MENÜ
İzmir
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Özel'den kürsüde Murat Kurum göndermesi!
Politika
25 Şubat 2025 Salı 15:04

Özel'den kürsüde Murat Kurum göndermesi!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

CHP lideri Özgür Özeli partisinin grup toplantısında açıklamalarda konuştu. 

Özel'in açıklamalarının satır başları şöyle:

İKİ SENDİKA YÖNETİCİSİ CHP'DE

"Birleşik Kamu-İş'in önceki dönem genel başkanları Sayın Mehmet Yeşildağ ve Sayın Hasan Kütük'e baba ocağına hoş geldiniz diyorum. Hoş geldiniz değerli genel başkanlarım.

Her iki isim de Eğitim-İş'in kurucuları arasında. Hem eğitimci hem sendikacı olarak işçiler için ve memurlar için çok büyük mücadeleler verdiler. O süreçleri tamamlandı. Şimdi siyasete katkı vermek üzere Cumhuriyet Halk Partisi'ndeler. Baba ocaklarındalar. Kendileriyle birlikte daha güçlüyüz. Her iki genel başkanımızı da kutluyorum. Hoş geldiniz diyorum.

TÜM VETERİNERLER İÇİN TALEP EDİYORLAR

Koronavirüsler veterinerlerin uzmanlık alanları ama maalesef o dönemde oluşturulan bilim kurulunda dahi temsil edilmediler. 2008 yılında ellerinden fiili hizmet zamları alınmıştı. Bunun yılda 60 günlük fiili hizmet zammını ayırt etmeden sahadaki tüm veterinerler için talep ediyorlar.

Eczacı meslektaşlarım ise Türk Eczacıları Birliği'nin götürdüğü büyük bir mücadele ile Türkiye'nin dört bir yanında insanları yaşatmak için onların da yaşamaları gerektiği gerçeğini unutmayan dayanışmalarıyla haklarını arıyorlar. Biz de meslektaşlarım eczacıların, veterinerlerin, tüm sağlık emekçilerinin, tüm kamu emekçilerinin mücadelelerinin önünde saygıyla eğiliyoruz ve sonuna kadar arkalarındayız.

Bugün benim için kıymetli bir gün. Daha önce rahmetli Baykal'ın mezarı başında anlatmıştım. 2009 yılında adayımız sağlık sorunlarıyla çekildiğinde, yoğun bakımdayken ve o gün birisi partinin bayrağını tutması gerekirken, ben Türk Eczacıları Birliği'nde görevliydim.

Önder abi aradı, il başkanımız aradı, en son Deniz Bey aradı. Dedi ki: "Aday olman lazım." Dedim ki: "Çok erken çıkarmak lazımdı. Sümerbank'ı 40 haramiler yedi. Bu mücadeleyi CHP verdi ama aday çıkarmakta geciktik ve bir talihsizlik, adayımızın sağlık sorunları, bu seçim gitti."

Dedi ki: "Kazanacaksın." "Sayın Genel Başkanım," dedim. "Yüzde 6 bir önceki ay, bir önceki yerel seçimde Manisa'daki adayın aldığı oy. Yüzde 9 belediye meclisinin aldığı oy. O belediye kazanılmaz." Dedi ki: "Bugün kaybetmeye gidiyorsun ama bir gün Manisa'yı kazanacaksın." O gün Yüzde 6 ile aldık emaneti.

"YÜZDE 6 İLE ALDIK YÜZDE 60'LA KAZANDIK"

Şurada oturan arkadaşların hepsi ve Manisa'daki binlercesi, o günden itibaren hep beraber çalışmaya başladık. 6 almıştık, 15 aldık. 15 almıştık 21 aldık. 24 aldık. 26 aldık. 30 aldık.

En nihayetinde bu seçim aday gösterdiğimiz 17 belediyenin 15'ini, toplam nüfusun Yüzde 93'ünü ve 6 ile aldığımız emaneti Yüzde 60'la kazandık.

SİYASİ PARTİ ZİYARETLERİ

Son grup toplantımızın ardından siyasi parti ziyaretlerimizi sürdürdük. Geçen haftaya kadar, bir önceki hafta Deva Partisi'nin, Demokrat Parti'nin ve Saadet Partisi'nin sayın genel başkanlarına hem hayırlısı olsun ziyaretlerimizi yapmıştık hem de kendileriyle gündelik siyaseti ve muhalefete düşen müşterek sorumlulukları konuşmuştuk.

Bu hafta da Gelecek Partisi'nin Sayın Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nu, Türkiye İşçi Partisi'nin Genel Başkanı Sayın Erkan Baş'ı, İyi Parti'nin Sayın Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve heyetini, İyi Parti'yi genel merkezimizde kabul ederek, TİP ve Gelecek Partisi'ni genel merkezlerinde ziyaret ettik.

