Konuşmasında; üniversitelerimizde verilen eğitimin niteliği, üniversitelerimizin bilim üretme ve araştırma geliştirme merkezleri haline gelmesi, üniversitelerde ehliyet, liyakat ve devletine sadakat noktasında eksikliği olmayan bilim adamlarımızın göreve gelmesini sağlayacak bir sistemin geliştirilmesi, koordinasyonun sağlanması büyük önem arz etmektedir.” İfadelerine yer veren Osmanağaoğlu; “FETÖ ile mücadelenin bitmediğini, yeni paralel devlet yapılanmalarının oluşma ihtimalinin yüksekliğini göz önünde bulundurursak, ehliyet ve liyakatten yoksun, devlet, millet ve vatan yerine kişilere ve belli gruplara sadakat gösteren şahısların göreve getirilme ihtimali göz ardı edilmemelidir.” diye konuştu.
Osmanağaoğlu’nun konuşması şu şekilde: 2 Kasım 2018 tarihinde Resmi Gazetede Yayımlanan, “Devlet Yüksek Öğrenim Kurumlarında Öğretim Elemanı Norm Kadroların Belirlenmesi ve Kullanılmasına İlişkin Yönetmelik” uyarınca Üniversitelerde istihdam edilecek öğretim elamanları ile ilgili ilanları ve kriterleri Üniversite yönetimleri belirlemeye başlamıştır.
Bu durum YÖK’ün yetkileri açısından bakıldığında bir reformdur. Ancak söz konusu yönetmelik ile bir takım mağduriyetlerin yaşanması ihtimali de artmış, istismarın ve suiistimalin de maalesef önü açılmıştır. Üniversitelerde şahsa münhasır özel ilanların çıkmaya başlaması bu tespitimizi teyit etmektedir. Bu ilanların, ehliyet ve liyakat göz önünde bulundurulduğunda, denetlenmeye muhtaç olduğu ortadır.
15 TEMMUZ’DAN SONRA FETÖ’NÜN ÜNIVERSITELERI NASIL KULLANDIĞINI DAHA NET GÖRDÜK!
15 Temmuz 2016’da hain bir işgal girişiminde bulunan ve eli kanlı bir terör örgütü olan FETÖ’nün, üniversiteleri nasıl yuva edindiğini, üniversitelerde nasıl hâkimiyet kazandığını, aynı zamanda üniversiteleri finans kaynağı haline nasıl getirdiğini, bu elim hadiseden sonra çok daha net gördük.
FETÖ ile mücadelenin bitmediğini, yeni paralel devlet yapılanmalarının oluşma ihtimalinin yüksekliğini göz önünde bulundurursak, ehliyet ve liyakatten yoksun, devlet, millet ve vatan yerine kişilere ve belli gruplara sadakat gösteren şahısların göreve getirilme ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu noktada; bir parantez açıp bir önerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
ÖĞRETIM GÖREVLILERININ GÖREVI SADECE DERSE GIRMEK DEĞILDIR!
Anadolu’nun bağrından eğitim ve öğrenim için üniversitelere gelmiş gençlerimizin, yeni paralel devlet yapılanmalarının pençesine düşmemesi için stratejik ve sosyolojik temelli projelerin, yetkili kurumların koordinasyonunda hayata geçirilmesi elzemdir. Söz konusu yönetmeliğin; Üniversitelerimizde, hâlihazırda var olan bazı sorunları derinleştireceği de ihtimal dâhilindedir. Unutulmamalıdır ki öğretim elamanlarının görevi sadece derse girmek değildir.
ÜNIVERSITELERDEKI İSTIHDAMI SADECE ÖĞRENCI SAYISINA GÖRE BELIRLEMEK YANLIŞTIR
Öğretim elamanlarını sadece derse yönlendirmek, istihdamı öğrenci sayısına göre belirlemek bilimsel bir yaklaşım olmadığı gibi üniversitelerde bilim üretmenin önündeki en büyük engeldir. Bilim üretme merkezleri olan Üniversitelerimizdeki akademisyenlerimizin Bilimsel çalışma yapmaları, AR-GE faaliyetlerine ağırlık verebilmeleri için gerekli şartların sağlanması önemlidir.
Bilim üretme ve AR-GE faaliyetlerindeki artışı, bu çalışmalara aktarılan kaynağın yükseltilmesi gibi olumlu gelişmeleri de yok saymıyoruz. Ancak üniversitelerimizin hak ettiği yerde olmadığını kabul etmeliyiz. Bugün Fizik ve Biyoloji gibi çok önemli bölümler, öğrencilerimizin girmeye hak kazanmasına rağmen, tercih etmediği bölümler arasındadır. Bu bölümlerin, bilimin bel kemiğini oluşturduğu kabul gören bir gerçektir. Öğrencilerimizin bu bölümleri tercih etmemesinin sebepleri arasında, mezun olduktan sonra iş bulamama kaygısı olabilir. Ancak bu durum öğrenci sayısına göre akademisyen istihdamı sağlanmasını, “öğrenci yoksa, akademisyen de yok” mantığını meşrulaştırmayacaktır.