MENÜ
İzmir 22°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kemeraltı Platformu Sözcüsü Ceylan: Ya TARKEM, KİPA olursa?
Röportaj
23 Ekim 2019 Çarşamba 08:18

Kemeraltı Platformu Sözcüsü Ceylan: Ya TARKEM, KİPA olursa?

Gönül Soyoğul, Kemeraltı’nı orayı yaşayan, ekmeğini oradan çıkaran, Kemeraltı’nın değerini bilen, o değeri kaybederse sadece ekmeğini değil, bir tarihi de kaybedeceğini bilenlere soruyor...

BAŞLARKEN…

Elimizdeki kıymetlerin/değerlerin hızla buharlaştığı bir yüzyıldayız. Doğal afetler bir yanda, insan hırsına yenik düşenler öte yanda. Hangisi daha acı ya da hangisi önlenebilir? Aslında her ikisi de. Yeter ki niyet olsun…

Dünyayı ya da ülkenin tamamını kurtaramıyoruz, o halde İzmir’e, elimizdeki değerlere bakalım düşüncesiyle çıktığım bu söyleşiler yolunda, ilk durağım Kemeraltı.

O Kemeraltı ki, İstanbul'dan sonra tüm Türkiye'de en fazla tescilli binaya sahip ikinci il İzmir’de,  5 bin 100 civarı tescili binanın 3 binini içinde barındıran yer. Gerçek bir mücevher, nadide bir parça…

2 bin 500 yıllık tarihe sahip sokak ve meydan dokusu, han, atölye, otel, hamam, cami, kilise, sinagog, okul, çeşme gibi tarihi ve kültürel yapılarıyla zengin ve çok renkli bir kültür mozaiğinin oluştuğu, geliştiği bir alan.

270 hektarlık bölgede 230’u aşkın farklı iş kolu, 800 bini aşkın ürün çeşidiyle, 15 bin işyeri, 15 bine yakın esnafıyla müthiş bir katma değer vadisi…

Ama hayat, sadece rakamlara bakarak anlaşılsa/anlatılsa keşke…

Kemeraltı’nı orayı yaşayan, ekmeğini oradan çıkaran, Kemeraltı’nın değerini bilen, o değeri kaybederse sadece ekmeğini değil, bir tarihi de kaybedeceğini bilenlere sormak istedim. Ve işe, en yeniyle başladım. Tarihi Abacıoğlu Han’da 5 yıldır ‘Yolo’ isimli bir hamburger dükkanını işleten, 8 ay önce de bir grup esnafla Kemeraltı Hayat Platformu’nu oluşturup sözcülüğünü üstlenen Cem Ceylan ile konuştum. Önce kendi hikayesinden başlayıp, Kemeraltı’na yeniden nasıl can verileceğinden, var olan yapıların tarihi çarşıya ne katıp ne katmadığına kadar uzandık. Yüzündeki derin kaygı, her cümlesine yansıdı Cem Bey’in... Kaygılarında haklı mı haksız mı, siz karar vereceksiniz okuyunca…

- GÖNÜL SOYOĞUL YAZDI: "İZMİR'DEN SIKILINCA KEMERALTI'NA GİDERİM" DİYENLERDEN MİSİNİZ?

GÖNÜL SOYOĞUL: Kemeraltı gibi tarihi bir yerde esnafsınız, sizin kişisel tarihiniz Çarşı’da kaç yıl öncesine gidiyor?

CEM CEYLAN: Çarşı’ya 2014 yılında geldik. Bu açıdan bakarsanız yeni ama İzmir’le ilişkim daha eskiye dayanıyor. 1996’ İstanbul’dan İzmir’e yerleştim. Tekstil eksperiyim. O dönem İstanbul’un ticari durumunu, İzmir’in bizim sektörle ilgili durumu değerlendirdiğimde İzmir daha iyi göründüğü için karar alıp İzmir’e yerleştik. Ama yerleştikten sonra fark ettik ki biraz daha fazla İzmirliymişiz, İzmir’e yakınmışız. İstanbul’da doğup büyümeme rağmen, İzmir iyi geldi bize aile olarak… Çocuklar büyüdü bir yandan, işler güçler derken kendi işimiz bitti ve Kemeraltı’na da 2014’te bu binayı satın alarak geldim.

Kemeraltı’nı bilirdiniz ama değil mi?

CEYLAN: Elbette… İstanbul’da Beyoğlu’nda büyüdüm. Yani eski alanlar benim için çok kıymetli. İstanbul’da doğduğum ev de Taksim’deki büyük kilisenin, vakti zamanında lojmanı olarak yapılmış cumbalı 120 yıllık bir evdi. Köklerimle, geçmişimle alakalı burayı çok sevmiş olabilirim, bilmiyorum. Enerjisi belki beni içine aldığı için burayı satın aldım 2014’te… Aslında aklımda “işler yavaşladı ben de emekliliğe yaklaşıyorum, kendime yaşam alanı yaratsam bu atmosferde, hem de ofisimde ufak ufak kendi işimi yapsam” düşüncesi vardı.  Satın aldıktan sonra, aslında binanın benim gördüğümden çok daha kıymetli, çok daha önemli olduğunu anlamaya başladım. Çünkü biz anıtlarla konuşup tadilata başladıktan sonra binadan acayip şeyler çıkmaya başladı, içindeki nişler, kapılar, kapı geçişleri, tavanın tonozu, tuğla tonoz… Bunlar çok ilgimi çekti, ondan sonra araştırmaya başladım Abacıoğlu Hanı.

