilimden psikiyatriye kadar binlerce soru, binlerce yanıt var bu alanda, bu derin, acılı okyanusta…

Daha önce de söylemiştim. Bana göre Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı’nın en alçakgönüllü, yardıma hazır, bilgili, yatıştırıcı öğretim üyesi olduğu için… hayatın her alanını kapsayan ‘karar verme mekanizmaları’ uzmanlık alanlarından biri olduğu için…  Her uzattığımda dost elini hiç geri çevirmediği için bendeki yeri apayrı olan Prof. Dr. Ali Saffet Gönül’e danıştım bu iç kıyıcı konuyu, özkıyımı… Yine sohbet eder gibi, yine sağaltıcı, yol gösterici cevapladı sorularımı…


GÖNÜL SOYOĞUL: İntihar deyince ben, altında hep psikolojik hastalık olduğunu düşünürdüm. Ama intiharların birçok sebebi olduğunu, intihar edenlerin yarısının bir ruh hastalığı olmadığını ortaya koyuyor araştırmalar. Bu da insanı şaşırtıyor. Ruh hastalığı da yoksa insan düşünüyor; bir kişi benzer koşullara dayanırken bir diğeri niye dayanamıyor, ölmeyi seçiyor?

ALİ SAFFET GÖNÜL: İntihar için, kişinin kendi eliyle hayatına son vermesi tanımını yaparsak, burada birkaç şeye dikkat etmek gerekiyor. Altruistic dediğimiz bir intihara mesela.  Diyelim ki siz bir savaştınız, karşıdaki düşmana karşı bir şey yapamıyorsunuz, belinize dinamit bağlayıp, diğer arkadaşlarınız ölmesin diye kendinizi tankın altına atıyorsunuz. Bazen çok dürtüsel, bazen de çok planlı, başkaları için kendi hayatından vazgeçebilmek. Benzer bir psikoloji de intihar bombacılarıdır. Orda da bir intihar gözüküyor ama intiharın kendisine baktığınız vakit, kendinden vazgeçerek kendi zihnindeki daha büyük bir düşünceye hizmet etmek amacında… Aslında orada amaç kendini yok etmek değil, daha büyük bir şeye hizmet etmek… Uzun yıllar zaten intihar bombacılarının yanlış yorumlanmasının sebebi de bu… İnsanlar psikopat, manyak ya da başka hastalığı olduğu için değil, o yönde hareket etmeyi doğru buldukları için… Benzer şeyleri fedakar insanlarda görüyoruz, itfaiyecilerde, askerlerde görüyoruz. Yine bir grubun hayatını kurtarmak için bu kişilerin fedakarlık yaptığını görüyoruz.  Bu bir çeşit intihar.

“Ama toplumda bunun adı kahramanlık olarak geçiyor. İntihar bombacıları da kendi gruplarında öyle yüceltiliyor.”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Sonuçta toplumu kurtardığı için o kişi, topluma büyük hizmet ettiği için böyle düşünülebilir. Kazara intihar edenler de var. Her intiharın amacı kendini öldürmek değildir. Bazen intiharlar karşı tarafa mesaj (özellikle ikili ilişkilerde) ya da yardım talebi olabilir. Kişi, öyle bir sosyoekonomik düzeyde, sosyoekonomik sıkıntıda yaşıyordur ki. Mesela genç bir kız erken yaşta evlendirilmiş, eşi çok kötü davranıyor, eşinin ailesi çok kötü davranıyor ama çıkış yok, eve dönemiyor vs. Uyum bozukluğu ve depresif belirtilerin yanında intihar girişimlerinde, gerçekten ölmek istiyor mu, ya da bulunduğu durumdan dolayı yardım mı istiyor? Bakarsınız acile böyle bir hasta gelir. Ya da kişi boşanıyordur ya da kız arkadaşı, erkek arkadaşı terk ediyordur, ona gitmeme mesajını güçlü olarak verebilmek amacıyla ilaç içiyor. Yani burada amaç bedeni yok etmek değil ama karşı tarafa mesaj ya da yardım isteğidir, ciddiye alınmalıdır. Bakarsınız hesaplamalar yanlış olur ve kazara hastayı kaybedersiniz.  Bir de dürtüsel olarak anlık intihar girişimleri var. Mesela biri kızmıştır birine, tutar o tartışmanın sonunda kendisini arabanın altına atmaya çalışır, bir anlık. Genellikle ergenlerde gördüğümüz kızıp ilaç almak. Bu daha çok dürtüsel, hayatından vazgeçmek gibi bir planı yok ama annesine ya da babasına karşı ergende gördüğümüz böyle bir davranış var. Tabi ki bunlar sonuçta bedenine zarar verme davranışı ama yok etme davranışı değil.

