Sürdürülebilir dirençli bir gelecek için Mimarlar Odası İzmir Şubesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi ve IISBE (International Initiative for Sustainable Built Environment) ortaklığında düzenlenen “Dirençli Sürdürülebilir Kent Çalıştayı” başladı.
İzmir Mimarlık Merkezi’nde düzenlenen ve iki gün boyunca sürecek olan çalıştayın ilk gününde ana tema “Dirençli Kent Planlaması” oldu. Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya; Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener, İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Aşkar, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya ve İskenderun başta olmak üzere afet bölgesinden meslek odaları ve STK temsilcileri, yerel yönetimlerin ilgili daire başkanları, deprem uzmanları, İzmir’deki meslek odaları ve uluslararası alanda uzman isimler katıldı.
UYGULAMA VE KONTROL EKSİKLİĞİ
Çalıştayın açılış konuşmalarını gerçekleştiren Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Dr. İlker Kahraman dirençli kentlerin oluşturabilmesi için planlamaların yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Etkinliği gerçekleştirmenin sebebi dirençli kentler elde edebilmek. Buradaki asıl konu kader mi yoksa önlemini alabilir miyiz? Ya şu anda iklim krizi ile beraber tüm dünya dirençli kentler konusunda çalışmalar yapıyor. Bize de görevler düşüyor. Deprem ise bizim için yeni bir şey değil. İzmir’de Agora kazılarında, 2.500 yıl önce, İzmir’in gözyaşları dinsin diye şiirler bulunuyor. Depremden sonra İzmir yerle bir oluyor bunun üzerine şiirler yazılmış. Antakya’da buna benzer bir durum söz konusu. Antakya da yerle bir oldu. Depremle uğraşmamız gerektiğini biliyoruz. Ülkemiz deprem bölgesinde. Haritaya göre, deprem olduğunda, afetle ilgili uğraşmamız gereken yer Konya ve çevresidir. Fay hatları üzerinde bolca yapılaşmamız var. Büyük İstanbul depreminin beklendiği bu yıllarda, Türkiye ekonomisinin bundan etkilenmemesi için taşınmaların yapılması gerektiğini söylemek mümkün. Bu planlama ile mümkün. Sadece deprem bizde mi oluyor? Japonya’da 7.4’lük depremde kimse vefat etmiyor. Şili’de de 2015’te 8.3’lük depremde 7 kişinin öldüğünü öğrendik. Oysa bizde depremde çok büyük yıkımlarla karşılaştık demek bir hata yapıyoruz. Bu işe gönül vermiş meslek erbapları olarak bu hatanın nerede olduğunu bulup düzeltmeliyiz. Yönetmelikte birçok değişiklik yapsak da can kayıplarının önüne geçmeliyiz. Eski yönetmelikler depreme karşılık veriyor muydu diye baktığınızda İzmir depreminden sonra, daha önceki deprem yönetmeliklerinde İzmir depremini karşılandığını ve 6 Şubattaki depremleri de karşıladığını biliyoruz. Yönetmeliklerle ilgili sorun yok. Yönetmeliklerin uygun yapılması durumunda binaların yıkılmamasını sağlaması gerektiğini biliyoruz ancak 50 binden fazla can kaybının olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimiz çeşitli raporlar yayınladı. Afetin büyüklüğünü şöyle anlatmak gerekir, aktif fay haritası ile yüzey kırığı arasında 3 kilometre kadar fark var. Planlamada artan merkezileşmenin aksine yerel yönetimlerin etkin kullanılması gerektiğini biliyoruz” dedi.
3 AŞAMAYA DİKKAT ÇEKTİ
Büyük yıkımın ardından başlatılan çalışmalara ilişkin konuşan İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Aşkar, “İlk aşamada depremden yıkılan binaların yeniden yapılması gündemdedir. Ancak konuyu sadece bina yapmak olarak görmemek gerekir. Binaların yapılması daha kapsamlı bir planlama içinde, çalıştay başlığında belirtildiği gibi, bu tür durumlara karşı dirençli ve sürdürülebilir kentler kapsamında ele alınmalıdır. Dirençli ve sürdürülebilir kentler için ekonomik, sosyal ve çevre etkilerini göz önüne alan bütüncül bir yaklaşım oluşturmaya ihtiyacımız var. Bunun sonucu olarak bütün paydaşları, devlet, belediyeler, iş dünyası, toplum ve bireylerin katkılarını alabileceğimiz yapılar oluşturmalıyız. İlk aşamada kentlerimizi dirençli hale getirmemiz gerekiyor. Bu yaparken doğal afetlere ve iklim değişikliğine dayanıklı altyapılar için yatırım yapmalıyız. Buna paralel olarak, kriz anında birbirlerini destekleyecek biçimde sosyal etkileşimi arttırmalı ve güçlü toplum ağları oluşturmalıyız. İkinci aşamada sürdürülebilir kentlere yoğunlaşmalıyız. Bu kapsamda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı teşvik edilmeli, atıkların azaltılması ve yönetilmesi sağlanmalı ve ulaşımda da sürdürülebilirlik ön plana alınmalıdır. Üçüncü aşamada kente yönelik olarak inovasyon ve öğrenme kültürü yaratmalıyız. Kentin karşılaşacağı sorunlara inovatif çözümler geliştirebilmek için araştırma ve geliştirmeye kaynak ayırmalıyız” ifadelerini kullandı.
GEÇMİŞİ KENTSEL DÖNÜŞÜMLE YENİLEYECEĞİZ
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Mahmut Özgener ise, “Son dönemde kentlerin karşılaştığı streslerle birlikte demografik değişim ve nüfus artışı yönetimsel sorunları da beraberinde getirdi. Dirençli ve sürdürülebilir kentler kurmak ortaya çıkan yönetimsel sorunların çözüm noktasında da önemli. Artan nüfusun istihdam ve daha yüksek hayat standardı arayışı kırsal alandan kente göçü hızlandırıyor. Bu yüzyılın ortasına kadar kentsel alanlara yaklaşık iki buçuk milyar insanın etkilenebileceği öngörülüyor. BM Raporuna göre 2050’ye kadar 3 kişiden 2’si şehirlerde yaşıyor olacak. Bu bağlamda ekonomik alt yapısı güçlü, planlaması kapsayıcı, alt yapısı temel ihtiyaçları karşılayabilen politikalar geliştirebilen sürdürülebilir kentler için radikal dönüşümler gerçekleştirilmeli. Bu dönüşümler, dünya gündeminin ilk sırasında yer alan iklim değişikliğine uyup, yeşil dönüşümü de kapsayacak şekilde planlanmalı diye düşünüyorum. Küresel iklim krizi ile mücadelede kentlerin büyük ölçüde karbondan aranılması ve afet risk yönetimi için doğaya dayalı çözümlere yatırım yapılmalı” dedi.
Hatay ve İskenderun’da konteyner işyerlerinin düzenleneceğini kaydeden Özgener, “Yönetilmesi gereken birçok riskin yanı sıra biz de bir deprem ülkesiyiz. Topraklarımızın büyük bölümü birinci derecede deprem kuşağında. Nüfusumuzun yüzde 95’i riskli bölgelerde yaşarken sanayi başta olmak üzere yapısal yoğunluğun yüzde 98’i deprem bölgesinde. 20 yılda 6 ve üzeri şiddetinde yaşadığımız depremde çok büyük kayıplar verdik, bunun en acı örneği de Kahramanmaraş depremlerinde yaşadık. İlk önce yaraları sarmaya çalıştık. Valiliğin öncülüğünde koordinasyon halinde hızla harekete geçtik. Ticaret Bakanlığı ve TOBB ile birlikte katılımcıların imkanları ölçüsünde yıkılmış ve ağır hasarlı binaların yeniden yapılmasını sağlamak amacıyla da kampanyalar düzenledik. Acıların dindirilmesinde bir nebze katkımız olduysa bir vatandaş olarak çok mutluyuz. Son olarak Hatay’da Malatya’da esnafların olduğu yerler yıkılmış yok olmuş. Evleri inşa etmeyi düşünürken aynı zamanda iş olanaklarını da devam ettirmelerini sağlamamız da çok önemli. Bu vesileyle Hatay’da, 25 metrekarelik 160 konteyner iş yerleri yapıyor olacağız. İkincisi de İskenderun’da olacak. O bölgede işin devam etmesini sağlamalıyız. 13,5 milyon kişinin yaşadığı bölgeden bahsediyoruz. Sorumluluklarımızı her zaman hatırlamayız. Geçmişi kentsel dönüşümle yenileyeceğiz. Geleceğin binalarını bu acıları yaşamayacak şekilde tasarlayarak geleceği inşa edeceğiz. C- 20 beton, hurda demir kullanmayarak öncü olacağız. Bu kent umarım bir ders çıkarır diye umut ediyorum. İlgili komitelerimiz ve üniversitelerimizin desteği ile bu sorunu her zaman gündemde tutacağımızın sözünü veriyoruz” diyerek sözlerine son verdi.
400 BİN KİŞİ EVLERİNDEN OLDU
Felaketin Malatya’da yarattığı yıkımın boyutuna dair bilgi veren Mimarlar Odası Malatya Şube Başkanı Yunus Emre Fidanel, yıkılan alanların yeniden tasarımı sürecinde meslek odalarının ve yerel yönetimlerin sürece dahil edilmediğini vurgulayarak, “Deprem ayrı, unutulmak ise ayrı bir travma yaşattı bize. Malatya nüfusu yaklaşık 850 bin, bundan 400 bin kişi evsiz kaldı. Nüfusun yarısı şu an barınma problemi ile karşı karşıya. 500 bin kişi çevre illere dağıldı. Malatya’nın üçte biri tamamen yok oldu. İlk depremde yaklaşık 18-20 bina yıkıldı, ikinci depremde ise 5 bin binamız yıkıldı. Şehrimiz tamamen yok olmuş durumda. Bu alanların tasarımında hem mimarlar odası hem yerel yöneticilerin dahil olmasını istiyorduk. Ama Ankara’da kapalı kapılar arkasında tasarlanıyor ne yazık ki. Sürece dahil olmaya çalışıyoruz ama çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Muhtemelen önümüze hazır projeler gelecek ve ‘Alın bunu yapın’ diye dayatmalar olacak. Yönetmeliğin güncellenmesi gerekiyor. Uygulama sıkıntılarımız da var. Yeni ve eski yerleşim alanlarımız gitti, kültürel mirasımız da gitti. Sıcaklar başlayınca konteynerlerde kimse kalamayacak. Çadır çok ayıp bir şey, 3 ay geçmesine rağmen çadır bulamayan aileler var. Daha kullanışlı ve konforlu malzeme ile yapılmış geçici barınma üniteleri yapılması gerekiyor” diye konuştu.
SORACAĞIMIZ ÇOK HESAP VAR
Mimarlar Odası Kahramanmaraş Şube Başkanı Yunus Emre Kaçamaz da, “Depremden ziyade alamadığımız önlemler çok fazla can kaybına neden oldu. Depremden çıkaracağımız çok fazla soru ve soracağımız çok hesap var. Şu an sadece yazıyoruz, not ediyoruz. Kahramanmaraş’ta 10 aileden 3’ü evsiz kaldı. Yapı stokunun yaklaşık yüzde 25’i kullanılama hale geldi. Yanlış planlaşma ve imar bu yıkıma götürdü bizi. Daha oturulmamış binalar ağır hasarlı. Temel neden zeminin çok kötü olması ve yüksek kat izni verilmesi. TOKİ binalarının çoğu ağır hasarlı. Bu afetten ders çıkarıp, fırsata dönüştürmemiz gerektiğini konuştuk odadan arkadaşlarımızla. Yeni bir imar planı hazırlanması gerekiyor. Şehrin tek kurtuluşu kentsel dönüşüm. Merkezde 60 bin konut stokuna ihtiyacımız var, bu ihtiyacın doğru dönüşümle şehir içinde çözebileceğimizi düşünüyoruz. Bakanlık yetkilileriyle iletişime geçtik. Bu planlama yapılırken bir Bilim Kurulu oluşturulması gerektiğini, planlama yapılırken bölgenin ekonomik ve sosyolojik olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bir planlama ekibi kuruldu Maraş’ta. Şehri tamamen birbirinden koparmaya yönelik bir yaklaşım vardı, bunun yanlış olduğunu ilettik. Olumlu dönüşler gelmeye başladı. Kahramanmaraş’ı sanayi kenti olarak ama yeşil olarak planlamak istiyoruz. Sanayi ayağa kalktığı zaman, şehir ayağa kalkacak. Bütün şehirlerde kentsel dönüşüme odaklanmamız gerekiyor. Acil yasalar oluşturmamız gerekiyor. Birilerine yine rant için bir yerleri peşkeş çekecek miyiz? Bunu sormamız gerekiyor” açıklamasını yaptı.
‘YÖNETEMEMEZLİK’ DEVAM EDİYOR
Mimarlar Odası Hatay Şube Başkanı Mustafa Özçelik ise şunları söyledi: “Çok büyük bir acı yaşandı. Umarım geçer… 6 Şubat’ı hepimiz biliyoruz ama Hatay açısından 20 Şubat’ta da farklı bir süreç oluştu. Bölgede bir arada bulunma fırsatı bulunduğumuz Kandilli Müdürümüz 3 deprem olduğundan bahsetti. Bunların açıklıkla konuşulması gerekiyor. İlk depremlerin 3 tane olduğu ifade ediliyor. Bu deprem uzak olmasına rağmen nasıl oluyor da Hatay’da daha büyük yıkıma sebep oldu? Hatay’ın Antakya, Defne, Samandağ, İskenderun ilçelerinde ciddi yıkımlar oldu. Akla zarar ziyan birtakım yönetim anlayışıyla işler yürütülüyor şu anda orada maalesef. Deprem sırasında hiçbir şey yoktu, deprem sonrasında da ‘yönetememezlik’ aynı mantıkla devam ediyor. Biz Hatay’ın merkezinin yüzde 80’i yıkıldı. 95 bin yapıdan bahsediyoruz Hatay genelinde. 326 bin konuta tekabül ediyor. İmar barışı… Barış öldürür mü, evet öldürür. Silkinip kendimize gelmemiz lazım. Oturup bu kadar bedel ödemişken, boş bir sayfadan yeniden başlamamız gerekiyor. İnsana verdiğimiz değeri bir şekilde sorgulamak zorundayız. Bu anlayışla devam edersek daha çok ciddi bedeller ödeyeceğiz. Bu acıdan sonra ülke olarak hep beraber yeni bir sayfa açmaya, insan odaklı bir sistem kurmamız lazım.”