Nelerle karşılaştınız?

CEYLAN: Neymiş, ne zaman yapılmış, kim yapmış… Çok da enteresan bir yere gelmişim. Burada çok eski birçok esnaf var. Mesela Rafael Polombo var, Rafael Ağabey 85 yıldır, dedesinden beri bu dükkanlarda, bu handa… Onunla sohbet etmeye başlayınca hanın geçmişini daha yakından öğrendim. Eskiden Balcılar Hanı’ymış, neden Balcılar Hanı olduğunu anlattı bana. Hikayelerini anlattı, kendi çocukluğunu anlattı. Bu da farklı bir sıcaklık yarattı. Ofis yapalım diye aldığımız bu bina…

Sizde başka bir yol arayışına dönüştü…

CEYLAN: Evet, öyle oldu. Oğlum var, Çağdaş… Dokuz Eylül Turizm Otel İşletmeciliği mezunu. Ben binanın restorasyonuna başlarken o da yurt dışından yeni gelmişti, Marmaris’te iş bulduğunu ve oraya gideceğini söyledi. Ben de ona burada, bu tarihi yapıda bir iş kurmasını önerdim. Bu proje ortaya çıktı.  Yani buranın bir hamburgerci olması, alkollü dünya içecekleri… 120, 130 çeşit dünya biramız var şu an. Rusya’dan Belçika’dan, Tayvan’dan, Çekoslovakya’dan, dünyanın her yerinden biralar getiriyor. Onlarla birlikte kendi ürettiği, reçetesinin de kendisine ait olduğu ev yapımı hamburger yapıyor. Dört senede çok da başarılı oldu, ciddi duyulur, bilinir oldu.

Kemeraltı’nı ilk kez ne zaman görmüştünüz?

CEYLAN:  1979’da henüz ortaokuldayken, ailemle birlikte bir akraba ziyareti için İzmir’e geldiğimde görmüştüm.

O zaman ne hissettiğinizi, düşündüğünüzü hatırlıyor musunuz?

CEYLAN: Gerçekten hiçbir şey kalmamış aklımda. Beyoğlu’nda yaşadığım için Eminönü, Mısır Çarşısı çok yabancı olmadığım yerler. Belki bu yüzden çok farklı bir atmosfer olarak gelmemiştir bana, çocuk kafası sonuçta. (gülüyor)

Ya şimdi? Kemeraltı, burada her anını yaşayan bir esnaf olarak size ne ifade ediyor?

CEYLAN: Ölçüler çok değişiyor insan hayatında. Artık belli bir yaşa geldik 50’leri geride bırakıyoruz.

O yüzden aradaki farkı görmek istedim.

CEYLAN:  Bu arada dünyayı da geziyoruz, dünyada ne var ne yok onu da görüyoruz ve dünyanın kendi içinde bulunduğumuz çevreden ibaret olmadığını… Dünyanın her yerinde buna benzer çarşıların ne kadar kıymetli olduğunu, onlara değer verildiğinde kentin, kentlinin hayatına nasıl katkı sağladığını da görüyoruz. O yüzden Kemeraltı’nın bende şimdi çok farklı bir değeri var, farklı bir gözle görmeye, incelemeye başladım burayı.

Nasıl bir aydınlanma bu yaşadığınız?

CEYLAN:  Kemeraltı ne zamandan beri var, niye var. Bunları kendime sorup araştırıyorum, cevaplarını bulmaya çalışıyorum. Bilenlerle konuşuyorum, kaynaklara bakıyorum. Kemeraltı şimdi bana öyle önemli geliyor ki… Sadece bir İzmirli olarak değil, bir insan olarak çok önemli geliyor. İpek Yolu’ndan beri varlığını sürdüren, İzmir Agorası’na bakarak 10 bin yıllık bir öyküsü olduğunu söyleyebiliriz bu bölgenin. Bunun içinde Kemeraltı’nın kapsadığı alan, iç limanıyla, eski durumuyla, İpek Yolu’nun Batı ucu, liman şehri olması itibariyle dünya ticaret kültürüne bile katkıda bulunmuş bir yer diye düşünüyorum. Bizim ülkedeki, özellikle İzmir’deki Levanten ve Seferatlar’ın 5 yüz yıldır burada olduklarını düşünecek olursak bile aslında kültürümüze ne kadar katkı sağlamış olduğunu görüyoruz. Kemeraltı artık başka bir şey, bir çarşıdan ibaret değil benim için. Kemeraltı bir mimariden, tarihten de ibaret değil. Burası aslında bir hafıza… Bizi biz yapan her şey gibi kentin, geçmişin, kültürün, tarihin hafızası… Bu hafızanın da gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılması gerektiğini düşünüyorum.

Platform kurma fikriniz de buna dayanıyor o zaman.