“ Dürtüsel deyince… Herkesin başından bu türde bir düşünce geçmiştir diyebilir miyiz?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Dürtüsel demek, genellikle sonunu planlamadığınız davranış.

“Sonuçta hepimizin kızdığı birileri oluyor, anneye kızıyorsun, işverene kızıyorsun, eşine/sevgiline kızıyorsun vs. vs. Yani altında yatan aslında karşındakini cezalandırma isteği mi?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Karşı taraf güçlü, ya da mesajı almıyorsa, mesajı en güçlü şekilde vermeye çalışıyorsunuz. Sonuç olarak güçlü mesaj vermenin yollarından bir tanesi de kişilerin kendi bedenlerine zarar vermesi.

“Bu dürtüsel olan intihar girişimlerine en çok hangi yaşta rastlanıyor?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Ergenlerde, bir de kişilik bozukluklarında. Kişilik bozuklukları tam bir hastalık grubunda değil ama sonuç olarak insanların yüzde 5 ile 10 arasında kişilik bozukluğu göstereceğini düşünürsek, bu tip dürtüsel davranışlar oluyor. Neden bunu söylüyorum. Çünkü intihar girişimi oluyor burada, intihar girişiminde bulununca da istatistiklere yansımıyor ama toplum üzerinde etkisi oluyor. Uyduruyorum; köprüye çıkıyor bana şunu yaparsanız vazgeçerim… Burada da aslında belli bir öfke var, çaresizlik var. Dürtüsel davranışların altında zaten şu mesaj vardır; ‘bana yaklaşma, ben iyice köşeye sıkışmış kedi gibiyim, her şeyi yapabilirim ve kendime de zarar verebilirim.’ Tabii ki bunun psikolojik anlamda yorumlanması çok farklı. Kişinin karşı tarafı, içsel olarak öfkelendiği kişiyi iyice alması ve kendini yok ederek karşı tarafı da yok etme, zarar verme gibi bir davranış var ama bu tabii olgun bir davranış değil. Bunları bir kenara koyacak olursak, her gün acilde gördüğümüz başvurulara, sizin verdiğiniz rakamlara dikkat edecek olursak; psikiyatrik hastalığı olanlar ve olmayanlar diye az önce söylediniz. ‘Raporlandırılmış psikiyatrik hastalığı olanlar’ demek lazım. Çünkü bir kısım hiç psikiyatriste gitmemiş, ya da ilk kez hastalanıyor, sonuç olarak intiharla gelmiş olan grup. Normal bir insanın intihar etme oranının, hasta bir insanın intihar etme oranından çok çok düşük olduğunu görüyoruz.

“Yani intihar eden, ya da intihara teşebbüs eden insanların büyük çoğunluğunun altında mutlaka bir rahatsızlık mı var?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bir rahatsızlık aramakta fayda var.

“En çok hangi rahatsızlık, depresyon mu mesela?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Mesela depresyondaki hastaların yüzde 15’inin hayatlarında en az 1 kere intihar girişiminde bulunmuş, ya da intihar sonucuyla vefat ettiğini biliyoruz. Şizofreni hastaları yine bu oranlara yakın. Madde kullananlarda; dürtü kontrolü çok bozulduğu için karamsarlık, ani öfke durumlarında hızlı da davranıldığından dolayı hastanın kaybını görüyoruz. En temel gördüklerimiz bunlar. Depresyon dediğimiz şey; kişinin kendinden, gelecekten, çevresinden artık beklentisinin olmaması demek. Dolayısıyla beklentisi olmayınca da hayata devam için bir nedeni kalmıyor. Ama bu kadar basit değil. Çünkü intiharda bir miktar öfke ve motivasyonun olması lazım. Çünkü intihar, çok zor bir eylemdir. Bir insan intihar edebiliyorsa içte bunun için bir motivasyonu, enerjisi ve sıklıkla öfke durumu söz konusu demektir. Depresif ya da şizofreni hastası bir insanın ’ben kendimi gideyim öldüreyim’ demesi kolay değil…. Bir insana zarar vermek zor, kendine zarar vermek çok daha zordur. Dolayısıyla bunun için bir miktar enerjisi olmak zorundadır. Tabi burada kişinin gün içinde çok enerjik olmasından bahsetmiyorum, öyle anlaşılmasın. Bu davranış için enerjisi… Ama bazı depresyon hastalarında bu enerji olmuyor, biz düzeltiyoruz, düzeltene kadar da kontrol ediyoruz. Çünkü bu enerjisi olsa yapacak. İntihar çok kolay bir eylem değil.

“Bazı ilaçların intihara neden olduğu, intihar fikrini geliştirdiği yolunda açıklamalar için ne diyorsunuz?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Eskiden böyle bir düşünce vardı. Hastalar düzelirken, anti depresanlar düşünceden önce motor hareketleri düzenlediği için intihar fikri düzelmeden motor hareketler, motor enerji düzeldiği için daha kolay intihar etmeyi düşünüyordu.

