İzmir Barosu, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yürüyüş gerçekleştirdi. Ellerinde dövizlerle Alsancak’taki İzmir Barosu önünden Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ne kadar yürüyen kadın avukatlar, hemcinslerine yönelik şiddetin ve cinayetlerin durdurulmasını istedi. Kadın avukatlar, "Nafakayı değil cinayeti engelle", "Boşanmayı değil, cinayeti engelle", "Asla yalnız yürümeyeceksin" sloganlarını attı. Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde son bulan yürüyüşün ardından açıklama yapan İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Perihan Çağrışım Kayadelen, "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" dedi.
TEK ADAMIN İRADESIYLE ÇEKİLDİ
Kadına yönelik şiddetin giderek arttığına dikkat çeken Kayadelen, "AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana, kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini önlemek için hiç bir samimi politika üretmediği gibi, önce Kadın bakanlığının adını değiştirmekle başlayarak, sonrasında da kadını Bakanlığın adından tamamen kaldıran hükümet adeta kadına yönelik şiddetle mücadele etmeme iradesini her fırsatta ortaya koyuyor. İktidarın 2022 yılındaki en çarpıcı icraatı kuşkusuz ki; 2012 yılında kadınlara hediye ettiği ve şiddetle mücadele kararlılığını açıkladığı İstanbul Sözleşmesi’nden nefret söylemi içeren beyanlarla çekilmesi oldu. Sözleşmeyi imzaladığı ilk günden bu yana deyim yerindeyse İstanbul sözleşmesini etkin bir şekilde uygulamamak için bahaneler üreten ve ipe un seren iktidar, uygulamadığı sözleşmenin kadına yönelik şiddeti arttırdığını ve aile yapısını bozduğunu iddia ederek sözleşmeden Taliban ile düşünsel bir farkımız yok diyen tek adamın iradesiyle çekildi" diye konuştu.
KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR
Türkiye'de 2021 yılında 350 kadının katledildiğini söyleyen Kayadelen, "Bizler, sözleşmeye yönelik iktidar iddialarının ve bu söylemlerin gerçek olmadığını, iktidarın sözleşmeden çıkmaktaki asıl niyetin, Aynı çizgide olduklarını beyan ettikleri Taliban gibi kadını eve hapsetmek ve kadını birey olarak kabul etmemek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ülkemizde 2020 yılında 410 kadın, 2021 yılında ise şu ana kadar toplam 350 kadın öldürüldü. Türkiye’de her 10 kadından 4’ü yaşamı boyunca erkek arkadaşı, sevgilisi, nişanlısı ya da eşi tarafından en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmakta, gebe kalmış her 10 kadından 1’i gebe iken fiziksel şiddete uğramaktadır. Türkiye’de her 3 kadından biri en az bir kez ısrarlı takip davranışına maruz kalmakta, 20-24 yaş grubundaki kadınların %15’i 18 yaşından önce, yani çocuk yaşta iken evlendirilmektedir. Fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalan kadınlardan kurumsal başvuruda bulunma cesaretini gösterebilenler ise %11’dir. Tüm bu veriler de bize gösteriyor ki, kadınların kadın olmaktan kaynaklı olarak maruz kaldıkları bir şiddet vardır. Bu ölüme ve cinsel saldırıya varan ağır sonuçlarla sistematik olarak sürekli yaşanan bir şiddettir. Bu sebeple de önlenmesi için konuya bütünlüklü politik yaklaşıma sahip bir mücadele ve araçlar gereklidir" ifadelerini kullandı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN VAZGEÇMİYORUZ
Yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi'nin önemine vurgu yapan Kayadelen, "İstanbul Sözleşmesi gereklidir; Çünkü, Türkiye nüfusu için en az 399 sığınmaevi gerekirken, halen mevcut sığınmaevi sayısı 145’tir. Türkiye’de halen sadece şiddete maruz kalanların başvuru yapabileceği 7/24 hizmet sunan bir telefon hattı yoktur. Türkiye’de halen cinsel saldırı kriz merkezi yoktur. Başvuru mekanizmalarındaki ve önleyici tedbirlerdeki eksiklikler, davalarda verilen “erkeklik indirimi” diyebileceğimiz usuli indirimler, cezaları cezasızlığa vardıran infaz sistemi, şiddeti katmerlendirerek artırmaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki “kadınlara yönelik işlenen bu suçlarda” ayrı bir gerekçelendirme ve ceza değerlendirmesinin yapılması gereklidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarını görmezden gelmek ve ayrımcılık adaletsizliğe neden olmaktadır. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. Yasaları uygulayın. Bizler kadına yönelik şiddeti her yönüyle değerlendirerek tüm bunlara önlemler ve yükümlülükler düzenleyen İstanbul Sözleşmesi’nden usulsüz çıkma kararı verilmesini kabul etmiyoruz. Bir de üstüne sözleşmeyi reklam olarak kullandığımızı söylemekten çekinmeyen, her politik gerilimde kadınları aşağılayan, erkeklerle eşit görmeyen zihniyete karşı İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz. Kadınları ve LGBTİ+ bireyleri her durumda politik tartışmalarınızın malzemesi yapmayın. Nefret söylemleri imzaladığınız tüm sözleşmelere göre ayrımcılık içerir ve yasaktır. Bizler kadınların sayı, yüzdelik, istatistik olmadığını; hayatın yarısı olduğumuzu biliyoruz. Yalnızca Fiziksel şiddetin değil; Cinsel, Psikolojik/Duygusal, Ekonomik, Dijital her türlü şiddetin, Flört şiddetinin, Tek Taraflı Israrlı Takibin, Kadın Ticaretinin, Erken Yasta Evliliğin, Zorla Evliliğin, Ensestin, Gelenekler Yoluyla Kadınların Maruz Kaldığı bütün şiddet biçimlerinin ve nefret söylemlerinin karşısındayız. Yasalara ve kazanımlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. İzmir Barosu Kadın Hakları merkezi ve tüm birimlerimizle; merkezimize yapılan tüm başvurularda kadınların yanında olmaya, yasaların uygulanmasında hak ihlallerini engellemeye ve haklarımız için mücadeleye ortak olmayı sürdüreceğiz. Şiddet gören, güçlü olmak zorunda bırakılan, mutsuz edilen tek bir kadın kalmayana dek isyan etmeye, itiraz etmeye ve yan yana olmaya devam edeceğiz" açıklamasında bulundu.