"MUHALEFET PARÇALANMAYA ÇALIŞIYOR"

Muhalefetin parçalanmaya çalışıldığı, muhalefetin ağır bir saldırı altında olduğu, yargı sopasının ellerinde olduğu, tüm imkanlarla, maddi manevi, rasyonel irrasyonel, yasal yasadışı, görünen yeraltı her türlü faaliyetle muhalefete saldırdıklarını ama bizim bir ve birlikte olmamız gerektiği konusunda ortak mutabakatımızı bir kez daha hem de tüm görüşmelerden sonra basının önünde de teyit ettik.

Ben kendilerine partimizin içinde bulunduğu cumhurbaşkanlığı adayı belirleme sürecini, ön seçimi, bu sırada sandık görevlilerimizin nasıl hazırlandığını genel seçim için, Mayıs-Haziran ayında yapacağımız bir genel tatbikatla bir sabahın erken saatlerinde nasıl sandık başına gidip sandık görevlilerini sandığın başında fiilen bir tatbikatla sınayacağımızı, nasıl Türkiye'nin yarınlarını nasıl yöneteceğimizi ifade ettiğimiz parti programımızın, geleceğin iktidar programı, hükümet programına evrilecek parti programımızla ilgili 973 ilçeden, 81 ilden gelen verileri nasıl derlediğimizi, nasıl yoğun bir çalışma içinde olduğumuzu, önümüzdeki günlerde bu parti programını nasıl değiştirip nasıl bütün Türkiye'ye tüm sorun alanlarındaki çözüm önerilerimizi ifade edeceğimizi ve aday belirleme sürecini, bu süreçte karşılaştığımız yargı tacizlerini, hukuki durumu, partimize yapılan saldırıları hepsini uzun uzun konuştuk.

Sağ olsun tüm sayın genel başkanlar harika ev sahiplikleriyle, deneyimleriyle, katkılarıyla tek hedefin bu ülkeyi tekrar hukuk devletiyle, gerçekten adaletle, hem mahkemedeki adaletle hem ekonomik adaletle tanıştırmak gerektiği noktasında birbirimize çok kıymetli katkılarda bulunduk. Çok değerli görüşlerinden istifade ettik.

"ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE OLACAĞIMIZIN ALTINI ÇİZİYORUZ"

Bundan sonra da siyasi partileri ziyaret etmeye, bu temasları sürdürmeye, muhalefeti bir ve bütün halinde, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart'ta olduğu gibi, bugün de Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi olduğunun bilinciyle, kimseyi itmeden, kenara ayırmadan, unutmadan, geride bırakmadan, yalnızlaştırmadan, asla kibre kapılmadan bir büyük mücadeleyi hep beraber vermeye kararlıyız. Bu noktada muhalefetin farklı renkleri, farklı tespitleri, fazla farklı sözleri olabilir ama ortak hedef, gönlünde vatan, millet, bayrak sevgisi olan, bu ülkenin kurucu kadrolarına ve kuruluş felsefesine itirazı olmayan, bu ülkenin geleceğinin demokraside olduğunun, bu ülkenin yeniden kalkınmasının mutlaka ve mutlaka güçlü bir meclis eliyle olacağının, bu ülkenin güçlü yol yürüyüşünün mutlaka hukukun üstünlüğüne inananlar tarafından yönetilmesiyle olduğunun ve bu ülkenin 100 yıl öncesindeki gibi kurtuluşunun ve kuruluşunun bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde olacağının kalın çizgilerle altını çiziyoruz.

ÜMİT ÖZDAĞ'IN TUTUKLANMASI

Bu hafta sadece üç genel başkan ziyaret etmedim. Dört genel başkan ziyaret ettim ama bunlardan bir tanesi maalesef Silivri Cezaevi'ndeydi. Zafer Partisi'nin Genel Başkanı Ümit Özdağ'ı Silivri Cezaevi'nde ziyaret ettim. Orada konuştuk, çıktığımızda ifade ettim. Tam bir yetkisizlik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın yaptığı iş aslında İstanbul'la hiç ilgisi olmayan, Antalya'da olmuş ve Ankara'da ikamet eden birinin suçlandığı meselede İstanbul'dan tutuklama kararı çıkarmak. "Olmaz bu." dedik. Cezaevi çıkışında da ifade ettik ve sonra mahkeme karar verdi. Dedi ki: "Ümit Özdağ için İstanbul'daki mahkemeler yetkisizdir. Biz yetkisiziz." dedi. 