“Az önce sözünü ettiğiniz o enerjiyi buluyor yani?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Evet. Ama bunun geçerli olduğuyla ilgili elimizde bir veri olmadı. Özellikle bu yeni kuşak antidepresanların 24 yaş altında intihar fikrini arttırdığı ile ilgili veriler ortaya çıktı. Ama intihar hareketini, girişimini arttırmadığı bulundu. Bu ilk ortaya çıktığında Amerika’da ciddi anlamda antidepresan kullanımı azaldı ama intihar oranları arttı. İntihar fikrini çocuk ve ergenlerde artırmasına rağmen yetişkinlerde arttırdığı ile ilgili elimizde bir veri yok. Elimizdeki veriler antidepresanların bu konuda işe yaradığı. İlaçların etki etmesi için belli bir süre gerekirken tabii ilacı verip hastayı birkaç gün sonra kaybettiğimiz de oldu ama bu ayrı bir şey. Biz gerekli adımı atıyoruz ama bazen yetmeyebiliyor. Yine ergenlerde antidepresanların kullanımı hala devam ediyor ve özellikle bu konuda arkadaşlarımız o dürtüyü, öfkeyi azaltan ilaçları da antidepresanla beraber verdiği için o iddia edildiği kadar yüksek oranları görmüyoruz. O yüzden çok çekinilmesine gerek yok. Eğer işini iyi bilen bir doktor bu ilacı veriyorsa, bunların hepsini hesap ediyor demektir.

“İşsizlik artınca intihar sayıları da artıyor diyen, ekonomik kriz dönemlerini ele alan uluslararası çalışmalar var. TÜİK’in verileri, oranların artmış olması, ekonominin gidişatıyla da bağlantılı mı? İntiharın artmasının birçok nedeni var ama işsizlik, ekonomik krizler bunlara sebep oluyor mu, nasıl sebep oluyor?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: İntihar bir sonuç. Pek çok faktör intihara doğru kayışa neden oluyor. Bu faktörlerden bir tanesi, yatkın grubun, siz söylediniz ya; aynı şeylere maruz kalan bir grupta intihar görmüyoruz ama diğer grupta görüyoruz diye… Sonuç olarak daha kolay depresyona girecek durumların ortaya çıkması.

“Depresyona girmeyi kolaylaştıran durumlar nedir?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Sosyal desteğinizin kaybolması, ki akraba bu yüzden önemlidir. Mesela işiniz kaybettiniz, iş yeri arkadaşlarınızı da kaybediyorsunuz, hafta sonu takıldığınız arkadaşlarınızla takılamaz hale geliyorsunuz maddi gücünüzden dolayı… Bu önemli bir faktör. İşsizlikle beraber, işsizliğin neden olduğu yetersizlik hissi oluyor. Bunların hepsi depresyonu arttırıyor. Bir anne ya da babanın çocuğunun geleceği ile ilgili endişeye kapılması… Bunlar, yatkın grubu daha kolay depresyona sokuyor ve intihara…

“Dolayısıyla işsizlikte, ekonomik krizlerde bu tür tablolar artıyor…”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Şu da var. Mesela siz belli bir borç yaptınız, yoğun utanmayla gelen, kendi gururunuzun incinmesi, depresyona girmenize gerek yok, hani Japonlarda gördüğümüz harakiri meselesi gibi, bunun sosyal konumunuzla uyuşmadığını hissettiğiniz gibi hayatınıza son veriyorsunuz. Mesela kişinin hayatıyla ilgili son derece olumsuz şeyler gelişmiş ve fark ediyor ki bu olumsuz şeyler ailesine zarar verecek, dolayısıyla kendisini ortadan kaldırırsa diğer üçüncü şahısların ailesine zarar vermeyeceğini düşünüyor. Kendini feda etmek, intihar bombacısının yaptığı gibi… Dolayısıyla ekonomik durumun bozulduğu her şey depresyonla ilgili değil, ama depresyonu muhakkak arttırıyor ve ekonomi bozuldukça yardım alma şansı azalıyor, umutsuzluk hissi artıyor. Sosyoekonomik seviye düştükçe psikiyatriye de ulaşım azalıyor. Gerçi bizim ülkede bu geçerli değil, nispeten hastanelere ulaşılabiliyor ama alınan hizmet farklı. Diğer faktörler de etkiliyor. Savaşta da bakıyorsunuz, insanların intihar oranlarında belli bir artış ortaya çıkıyor. Bir şeyi atlamamak lazım, ortamdaki agresyon(*) ne kadar artarsa psikiyatrik hastalardaki agresyon da o kadar artar. Yani eğer bir toplumda öfke şiddet artmaya başladıysa psikiyatrik hastalardaki şiddet de o kadar artar.