CEYLAN:  Aslında 5 yıl oldu, Kemeraltı esnafı olalı… Kemeraltı’na gelip de bir hayat kurup, ya da bu hayata kendimi katıp burada var olmaya çalışalı 5 yıl… Ben daha çok yeniyim ama şu da enteresandır, sistemin içinde bir hata varsa sisteme dışarıdan bakan ya da dışarıdan ilk gelen insan bu hataları çok daha iyi görür. Çünkü eskiler için o hatalar bir süre sonra doğruymuş gibi kabul edilir, böyle geldi böyle gider durumu ortaya çıkar. Ben geldiğimden beri bir şekilde esnaf dayanışması, dernekler, örgütler, sivil toplum örgütleri, ne varsa onlarla konuşmaya çalışıyorum. Bölge için çok önemli insanlar var. Bunlarla tanışmak benim ufkumda farklı bir yön açtı. Kaderine terk edilemeyecek bir yer olduğunu düşünmeye başladım. İlk geldiğimde benim için böyle bir çarşıydı ama tarihini öğrendikçe, kıymetine vakıf oldukça, geçmiş değerleri öğrenmeye başladıkça kaderine terk edilemeyecek, hatta İzmir’i yöneten insanların kaderine terk edilecek bir yer olmadığını görüyorsunuz buranın. Vatandaş olarak da hayatımızın her alanında inisiyatif almak gerekir. Yani bir şeyden mutlu değilseniz ya teslim olacaksınız ya da diyeceksiniz ki; bunu değiştirmek için bir şey yapalım.

Ne yapmayı düşünüyor Platform?

CEYLAN: Kemeraltı’nın önemi, kıymet-i harbiyesi son yıllarda çok yüzeye çıkmaya başladı. Herkesin dilinde bir Kemeraltı, Kemeraltı projeleri var.

Şu an adını en sık duyduğumuz TARKEM var mesela…

CEYLAN:  Bizim platform çok yeni daha. TARKEM oluşumu 2O12’ye dayanıyor. Bizim oluşumumuz 8 aydır var. Devlet erkanından yerel yöneticilere, kalkınma ajanslarından odalardan STK’lara kadar herkesin bir projesi olunca, esnafın projesi var mı diye merak ettim.

Var mıymış?

CEYLAN:  Yok. Bir derneğimiz var ama Kemeraltı ile alakalı bir vizyon ya da bir plan proje, gelmesi gereken yerle alakalı bir plan yok. Esnaf da çok enteresan, esnafın demografik yapısı burada, son dönemde çok göç aldığımız için çok çeşitli. Aslında buradaki esnafa, Kemeraltı’nın imajını da oluşturan birçok esnafa baktığınız zaman Türkiye’deki gizli işsizliğin oluşturduğu esnaftan oluştuğunu görüyorsunuz. Çünkü komşularınızla konuştuğunuzda diyorlar ki; ‘Ben 5 sene önce işportaya çıkıyordum, işporta kalmayınca dükkan kiraladım’ falan… Hikayeler birbirine çok benziyor. Aslında dediğim gibi düzensiz ve gizli işsizliğin geliştirdiği bir model olmuş çarşı. O yüzden de biraz şu anki durumu, gerçekten sosyo ekonomik durumu belli bir düzeyde olan insanların çok da severek geldiği bir yer değil. İnsanlar gelmek istemiyorlar çarşıya. Platformun burada tam da yapmak istediği şey aslında dünya örneklerinde olduğu gibi, kendine has, özgün olan çarşının değerlerini koruyarak, gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak. Burada çarşının habitatının değiştirilmeden, buradaki esnafın ‘aman Ahmet gitsin de Louis Vuitton gelsin’ demeden…

Uluslararası markalar olmasın mı, Çarşı’ya gelmesin mi?

CEYLAN:  Uluslararası markalar olacak, bundan kaçış yok tabi ama buradaki esnafın da kendi arasında örgütlenerek kendi gücünün farkına varıp, zayıf noktalarını güçlendirmesi ve rekabet eder hale gelmesi gerekir öncelikle… Çarşının temel özellikleri şu an bir alışveriş çarşısı niteliğinde. Kimse tarihine kültürüne odaklı değil, bazı çevreler dışında. İnsanlar burayı sadece bir pazar olarak görüyor. Şu an olması gerekenin çok dışında. Platform olarak biz İzmir’de gerekli ilgiyi yaratabilirsek ki, iyi gidiyoruz, 8 ayda şu an 12 bin takipçiye ulaştık sosyal medya mecralarında. Bunların en azından günlük bin, 1500’üne erişebiliyorsak iyi. Bir ses getirmemiz, bir kamuoyu yaratmamız ve yarattığımız kamuoyu ile de işi yönetenlerin çarşı esnafını, burada yaşayan insanları ve buranın habitatını göz önünde tutarak proje üretmesini,  projeleri sunmalarını, göstermelerini istiyoruz.

Neler yapıyorsunuz platform olarak?

CEYLAN:  Burada bir dernek vakıf değilseniz, özellikle platformsanız bazı otorite ve kurumlarla çalışma olasılığınız zayıf kalır. Dernekseniz işin içine başka ilişkiler de girer, derneğe yardım alırsınız, vakfa bağış alırsınız. Tam da bu yüzden biz herhangi bir şekilde derneğe, vakfa dönüşmek istemiyoruz. Platform olarak kalmak istiyoruz ki akçeli işler olmasın işin içinde…

Neden?

CEYLAN:  Çünkü en iyi niyetle kurulmuş derneklerde bile zaman içerisinde bu algı bir şekilde ortaya çıkıyor.