"İddia edilen suç  ise Antalya'da işlenmiş, kişi Ankara'da ikamet eder, ne işi var İstanbul'da?" dedi. Bunu bana sormuyor. Bunu Akın Gürlek'e soruyor. Ümit Özdağ Ankara'da bir partinin genel başkanını, bu meclisin önceki dönem milletvekilini, Ankara'da yemek yerken İstanbul'dan verdiği talimatla gözaltına aldıran, polis arabasına bindirten, İstanbul'a kadar gözaltı şartlarında götüren, nezarethaneye koyan, sabaha kadar tutan, ertesi gün getiren, tutuklayan kişinin yaptığı işin yetkisiz olduğunu söyledi. O da biliyordu yetkisiz olduğunu. O yüzden tüm bu işlemleri yapıp tutuklamayı Kayseri'deki bir olay üzerinden yapmıştı. Şimdi onu bekliyoruz. Tweetlerin 8'i milletvekiliyken atılmış, yetki Ankara'da. Kayseri'deki olay ise yetki Kayseri'de. Şimdi öbür mahkemede "bunda yetkisizsin" diyecek ama olan bir sayın genel başkana yapılan itibar suikastine, bir sayın genel başkanın partisini insanların gözünün önünde küçük düşürme çabalarına hepimiz şahitlik ettik. Ben orada Sayın Genel Başkan'a da söyledim. Sayın Genel Başkan, genel başkanların hukuku diğer genel başkanlara emanettir.

Milletvekillerinin hukukunun milletvekillerine emanet olduğu gibi bugün bir genel başkan dün partisinin kurultayını yapacak, orada esecek gürleyecek, onunla rekabet eden birisini de içeride zindanda tutacak. Bu ne içeridekinin kusuru ne bizlerin kusuru. Bu tepedekinin korkaklığı ve acizliğidir, başka bir şey değildir.

TUTUKLUKLAMALAR, GÖZALTILAR, KAYYUMLAR...

Aynı ziyarette Halk TV'nin Genel Yayın Yönetmeni sevgili Suat Toktaş'ı, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer'i, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ı, seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay'ı, Osman Kavala'yı, Tayfun Kahraman kardeşimi, Ayşe Berrin hanımefendiyi de ziyaret ettim. Her birisinin ayrı ayrı hukuksuzluk öykülerini, her birisinin ayrı ayrı ödedikleri bedelleri hep dile getiriyorum. Birkaçını biraz sonra da dile getireceğim ama öncelikle şunu ifade edeyim ki; Türkiye'nin neresinde bir haksızlık, bir hukuksuzluk, bir hak arama mücadelesi, birinin yanan canı, yanında durması gereken birisi varsa o birisi Cumhuriyet Halk Partisi, onun milletvekilleridir. Karıncanın kardeşi vardır, ezdirmeyiz. Onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi'dir.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Erzincan'daydım.

Erzincan'a ayağımı bastıktan bir saniye sonra Erzincan tulumuyla tanıştım bir kez daha. Ardından Erzincan sokaklarında dolaştık. Erzincan'ın o soğuk ikliminde Erzincan'ın en büyük salonunu tıklım tıklım doldurduk, sığmadık sokaklara taştık. Esnaf ziyaret ettik, bir dokunduk bin ah işittik. Bir kasap dedi ki: "Sayayım mı fiyatları?" "Say." dedim. 935 liradan başladı kilosunu. Teker teker saydı, indi indi. Aha en sonunda dedi ki: "420 liraya da bir şey var." "Ne var?" dedim.  "Eskiden milletin burun büktüğü, kenara ayırdığı, attığı kuyruk yağı bile 420 lira oldu." dedi kilosu. 

Eskiden koyun can derdinde, kasap et derdindeydi. Şimdi koyunun can derdi kalmadı, kasap can derdinde çünkü kasapta koyun alan, et alan kimse kalmadı, dedi. Her dokunduğumuz ağladı, sızladı, şikayet etti, yardım istedi. Ona rağmen Erzincan'dan umutsuzluğu değil, umudu büyütüp geldik. Can Erzincanlılara sandığın sözünü, iktidarın sözünü vererek geldik.

"UCU NEREYE GİDERSE GİTSİN DİYENLER HEP BERABER KONGREYE GİTTİLER"

Şimdi böyle keyifli, umutlu bir konudan herkes unutsa bizim unutmayacağımız, unutturmayacağımız, içimizi yakan, kavuran bir konuya geliyoruz. Bolu'daki yangın faciası. 36'sı çocuk, bebek 78 canımızı kaybettik. Bugün 35. gün. İlk gün Bolu'daydık. 7. gün buradan hatırlattık. Her hafta hatırlatıyoruz ve her hafta rezaletin yeni bir perdesini aralıyoruz. Bugün 35. gün. "Ucu nereye giderse gitsin." diyenler hep beraber dün kongreye gittiler. Ucu başı birbirine değiyordu dün. 21 Ocak'ta bir bilirkişi heyeti oluşturmuşlardı. Bilirkişi heyeti bu. Bu bilirkişi heyetine görev vermişlerdi. Sayısını burada söylemiştim. 2025'e 962. Bu bilirkişiye "korsan" dediler ve  bilirkişi raporunu teslim almadılar. Sonra da bu bilirkişi raporunu teslim almama meselesinin kanıtını bulamayacağımızı söylediler. "Yok öyle bir şey." dediler. Önce bilirkişiyi takviyelerle güçlendirdik dediler ama bu belgenin bize geleceğini tahmin etmediler. Önce şunu göstereyim. Bu bilirkişinin raporunda sorumlular, Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, yeni adı Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, söz konusu otelin işletmecileri ve turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı yazmışlardı. Bu bilirkişiye "Bakanlığı çıkar oradan." dediler. "Bunlar" dedi "çıkaramayız.". "Burada Bolu Belediyesi yok." dediler. "Kanuna göre sorumlu değil, yazamayız." dediler. Bunun üzerine bu bilirkişiye "Raporu almayız." dediler. Ankara'dan gelen telefonu açanı, Bolu'da açanı, Ankara'dan arayanı sonra savcılığa baskı yapanı söyledim.

Bunları sanki iftira atıyormuşuz gibi susup "korsan" deyip üstünü kapattılar. Bakın, "korsan" dedikleri 7 kişilik bilirkişinin görevlendirme yazısı burada. Yazının tarihi 21 Ocak 2025. Bu 7 kişiyi görevlendiriyorlar. Diyor ki: Elektrikçi bilirkişi, adı burada TC'si kapalı. İnşaatçı bilirkişi, yangın bilirkişisi, makine bilirkişisi, iş sağlığı güvenliği bilirkişisi.

Görevlendirenler başsavcı ve savcılar, altında bilirkişilerin imzaları var ve diyor ki: 21 Ocak 2025 günü dahil 3 gün süre veriyoruz, rapor hazırlayın diye. 3 gün. Hazırlanan rapor tam 3. gün, 21 22 23 oluyor, yazılıyor ve teslim edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki: Belediyeyi dahil et, bakanlığı çıkar. Bu beyefendiler mesleki ve kişisel namuslarına sahip çıkıyorlar.

O zaman diyorlar ki: Affınızı isteyin. 21'inde görev vermiş, 3 günde yaz demiş. Bu fotoğraf o ilk günün gecesinden. 3 gün sabahlara kadar çalışıp yazmışlar, 24'ünde teslim etmişler, bunlar teslim almamış ve azillerini istemiş. Alın size azilname yazıları. 1 2 3 4 5 6 7. Tarih 24, 23 23 23 23 23. Raporla aynı tarih. Saat 19.00. Rapor teslim edilmeye çalışıldı, 17.00'ye kadar süre var, almadılar. Saat de yazmışlar.

"İNSAN İÇİNE ÇIKACAK DURUMLARI YOK"

"Görevden azlimi talep ediyorum.". Kimi diyor ki: Sağlığım müsait değil. Kimi diyor ki: Ailevi sebepler. Kimi diyor vaktim yok. 3 gün çalışmış gece gündüz yapmış ve bu manidar, tarihe şerh düşen bahanelerle, 3 günlüğüne görevlendirildikten 3 gün sonra, teslim süresi dolduktan 4 saat sonra saat yazarak görevden azillerini istemişler.

Bu bilirkişilerin utanacak hiçbir şey yok. Bolu'da, sokaklarda başları dik, alınları açık geziyorlar. Onlara "korsan" diyenler siyasi gerekçelerle yazdıkları raporu teslim almayanların insan içine çıkacak durumları yok, insan içine.

Bu işin peşini bırakmayacağız. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "korsan" dediğin bilirkişilerin de, "korsan" dediğin raporun da altında imzalarıyla savcının da, onların yazdığı raporun da, azil yazıların da hepsi elimizde duruyor. Bundan sonra mahkeme sürecinde bu bilirkişiler, geçmişteki bu bilirkişiler şahit olsun da her şeyi anlatsınlar da, şimdi anlatamazlarsa yarın kurulacak mahkemelerde anlatsınlar da Adalet Bakanlığı eliyle korsan faaliyet neymiş sen de gör, kurtarmaya çalıştığın Turizm Bakanı da görsün.

ERDOĞAN'A 'RAKI' YANITI

Maalesef sahte alkolden ölümler devam ediyor. İstanbul'da 70, Ankara'da 65 kişi, toplam 135 kişi öldü. İki ilde, iki hafta içinde. Bu raporu, bir komisyon kuralım, bu sorunu inceleyelim diye geçen dönem teklif ettik, reddettiler. Yine teklif ettik, yine reddettiler ama örneğin Kartal'da, Kaya'da ölenlerin iki katı öldü burada. Soma faciasında ölenlerin yarısı öldü sadece bir olayda. Geçen sene 500 kişi ölmüştü sahte alkolden. Kurmak istemiyorlar. Niye? Siyasi sebeplerle. Niye? Kurduğunda biliyor ki gittiğimiz hastanelerde yatanlar ya da ölenlerin yakınları, niye içti dediğimizde %80 parasızlıktan, alkolün pahalılığından diyor. Ben çıkıp bunu araştıralım diyorum. Burada 100 liralık içkinin 62 lirası vergi diyorum. Kesiyor onu, grup toplantısında oynatıyor. Bakın diyor, rakı hesabı yapıyor grupta diyor. Canın hesabını yapıyorum ben burada. Ayrıca rakı meselesi, alkol meselesi dokunulmaz değildir. Senden, ondan, bundan gizlenilecek bir şey değildir. Utanılacak bir şey değildir. Bu insanlardan aldığın fahiş vergiler, hayat tercihi vergileri ve yaptığın bu vergilerin tamamının ideolojik olması ayıptır. Ne içki içen suçludur ne de sen onu yargılayacak makamdasın. Bunların hepsinin hesabını sen vereceksin.

"BUNU SORGULAMAK HADDİN DEĞİL!"

Sen kimsenin tercihini, yediğini, içtiğini, giydiğini, giymediğini sorgulayacak makamda değilsin. Bunu sorgulamak haddin değildir. Sana sorulacak soru şudur: Kimsin sen? Kimsin sen bunu sorguluyorsun? İnsanların yaşam biçimini sorguluyorsun.

Sen esas vereceksen OECD ülkeleri içinde Türkiye'nin gıda enflasyonunda birinci olduğunun, gıda enflasyonunun yüzde 44 olmasının, 38 OECD ülkesindeki ortalamanın yüzde 4 olmasının hesabını ver.

Koalisyon ortağın, ittifak ortağın askıda 9 gülek buğday kampanyası başlattı. Hoş, Sayın Genel Başkanları rahatsız, bir kez daha acil şifalar diliyorum. Aradık, bizim arkadaşlar sordular, sordurdular. Çünkü faydalı bir iş yapılıyorsa destek olalım, görünür kılalım. İç Anadolu'da aradığımız Milliyetçi Hareket Partisi il yönetimlerinin, ilçe yönetimlerinin hiçbirinin kampanyadan haberi yoktu ilk gün. "Genel merkeze soracağız." dediler. Genel merkeze soruldu, bilgi yok, biz size dönelim dediler. Mesele kampanya şundan ibaret; eğer elinde buğday kaldıysa çiftçinin bu tarihte, gidilecek çiftçiden 9 gülek yani 18 kova...

İki kova, 36 kilo buğday alınacak, askıya asılacak. Yoksul birisi de gidecek askıdan iki kova buğdayı alacak, kendine bir değirmen bulacak, buğdayı değirmende öğütecek, un yapacak, eve gidecek ekmek yapacak. Kampanya bu. Ama şu kadarını söyleyeyim; kampanyanın kendisi ittifak ortağının diğerini afişe etmesi, insanların olmayan buğdaya, alınıp da asılacak iki kova buğdaya, onu alıp da öğütüp un yapmaya, o undan ekmek yapmaya muhtaç hale geldiğinin itirafından başka bir şey değildir. Benim Milliyetçi Hareket Partisi'nin değerli grubuna, milletvekillerine önerim şudur: Bu askıda buğday işi tutarsa biz de yürekten destekleyelim ama daha kolay bir yolu var. Askıda vicdan uygulamasını sona erdirin. Askıda vekil uygulamasını sona erdirin. Askıya koyduğunuz milletvekilliğini ve vicdanınızı alın, hep beraber bu memleketin sorunlarını konuşalım.

Çiftçiye gayrisafi milli hasılanın %1'i dağıtılacakken binde ikisi dağıtılıyor. Muhalefet bunu konuşuyor, arkadaşlar askıda buğday güleği diyorlar. Askıda gülek yapalım, içine buğday koyalım, diyorlar. O yüzden gerçekten çiftçinin sorunlarını çözeceklerse bu hafta verilecek önergelere, muhalefetin her kanun görüşülürken milletten yana verdiği önergelere destek versinler. O günden sonra seçim bölgelerine rahat giderler. Tarımla çok ilgili Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekillerinin seçmenlerinin yanına varamadığı, yüzüne bakamadığı bir süreci yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Onun için yapılacak şey askıdaki milletvekilliğini alıp sırta geçirmek, askıya bırakılan vicdanı, Tayyip Erdoğan için askıda tutulan vicdanı oradan alıp kuşanmaktan geçiyor. Eğer onu yaparlarsa bu ülkenin önünü çok hızlı bir şekilde açabiliriz. Bunun için sadece ve sadece milletvekili olduğunun ve Anayasa'ya bağlı olarak yemin edildiğinin hatırlanması yeterli olacaktır.

"ŞİMDİ PİDENİN KENDİSİ DEĞİL AMA FİYATI EL YAKIYOR"

Cumartesi günü mübarek Ramazan'ın ilk günü. Eskiden bolluk ve bereket ayı olarak anılan, karşılanan Ramazan, şimdi emeklinin, asgari ücretlinin yokluk ayı olarak korkuyla, endişeyle bekleniyor ve bu Ramazan nasıl geçecek diye herkes hesap yapıyor, kitap yapıyor. Geçen hafta göstermiştim. Geçen sene 900 liraya satılan Ramazan kolileri 1.600 liraya çıktı. Şimdi, Ramazan'ın vazgeçilmezi pide. Her Ramazan ilk gün, ikinci gün televizyonlar "Ramazan pideleri el yakıyor" diyordu. Şimdi pidenin kendisi değil ama fiyatı el yakıyor. Asla uygulanmayacağını bildiğimiz, zorla 20 lira diye açıklatılan, fiilen 30 lira civarında satılacağını herkesin bildiği Ramazan pidesinin hesabını yine de açıkladıkları 20 liradan yapalım.

"NEREDEN NEREYE TAYYİP BEY"

Ramazan pidesi 2002 yılında, kızıyor ya altın hesabını bırak diye, bıraktım bak pide hesabı yapıyorum. 2002 yılında, 2002 yılında Ramazan pidesi 2 liraydı ve pidenin kilosu 2 liraydı 2002 yılında. Şu anda pidenin kilosu 80 lira. Tam 40 kat artmış. %4.000 artış var pidenin fiyatında. 1 liraya, 1 TL'ye 200 gramlık pideden 2,5 tane alınıyordu. 2018 yılında 2,5 pideden 3/4 pideye düştük, 140 gram alınabiliyordu. Hesap böyle sanmayın. Bakın göremediğiniz yerde bu senenin pidesi var. 1 lirayla tırnak kadar pide alınıyor. 12.5 gram, 12,5 gram. Bugün pidenin kilosu 80 lira. Bugün 1 liraya sadece 12,5 gram pide alınıyor. Bir dilim ekmek 20 gram arkadaşlar. Bir dilim ekmeğin 20 gram olduğu yerde, işte Tayyip Bey diyor ya rakamlarla nereden nereye. Tayyip Bey 1 liraya 500 gram pide almaktan 12,5 gram pide almaya, nereden nereye Tayyip Bey. Ramazan geliyor, nereden nereye?

EMEKLİ MAAŞLARI

Bayramda emeklilere verilecek ikramiye hala 3 bin lira. Bu ikramiye, 2018'de, 2015 seçim beyannamemizde olduğu, 7 Haziran'da verilemez dedikleri, 1 Kasım'da biz de vereceğiz dedikleri, ardından 2015'ten 18'e kadar vermeyip kaçtıkları, seçimden hemen önce 1.000 lira yaptıkları ikramiye. O bayram ikramiyesi verildiği bayram, tam 6 tepsi bayram baklavası alıyordu, 1.000 lira. Bugün 3.000 lira bayram ikramiyesi, Gaziantep milletvekilimize sordum. "2 kiloluk da var, 3 kiloluk da." diyor. Eğer 3 kiloluk tepsiyse 1 tepsi alıyor. 2 kiloluk tepsiyse 1,5 tepsi alıyor dedi. Döndük baktık, 3 kiloluk tepsi hesabı yapmışlar ve o tarihte 3 kiloluk tepsiden 18 kilo baklava, bayram baklavası alıyormuş. Bugün gelinen noktada sadece 1, 6 tepsiden 1 tepsiye düştü. Şimdi Tayyip Bey 3.000 lirayı 4.500 yapacak diye beklenti vardı, 6 tepsiden 1,5 tepsiye düşer diye. Dün onu da gevelemeye başlamışlar. 3.000 lira 3.750 olabilir diye. Ama biz Ramazan boyunca hem pide hesabını, hem alınamayan baklavanın hesabını, dolmayan filenin, Ramazan kolisinin hesabını 81 ilde yapmaya, bu iktidarın bu milleti ne noktaya getirdiğini halkımıza, milletimize anlatmaya devam edeceğiz. İlk gün, ilk gün kadın kollarımızla birlikte Ankara'dayız. 30 Ramazan, tüm grubumuzla birlikte 81 ildeyiz, bütün Türkiye'deyiz.