“Kliniğe gelen hasta sayısından mı anlıyorsunuz bunu, artıştan mı?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Agresyon arttığında intihar girişimi yöntemleri de daha ağır oluyor.

“ Nasıl yani, mesela?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Mesela boğazını kesen, bileklerini parçalayan hastalar gibi, zaman zaman bunları agresyonla paralel görebiliyoruz. Onun dışında da agresif girişimler var. Silahlı girişimler, silahlı girişim bizim için önemli. Çünkü kişi kesin sonlandırmaya yönelmiş. O yüzden bir numarada o var. Kendini asma, çok yüksek oranda. Çünkü hayatı sonlanması kesin.

“Az önce akraba önemli dediniz. Kalabalık ailelerde daha mı az görünüyor intihar vakası?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: İçerik önemli. Akraba olabilir, arkadaş olabilir. Ama ne kadar dostunuz, zor durumda kaldığınızda size destek olacak insan varsa ya da öyle hissettiren, bu insanı depresyondan koruyan bir şey. Ama intihar eşittir depresyon olmadığı için bu desteğe sahip olan insanlar da mesela çok iyi bir yatırım yapıp arkadaşlarına çok iyi bir şey yapmak isterken hayat öyle bir hale getiriyor ki o yatırımı kaybediyor ve insanlara karşı duyduğu hüzün ve değersizlik hissi, intiharla sonuçlanabiliyor

“ İntiharların yapılış biçimiyle ilgili verdiği mesajlar neler? Örneğin suda ölümü seçmek. Niye insan suda, denizde boğulmak istiyor? Kendini asmak, zehir içmek, ilaç içmek, bileklerini kesmek… Yani kişinin kendine zarar vermesinin ötesinde bir de seçtiği ölüm biçimi var. Kimi acısız bir yolu seçiyor, uyku ilacı alıp uykuya dalar gibi sonlandırmak gibi. Bu daha basit ve kolay bir yöntem gibi geliyor ama bilek kesmek, boğaz kesmek, kendini asmak, suda ölmek  gibi… Bunlar intiharın ötesinde başka mesajlar da taşıyor mu?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bizim için en önemli faktör; neye kolay ulaşılabiliyorsa intihar onunla yapılır. Mesela elinde silah varsa… Bu hiç istemediğimiz bir şeydir, o yüzden intihar riski olan hastalarda buna çok dikkat ederiz. Çünkü bu şöyle bir şey; hasta tereddüt eder, düşünür düşünür ve o tereddüt ortadan kalkar ve o sırada elinin altında silah varsa, ipe ulaşabiliyorsa, balkon yüksekteyse, hastayı kaybetme ihtimali yükseliyor. Ateşli silahlar, yüksek evler çekindiğimiz şeyler. Zehirde de şöyle oluyor; çok organize, günlerce araştırıp nasıl intihar ederim diye araştıran insanlar var. En ağrısız ve hızlı şekilde nasıl olur diye, buluyorlar da. Bazı internet sitelerine yazıyorlar. Şuanda bazı dizilerde de var. Hiç intihar etmeyecek bir insanı medyanın veya bir dizinin intihar ettirmesi mümkün değil ama aklında olan ve bunu araştıran biri için tetikleyici olabilir.

“Su ana rahmini temsil ediyor, denizde/ gölde/ ırmakta intiharın bununla bir ilişkisi var mı?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Genellikle depresyon çok büyük iç sıkıntısı, öyle içi yanıyor ki insanların… Belki bir ferahlık hissi bilemiyorum. Açıkçası çok yorum yapabileceğim bir konu değil. Daha çok ulaşılabilirliliği söz konusu. Eğer başka bir yöntem akla gelmiyorsa, ya da bir şekilde bir yöntem zihninde kaldıysa tercih edilmiş olabilir.

“ İntihar edenlerin yakınları, istatistiklere bile girmiyorlar. Ölen için bir anlamda acı/endişe gibi yaşadığı duygular bitmiş oluyor. Geride kalanlar açısından intihar ne anlama geliyor, toplum açısından, çevre açısından? Öncelik birinci derece yakınları tabi…”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bir defa her ölüm erkendir ama intiharlı ölüm çok hızlı ve ani geliştiği için, aileleri çok daha fazla etkiliyor. Bir de tabii genç ölümler oluyor. Psikiyatrik hastalıklar, diğer kanser ya da kronik hastalıklar gibi görülmediğinden, diğer hastalarda bazen çok uzun yıllardır hastalıkla mücadele ettikten sonra hastanın kendi de aile de bir miktar böyle bir şey olabileceği fikri akla gelirken, psikiyatr hastaları için intihar çok daha ani olan bir şey. Ailede de şaşkınlık, öfke… Diğer ani kayıplar gibi. Bazı ailelerde utanç…