Daha iyi anlaşılabilmesi için dernekle platform arasındaki farkı anlatsanız…

CEYLAN:  Eskiden bu bir araya gelişler yasal olarak dernek olmak zorundaydı, daha sonra yasalar değişti. Platformlar da bildirimde bulunmadan yasal olarak insanların bir araya geldiği ve kendilerini ifade ettiği alanlar olarak tanımlandı. O yüzden platform ile dernek statü aynı. Bir tanesi bildirme ve denetlenmeye tabi, diğeri örgütlenme özgürlüğünün kullanılması. Platform dernekten alt kategoride bir şey değil aslında, eş değer ama etik değerler, stratejik hedefler ya da tercihlerden dolayı platformların çoğalması lazım aslında, söylediğim kaygılardan dolayı…

Varlık nedeni ticaret olan bu çarşı, böyle bir yapılanma/örgütlenme ile ne kadar sahiplenilebilir? Nasıl olacak buradaki stratejiniz, düşünceniz?

CEYLAN: Platform olarak yok ama çarşının oluşturduğu ticaret ya da ürettiği katma değer ile alakalı tabi ki fikirlerimiz var. Mesela platformda çalışma grupları var. Çalışma gruplarının içinde esnafla ilgili olanı var, çarşının turizmiyle ilgili olanı var. Bunları komisyonlar şeklinde düşünün. Her komisyonda 2 tane komisyon üyesi ve komisyonda oluşturdukları ayrıca kendi komisyonları var. Kültür komisyonu var, sanat komisyonu var, tarih komisyonu var. Tüm bunların başında da arkadaşlarımız buranın ilgili alanlarıyla alakalı ne yapmak gerek diye düşünüyor ve bunun içinde ticaret de var. Mesela buradaki örgütsüz esnaf yapısından bahsettim. Şöyle söyleyeyim, çarşıda en son kayıtlara göre 14 bin iş yapan civarında esnaf var. Bunu ortalama 4 ya da 5 çalışandan hesap ederseniz kişi olarak yarattığı istihdam 80, 90 binlere çıkıyor.

Bu yapıyı aileleriyle birlikte düşündüğünüzde...

CEYLAN: Hiç oraya gelmeyeceğim. 80 bin civarında istihdam yaratıyor. Şöyle düşünün; ben bir şirket sahibi olsaydım bin kişinin çalışacağı fabrika kurmak isteseydim, devletten teşvik alırdım, yer alırdım, arsa alırdım, enerji alırdım, doktor alırdım, iş güvenliği alırdım, 5 yıl vergi muafiyeti alırdım. Oysa örgütsüz olduğu için buradaki esnafın aslında ekonomik olarak böyle sıkıntıları var. Bunu ne yapmak lazım? Esnafın da burada ticaretin nasıl gelişeceği, nasıl büyüyeceği, nasıl daha çok para kazanacağı ile alakalı da bir takım yöntemler geliştirebiliriz. Platform bunu hiçbir ticari kazanç gözetmeden yapıyor ama bu çalışmalar sonunda ben biliyorum ki Kemeraltı esnafı, şimdi olduğundan çok daha ekonomik refah içinde olabilir… Turizmin çeşitlendirilmesi, gastronomi turizminin burada geliştirilmesi… Çarşının genel karakterine yönelik, inovatif fikirlerle burası çok daha yüksek katma değer üretebilir ama nasıl paylaşılacağı, katma değeri kimin alacağı önemli. Burada yıllarca emek vermiş esnaflık yapanın alması gerekir, katma değer esnaf arasında bölüşülmeli. O zaman doğru bir şey ortaya çıkar.

Burada kaç çeşit örgütlenme var?

CEYLAN: Kemeraltı Tarihi Araştırma Grubu, Kültür Grupları, Gastronomi Grupları, Esnaf Derneği, onun dışındaki dernekler, Kurşun Kalem Derneği, Tarih Derneği… Çok fazla STK var burada. Bizim platform olarak genel amacımız, çarşıdaki tüm dinamiklerle ortak bir şekilde ortak noktayı bulup birlikte hareket etmek.

Onun için sordum. Bu kadar çok örgüt var. Ve herkesin amacı aslında Kemeraltı’nı yaşatmak. Yaşatmak ama nasıl yaşatmak? Ayrılış burada mı ortaya çıkıyor? Çünkü herkes Kemeraltı’nı yaşatmaktan, eskiyi canlandırmaktan, alışverişin tekrar merkezi olmasından bahsediyor ama niye ortaklık olmuyor ya da olabilir mi?

CEYLAN:  Olabilir elbet. Ben bununla alakalı o kadar umutsuz değilim. Çünkü çarşıdaki projeler son birkaç yıldır…

Ama siz 5 yıldır çarşı esnafısınız. Gazeteci olarak Kemeraltı ile ilgili o kadar çok kampanya izledim ki… Sonuç? Kemeraltı her geçen gün geriye gitti maalesef.

CEYLAN:  Geriye gitti, doğru.

Dolayısıyla ‘niye olamıyor’ sözünü umutsuzluk anlamında söylemedim, bugüne kadar olamadığını vurgulamaktı amacım..

CEYLAN:  Olmadı. Ama ben kişisel olarak, Cem olarak çok seslilikten yanayım. Çok seslilik, çok renkli olması, aynı bölge ve hedef için çalışanların bile aynı doğrultuda farklı yapılarda, farklı dinamikler üretmesi ve işi belli bir hedefe yönlendirmesi açısında çok daha verimli olacağını düşünüyorum. İlla ‘bütün Kemeraltı çalışanları aman bir yere toplansın da bir dernek olsun, hep beraber mücadele edelim’ değil. Aslında benim kafama çok yatan bir şey değil. Evrilmeye çok müsait her biri, her biri yönlendirmeye, değişmeye, farklı yerlere angaje olmaya çok müsait.

