Buğra Çankır, bugün 26 yaşında otizmli bir genç. 2 yaşında otizm teşhisi konulan Buğra’nın 10 yaşındayken müzik yeteneği keşfedildi. İletişim kurarken güçlükler yaşasa da, ‘mutlak kulak’ olarak nitelendirilen, doğadaki tüm sesleri referans bir ses verilmeden nota olarak tanımlayabilme yeteneğine sahip. ‘İlkokul bile okuyamaz’ denilirken azmiyle bugünlere kadar geldi. 2016 yılında İskenderun Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı dereceyle bitirdi. Şu an da Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor. Ayrıca mezun olduğu İskenderun Teknik Üniversitesi Konservatuarı’nda saat ücretli piyano eşlik öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam ediyor.
İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'in haberine göre Akademik olarak engellilere fırsatlar verilmesi durumunda çok iyi yerlere gelinebileceği gösteren Buğra’nın ilkokuldan itibaren eğitim hayatı boyunca yaşadığı zorluklar, yüksek lisans tezine bile konu oldu. Buğra şimdi, “Müziğe Yetenekli Otizmli Çocukları Bulunan Ailelerin Sorunları” başlıklı tez çalışması kapsamında yaşanan sıkıntıları dinleyerek literatürde yer alması için notlar tutuyor.
BUNLARDAN BAŞKA GELİRSE…
Oğullarının eğitim hakkı için yıllarca mücadele ettiklerini anlatan baba Kemal Çankır, “Başvurduğumuz okulların hiç birisi Buğra’yı kabul etmiyordu. Mecburen özel okulların kapısını çaldık. Kimisi daha otizm dediğimiz an cümlemizi bitirmemizi beklemeden bizi kapı dışarı ediyordu. Sonunda Etiler’de bir okul ile görüştük. Müdür, ‘Okul olarak bu konuda başarılı olarak anılmayı istemem ‘bunlardan’ başkaları gelirse diğer öğrenciler gelmez’ dedi. Diğer oğlumu da birlikte göndereceğim deyince Buğra’yı okula yazdırabildim. Fakat o günden sonra ne zaman birisi engellileri tanımlamak için ‘bunlar’ ifadesini kullansa ki o günden sonra bunu pek çok kurum yetkilisinden duydum, çok derin bir ayrımcılık hissine kapılır ve içimde büyük acı hissederim” dedi.
ASLA YANLIŞ NOTAYA BASMAZ
Buğra’nın küçük yaşlardan itibaren müziğe ilgili olduğunu kaydeden Çankır, “Televizyonda müzik kanallarının başından ayrılmaz, büyülenmiş gibi dinlerdi. Duyduğu şarkıları mırıldanırdı. Biz ona sadece parkur hazırlamaya çalıştık. Koşan, yapan ve çok çalışan Buğra’ydı. O yaptı her şeyi. Her şey için oğluma teşekkür ediyorum. Bize yaşattığı güzellikler için ona minnettarım. Yurt dışında birçok ülkede etkinliklere davet edildik, ödüllendirildik. Mutlak kulağa sahip olan kişiler işte referansa ihtiyaç duymazlar, direkt olarak duydukları sesi tanımlayabilirler. Mutlak kulak da seviye seviyedir ve Buğra bunun zirvesindedir ve mutlak kulak olanlar arasında da sıra dışı kabul ediliyor. Buğra tek bir notayı değil, piyanonun 10 tane farklı tuşuna aynı anda bassanız aynı anda çıkan tüm sesleri size tek tek ayrıştırıp isimlendirebilir. Buğra, bir eserin notalarına baktığı zaman herhangi bir enstrümana ihtiyaç duymadan eseri iç ses olarak duyabiliyor. Bu bizlerin düz yazıyla yazılmış bir romanı okuduğumuzda olayı beynimizde canlandırmamız gibi bir şeydir. O yüzden piyano çalarken Buğra asla yanlış notaya basmaz” ifadelerini kullandı.
RÜYA GİBİ BİR ŞEY…
‘İlkokul bile okuyamaz’ denilen oğlunun azimle çalışarak bugünlere geldiğini söyleyen Çankır, şunları söyledi: “Kendimizi bazen Antartika’da denizde buzları kıra kıra yol alan gemilere benzetiyorum. Arkamızdan gelenlere yol açtık. Gelinen noktadan geriye baktığımda rüya gibi bir şey bu. Hatta bir mucize! Diğer taraftan bu 15 yıl içerisinde yaşadıklarımızdan dolayı pek çok kişi ve kuruma sitem yüklüyüm. Ellerinde imkan varken, esirgediler. Oğlumu engelli olarak yatırım yapmaya değer bulmadılar. Ayrıştırdılar. Onlara göre sadece elit kimselerin ilgilenebileceği klasik müzik engelli birisi tarafında icra edilirse değer kaybına uğrardı. Hatta ‘Çok yazık; böyle bir yetenek böyle bir çocukta!’ diyen otoritelerle karşılaştık. Yetenek heba olmuş diye üzüldüler. Bunlar için harcadığımız enerjiye, kaybettiğimiz zamana yazık. Kapı kapı dolaşarak çok zaman yitirdik. Buğra’nın kaybettiği bu zamanı değere dönüştürebilmiş olsaydık eğer, gelinen sanat seviyesi ikiye-üçe katlanırdı.”
İTALYA’DA KONSER VERECEK
Oğlunun mart ayında İtalya’da bir konser vermeye hazırlandığını dile getiren Çankır, “En büyük idealimiz, Buğra’nın devlet konservatuarında kadrolu piyano eşlikçisi olarak uzun yıllar hizmet vermek üzere istihdam edilmesidir. Bunun için de Buğra gibi özel durumu bulunan kişilere yabancı dil ve ALES’ten muafiyeti sağlanması gerekir. Bu yolda kendilerini adayan ailelerin yaşadıkları farklı sorunların, Prof. Uğur Türkmen danışmanlığında ve desteğinde, kendisi de bir otizmli olan ve bu sorunları bizzat ve hepsinden önce yaşamış olan oğlum Buğra tarafından betimlenmesi, yüksek lisans tez çalışması olarak literatürde kalıcı olarak yer alacak olması, bilimsel nitelik taşıyor olması, bundan sonra yapılacak benzer çalışmalara ışık tutacak kaynak olması tez konusunu önemli kılmakta” dedi.
DOKTORA EĞİTİMİ DE ALACAK
Tez çalışmasının otizm farkındalığı konusunda büyük katkı sağlayacağını ifade eden Çankır, şunları söyledi: “Otizmli bireylerin en büyük ihtiyacının ‘eğitim’ olduğu bilinmekte ve dillendirilmekte. Ancak bu konuda alınan önlemlere bakıldığında, otizmli bireyin ancak ve sadece temel eğitime ihtiyacı olduğu ön yargısından yola çıkılarak, sağlanmaya çalışılan eğitimde de temel seviyenin üzerine çıkılamadığı görülmektedir. Buğra’nın otizm konusunda yaptığı en önemli çalışmanın, bizzat kendisi modellik yaparak, otizmlilerin belli desteklerle üst düzey eğitimler alarak önemli işler yapabildiklerini göstermektir. Buğra üniversite eğitimine başladığında ülkemizde lisans eğitimi alan otizmli öğrenci hiç yok gibiydi oysa şimdi bizim tanıdığımız onlarcasını var. Yakın gelecekte ise bunları takip eden yüzlercesinin olacağına hiç şüphe yok. Buğra şimdi, çıtayı bir tık daha yükselterek yüksek lisans seviyesine taşıdı. Önümüzdeki yıldan itibaren de doktora eğitimi edinmek için mücadele edeceğiz. Biz otizmi tanıdık, kabullendik ve otizmle yaşamayı öğrendik. Otizmlilerin toplum içerisinde entegre yaşayabilmesi için toplumun da otizmi tanıması ve otizmle yaşamayı öğrenmesine ihtiyaç vardır. Otizmli olması nedeniyle erken yaşlarda konservatuarlara kabul edilmeyen oğlumuzun, tüm güçlüklere rağmen tamamladığı ileri müzik eğitimleri sonunda, müziği bir meslek haline getirerek bir devlet konservatuarında kadrolu öğretim görevlisi olarak çalışması, bu yolla otizmlilerin istihdamına da örnek olması en büyük hayalimiz.” (Çağla Geniş/İlkses Gazetesi)