“ İntihardan dolayı kendilerini suçlamak?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Tabii. Yani eğer fark edilseydi, daha iyi ilaçlar, ya da yatırılsaydı, zaten geriye dönük bu soruların bir sonu olmuyor. Buradaki yas reaksiyonu çok daha ağır oluyor. Bizim ailelere genellikle yaklaşımımız hasta, hastalık sonucu intihar ettiyse, bunu da diğer pek çok hastalığın sonucunda arzu etmediğimiz vefata yol açtığını anlatmak. Aileler en azından bunu hastalığın bir sonucu olarak gördüklerinde bir parça rahatlıyorlar ama her ölüm erkendir, intiharla olan ölüm çok erkendir.

“ Yakın zamanda 9 yaşında Suriyeli göçmen bir ailenin çocuğu kendini astı. Başarılı olduğu, okulda aşağılandığı yolunda bilgiler yer aldı basında. 9 yaşında bir çocuk nasıl olur da ölümü, kendini öldürmeyi düşünüyor? Asmak, üstelik planlı. Bu çok çarpıcı/sarsıcı bir örnek sanırım değil mi?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Oradaki ortam nedir, aile yükü nedir, bunları bilmiyoruz. Okulda aşağılanma ya da dışlanma varsa, bu depresyonu arttıran bir neden. Sosyal bir desteğin olmaması hatta dışlanmış olmak acı verir. Ama bunun nedeni bu mudur, yoksa başka bir ailevi neden midir, yoksa çocuğun bir rahatsızlığı ile mi ilgili bilmiyoruz. Çünkü başarıyla ilgili değil. Başarılı insanların gayet psikiyatrik hastalıkları olabilir. Ayrıntılı bilgi sahibi olmadan yorum yapmak zor ama şunu unutmamak lazım; göçmenler arasında psikiyatrik rahatsızlıklar diğer genel toplumlara göre daha yüksektir. Bu ve benzeri durumu sıklıkla görüyoruz. İlla Suriyeli göçmen olması değil, mesela Güneydoğu’dan buraya gelen, ya da buradan Güneydoğu’ya giden… Sonuçta onlar dışlanabiliyor. Başka ülkelere göç eden… Bu bildiğimiz risk durumlarından biri. Bu gibi durumlarda da sosyal rehabilitasyon dediğimiz sosyal desteği sağlayabilme önemli.

“Toplumdaki agresyon arttıkça, bize gelen vakalar, vahşileşiyor, artıyor dediniz. İntiharı önlemenin en azından azaltmanın yolları vardır sanırım. Aileye, topluma düşen görevler… Ne yapmalıyız? Bireysel olarak, toplumsal olarak? Günlük hayatta şiddet artıyor, her dakika birileri birilerinin boğazına sarılıyor. TV’ler şiddet içeren dizilerle dolu. Akıl sağlığımızı nasıl koruyacağız bu durumda?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: İntihar çok özel bir durum. Yüz binde 3-4, görülen bir durum Türkiye için. Dolayısıyla davranış olarak toplumda çok düşük bir oranda görüyoruz. Ama sarsıcı bir durum, aile için çok sarsıcı… Şunu kabullenmek daha kolay, bir şekilde insanın başka bir faktör tarafından hayatının sona erdirilmesi, trafik kazası, savaş vs. Bunlarda ortada bir suçlu var ama intihar, kişinin kendi hayatını kendinin sona erdirmesi; bu, kabul etmemizin çok zor olduğu bir fikir. Halihazırda Türkiye’de intihar oranı pek çok ülkeye göre düşük, dünyada ortalama sıralamada… Burada, intiharın belli bir süreç sonunda olduğunu bilmek, intihar fikrinin her insanda olabileceğini, ama bu fikre sahip olmanın, aynı ateşli bir hastalığa sahip olunabileceği gibi, ateşiniz olduğunda nasıl doktora gidiyorsanız bunda da yardım arayışınızın bir hak olduğunu düşündüğünüzde, bu durumla baş etmek daha kolay olur. Bunu hiç konuşulmayan, tabu sınıfına sokulan bir hale getirirseniz, böyle bir durumu olan kişi alay edileceği, küçümseneceği, kendinin zayıf olacağı düşüncesiyle yardıma arayışına girmez, bundan bahsetmez. Bunu bir hastalık belirtisi, hastalık olarak görüp sıkıntıda olan insanları tedaviye yönlendirmek lazım. Ama bu ilk başta bahsettiğimiz Altruistic fedakarlıkla giden davranışı açıklayan bir şey değil. Dolayısıyla o tip davranışları da sorumsuzca övmemek gerekiyor. Sonuç olarak o tip davranışların da kahramanca olan olduğu gibi son derece lüzumsuzca kendisine ve başkasına zarar verici hale gelmesi de mümkün olabiliyor.