Örgütlenmesi en zor kesimdir esnaf.

CEYLAN:  Çok zor kesimdir. Biz bu gerçeği biliyoruz ama bizim burada esnafla alakalı kısımda ‘aman Ahmet’i gönderelim de uluslararası marka gelsin, o Kemeraltı’na katkı sağlar, büyütür’ düşüncesinde değiliz. Biz buradaki esnafın korunmasını, geliştirilmesini, yerel olan ne varsa onların marka haline gelmesini, hatta mümkünse tüm dünyaya bunların tanıtılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada biraz önce bahsettiğimiz küçük küçük esnaf lokantalarımıza İzmir’in her tarafından insanlar geliyorsa, leziz Ege yemekleri yapan lokantalarımız varsa, bunların tanınır, bilinir hale gelmesi lazım. Ben böyle düşünüyorum. Dolayısıyla buranın yerel değerleri çok önemli. Biz bunu esnafa doğru anlatabilirsek, biraz önce verdiğim örneklerdeki gibi esnafa avantaj sağlayabilecek bir takım oluşumlar sağlayabilirsek, mesela bir esnaf kooperatifi kurabilirsek… Kurduğumuz kooperatifin de buradaki esnafa mal tedarikinde, satın almasında, devletle olan ilişkilerinde, vergi indiriminde, vergi muafiyetlerinde fayda sağlayabilirsek, esnaf bunun faydasını görecektir. Ayrıca esnaf bizim bu öngördüğümüz Kemeraltı Çarşısı’nın dünyadaki diğer çarşılar gibi biraz daha düzeltilip, deruhte edilip, eski renklerine dönmesiyle anlayacak ki daha katma değerli, daha iyi ürün satabileceğiz. Yani Çin’den gelen niteliksiz mallar yerine kendi ürettiği, burada üretilmiş niteliği ve katma değeri yüksek mallar satarak daha çok para kazanacaklarını görmesi lazım esnafın. Artık bütün dünyada bu böyle. Kimse dünyada çok bilinen bir markayı yemek için Çin’e gitmiyor. Ama Çin’de yapılan yerel bir şeyi görmek için, bir lezzeti tatmak için gidebiliyor. Dünya böyle bir yer haline geldi. Bizim kendi yerel değerlerimiz ve bunların tanıtımı çok önemli. O yüzden esnafın bunu düşüneceğini ve göreceğini düşünüyorum.

Örgütler içerisinde en ön plana çıkanlardan bir tanesi TARKEM, diğeri de Esnaf Derneği. Sesi en fazla duyulanlar, dikkate alınanlar…

CEYLAN:  Kim tarafından dikkate alınanlar, onları da söyleyelim, daha çok yöneticiler ve otoriteler tarafından dikkate alınan. Buradaki esnaf nezdindeki karşılıklarını bilmiyoruz ama en azından Kemeraltı denildiği zaman otorite tarafından dikkate alınan şeyler var.

Otorite tarafından dikkate alınmak ne açıdan kötü? Burada bir ama var galiba...

CEYLAN: Var tabii. Çünkü çoğu zaman yönetimler yönettikleri insanların, toplumların ihtiyaçlarını çok da fazla dikkate almazlar. Böyle olsaydı zaten, çok daha düzgün ve güzel bir dünyada yaşıyor olurduk ama maalesef böyle değil. Hatta hiç tanımadıkları bir dünyayı yönetmeye çalışırlar, içinde olmadıkları dünyayı… O yüzden Kemeraltı’nın habitatı diye bahsediyorum. Burayı bilmeden, burada yaşamadan buraya şekil vermek, gömlek biçmek, buraya misyonlar belirlemek ya da vizyonlar belirlemek yapılabilecek şey. Ama ne kadar doğru olur bilmiyorum. Bununla ilgili örnek vereyim, yöneticilere eleştiri de olsun;  Eski Balık Hali’nin şimdiki durumunu görüyorsunuz.

Evet beton yığını, korkunç.

CEYLAN: Tam Kemeraltı’nın ortasına bir hançer sapladılar, resmen hançer sapladılar. Ne ticari olarak, ne sosyal olarak bir işe yarıyor, ne kültürel ne de mimari değeri var.

Ve de bir bellek yok oldu.

CEYLAN:  Bellek yok oldu bir. Diyelim ki çok tarihi değildi, önemli değil. Kemeraltı’nda dükkana mı ihtiyaç var da, belediye dükkan açıyor? 80 bin tane dükkanın olduğu yere dükkan yapmak nedir? Bir tane bank koyacak yeriniz var mı Kemeraltı’nda? Yöneticilere diyoruz ki; ‘insanlar, özellikle yaşlı, çocuklu insanlar için iki adım atıp dinlenebilecekleri sosyal alanlar, küçük, tematik parklar üretmek lazım.’ ‘Yer gösterin koyayım’ diyor yönetici. Yer göstermek benim işim değil, yer üretmek sizin işiniz. Söylemek istediğim bu. Yöneticiler tarafından dikkate alınmak, bunu görmek, akredite olmak iyi de… Buranın gerçekleri farklı, her bölgenin olduğu gibi, buranın gerçekleri de farklı. Öncelikle gerçeklerin bilinmesi lazım. Kemeraltı’nın gerçeklerinin ve ihtiyaçlarının bilinmesi lazım. Yoksa üste örtü yapacağım… Hangi tarihi çarşının üstünde şemsiye gördünüz? Ben görmedim. Lokal kapatmalar, gölgelikler gördüm. Ama bir çarşıyı tamamen kapatmak? Tamamen kapatılan bir çarşı görmedim, çok ülke gezdim ama hiç görmedim..

Aslında burada karşılıklı bir şark kurnazlığı var. Esnaf dışarıya attığı malını güneşten ve yağmurdan korumak istiyor. Belediyeye bunun kaygısıyla evet diyor. Bölgedeki, TARKEM de dahil, bu fikre angaje olabilir ki bence bu fikre, çarşının hiç ihtiyacı yok. Bir kere çarşının kendi doğal klimasını bozacak..

Otorite konusunu biraz açalım… Bu otorite diye tanımladığınız, neyin otoritesi? Kemeraltı gibi binlerce yıllık hafızası olan bir yeri konuşurken burada yaşayan insanlara rağmen bir otorite söz sahibi olmalı mıdır? Burada yaşayanlar böyle bir otoriteye tabi olmak zorunda mıdır? Burada yaşayanların talepleri göz ardı ederek dayatmada bulunabilir mi?

CEYLAN: Bunun temel cevabı şu; Bölgede yaşayanları iyi bilmek lazım.  Bölgede yaşayanları anlamak ve dertlerini iyi bilmek lazım. Aslında yöneticiler bizim onlara verdiğimiz güçle bizim aramızdan çıkarak o koltuklara oturan insanlar. Aldıkları gücü doğru kullanmıyorlarsa, işlerini yapmıyorlarsa, bizden destek ya da yardım beklemeye hakları yok. Oysa ki STK’lar tam da bunun için var, otoritelere yöneticilere yardım etmek için var. Dolayısıyla bizim buna ihtiyacımız var mı? Evet var. Uygulayıcılar, bölgedeki proje yapma yetkisi bulunan kurumlar bunlar maalesef ki… Ama bunların en azından bölgede yaşayanları dikkate alması ve dinlemesi gerekir diye düşünüyoruz. Bunun için de bir araya gelerek kamuoyu yaratmak lazım. Bu yüzden de platforma, STK’lara ihtiyaç var. Doğru çalışan STK’lara…

Şu an yöneticilerin dikkate aldığı bir kurum olarak görünen TARKEM’i nasıl değerlendiriyorsunuz platform olarak?

CEYLAN:  Platform olarak TARKEM gibi kuruluşlara prensip açısından karşı olduğumdan değil ama bölgeyle alakalı düşündüğümüzde TARKEM, benim taşıdığım kaygıları taşıyor mu? Ona bakmamız lazım.

Taşıyor mu?

CEYLAN: Şu ana kadar yaptıkları işler ve uygulamalar henüz net bir şekilde sahaya yansımış değil. Ama günün sonunda yapılan çalışmalardan ve alınan reaksiyonlardan ve kuruluş amacından, bölgenin aslında çok ruhuna uymadığını düşünüyoruz.

Örneklersek?

CEYLAN:  Bir sermaye grubu olarak oluştu bir kere… Sermaye grubunun yüzde 30’unu İzmir Büyükşehir Belediyesi oluşturuyor. Bir kere yapılan çalışmaların öteki boyutlarını, yapılan anlaşmaların içeriklerini burada biz esnaf olarak bilmiyoruz. Yapılacak projelerin uygulamada neye dönüşeceğini de bilmiyoruz. Bu konsorsiyumları biz daha önce gördük. İzmir’de de gördük. Bunun İzmir’deki örneği KİPA’dır.

KİPA şu an ne durumda? Satıldı. Günün sonunda KİPA diye bir değer kalmadı. Çok ortaklı kurulan yer İngilizlere satıldı. Benzer bir durum TARKEM’de olursa? Sermaye ortak bir yapı, hem kamu ortak, hem özel sektör ortak bu işe. KİPA’da hisse alanlar 1’e 1OO kazandı, orada vatandaş için bir kayıp yok ama TARKEM öyle değil. Kemeraltı’nın başına gelen her olumsuzluk her İzmirli’nin kaybı demektir, hem de korkunç bir kayıp, geçmişimizin ve geleceğimizin kaybı…

İstanbul’a dönüp bakalım. Bugün Sulukule, Tarlabaşı var mı? Neydi buralar? Çöküntü alanı olarak tanımladıkları ve soylulaştırdıkları yerler. Ben Kemeraltı için böyle bir gelecekten korkuyorum. Bu çok mümkün. Şu mevcut yapı bile oraya evrileceğini gösteriyor. TARKEM yapısı, 150 tane işadamının bir araya gelmesi… O gerçekten rekabet edilemez bir güç. Bu oluşumun buna sebep olacağını düşünüyorum, bundan kaygı duyuyorum.

KİPA’nın başına gelen TARKEM’in başına gelirse’ endişesini /kaygısını size hissettiren ne?

CEYLAN:  Çünkü bu çok ortaklı yapının nereye evrileceğini bilmiyoruz ama şu an yapılanlar, alınan/ kiralanan/ satılan yerler, bunlarla alakalı projeler, projelerin neye dönüşeceği, günün sonunda nerede biteceği, ortaklık yapısının neye evrileceği konusunda soru işaretleri var, TARKEM’in. Bu bir. İkincisi de böyle büyük bir sermaye grubu karşısında çok küçük sermayelerin, dükkan sahiplerinin, rekabet şansımız yok bununla. Yani biri bir yeri satın almak ya da kiralamak istiyorsa bir şekilde belediye, otorite gücünü kullanarak… Bunu yapabiliyor zaten. Nasıl yapabiliyor? Düşünün ki bu han 20 ortaktan müteşekkil, 15 tanesinin hisselerini satın alabiliyorlar, kalan 5 tanesine istediğini yapabilirler, bölgeden gönderebilirler.

Hep ifade edilen soylulaştırma böyle mi doğuyor temelinde?

CEYLAN:  İşin bir tarafına daha dikkat çekmek istiyorum. Bu, benim de esnafın da dikkatini çekiyor.  Bölgeye sosyal yatırımlar yapmadan, bölgeyi parlatmadan, bölgenin ve bölge insanının ekonomik yapısını güçlendirmeden sadece satın almalar yapmak, bana çok iyi niyetli gelmiyor. Bir yeri çöküntü, en dipte ilan edip oradan mal satın almak ya da kiralama yapmak, iyi niyetli gelmiyor.

Halk tabiriyle çarşıdaki yerler ucuza kapatılıyor mu diyorsunuz yani?

CEYLAN:  (başını sallıyor) Bu bir emlak müşavirinin işi olabilir, emlakçılık olabilir, fuarcılık olabilir ama bu bölgeyi iyileştirme çabası bilmem ne… Çünkü buranın altyapı sorunu da var, üst yapı sorunu da var. Yani ışıklar yanmıyorsa akşam 7’den sonra, insanlar giremiyorsa ve sen acil olarak bu derdi çözmek yerine 30 yıllık nereyi çözeceğim… Bunlar önemli şeyler katılıyorum ama işin sosyal hayatına elini hiç sürmeden, temizlenmesi ve acil ihtiyaçların çözülmesine hiç elini sürmeden direkt başka türlü yatırım odaklı bakıyorsanız, burada sorun var. Burada esnaf tarafından kabul görmüyorsunuz o zaman, kabul görmeniz de mümkün değil. Bizim de platform olarak bakışımız bu. Eğer TARKEM bölgenin bir kuruluşu olduğunu iddia ediyorsa, öncelikle buradaki sosyal yaraların sarılması açısından elinden geleni yapmalıdır. Çünkü öyle bir oluşum ki, içinde hem devlet var, hem yerel yönetimler var, hem özel sektör var.  Bu çok büyük bir güç. Bu gücü elinde bulunduruyorsan öncelikle hızlı çözülecek; çatı sorunu gibi, yayaların yürüme yolu gibi, aydınlatma, işporta sorunu gibi, işgal sorunu gibi sorunların hızlı çözümünde fayda sağlayacaksınız. Zaten bu bahsettiğim küçük sorunlar çözülürse Kemeraltı’nın büyük derdi yok ki kardeşim! Restorasyon mı yapacağız? Eşit ve adil şekilde yapalım o zaman. Ama benim söylediğim şu; bir bölgeye çöküntü demek inanılmaz yanlış

Bir örnek daha; Kemeraltı’na, Bostanlı’dan, Alsancak’tan, oradan buradan müşteri getiremiyorsak, Kemeraltı bu çevreden besleniyor demektir. O zaman yerel yönetimlerin sorumluluğu değil midir Kemeraltı bölgesinin çevresini düzeltmek öncelikle, alt yapısıyla üst yapısıyla tüm her şeyi ile… Bunu onların görmesi, onlara gösterilmesi gerekiyor.

Sizin yöneticilerle?

CEYLAN: Kontağımız var, kontak kurmaya çalışıyoruz.

Nasıl bakıyorlar? Mesela daha önce Aziz Bey vardı yüzde 30 belediye hissesinin başında, TARKEM’in ortağı. Şimdi o yüzde 30 hissenin başında Tunç Soyer var, hiç görüş alışverişinde bulundunuz mu kendisiyle?

CEYLAN:  Tunç Bey ile seçim öncesi birkaç görüşmemiz oldu ama seçimden sonra henüz göremedik. Ama burada büyükşehrin bürokratları olsun, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur Bey olsun, inkar etmek olmaz.  Birçok sorunu dinledi, küçük sorunlarla ilgili çok hızlı çözümlerde bulundu. Mesela bir keresinde bizim Abdül Bey ile toplantımızdan 1 gün önce şurada yaşlı biri logarın bozukluğundan düştü, onu anlattığımızda aynı gün biz çarşıya girdiğimizde hem zabıta, hem tamir eden ekip buradaydı. Bunlar küçük dokunuşlar da olsa, çok keyif verici bulduğumuz şeyler.

