Kent tarihi ve kültürü açısından önemli çalışmalara imza atan İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), her ay gerçekleştirdiği “Kent Söyleşileri” serisinde bu kez İzmir İktisat Kongresi’ni masaya yatırdı. Kongrenin 95. yılı nedeniyle gerçekleştirilen “Ekonomik Kalkınma Savaşının Temeli İzmir İktisat Kongresi” başlıklı panelin dinleyicileri arasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da vardı.
Moderatörlüğünü İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Hasan Tahsin Kocabaş’ın yaptığı panelde Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu kongrenin “tarih” yönünü, Dr. Mithat Kadri Vural ise “iktisadi” yönünü ele aldı. Konuşmacılar panel sonrasında katılımcıların sorularına da yanıt verdi.
İzmir tarihsel bir önem taşıyor
İzmir’in, Selanik ve İstanbul’dan sonra üçüncü önemli ticari merkez olduğunu ve bu yüzden de İktisat Kongresi’nin İzmir’de yapılmasının rolünün büyük olduğunu belirten Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu, “İktisadın millileşmesinden bahsedilirken ilk yer İzmir olmalıydı. İzmir, hem kurtuluş savaşının simgesi olması hem de yeni devletin simgesi olması açısından tarihsel bir önem taşır. Kurtuluş savaşı sırasında nasıl ki Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi gibi kongrelerde halkın katılımı söz konusuysa, ülkenin kurtarılması ve yönetim sürecine nasıl halk dahil edildiyse, aynı özelliği iktisat politikasının belirlenmesinde de görüyoruz” dedi.
Türkiye’nin yüzyıllık markası var mı?
İktisat Kongresinde yeni bir devlet oluştururken ekonomik tam bağımsızlığın en önemli çıkış noktası olduğunun altını önemle çizen Dr. Mithat Kadri Vural ise şöyle konuştu: "Boğazlar, sınırlar, azınlık hakları konusunda kesin bir tavır yok ama kapitalist olmamak konusunda keskin bir tavır var. Kongre verdiği kararlardan dolayı aslında uluslararası kamuoyuna da sesleniyor. Kongrede 'Biz kapitalist reformu kaldıracağız ama yabancı sermayeyi kovmayacağız’ deniliyor. Bu topraklarda yüzyıllardır milli iktisat, milli burjuvazi, yerli sermaye derdi var. Bunu göz ardı etmemek lazım; asıl sorun burada. Türkiye’nin en köklü sermaye kuruluşlarına bile baktığımızda en fazla üç kuşak geriye gidiyor. Bu da Cumhuriyet dönemine denk geliyor. Bu anlamda Osmanlı’dan bize güçlü bir ulusal miras kalmadı ki!”