“İntiharın konuşulması artırır mı bu eylemi?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: İntihar hakkında konuşuldukça intiharın artması değil intiharı düşünen bir grubun olduğunu biliyoruz ama bunlar konuşuldukça normalize olduğunda, yöntemler akla geldiğinde o zaman bir kolaylaştırıcı faktör olabilir. Yine de ne çok bunu normalize etmek, ne de hiç konuşmamak. Bunu da her konuda olduğun gibi uygun şartlarda ve ortamlarda konuşmakta fayda var.

“Yöneticilere bu konuda düşen görevler ne olabilir? Psikiyatra ulaşmak zor, devlet hastanelerinde inanılmaz sıra var, size geniş zaman ayırması gereken psikiyatrist doktor ne yapsın? 5 dakikada bir ilaç yazıp gönderiyor. Belki ilaçsız, sadece konuşarak düzelecek bir sorun var. Bu hizmeti ancak özelden alabiliyorsunuz, ancak orada da ücretler yüksek.  Psikiyatr, özel sağlık sigortası kapsamına girmiyor. Hastalık olarak görülmüyor sanki bu konu?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Devletin yapabileceği en iyi şey; bunun hastalık sınıfında olduğunu kamuoyuna net olarak, psikiyatrik hastalıklarla beraber sokmak. Tabii ruh sağlığı yasasının hala çıkmadığı bir ülkedeyiz. Net bir yasamız yok, çeşitli yönetmeliklerle bu telafi edilmeye çalışılıyor. Sağlık hizmetlerinin kalitesi ve ulaşılabilirliği çok önemli. Bir yandan doktora hızlı ulaşıyorsunuz ama çok kısa ulaşılıyor. Dünyadaki pek çok ülkeden daha kolay ulaşılıyor doktora, Türkiye’de. Ama kısa ulaşabilirsiniz. Belki de doktora da ihtiyaç kalmadan belli bir sürecin, çünkü çok büyük bir miktardan bahsetmiyoruz intiharın özelinde. Etkisi büyük ama sayı çok büyük değil. Ayrı birim kurmaya gerek var mı bilmiyorum ama acil psikiyatrik müdahaleler dediğimiz birimler olmasında fayda var. Bir de değişik tarama yöntemleri var. Mesela akıllı ürünler, yapay zeka vs. Bir çocuk 3 defa intihar ile ilgili bir şeyi aradığında aileye uyarı gitmesi gibi. Mesela, uyduruyorum, instagramda intihar ile ilgili bir şey aradığınızda yardıma ihtiyacınız var mı diye soruyor instagram. Bu tip şeyler. Medyaya da düşen şeyler var.

“TV dizileri, İntihar haberlerinin veriliş şekli. İntihar haberleri medyada uzun uzun yer alıyor. Bunlar intiharları artırır mı?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: İntihar haberlerinin çok verilmesinin, intihar oranını arttırması beklediğimiz bir şey değil. Amerika’daki meslektaşlarımızla yaptığımız bir kongredeki tartışmadan örnek vereyim. Robin Williams için konuşuldu. Robin Williams’ın intiharı çok büyük bir haber oldu. Bunu nasıl düşünüyoruz diye konuştuk. Benim örneklerim şöyleydi; Robin Williams bipolar hastasıydı biliyoruz ama şu mesajı vermemeli basın; ‘Robin Williams da bipolar hastasıydı, baş edemedi.’ O zaman hasta diyecek ki; ‘o meşhurdu, parası vardı baş edemedi, ben nasıl baş edeyim?’ Diğer taraftan bunu çok iyi kullanan medya da var; ‘Robin Williams da hasta olabiliyor, bu hastalık utanılacak bir şey değil, mücadele edilecek bir şey.’ Örneği farklı şekilde göstererek akıllıca da şeyler yapılabiliyor.

“İntihar eşittir; kaçış, acizlik, kendine dönük saldırganlık, iletişim yardımı için çığlık, tehdit veya intikam metodu, pişmanlık ve itiraf… Ne dersiniz?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Hepsi doğru ama hepsi yanlış.

“Neden?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bunları genellemek yanlış olur.