Bu röportaj da bir platform, başkanlara genel bir sesleniş için kullanabilirsiniz platformunuzun isteklerini…

CEYLAN: Otorite diyordum, Tunç Bey’in ‘İzmir’e toz kondurmuyoruz’ kampanyası var. Bu kampanyada belediye başkanları geliyor ve giderken de şunu söylüyorlar; ‘Ey esnaf şu kapınızın önünü süpürseniz bu kadar pis olmayacak.’ Kusura bakmayın da siz niye oradasınız o zaman? Biz size niye bu gücü veriyoruz? Kullanmanızı niye sağlıyoruz oylarımızla? İkincisi, kirleten yanlış yapan varsa zabıtamız burada, şu işgali kaldırın önce. Duvarlardaki malları, kapılardaki, sokak girişlerindeki işportayı, çığırtkanı halledin önce...

Bu çarşının uzunca süredir sorunudur çığırtkanlar ve işgal, kolay mı halletmek bu sorunu?

CEYLAN:  Çok küçük şeyler; çığırtkan ve işgal. Çok kolay, bir günde hallolur. Buradaki işportayı Aziz Bey döneminde bir Vali yardımcısı, bir günde halletti. O da, eşi çarşıya geliyor, eşini taciz ediyorlar ‘abla kot verelim mi’ diye, orada bir olay çıkıyor. Bir hafta sonra zabıtalar bir girdi, bir tane işporta, taciz kalmadı. Çok kolay. Akşam aydınlanması keza… Çok mu zor? Yaşadığımız yüzyılda yapay zekayla bilmem ne yapmaya çalışırken, biz çarşıya 2 lamba takamıyor muyuz? Bu çok mu zor? Bunun için niye proje bekliyoruz? Bunu her götürdüğümüzde master proje, bütünlüklü proje, alt yapı vs. vs… Buna acil ihtiyacımız var. Ölüyoruz biz. Hani dereye su gelecek ama kurbağanın gözü de patlayacak o zamana kadar. Bizim ihtiyacımız var, şurayı aydınlat. Yürüme yollarını, insanın bebeğiyle, çocuğuyla yürüyebileceği hale getir. Bu kadar! Bu iki sorun Kemeraltı’nda yarın kaldırılsın ortadan, zaten Kemeraltı’nın güzelliği kendi kendine ortaya çıkacak. Bir şey yapmaya ihtiyaç yok. Tabela kanunu var, uygula kardeşim, abuk subuk tabelaya izin verme. Ben bunu esnaf olarak söylüyorum.

Ya işgal?

CEYLAN: Sen bunu zabıtanla çözeceksin, benim zabıtam yok, çöz bu işi. Sarı çizgi yaptınız hiçbir şey kalmadı, ki sarı çizgi bile gereksiz bana göre, ne demek sarı çizgi, buraya kadar çıkabilirsin? Orası kamu yoludur, benim müşterimin yürüme yoludur. Orada sizin bizim rahat konforlu gezip alışveriş etmemiz lazım. Dolayısıyla otorite ve kaynaklar derken çok büyük projelerden, kaynaklardan bahsetmiyoruz. Temel ve çok kolay, 1 günde çözülebilecek sorunlardan bahsediyorum.

O sorunlar çözülse, çarşı yeniden o eski alışveriş akışına kavuşur mu yani?

CEYLAN:  En azından nefes alacağız. Çarşıya kim gelirse gelsin, rahat yürüyecek. Çok söylenilen; aman bana zorla kot satmak istiyorlar, ayakkabı satmak istiyorlar gibi durumlar ortadan kalkacak. Koskoca çarşının 14 bin esnafın imajını belirleyen 10 ya da 14 tane esnaf, çarşıyı kötüleyen. Buranın düzgün esnafı da köklü esnafı da bundan mutlu değil. Ama biz bunu esnaf arasında mafyatik çözümlerle, kavgalarla çözemeyiz. Bunu otoritenin yapması gerekiyor. Zabıtanız var, kolluğunuz var, emniyetiniz var, siz yapacaksınız. İsterseniz yapabilirsiniz, bu kadar net.

YARIN: Kemeraltı’nda iki R, ‘rant ve ruh’ buluşur mu?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 ibrahim Yüncü
 12 Kasım 2019 Salı 10:17
Kipa'nın başına gelen Tarkem'in başına gelir diye bir korku yersiz. Kemeraltı farklı bir olgu. Tarihi ile kültürü ile var olan bir proje. Kipa ise ekonomik... Para önemli orada. Kemeraltı, 55-60 arası 10 lu yaşlarımda ağır desti ile su taşıdığım bölge. Kadınlar buraya özel şık kıyafetler ile gelir, hem alışveriş hem hava atarlardı. Bunu en iyi bilen kişi Elif Parfümeri İrfan,( Yaş 75 ) İstanbul'dan gelsin yakalayalım da anlatsın bir gün. Geçen seneler tek tek dükkanlara girip sordum babadan kalma dükkan kalmamış, kaç yıldır buradasınız diye sorduğumda 15 Yılı geçen kimse kalmamış. Gönül hanım çok önemli arşivlik bir yazı bu. Teşekkürler. Bu çarşının Ahilik teşkilatı vardı onlardan kimse kaldı mı acaba.
 Uğur Yüce
 23 Ekim 2019 Çarşamba 12:00
Ayni han içerisinde aynı değer yargılarına sahip olmamıza rağmen biz kendimizi Cem beye bile Yeteri kadar anlatamadı isek siz işimizin ne kadar Zor olduğunu anlayın artık. Tarkem bir Kipa olmasın Diye tüm ortaklara ikinci bir sözleşme imzalattık. Ve Cem bey bunu biliyor.
Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir