Geride kalan 2017 yılının bölgesel krizler ve küresel ekonomide yaşanan hızlı değişimlerle yorucu bir yıl olduğunu ifade eden İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Türkiye ekonomisinin 2017'nin ilk iki çeyreğinde gerçekleşen yüzde 5'in üzerinde büyümenin ardından, yılın 3'üncü çeyreğinde gelen yüzde 11.1 büyüme ile rekora koştuğunu hatırlattı.
Bu gelişmenin siyaset adına, ekonomi kurmaylarının izlediği titiz politikalar adına ve iş dünyası adına zor şartlarda elde edilmiş gerçek bir başarı öyküsü olduğunu vurgulayan Kestelli, şunları söyledi: "Uzmanlar 2018'in daha zorlu geçeceği konusunda neredeyse hemfikir. Büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliğine yönelik de ciddi soru işaretleri bulunuyor. İşsizlikte iyileşme sağlayabilecek bir büyümenin istihdam artıran yatırımlar öncülüğünde olması gerekiyor. Yani, işsizlikte düşüşü sağlamak için büyümenin niceliği değil, niteliği önem kazanıyor. Ülke ekonomisi açısından 2018'de dikkate almamız gereken işsizlik dışındaki iki unsur ise enflasyon ve faiz. Her üçü de uzun zamandır düşmüyor, bu da ekonomideki genel büyümenin tabana mutluluk olarak yansımasını engelliyor. Küresel ekonominin 2018'deki seyrini ise ABD, Kuzey Kore gerilimi, ABD'nin Kudüs konusunda dünyayı ayağa kaldıran kararı, Almanya'da koalisyon sancısı, Ortadoğu'da yaşanan hareketlilik ve sınır bölgesinde bir tehdit olarak varlığını sürdüren yüksek kriz gibi başlıklar belirleyecek. 1891 yılında kurulan İzmir Ticaret Borsası'nın Yönetim Kurulu Başkanı olarak 2018'e ve sonrasına İzmir açısından bakacak olursam, gayet umutlu olduğumu söyleyebilirim. İzmir ve Ege Bölgesi, Türkiye ortalamasının üzerindeki eğitim seviyesi, yetişmiş insan gücü ile yarınlarda bugünkünden daha etkin ol oynayacak. İzmir, 'yenilikçi kent' kimliği ile giderek daha fazla öne çıkacak. Zaten Türkiye'de 2050 yılı dünyasında söz sahibi olmak istiyorsak, İstanbul'un yanına en az İstanbul kadar güçlü 3-4 kent daha koymak zorundayız. Halihazırda ülkenin gayri safi milli hasılasına tek başına yüzde 6.6'lık bir katkı sağlayan İzmir, bu konuda en güçlü aday. Hatta sahip olduğu avantajlar ile neredeyse rakipsiz."
"İZMİR İKİNCİ YÜKSELEN EKONOMİ"
İzmir'in tarımdaki potansiyeli, TÜPRAŞ ve StarPet ile bir rafineri kenti olmasına, rüzgar enerjisinde yüzde 20'lik payı ve ciddi potansiyeliyle çevreci bir kent olduğuna dikkat çeken Kestelli, kentteki uluslararası sermayeli şirketlerin sayısının Haziran 2016 verileriyle 2 bin 345'e ulaştığını açıkladı. Brooking Enstitüsü ve JP Morgan Chase tarafından hazırlanan 'Global Metro Monitor 2014' raporunda, 300 şehir arasında İzmir'in 2014 yılı itibariyle ikinci yükselen ekonomi olarak gösterildiğini belirten Başkan Kestelli, "ABD menşeli Conway Inc.'in yaptığı Dünyanın En Rekabetçi Şehirleri Raporu'na (The World's Most Competitive Cities) göre İzmir, 2015 yılında uzay-havacılık, kimya-plastik ve enerjide 5 şehir arasına girmeyi başardı. Söz konusu rapora göre İzmir, Doğu Avrupa ve Orta Asya'nın uzay ve havacılık sektöründe en rekabetçi şehri olurken, kimya ve plastik sektöründe en rekabetçi üçüncü şehir, enerji sektöründe ise yine en rekabetçi üçüncü şehir konumunda yer aldı. Raporda; İzmir'in gelecek 5 yılda da yüksek büyüme sergileyeceği belirtildi ve Türkiye'nin ikinci en büyük ticaret merkezi olması, Türkiye'nin sanayi üretiminin yüzde 9.3'ünü gerçekleştirmesi, genç, dinamik ve eğitimli 4 milyonluk nüfusa sahip olması avantajları olarak sıralandı. İzmir'i 2018 ve sonrasına taşıyacak sihirli kelime ise teşvik. Şayet İzmir teşvik sisteminden daha fazla ve daha dengeli bir pay alabilirse ve İzmir ihracatçısı yurtdışındaki rakipleriyle eşit koşullarda mücadele edebilirse İzmir'in başarıları katlanarak artacak" diye konuştu.
İzmir'in, İstanbul'un hatalarına düşmeden; yani çevresel sorunlar yaşamadan, kentli kimliğini kaybetmeden dengeli büyüyebilmesinin mümkün olduğunu vurgulayan Kestelli, "Bunun için yerel yönetime düşen kentsel ve çevresel planlamayı doğru yapmak, merkezi yönetime düşen ise İzmir'i prangalarından kurtarmaktır. Bunlar sağlanabilirse İzmir sadece ülkenin değil Akdeniz çanağının en etkin şehirlerinden biri olabilir" dedi.
ÖNCE NORMALLEŞME SONRA EKONOMİK ATAK
Suriye iç savaşı, mülteci sorunu, Ortadoğu'daki karışıklıklar, devam eden AB ve ABD ile yaşanan gerilimler ile terör sorunları nedeniyle 2017'nin Türkiye ekonomisi açısından durgun bir yıl olduğunu ifade eden İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Küçükkurt, 2018’de içte ve dışta normalleşmenin sağlanmasını beklediklerini ifade etti. Küçükkurt, "Hükümetin 250 milyar TL'lik krediye hazine garantisi sağladığı teşvik paketi, ekonomiye can suyu oldu. Benzer uygulamaların devam etmesini temenni ediyorum. Markalaşmada, ihracat artışında ve elbette işsizliğin azalmasında katma değeri yüksek üretimin önemi çok büyük. Bu yönde planlama yapılmasını ve adımların atılmasını bekliyorum. Zira kapsamlı bir ekonomik program kurgulanmadan ve siyasi normalleşme sağlanmadan orta vadeli program hedeflerinin gerçekleşmesi kolay değil. Ülkemiz ekonomisinin en büyük problemi olan cari açıkta makasın kapanması için de mutlaka önlemler alınmalı. Üretimde ithalatın payı mutlaka düşmeli. Özellikle hammadde ve ara malları üretiminde gelişmemiz gerekiyor. Bunun için politika üretilmesi ve teşvik sağlanması şart" dedi. Dünyanın dijital devrim sürecinde olduğunu hatırlatan Başkan Hasan Küçükkurt, Endüstri 4.0’ın getirdiği gelişmelerden kopmamak, hatta öncüsü olmak üzere özellikle inovasyon ve teknoloji odaklı stratejiler oluşturmak gerektiğini ifade etti.
"2018 YENİDEN YAPILANMA VE ATILIM YILI OLMALI"
EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Buğra İlter, uluslararası arenada yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen büyüyen ve dinamizmini koruyan Türkiye ekonomisinin 2018 yılında da bu ivmesini devam ettirmesini beklediklerini belirtti. Türkiye ekonomisi için hayati öneme sahip olan sürdürülebilir büyümenin istihdam, ihracat ve cari açık sorununun ilacı olduğunu söyleyen EGİAD Başkanı İlter, "İşsizlikte gerçek anlamda bir iyileşme üretken yatırımların artması ile mümkündür. Büyümenin kompozisyonunda yeni istihdam yaratma ve katma değerli üretime dayalı bir model oluşturmalıyız. Bunun için de geri dönülemez bir biçimde hızlanan dijitalleşme trendinin yakalanması, Endüstri 4.0 devriminden kopmadan yenilikçi ve ileri teknolojili sektörlere odaklanmamız gereklidir" dedi.
2018 yılında cari açık ve enflasyonda artış eğilimine dikkat edilmesi gerektiğini belirten EGİAD Başkanı İlter "İhracatta da AB pazarının daralma riski ve bazı AB ülkeleriyle yaşanan siyasi gerginlikler ihracat performansını olumsuz etkiledi. Bu durum Türkiye'nin ihracat pazarlarını süratle çeşitlendirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanısıra Türkiye'nin yatırımcılar açısından cazibesini koruması için iç ve dış yatırımcılar nezdinde Türkiye ekonomisine güvenin artmasına yönelik adımlar atılmalıdır. Güvenin temelinde, hukuki ve idari öngörülebilirlik ile istikrar yatmaktadır. Türkiye, 2018' de yüzünü yatırıma, üretime ve ihracata dönmelidir" diye konuştu.
EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Buğra İlter, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ülkedeki sosyal barışı etkilediğini belirterek, "En zengin yüzde 10'luk kesimin geliri ile en yoksul yüzde 10'un geliri arasındaki fark artmaya devam ederek 39 kata çıktı. Büyümenin nimetlerinden tüm toplum kesimlerinin pay alması şarttır. 2018-2020 Dönemi Orta Vadeli Programı istihdam, gelir dağılımı vb. konularda gerçekçi hedefler içermektedir. 2023 hedeflerine ulaşmada bu üç yıl çok önemlidir. 2018 yılının İzmir iş dünyası adına; Alsancak Limanı ile ilgili özelleştirme sürecinin ve yaklaşma kanalı çalışmalarının hızlandığı, İzmir'den direk yurt dışı uçuşların arttırıldığı, bölgemizde katma değerli üretime ilişkin özendirici teşviklerin arttırıldığı bir yıl olmasını temenni ediyorum" dedi.
"2018'DE RİSKLER YÜKSELEBİLİR"
İzmir Ticaret Odası'nın (İTO) 2017 yılındaki son meclis toplantısında yaptığı değerlendirmede Türkiye'de yılın 3'üncü çeyreğinde gelen yüzde 11.1 büyümenin, son altı yılın en yüksek çeyrek büyümesi olduğunu ifade eden İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, bölgede yaşanan jeopolitik risklere, siyasi istikrarsızlıklara rağmen bu büyümeyi gerçekleştirmenin bir başarı hikayesi olduğuna dikkat çekti. Bu başarıda hükümetin teşvik ve destek politikaları ile artan canlılığın pozitif etkileri bulunduğuna dikkat çeken Demirtaş, "Başta Avrupa olmak üzere önemli ihracat pazarlarımızdaki toparlanma da dış talebe olumlu etki yaptı, ihracat artışını tetikledi. Gıda fiyatlarında düşüş olmasına rağmen, hizmet ve enerji sektöründeki artışlar enflasyonu canlı tutuyor. Merkez Bankası enflasyon hedefi de, Orta Vadeli Programdaki enflasyon hedefi de tutmuyor. Turizm sektöründe 2016 ve 2017 yılını ne yazık ki hüsran ile geçirdik. Ülke olarak ne kadar önlem alırsak alalım, terör ve komşu ülkelerdeki savaş sona ermeden turizm sektöründe arzuladığımız başarıyı sağlamamız mümkün değil" dedi. 2018 yılında ise iç pazarın ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatan Demirtaş, belirsizliklerin arttığı bir yıla girildiğini savundu. Piyasa risklerinin yükselebileceğini öne süren Demirtaş, "2017'yi yüzde 10 enflasyon ve yüzde 10 üstü işsizlikle ve liranın yüzde 10 değer kaybıyla kapatıyoruz. Kur-Enflasyon-Faiz üçlüsünden gözümüzü ayırmayalım. Zor günlerde fırsat yaratan tüccar öne geçecektir. 2018 canlı ve hareketli bir yıl olabilir. Yaklaşan seçimler hükümetin yatırım ve üretim teşviklerini arttırabilir. Borçlanırken daha dikkatli olmalıyız. Sanayiciler döviz geliri yoksa döviz cinsinden borçlanmamalı. Teknoloji yatırımı mutlaka artmalı. Katma değeri yüksek ürünler ile pazarlamaya ağırlık verilmeli" dedi.
HEDEF İÇİN ÜRETİM VE YENİLENME
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar da yine meclis toplantısında yaptığı değerlendirmede 2017 yılının genelinde içeride gerginleşen dış politika, AB üyelik sürecinde yaşanan sıkıntılar, bitmeyen Ortadoğu sorunları, Türkiye algısının olumsuzlaşması, doğrudan yabancı yatırımcının ilgisinin azalması gibi sorunlara karşın ekonomik büyümenin altını çizdi. Son yaşanan Kudüs olayının da doğru yönetilen krizlerin, riskleri fırsata dönüştürdüğünü gösterdiğini açıklayan Yorgancılar, şöyle konuştu:
"Ulusal ve küresel gelişmeler ışığında, bizim altını çizdiğimiz husus sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilmesidir. Ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın vurguladığı bizim sayısız kere ifade ettiğimiz gibi, hedefe ulaşmanın yolu üretmekten, özellikle de yenilenmekten geçiyor. Üreten ve bu süreçte yenilenen ülkeler pozitif yönde ayrışıyor. Sanayi 4.0 sürecinde, dijitalleşme ve yapay zekada son dönemde atak yapan ülkeler Çin, Hindistan veya ABD değil, 4 Arap ülkesi ve bir AB ülkesi oldu. Bunlar Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Dubai, Katar ile Estonya. Üzücü olan biz yazılım sektöründeki vergisel sorunları henüz çözememişken, piyasada yeterli sayıda yazılımcı bulunamazken, ülkelerin geldiği seviyedir. Bu ülkeler bu alanda önemli ölçüde yol aldı. Türkiye'yi bütün dünyayla entegre yapabilmek için 2018 yılında dijitalleşmek şart." (DHA)