GERÇEKİZMİR – İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde üç dönemi devirerek rekor kıran Aziz Kocaoğlu, 31 Mart’ta yapılan Mahalli Yerel Seçimlerin ardından koltuğunu bir başka Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Tunç Soyer’e devretti.
Aziz Kocaoğlu 15 yıllık görevin ardından hayatında yeni bir sürece yelken açıyor. ‘Şehr-i Emin’lik mesaisinin yorgunluğunu atmayı önceleyen Kocaoğlu yazı ailesine daha çok vakit ayırıp, yüzüp, okuyup dinlenerek geçirmeyi planlıyor. Bu mola sonrası deneyimleriyle yine siyasetin içinde ancak asla seçilecek bir yerde olmadan kente ve hayata katkı koymayı hedefleyen Kocaoğlu, ‘Aziz Kocaoğlu’nu anlatacağı bir kitap çalışmasının startını vermiş durumda…
Yürüyüşle başlayan dostlarıyla sohbet ederek devam eden günlerinde haklı gururu gözlerine, neşesi de etrafına yansıyor Kocaoğlu’nun…
İzmir’in rekortmen Başkanı hayatının yeni bölümünde bu sohbetlerden birini de Gerçekizmir’e ayırdı, Genel Yayın Yönetmeni Fırat Başaran’ın sorularını yanıtladı, geçen 15 yılı, bundan sonrası için planlarını anlatırken, kendisine dair akılda kalan soruları da cevapladı.
Kocaoğlu, “Kalbim kırılmadı ama üzüldüğüm zamanlar oldu” derken, koltuk başında geçen günlerini “Olacak işi herkese yaptım, olmayacak işte herkese hayır dedim” sözleriyle özetledi. Tarihi dava süreci için “Bu olmasaydı belki ben de bugünkü kadar kendimi tanımayacaktım” sözleriyle başka bir pencere açan Kocaoğlu, gelecek planlarını detaylandırırken zaman zaman gündeme damga vuran sert çıkışlarına paralel üretilen ‘şeker efsanesi’ne de açıklık getirdi.
İŞTE O RÖPORTAJ
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda bir rekor imza atarak geçen 15 yıl… Siz bu 15 yılı nasıl hatırlıyorsunuz? ‘Keşkeleriniz’ var mı, ‘Aferin bana’larınız neler?
KOCAOĞLU: Hiç aferinlik falan değil. 2004 yılında Bornovalı hemşerilerim, 2009 yılında 21 ilçedeki hemşerilerim, 2014 yılında da tüm İzmir teveccüh gösterdi, CHP Genel Merkezi aday yaptı. İzmirli hemşerilerimiz belediye başkanlığı yapma görevini bize verdi. Biz de bu görevi layıkıyla yapmaya; aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği kadar, kendi ilkelerimiz doğrultusuyla kenti yönetmeye çalıştık. 3 dönem seçim kazanmak, 15 yıl başkanlık yapmak önemli bir rekor. Bu görevi isteğimizle bıraktık ve şimdi kendimize zaman ayırıp biraz dinlendikten sonra, yine seçilecek bir yerde olmadan siyasette birikimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz. Önce kendimize, çocuklarımıza, torunlarımıza zaman ayıracağız. Bu yaz biraz dinleneceğiz. Ama hayattan kopmak diye bir şey yok. Mücadeleyi sürdüreceğiz.
Aklın hatırladıkları var; unutulabilir ama kalbin hatırladıkları unutulmaz derler… Kalbinizin hatırladıkları neler? Çok kırıldı mı kalbiniz 15 yılda, siz çok kalp kırdınız mı?
KOCAOĞLU: Ben görev yapıyordum, kalbim kırılmadı. Ama üzüldüğüm, sıkıldığım zamanlar oldu. Ben hayatımda kimseyle küs olmadım. Herkesle konuşurum, tanıdığım insanlara tanıdığım şekilde davranırım ama benim yetişme tarzımdan gelen izzeti nefsime yapılan yahut kırmızı çizgilerime müdahale olursa, ona da insani olarak tepki gösterdiğimi biliyorsunuz. Bunun üç beş örneğini yaşadık 15 senede. O da benim tamamen kişiliğimi korumak için yaptığım çıkışlar… Bunları da doğal görmek gerekir. Hiçbir dosyaya o onun bu bunun adamıdır diye bakmadım. Olacak işi herkese yaptım, olmayacak işte herkese hayır dedim.
Peki merdivenleri çıkarken yanınızda olanlar inerken de yanınızda durdu mu?
KOCAOĞLU: Hayatta bir yola çıkarsınız. Birlikte olduğunuz arkadaşlar vardır, birlikte yol yürümeye devam ettiğiniz arkadaşlar vardır. Ayrılıkların olduğu dönemler vardır. Bu sadece belediye başkanları için değil herkes için geçerlidir. Çünkü değişimi toplumların tarihinde de görürsünüz. Belli ayrılıklar ve ayrışmalar olur; bu doğal bir şeydir. Benim başladığım zamandan da arkadaşlarım var, sonradan kazandığım arkadaşlarım da var. Belli konularda ayrı düştüğümüz ama dostluğumuz devam eden arkadaşlarımız var. Nihayetinde ülkemiz ve kentimiz için siyaset yapıyoruz. Belli konularda ayrı düşünebiliriz. Bunun insani ilişkileri etkilememesi için hayatım boyunca titiz davrandım. Konuşmadığım ya da görüşmediğim kimse yok.
- Devir teslim töreninin ardından sizin için yeni bir hayat başladı. Geçen sürede neye alışmak zor geldi, en çok neyi garipsediniz?
KOCAOĞLU: Hiçbir şeyi garipsemedim. Bu bir boşluk falan değil. Bakın aday olmayacağım konusunu kimse ciddiye almadı bu dönemde. 2014’te de aslında ben, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştuğumda, Temmuz ayında adaylar müracaat etsin dediler. Ben ne Temmuz’da ne Eylül’de müracaat ettim. Genel Başkan ile konuşmamızda, “AKP bir aday gösterecek ve ben aday olup olmayacağımı o adaya göre karar vereceğim” dedim. Hatta o ara Binali Yıldırım’ın ismi geçiyordu, “Binali Bey olursa, elim mahkum aday olacağım” dedim. Başka biri olsaydı belki 2014 yılında da aday olmayacaktım. 10 sene yeterli diye düşünüyordum ama Binali Bey aday olunca benim aday olmamak gibi bir duruşum siyasetin dokusuna uygun değildi. Bu yüzden aday oldum ve Genel Merkez de gösterdi. Ve 15 sene başkanlık yapmış oldum. Ama bu dönem koşullar ne olursa olsun aday olmayacaktım. Çünkü Binali Bey sonradan Başbakan oldu ve Meclis Başkanı oldu. AKP içinde Binali Bey ile yarıştıktan sonra başka kimle yarışacaktım? Zaten belediye başkanlığı meslek değildir. Siyaset meslek değildir. Mesleğinde başarılı olan insanların yapması gereken bir kamu hizmetidir. Bir dönem bunu yapıp sizden sonraki insanlara bu görevi teslim etmeniz gerekir. Benim de 2014’ten bu yana hedefim, tabiî ki görevi üstlendiğim süre içinde kentim için çalışmak ve kentin kalkınması için çalışmaktır. Ben Ahmet Piriştina’dan bayrağı devraldım; şimdi de bir başka CHP’li belediye başkanı Tunç Bey seçildi. Yani ben bayrağı aldım, 15 sene başkanlık yaptım. Yine bayrağı aynı ekolden, aynı siyasi partili arkadaşıma devrettim. Üç defa seçime girdim, üçünde de kazandım. Bu seçimde merkezden daha çok kırsalda çalışarak belirli belediyelere katkıda bulunmaya çalıştım. Adaylar zaten merkeze ağırlık veriyordu. Sonuçta mutlu bir şekilde görevi de devrettim.
Şimdi günleriniz nasıl geçiyor?
KOCAOĞLU: Sabahları 07.30’da yürüyüş başlıyor. Yapmam gereken işler vardı. Bütün kitap notları falan, onları evin bodrumuna yerleştirmiştim. Koliler halinde... Artık onlara sonbaharda bakacağım gibi geliyor. Biraz dinleneceğim. Yüzeceğim, yürüyeceğim, ailemle birlikte olacağım; daha çok torunlarımla olabildiğim kadarıyla. Kitap okuyacağım, belki notlar falan çıkartacağım. Deneyimlerimle alakalı… Bu şekilde günler geçecek. Dostlarla sohbet etmeyi severim. Kalkıp üç kişi her gün beraberiz aynı şeyleri konuşuyoruz anlamında değil. Çeşitli insanlarla sohbet etmeyi, konuları tartışmayı severim belirli düzeyde. Siyaset dedikodusu değil… Ekonomiyi ve siyaseti yaklaşık 50 senedir takip ediyorum. 2000’e kadar ekonomi daha ağırlıklıydı. Sonra siyaset daha ağırlıklı olmaya başladı ama ekonomiyi hala yakından takip ediyorum.
Zamanı geldiğinde mutlaka yazma planı vardır ama bu 15 yılı yazma gibi bir plan var mı?
KOCAOĞLU: Zaten dava sürecini yazdık. ‘Çete’ adıyla kitaplaştı o süreç. Gönül Soyoğul ile birlikte yaptığımız bir çalışmaydı. Şimdi Reşat (Yörük) ile bir kitap çalışmamız var. Tabi bir dinginleşip çocukluktan bu tarafa bir çalışma yapılabilir. Zaman gösterecek.
Şüphesiz bu 15 yılın en yorucu ve yıpratıcı dönemiydi dava süreci. Belli zamanlarda yol arkadaşlarınızı sizden ayırdı ve ne kadar güçlü görünseniz de o süreçte herşeyin çok daha zor olduğu hissedildi. Finalde bir kazanım var; adalet yerini buldu. O zaman diliminde çok yorgun hissettiğiniz olmuştur, sizden neler götürdü o süreç?
KOCAOĞLU: Paranız var borcunuzu ödüyorsunuz. İşler tıkır tıkır gidiyor. Belediye başkanlığı, yöneticilik ya da iş adamlığı… Ne iş yapıyorsanız… Sizin ne olduğunuz zorluklar karşısında ortaya çıkıyor. Bu dava bir kısmını benim de bilmediğim belli özelliklerimizi su yüzüne çıkarttı. Bu olmasaydı belki ben de bugünkü kadarki kendimi tanımayacaktım. Olaylar karşısında bunu görüyorsunuz. Bir de arsenik krizi diye bir şey vardı. O zaman da mesela ben süre içerisinde İZSU’daki odamda, koltukta sabahın köründen akşamın bilmem nesine kadar çalıştım. Devamlı Ankara’dan bombardıman geliyor, biz cevap veriyoruz… Kriz dönemlerinde, sıkıntılı dönemlerde kişilik ortaya çıkıyor. Yönetim yeteneği, kişilik, duruş, olaylar karşısında dik durma, mukavemet, mücadele gücü, azim… Bütün bunlar sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkıyor. Bütün işler tıkırında giderken kişiliğiniz su yüzüne çıkmıyor. Bu da bizim için çok önemli bir sınav oldu. Sadece benim için değil arkadaşlarımız için de.. Bunlar zor süreçler tabi ama bizim bir farkımız var güçlü kılan. Biz ekibimizi biliyorduk, arkadaşlarımızı biliyorduk; arkadaşlarımız bizi biliyordu. Bu belediyeden yasal olmayan hiçbir şeyin yapılmadığını hepimiz biliyorduk. O yüzden iç huzurumuz vardı. Haklı ve doğru olduğumuzu biliyorduk. Bunun verdiği ayrı bir güç vardı. Bizi en çok motive eden ise, İzmirlilerin; hangi partiden olursa olsun arkamızda durması oldu. Zaten açılan davalar da tamamen mesnetsizdi. Yasayı yanlış yorumlamaktan gelen şeylerdi.
Önemli krizlerden bir tanesi de göç dalgasıydı o süreçte. Daha çok hükümetin göreviymiş gibi görülüyor mültecilere yönelik adımlar ama bir de hemşeri hukuku var… Siz onlara da iyi bir başkanlık yaptığınızı düşünüyor musunuz?