“Her hastanın özel bir durumu var demek mi oluyor bu?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Acizliği bir kenara koyacak olursak, bazen bir kaçış, bazen kendini ifade edememe, bazen depresyonun getirdiği büyük çöküş, suçluluk hisleri…

“Rakamlara göre intihar girişimi, gerçek intiharlardan 10 kat daha fazla. Erkekler, kadınlardan daha çok intihar ediyorlar, neden?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bunun birçok sebebi var. Erkeklerde agresyon daha fazla, erkekler eş kaybında daha hassaslar mesela. Eşini kaybetmiş bir erkeğin yıldönümlerinde intihar oranı daha fazla. Böyle bir fark var ama intihar girişimlerine baktığımızda, kadınlarda daha çok görüyoruz. Çünkü daha çok yardım arayışı var. Şu çok önemli; ne kadar kelime kullanabiliyorsanız, ne kadar kendinizi iyi ifade edebiliyorsanız o kadar çok sesinizi duyurabilme imkanınız var. Benim klinik tecrübelerim şunu gösteriyor ki, toplumumuzun maalesef hala kullandığı kelime dağarcığı ve kendini iyi ifade etme durumu arzu edilenin çok altında. Hem bunu değişik sebeplerden geliştiremiyoruz, hem de eğitimi arzu edilen boyutlara ulaştıramıyoruz. Kendini ifade zayıflığı azaldıkça, bedensel iletişim artar. Sonuç olarak örnek verirsek eşinden şiddet gören bir kadın, kendisini ifade edeceği bir ortam olmazsa bir şekilde yardım çığlığını buna taşıyabiliyor. Ama gidip başvurabileceği merciiler olduğunda bu azalıyor.

“Bir de ötenazi var, tıbbi yardımla hayatını sonlandıranlar… Türkiye’de  ötenazi hakkı yok. Sizce bu bir hak mı? Nasıl değerlendiriyorsunuz?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bunu en son Kanadalı meslektaşlarımızla tartıştık, çünkü  onlarda böyle bir program var. Açıkçası hali hazırda yorum yapabilecek bilgimin ve tecrübemin olmadığını ifade edeyim ama arkadaşlarımızdan son derece ilginç örnekler geldi. Mesela bir kadın, Nazilerin elinden kurtulmuş kanser hastası, belli bir süre sonra ağrıları çok yoğunlaşmış ve hayatını ötenazi ile sonlandırmaya karar veriyor. Emin misin diyorlar, “eminim, çünkü Hitler yaşayıp yaşamayacağım kararımı benden almıştı, en azından ölme kararımı kendim vermek istiyorum” şeklinde bir cevap veriyor. Yine bazı hastalar, hastalığının getirdiği yük, ya da kendi hastalığından dolayı ailesine getirdiği yük düşüncesiyle depresyonda olmadan karar vererek hayatlarının sonlanmasını arzu ediyorlar.  Dışarıdan zor bir karar gibi gözüküyor ama… Mesela benzer bir şey Alzheimer için de geçerli, belli bir süre sonra her şeyi unutacağınızı düşünün… Belki de unuttuğunuz dönemde daha fazla yük olmayayım açısından karar verebilirsiniz. Ama oradaki paradoks da şu, karar veremeyecek kadar unutmuş oluyorsunuz. Bu tartışılan bir konu. Önümüzdeki yıllarda tüm ülkelerde kültürüne uysa da uymasa da değişik insanlar tarafından talep edilecek bir hak olarak karşımıza geliyor.

“Ama Müslüman ülkelerde bunun tartışılması bile mümkün gözükmüyor. Çünkü kişinin hayatına ancak Tanrı son verir inancı var.”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman olabilir ama yüzde 1’i Müslüman olmayabilir ya da Müslüman olarak da kendi tercihini yapabilir. Şunu demem zor; bu fikre ne kadar karşı olunursa olsun, kimse için arzu etmesek de, hayatın öyle bir anı gelir ki, bu fikir sempatik gözükebilir. Bu yüzden şu anda bir şey demem zor ama önümüzdeki yıllarda bunun geleceğini görüyoruz.

“Ailede bir yakının ya da yakın çevresinde birinin intihar etmesi… Bulaşıcı mıdır bu davranış?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Davranışların belli bir bulaşıcılığı vardır. İyilik bulaşabildiği gibi kötülük de bulaşabiliyor. İntiharın genetik ciddi bir yükü var. O yüzden de ailede bir kişi intihar ettiyse ya da hasta intihar fikrini bize söylediyse bunu ciddiye alır ve hastayı yatırırız. Genellikle yapılan budur. İkinci mesele de bulaşıcılığı, bu genetik tarafı, bir kişide varsa olabiliyor. Buna dikkat etmekte fayda var. Ama intihar çok zor bir davranış, kişi bu davranışı yapacak kadar harekete geçmişse bu ‘özeneyim de yapayım’ değil. Özenme, yöntemi açısından olabilir. Yani Ahmet intihar etti ben de edeyim değil. Tabii histerik toplu intihar eylemlerini ayrı tutuyorum. Orada daha çok kültürel bir davranış ve amaç var. Ama onun dışında ‘o intihar etti ben de edeyim’, bu pek olmaz. Bir anne ya da babanın intiharı muhakkak bir çocuğu direkt olarak etkileyecektir. Genetik olarak risk de taşımasına neden olacaktır. Ama anne baba intihar etti, bu çocukta da olacak demek, çocuğa haksızlık. Yine de dikkat etmekte fayda var. Bizim için her zaman ailede bir intihar vakası dikkat çekici bir unsurdur.

“Doktor olarak sarsıntı yaratıyor mu peki hastanın intiharı?”

ALİ SAFFET GÖNÜL: Öyle hastalar var ki yaşadıkları süreç çok ağır, tedaviden arzu edilen sonuç alınamadığı oluyor. Ama bazen de bir bakıyorsunuz ki her şey iyi giderken bir anda şok olduğunuz bir durum söz konusu oluyor. Bir de hasta bir dönem gelmiyor, iyi olduğunu zannediyorsunuz ama bir bakıyorsunuz sizden bir süre sonra intihar etmiş. Bu bizim istemediğimiz bir komplikasyon ama nasıl onkolojide hastalar kaybediliyorsa, psikiyatride de bu oluyor. Psikiyatr için de bu tramvatik, sarsıcı bir olay.

(*) Ahmet Hamdi Tanpınar

(*)Agresyon: Saldırgan veya vahşi davranış biçimi şeklinde sonuçlanan sinir veya antipati)

 

PROF. DR. ALİ SAFFET GÖNÜL: İlk ve orta öğretimi TED Ankara Kolej’inde, lise eğitimini İzmir Bornova Anadolu Lise’sinde tamamladı. Tıp eğitimini Hacettepe Tıp Faku?ltesi’nde aldı. Tıp eğitimi sırasında kısa süreli olarak İngiltere’nin Sheffield kentinde NHS Hastanesi Nefroloji Ünitesinde çalıştı. Psikiyatri ihtisasını Erciyes Üniversitesi Psikiyatri Anabilim dalında yaptı. İhtisası sırasında kısa süreli eğitimler için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinde Dr. Şahap Erkoç ve Almanya’nın Bremen Üniversitesinde olaya ilişkin potansiyeller konusunda Prof. Canan Başar Eroğlu ile çalışma şansını elde etti. 2002 yılında Prof. Dr. Simavi Vahip’in daveti ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim dalı Affektif Hastalıklar Birimine katılan Dr. Gönül, burada beyin görüntüleme çalışmalarına devam etti. 2004 yılında doçent oldu ve aynı yıl Fransız Hükümetinin Charcot Bursu ile Strasburg’da bulunan Louis Pasteur Üniversitesi Fizik Biyoloji Enstitu?su?nde yapısal ve fonksiyonel beyin görüntüleme konusunda eğitim aldı. Bir yıl süre ile Amerika Birleşik Devletleri’de Stony Brook Üniversitesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Kliniği ve Brookhaven National Labarotory’de post-doc olarak çalıştı. 2007 yılının Mayıs ayında Georgia’daki Mercer Üniversitesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölümüne klinik psikiyatri doçenti olarak atanmış, 2014 yılında aynı bölümde profesör olmuştur. European Neuropsychopharmacology Kongrelerinde 3 kez poster ödu?lu? alan Dr. Gönu?l, 2003 yılında bu kongreleri du?zenleyen kolejin “fellowship” ödu?lu?nu? kazandı. Yine aynı yıl ABD’de Society of Biological Psychiatry tarafından verilen uluslararası seyahat desteğini alma hakkını elde etti. 2007 yılında New York Bilimler Akademisi’nin “fellowship” ödülünü alan Dr. Gönül; 2009 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim dalı bu?nyesi altında SoCAT (Standardization of Computational Anatomy Techniques for Cognitive and Behavioral Sciences) beyin göru?ntu?leme laboratuvarını kurdu. Ocak 2011 yılında profesörlu?ğu?ne atandı. 2014 yılında ise Mercer Üniversitesinde Klinik Psikiyatri Profesörü oldu. 2016 yılında Ege Üniversitesi Bağımlılık, Toksikoloji ve İlaç Araştırmaları Enstitüsü müdürlüğüne atandı. Halen Tu?rkiye’de Ege ve ABD’de Mercer Üniversitelerindeki görevlerine devam etmektedir. Altmıştan fazla uluslararası indekse giren araştırma makalesi, 100’den fazla uluslar arası kongrelerde sunulmuş posteri vardır. Journal Affective Disorders Dergisi yayın kurulu üyesidir. Pek çok ulusal ve uluslararası dergide hakemlik yapmaktadır.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Arife
 23 Ocak 2022 Pazar 09:16
Harika bilgiler için teşekkürler
 Aylin yavuz
 14 Ocak 2022 Cuma 21:00
Lohusalar intihar ediyor keske ruh sagliklari zotunlu kontrol edilebilse ulkemiz de belki de bunun onune gecilebilinir
 Necati
 9 Haziran 2020 Salı 03:53
Hepsini soluksuz okudum hoca bu işi biliyor gerçekten
Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir