Büyükşehir Belediyesi’nin İZFAŞ, İZELMAN ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla düzenlediği 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali, izleyicilerin yoğun ilgisiyle geçen ilk günü geride bıraktı.Ulusal ve Uluslararası Yarışma heyecanının gösterimlerle başladığı festivalde, İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde Sinemada Mu?ziğin İşlevi başlıklı bir söyleşi gerçekleşti. Müzik Temalı Kısa Film Proje Yarışması filmleri izleyiciyle buluştu.
Filmin hikayesi aslında benim çocukken başımdan geçen bir hikâyeydi
Festivalde Ulusal Yarışma kapsamında izleyicilerle buluşan Kabahat filminin gösterimi sonrasında yönetmen Ümran Safter filme dair merak edilenleri cevaplamak için izleyicilerle buluştu. Yaz tatilini geçirmek üzere babaannesinin yaşadığı muhafazakâr Anadolu köyüne giden 13 yaşındaki Reyhan’ın büyüme hikâyesini anlatan ve erkek egemen kurallara karşı var olma savaşını odağına alan film için Ümran Safter, “Kabahat ilk kurmaca filmimiz, ana mekânımız da benim doğduğum ve büyüdüğüm Çankırı’daki Akçavakıf köyü. Oyuncularımızın çoğu amatör, pek çoğu da ilk kez kamera karşısına geçti. Köydeki akraba ve yakınlarım da filmde rol aldı. Oyuncularımız Mina ve Ece’nin ilk deneyimleriydi ama Adana Altın Koza Film Festivali’nde ikisi de ödül kazandı. Hatta dün akşam Mina, Frankfurt Türk Filmleri Festivali’nde Umut Veren Genç Oyuncu Ödülü’nü aldı. Filmin hikâyesi aslında benim çocukken başımdan geçen bir hikâyeydi. Bu hikâyeyi dost sohbetlerinde anlatırken, kısa film mi olsa derken yapımcım Suraj Sharma’nınbu çok güzel bir kurmaca film konusu demesiyle senaryoyu yazdım ve çektik” dedi.
Filmlerde yapay umut yaratarak yalnızlıklarımızdan kurtulamayız
Günün bir diğer söyleşisi ise Ulusal Yarışma’da yer alan Karanlık Gece filminin gösterimi sonrasında gerçekleşti. Yönetmen Özcan Alper, 7 yıl önce parçası olduğu bir linç olayının ardından ayrıldığı kasabaya annesiyle vedalaşmak üzere dönen, Berkay Ateş’in canlandırdığı İshak’ın geçmişiyle, vicdanıyla ve suçluluk duygusuyla daha da önemlisi kasaba halkıyla hesaplaşmasını konu alan film sonrası İzmir seyircisiyle buluştu. Filmin kötülük ve linç meseleleri üzerine olduğunu ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde geçebileceğini söyleyen Özcan Alper, “Murat Uyurkulak ile birlikte senaryoyu yazarken Türkiye toplumundaki linçe hazır oluş, gündelik hayatımıza sirayet eden ırkçılık meselesi üzerine daha çok düşündük. Daha çok toplumdaki ayrışma, nefret söylemi ve bunun yarattığı sonuçlar üzerine… Bunun Türkiye tarihindeki kökleri ve nedenleri üzerine kendimizce düşünmeye çalıştık.Filmin içindeki hikâye aslında zamansız, şimdinin hikayesi olarak düşünmedim. 100 yıllık bir hikâye olarak da okuyabiliriz. Filmlerde ya da sanatta yapay umut yaratılmasına baştan beri karşı çıktım. Çok da doğru bulmuyorum. Bu seyirciyi manipüle eden bir şey. Bu karanlık salonlardan çıkan seyirci umut yaratabilir. Bunu gerçekten konuştuğu ya da tartışabildiği zaman. Filmlerde yapay umut yaratarak yalnızlıklarımızdan kurtulamayız” dedi.
Bu toprakların kaybettiği, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini anlatmaya çalıştım
Bu yıl prömiyerini yaptığı İstanbul Film Festivali’nde Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nü kazanan “Bars” izleyiciyle buluşan bir diğer Ulusal Yarışma filmi oldu. Senaryosu ve yönetmenliği Orçun Köksal'a ait film, iki zooloğun soyu tükenmiş olan Anadolu parsına dair bir iz bulabilmek için çıktıkları yolculukta yaşadıklarını konu alıyor. Film sonrası gerçekleşen söyleşide Orçun Köksal, “Anadolu Parsı filmde bir metafor. Bu toprakların kaybettiği, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini, karakterini ve kültürünü yine bu topraklarda nesli tükenmekte olan bir varlık üzerinden anlatmaya çalıştım. Pars da bu topraklarda binlerce yıl yaşamış en görkemli varlık. Büyüleyici bir hayvan ve onu yitirmek çok acı. Tıpkı bu kültürün, bu toprağın karakterini yitirmek gibi. Motivasyonum buydu. Filmde Emre karakteri batıyı, Veysel karakteri doğuyu temsil ediyor. Biri taşrada biri metropolde yetişmiş. İkisinin ortak bir gayesi var. Parsı aramakla başlayan bu yolculuk git gide onların da kendilerini ve bildiklerini sorgulamasına dönüşüyor. Filmin başka bir derdi daha var, filmin ciddi bir sistem eleştirisi var, bürokrasi ile bir problemi var. Karakterlerimiz sürekli buna takılmalarına rağmen gayelerine ulaşmaya çalışıyorlar” dedi.
Müzik ve sanat yaşamı iyileştirebilir
Festivalde bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası Yarışma kapsamında gösterilen Gabriele Guidi imzalı Terezin filmi sonrasında başrolde yer alan MauroConte izleyicilerle biraraya geldi. İtalyan klarnetçi Antonio ile Çek kemancı Martina'nın 2. Dünya Savaşı sırasında Prag'da başlayan, Terezin Gettosu olarak da bilinen kötü şöhretli Theresienstadt toplama kampında devam eden aşklarını, kampın daha önce görülmemiş yanları, kamptaki diğer besteciler, ressamlar, heykeltıraşlar, şairler ve yazarların hikayesi ile harmanlayan Terezin, o günlerdeki Orta Avrupa ruhunu da keşfe çıkıyor. Filmde Antonio karakterine hayat veren MauroConte film sonrası gerçekleşen söyleşide “Yönetmenin film içinyola çıkış noktası bir gazete haberiydi. 7 yıl boyunca haber üzerinde çalıştı. Müziğe tutkusu olan bir yönetmen. Müzik ve sanat yaşamı iyileştirebilir. Sorunlarla karşılaştığımızda onlara karşı mücadele etme gücü verebilir müzik, genel anlamda sanat. Ne yazık ki Terezin kampındaki pek çok sanatçı ve müzisyen yaşamını kaybetti. Yaşasalardı Avrupa kültürünü etkileyecek değiştirecek boyutta işler yapabilecekleri düşünülüyordu. Ama ne yazık ki bu hikâyeyi pek bilen yok. Terezin’i Hitler modern bir kamp olarak göstermek istediği için genellikle kampta ressamlar, müzisyenler, yönetmenler bulunmaktaydı. Film İtalya’da 3 gün önce ilk kez gösterildi ve buradan sonra Amerika yolculuğu var oradaki festivaller için. Film, şu anda ziyaret edebileceğiniz gerçek bir mekânda çekildi. Orada çalışmak benim için gerçekten etkileyici ve zordu” dedi.
Sevin Okyay ve Murat Meriç’le keyifli sohbet: Sinemada Müziğin İşlevi
Vecdi Sayar moderatörlüğünde festivalde bu yıl Emek Ödülü alan sinema yazarı, çevirmen, radyo ve tv programcısı Sevin Okyay ile müzik yazarı Murat Meriç’in konuşmacı olduğu Sinemada Mu?ziğin İşlevi adlı söyleşi İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Sevin Okyay ve Murat Meriç’in müzik ve sinemaya olan ilgilerinin başlangıç süreçlerini ve mesleğe nasıl adım attıklarını anlatmalarıyla başlayan söyleşide, müziğin filme katkısı ne olmalı, her filmde mutlaka müzik olması gerekir mi ya da müziğin filmin önüne geçmesi mümkün mü gibi konular tartışmaya açıldı.
Müzik Temalı Kısa Film Projeleri izleyicilerle buluştu
Geçen yıl düzenlenen Müzik Temalı Kısa Film Proje Yarışması’na başvuran 67 projeden arasından seçici kurul tarafından seçilen ve Proje Geliştirme Atölyesine katıldıktan sonra çekimleri tamamlanan 10 film, festival kapsamında Kısaca Müzik programı altında beyazperdedeydi. İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleşen film gösteriminin ardından Seçici Kurul’da bulunan belgesel film yönetmeni Hilmi Etikan, Prof. Dr. Lale Kabadayı, belgesel yapımcısı Tahsin İşbilen ve festival direktörü Vecdi Sayar izleyicilerle projelere dair görüşlerini paylaştı. Proje ile hedeflerinin sinema yapmayı isteyen gençleri özendirmek olduğuna dikkat çeken Vecdi Sayar, “Çok farklı projeler başvurdu. Seçtiğimiz 10 proje tamamlanmış olarak karşımıza geldi. Filmleri izledikten sonra bütün arkadaşlarımın sinemacı olacağına hatta olduğuna inanıyorum” dedi.
Ücretsiz film gösterimleri devam ediyor
22 Haziran’a kadar devam edecek 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde 7 farklı lokasyonda düzenlenen ücretsiz film gösterimleri İstinyePark Teras Renk Sinemaları, Elhamra Sahnesi, Karaca Sineması, İzmir Fransız Kültür Merkezi, İzmir Sanat ve açık hava film gösterimlerinin yapılacağı Göztepe vapur iskelesindeki Kadifekale Gemisi’nde devam ediyor. Ayrıntılı bilgiye festivalin sosyal medya hesaplarından (Instagram ve facebook’ta izmirfilmmusicfest / twitter’da @izmirfilmmusic), kultursanat.izmir.bel.tr, izmirart ve https://www.ifmfest.com adreslerinden ulaşılabilir.