KOCAOĞLU: Bu bir hükümet politikası… “Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacağım” demekle başlayan bir hükümet politikası.. Gerisi de var ama bu, su yüzüne çıkan kısmı… Genel politika bizim işimiz değil. Biz yerel yönetimiz, adı üstünde. Zaten valilik var, devlet kurumları var… Biz yardım konusunda Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerde Emir Sultan Türbesi’ni restore etmiştik. Orada aş evinden sürekli kaplarını getirenlere yemek dağıttık. Bütün Suriyeli çocuklara Süt Kuzusu projesinden süt verdik. Bunun dışında belediyeye düşen bir şey yok bana göre.
Aynı soruyu mültecilere sorduğumuzda söyledikleri ilk şey o dönem fuarın kapıların kapatılması oluyor…
KOCAOĞLU: Ne zaman kapatıldı? İzmir Enternasyonel Fuarı zamanında kapatıldı. Kültürpark mültecilerin yaşayacağı, çadır kuracağı, ikamet edebileceği bir yer midir? Başka birçok yer vardır, o da hükümetin işidir. Biz de hükümetin verdiği emirleri harfiyen yerine getiririz. Uluslararası fuar açılacak. Siz orada mülteci çadırlarını Kültürpark’a yerleştireceksiniz… Bu doğru ise ki bana göre değil. Onu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
68 kuşağısınız…
KOCAOĞLU: Evet. Hiç kullanmadım ama.
Belli aktiflikleriniz olduğunu ama dile getirmediğinizi biliyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Aziz Kocaoğlu yönetiminde 15 yılda gerçekleşen sayısız uygulaması sosyalizm örneği olarak da nitelendiriliyor.
KOCAOĞLU: Sosyalizm değil de sosyal demokrat felsefeye uygun; insan odaklı diyelim.
Devletçi yanınızın güçlü olduğu çok kez dile getirildi. Kimisi sığ, kimisi güçlü analizler. Yanılmıyorsam Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de siyaset yapmaya başladınız.
KOCAOĞLU: Önce Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) üyesiydim. Sonra Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ve CHP.
SODEP, SHP yolculuğu olan birisiniz. Uzun yıllar da CHP… Bir şekilde lider figürlerinden belli politik duruşlara göre de farklılıklar var. Herkesin bir politik kimliği vardır, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
KOCAOĞLU: Devlet, ülke, millet, vatan... Bunlar varsa biz varız. Bunlar yoksa neyiz? Hepimizin amacı ne? Bayrağımızla beraber ülke sınırlarımız içerisinde özgürce yaşamak, kalkınmak, gelişmek, çalışmak, üretmek ve güçlü bir ülke olmak durumundayız. Ben de bunun için çalıştım. Devletim varsa ben varım lafını çok beğenirim. Yerel yönetici olduğum için İzmir ölçeğinde çalışarak bir şeyler taşımaya çalıştım. Devletçi olmak; tabi bunu açmak lazım. Ekonomik olarak mı siyasi olarak mı konuşuluyor? Ama ben devlet kurallarına, devlet terbiyesine, devletin korunmasına, kollanmasına, yüceltilmesine inanan bir insanım ve bunun için çalıştım. Ben iktisatçıyım, birçok mesleği yaptım. Çiftçilik yaptım, devlet memurluğu yaptım, özel sektörde yöneticilik yaptım, işçilik yaptım, ticaret yaptım. Hepsinden başarılı bir şekilde çıktım. İlktir Türkiye’de benim getirdiğim.. Ben bu kentin kalkınmasından da sorumluyum dedim. Yerelde kalkınma dediğimiz şey bu işte! Üreticiyle birlikte, sanayiciyle birlikte onların taleplerini ve büyümeyi bir potada eritip bu kenti bütün sektörleri ayakta tutarak kalındırmak… Ben bunu çalıştım. Benim bu yürüyüşüm Türkiye belediyeciliğinde ilktir. Bunu 15 sene yaptım. Şimdi yeni yeni bütün belediye başkanları bu yolda ilerliyor ki, bu çok sevindirici bir şey. Mesela Ovacık’tan şimdi Tunceli’ye gelen arkadaş da aynı şekilde yaptı. Sanayi alanında da bu böyle... Ama aklın ve bilimin rehberliğinde... Olacak işe baktım. Hayal kurmayı pek beceremiyorum. Türkiye’nin mevcut durumda 5 senede toparlanacağını, 10 senede de dünyada hak ettiği yere geleceğine inanıyorum. Bunun çok zor olmadığı, Türkiye’nin zengin bir ülke olduğunu, coğrafyasının ve insan yapısının bu konuda çok elverişli biliyorum. Sabırlı ve yardımlaşmacı olduğunu biliyorum. Sabretmeden yaşayamazsınız. Sürekli üzerinize devletler gelir, burada siz sabitsiniz. Sabretmesi ve yardımlaşma içinde olması gerekir ki, hayatınızı sürdürebilesiniz. Bu iki özelliğin çok kıymetli olduğunu ve bize has olduğunu düşünüyorum.
Bu bütünleşme için bir iktidar değişikliği ön koşul mu?
KOCAOĞLU: İktidar değişikliği ile benim alakam yok. İktidar değişir, gider gelir… Ben Türkiye potansiyelinden bahsediyorum. Biraz hesap işidir bu işler. İzmir çoğu devletten büyüktür dünyada. Borcumuzu 3-4 senede tasfiye ettik. Yatırım yapan ve dünyada kurum olarak 3A kredi notuyla değerlendirilen bir belediye olduk. Kaynak yarattık ve 15 sene içerisinde 17,5 milyar liralık yatırım yaptık. Bu başarılamayacak bir şey değil. Bugün Türkiye’nin durumu gibiydi, 15 sene önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin durumu.. Bunu geçmiş belediye başkanlarını suçlamak yahut eleştirmek için söylemiyorum. O zaman hiçbir belediye borcunu ödemiyordu. Bu borcu ödememiz bazı siyasiler tarafından yanlışmış gibi yorumlandı. ‘Belediye başkanı borç mu öder kardeşim sen işine baksana’ diyenlere karşı, ‘hayır ben borcumu ödeyeceğim’ diye direndim ve ödedim. Eğer ödemeseydim ağır faiz yükünden dolayı, yaptığım yatırımların üçte birini gerçekleştiremezdim. Çok önemli bir konumda özel sektörde yöneticiyken, bir gece istifa edip mağaza açtım. Çok sıkıntı çektik. Zaman zaman biz ne yaptık dediğim de oldu ama devam ettim. 79 senesinde başladık, 88’e geldiğimde ‘ya ben bu işi yapmasaymışım bütün teorik bilgilerim ve ben hayatı öğrenmeden gidecekmiş’ diye bir tespitte bulundum kendi kendime. Günde en az 300-400 kişi ile ayakta iletişim kuruyorsunuz. Zaman zaman özlemiyor değilim ama bundan sonra yapacağımız iş değil.
Pişmanlık yok dediniz ama içinizde İzmir’e dair ukteler var mı?
KOCAOĞLU: Bu bir süreç.. 2005 yılında İzmir’in stratejik planını arkadaşlarla birlikte yaptık. Projeleri, ihtiyaçları belirledik. Sonra iki arkadaşla; biri mali işlerin diğeri de yatırımların bağlı olduğu arkadaşlarımızla… Belediye’deki odada ben projeyi söylüyorum, bu kaç paraya çıkar diyorum. Söylüyorlar, yazıyorum karşısına. Topladık. Öngördüğümüz yatırım rakamları çıktı. Benim işletme okurken öğrendiğim bir gelir-gider tablosu pratiğim vardı. Gelir gider masraf şu bu falan… 2005’te yaptık bunu; 2017’ye kadar öngördüğümüz rakamlar sürdü para durumuna göre. Bu plan Türkiye’de 1 numaralı stratejik plan seçildi. İçişleri Bakanlığı Fransız danışman firmasına inceletmiş. Ankara’nın planı yoktu, Kayseri de bizden sonra ikinci seçildi.
Çöp sorununu çözememe için ‘İçimde ukte kaldı’ demiştiniz?
KOCAOĞLU: Onun halledilmesi gerekiyordu. Bizim gibi 2,5 milyon aboneye her gün içilebilir su veren, tüm arıtmaların yüzde 85-90’ını bitiren bir belediyenin çöp geri kazanım tesisini yersizlikten dolayı yapamaması gerçekten sıkıntı. Kaç tane yer aradık. Neyse geçen gün geldi mahkeme kararı… Tam biz giderken… Çiğli’de yaptığımız çürütme ve yakma tesisinde günde 600 ton çamuru çürütüyoruz, bu işlemden metan gazını elde ediyoruz. Dolayısıyla çamurun kokusunu engelliyoruz, sonra o metan gazıyla çamuru kurutuyoruz ve çimento fabrikalarına yakıt olarak veriyoruz. Bunu çöpte yapmak daha da kolaydı. Şimdi arkadaşlar yaparlar.
Şimdi bir liste yapsanız 1. sıraya hangi projeyi yazarsınız?
KOCAOĞLU: Artık benim işim değil. Bir laf vardır ya dışarıdan gazel okumak kolay diye. Artık belediye başkanlığı benim için bitmiş.
Deneyimleriniz ışığında sizden sonra o koltuğa oturan ve oturacaklara bir tavsiye verecek olsanız bu ne olurdu?
KOCAOĞLU: Böyle bir tavsiyede bulunmak doğru değildir. Ama belirli bir konuda benim görüşümü sorarlarsa, ben de inandığım şeyi söylerim. Yapar ya da yapmaz… Biz de çok kişiden görüş aldık; uygun olanları uyguladık, olmayanları erteledik.
Türkegül Hanım nasıl? O mutlu mu bu yeni hayattan?
KOCAOĞLU: Çok mutlu. Biz zaten gideceğimizi bilerek bu göreve başladık. Hep beraber karar verdik. Yüzümüzün akıyla bir görev yaptık ve yüzümüzün akıyla bıraktık. Son amacımız da bayrağı CHP’li bir arkadaşa teslim etmekti. Onu da yaptık. Seçimde de çalıştık. Hatta 6 ay boyunca yani aday olmayacağımı açıkladıktan sonra köy ve mahalleleri gezdik. Hem teşekkür ettik hem de çalışma yaptık. ‘Benim işin bitti, ben oynamıyorum’ diye bir şey olmaz. Siyaset, yaşam boyu sürecek bir iştir. Sizi oraya getirenlere layık olmanız gerekir. Bundan sonra da, sağlığımız el verdiği müddetçe üretmeye, çalışmalar yapmaya devam edeceğim ama seçilecek yerde olmayacağım. 15 yıl belediye başkanlığı yaptıktan sonra başka bir göreve talip olmayı düşünmüyorum ama sürekli hem İzmir’e hem ülkeye hem de partime katkıda bulunmaya çalışacağım.
Bunun için bir çerçeve var mı kafanızda? Daha çok bir ombudsman gibi mi yoksa kent için projeler üretmeyi düşünüyor musunuz?
KOCAOĞLU: Kent için proje ürettik zaten. İzmir’de ve Türkiye’de İzmir’i çalışan çok sayıda insan var. İzmir için bir fikir sunulacak olursa, zaten ben kentin 597 köyünü, 752 mahallesini avucumun içi gibi biliyorum. Neyin neyi kabul edeceğini ya da etmeyeceğini, hangi sektörle nereye gidilmesi gerektiğini biliyorum. Orada benim çalışma yapmam diye bir şey yok. Kimseye faydası olmaz. Ama buradaki deneyimlerimizi Türkiye’ye, en azından bölgesel çalışmalar yaparak taşıyabiliriz. Gönüllülük esasına göre böyle bir şey yapabilirsek, fikir anlamında bir katkımız olabilirse, bunu da değerlendirecek arkadaşlar olursa… Mesela şimdi belediye başkanlarını arayıp tebrik ediyorum. Çoğu ‘senin bu modelini uygulayacağız’ diyor, ben de bununla sadece kıvanç duyuyorum. Önemli olan sizin yapmanız değil. Deneyimi, bilgiyi paylaşıp başkalarının da yapması ve tüm Türkiye’ye bunun yayılması önemli. Bunu da yapan yerel yönetimler olacak. Bizim yaptığımız alt çalışmaları gerçekleştirip kendi kentlerini kalkındırırsa, bu da bizim ulaşmak istediğimiz amaca kitlesel olarak katkı sağlayacak. Çağ ilerliyor. Dünya ilerliyor. İnsanlık ilerliyor. Biz bir dönem yaşadık. Doğrusuyla, yanlışıyla, günahıyla, sevabıyla bir dönem yaşadık. Mutlaka bizim yerimize gelen arkadaşlar bizi aşacak. Bizim yaptıklarımız üzerine daha güzel şeyler yapıp koyacak olmalarından umutluyum. Ve böyle olması gerekli. Başka türlü gelişme ve kalkınma olamaz. Ben de kıskançlık diye bir şey yok. Tanışamadım daha...
15 senelik iktidar aynı zamanda bazı şehir efsaneleri de üretiyor. Siz duruşunuzla ilgili belirli değerlere, kırmızı çizgilerinize dokunulduğu an kendinizi tutmayıp tavrınızı koyan bir insansınız. Zaman zaman sert çıkışlarınız üzerinden bir ‘şeker’ efsanesi üretildi… Şekeriniz var mı?
KOCAOĞLU: Hakkımı teslim etmeyenlerin, yaptıkları yanlışı savunamadıkları için ve savunulacak bir tarafı olmadığı için ‘şekeri var’ diye geçiştirmeye çalıştırmasından başka bir şey değil bu.. Benim şekerim falan yok. Tüm ailemde de şeker yok. Bir tane gazeteciye ben dava açmadım. Pozitif yazılarda, doğru teşhislerde zaman zaman aradım tebrik ettim ama eleştirenlere hiçbir şey demedim. Sosyal medyayı da takip etmem. Belli yerlere bakıyorum ama o dedikodu faslına hiç bakmıyorum. O insanın tüm enerjisini hatta sinir sistemine kadar bozacak bir şey. Yanlış ilaç almak gibi bir şey.
Devir teslim töreninde de bir takım şeyler yaşandı…
KOCAOĞLU: Onlar önemli değil. Benim yaptığım üç beş tane çıkış vardır. 15 senede 5 tane. 3 seneye bir tane düşüyor. O kadar olur. Orada da toplumun hemen hemen tamamı bizim yanımızda oldu. Sosyal medya denen şeyde adam bilgisayarın başına oturuyor, kendince harikalar yaratıyor. Sonra protesto eylemi yapıyor, bakıyorsunuz sadece üç kişi gelmiş. Ama sosyal medyaya bakarsan yıkılıyor. Bana dediler ki, protesto eylemi yapacaklarmış… Yapsınlar dedim, neymiş görürüz.
Son olarak rastlaşmaları soralım... Başkanlık sonrası İzmirlilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
KOCAOĞLU: Müthiş onore oluyorum. Bizim milletimiz iş başındayken takdir etmeyi, onore etmeyi sevmez. Onu yağcılık olarak adlandırır. Genlerimizde böyle bir özellik var. Çok büyük teveccüh ile karşılanıyorum sokakta. Zaten bunun için yaptık belediye başkanlığını.. Şans, yazı, nasip, kısmet… Neyse bize bunu getirdi. Biz de bunu aklımızın erdiği kadar, namusumuzla, dürüst bir şekilde yapmaya çalıştık. Hiç kaytarmadık. Mesela yurtdışına çıkmayı yeğlemedik. Oralarda buralarda dolaşmayı da… İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, her davete icabet ederse, İstanbul havalimanından buraya gelemez. Ben mesela arkadaşları gönderirdim, meclis üyelerini; o da çok gerekliyse. Biraz tasarrufa önem veriyorum. Zaten tasarrufa önem vermeseydim, bu yatırımları yapamazdım. Parayı doğru kullanmasaydım, doğru borçlanmasaydım, bu yatırımları yapamazdım.
Ummahan Koç 21 Nisan 2019 Pazar 09:47
|
Ummahan Koç şenol 21 Nisan 2019 Pazar 09:45
|
seyhan kury 21 Nisan 2019 Pazar 02:22
|
Uşak banazlı 20 Nisan 2019 Cumartesi 22:01
|