"NE GAZETECİ BIRAKTI, NE SİYASETÇİ, NE AKADEMİSYEN..."

Erdoğan, "Ben ekonomistim." diyor. Gözdesi Başsavcı Akın Gürlek. Ne gazeteci bıraktı, ne siyasetçi, ne akademisyen, en son borsaya da el attılar. Aslında Akın Bey SPK'ya yabancı değil. Değerli eşleri Sermaye Piyasası Kurumu'nda üst düzey yönetici zaten, yönetim kurulunda. Görev onların. Borsada bir şey varsa SPK devreye girer, araştırmayı yapar. Bir suç varsa, o suç hakkında da gider savcılığa suç duyurusunda bulunur. Ama emir Tayyip Bey'den gelince eşini, eşinin kurumunu bile beklemeye tahammülü yok. Gitmiş, geçen cuma günü borsa düştü diye soruşturma başlatmış ve başsavcılık fiyat hareketliliği konusunda haber yapan, yayan kişiler hakkında da soruşturma başlatmış. Tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Ya hu, bir gün önce TÜSİAD başkanını alıp da polis eşliğinde götüren sen. TÜSİAD yöneticisini polis eşliğinde götüren sen. Bütün dünyaya Mehmet Şimşek para bulmak için sunum yaparken o fotoğrafı sunan sen, Türkiye'de patronların birlikteliği diye ifade edilen, sermayenin birlikteliği diye ifade edilen TÜSİAD'ın başkanı diyor ki: "Yurt dışına çıkış yasağı koymayın. 80 ülkeye ihracatım var." İhracat yapmak kadar bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan bir şey yok. 80 ülkeye ihracatı olan adama yurt dışına çıkış yasağı koyuyor. Bütün dünyadaki muhatapları, hiç değilse o 80 ülke, kendisine ihracat yapan kişinin Türkiye'de hükümeti eleştirdiğini ve bunun için gözaltına alındığını görüyor. Adli kontrolle imza attığını görüyor. Yurt dışına çıkmasının yasak olduğunu görüyor. Sonra borsa niye düşüyor? Borsa niye düşer? Güven ortamı yoksa düşer. Tedirginlik varsa düşer. Hukukun üstünlüğüne inanç sarsıldıysa düşer. Borsada yabancı niye çıkar? Türkiye'deki ortamdan endişeliyse çıkar. Ne zaman gelir? Türkiye'nin yarınlarına inanıyorsa gelir. Şimdi bunların hepsini bir tarafa bırakmışlar. Borsa düştü diye hesabı borsadan soruyorlar.

"YAPTIĞI DENEYLE YOKSULDAN ALDI, ZENGİNE VERDİ"

Tansiyon hastasının tansiyon aletini kırması gibi. Yiyor, içiyor, tuzlu yiyor, yağlı yiyor, tansiyon çıkınca aleti kırıyor. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Bu yüzden gerçeğe aykırı bilgi diye bir suç icat ettiler ve Sayın Erdoğan, "Ben bilirim" diyerek ekonomide yaptığı deneyle yoksuldan aldı, zengine verdi ve bunun sonunda ülkede her şey birbirine girdi. Ama sorun kötü yönetilen ülkede kötülükleri haber yapmak. Eğer kötü yönetiliyor, ülke kötüye gidiyor, sorumlusu hesap vermiyor, haber yapan gazeteci içeride. Buna muhalefet eden, muhalefet partisinin genel başkanı içeride. Ana muhalefet partisinin belediye başkanları içeride. Tweet atan akademisyenler içeride ya da bu konuda fikir söyleyen sendikacılar içeride. Rahatsızlığını dile getiren TÜSİAD başkanı ifadede. Ondan sonra dönüyor dolaşıyor, düşen borsadan hesap sormaya, bundan işlem yapmaya kalkıyor. 

Gerçeğe aykırı bilgi veren varsa, bir yılda 650 bin konut yapacağım diye söz verip üçte birini yapıp, iki yılda üçte birini yapıp, onun da onda birine bile konteynerde kalanları taşıyamayan Recep Tayyip Erdoğan, seçim kazanmak için, "Bir yılda konutunuza geçeceksiniz" demişti. Depremzedelerin %90'ı halen daha konteynerlarda kalıyor. Kendisini üzmeyen istatistik kurumuna aralıkta enflasyonu yüzde 1 ilan ettirip yüzde 4 maaşlardan zam çalıp, ocak ayında 5,5 ilan edenler gerçek dışı bilgiyi yayıyorlar.

"MEHMET ŞİMŞEK ORTADA YOK, PARA BULMAK İÇİN DÜNYAYI GEZİYOR"

Loto oynar gibi enflasyon hedefini iki üç ayda bir yükseltip halkı yanıltıyor ama zammı yanlış hesaplanan hedef enflasyona göre veriyorlar. Dillerine pelesenk olan tek haneli enflasyon, hatta Mehmet Şimşek'in hedefi yüzde 5'ti. Şu anda enflasyon ortada, Mehmet Şimşek ortada yok. Dünyayı geziyor para bulmak için. Eskiden emekli ikramiyesiyle ev alınabiliyordu, araç alınabiliyordu. Bugün Türkiye'de iktidarın yarattığı sorunların başında barınma ve konut geliyor.

Bir yılda 650 bin konut vaadi iki yıl sonunda bir yalan oldu, söylediğim gibi. Ama bir yandan o konutu vermek için bile depremzedenin önüne boş senet koyuyorlar, bir de anahtar. "Konutunu alacaksan boş senete imza at." Depremzede konut çıksa dahi o senete imza atacak cesareti olmadığından, gittiği konuttaki 800 lira aidata gücü olmadığından, işi olmadığından, elektrik, su, doğal gaza verecek parası olmadığından konteynerda kalmaya devam ediyor. Şimdi kazançlı yatırım kampanyası diye orta sınıf için bir kampanya başlatıyorlarmış. Aradık, sorduk. Avcılar'da 1+1, değil öyle 3+1, 1+1, 7,5 milyon. Orta sınıf için konut kampanyası.

Bu konuta 5 yıl boyunca 180 bin lira faiz, taksit ödeyebilenler sahip olacak. Türkiye'de 5 yıl üst üste, hem de başladığı fiyatla değil her yıl zamlanarak 180.000 lirayı aylık ödeyebilenin Avcılar'da 1+1 konut alabildiği, buna da orta sınıf için kazançlı yatırım kampanyası dedikleri bir ülkeye geldik. Asgari ücret 22 bin lira. Biz hesap ettik. 8 asgari ücretli birleşirse, 5 yıl bütün maaşlarını bunlara verirse bir tanesi 1+1 konuta geçebiliyor. Emekli için ise 13 emekli her ay aldıkları maaşı bir araya getirip 13 emekli maaşını 5 yıl Tayyip Bey'e verirse, 5 yılın sonunda 1+1 konut veriyor Tayyip Bey. Emekliyi getirdiği nokta, asgari ücretliyi getirdiği nokta, Türkiye'de barınma sorununu getirdiği nokta ortada. 

"MURAT KURUM İSTANBUL'UN MAKETİYLE OYNUYOR"

Bakan Kurum, zenginlere hitap eden bu kampanyayı açıklarken bir de "2025 sonunda yeni sosyal konut projeleri de yapacağız" dedi, utanmadan sıkılmadan. Bu Bakan Kurum, biliyorsunuz "Biz deprem konutları yaptık" diyen, "CHP bunların maketini de yapamazdı." deyip, CHP'nin bir yeri yönetmek için ancak maket yapabileceğini söyleyip CHP'yi küçümseyen Kurum ne yapıyor evde akşamları, biliyor musunuz? En son seçimde nereye adaydı bu? İstanbul'a. İstanbul'un maketine bakıyor akşamları, maketine. İstanbul'un maketiyle oynuyor. Bakan Kurum, o bütün cesametiyle ve girmediği kavgada gösterdiği cesaretiyle, bizim Adıyaman Belediye Başkanı, depremde Adıyaman'da "Hayat normale döndü." diyen dönemin Ulaştırma Bakanı'nın iki yapasına yapışmıştı, iki yakasına.

Ben bu arkadaşın kardeşinin çocuğunu, karısını, bebesini elleriyle gidip köyüne gömüp ağlaya ağlaya gelip diğer enkazların başında uyumadan nöbet tuttuğu günlerden biliyoruz biz bu arkadaşı. Adıyaman'da sorun kalmadı deyince o günlerde, o günün Ulaştırma Bakanı'nın valilikte yakasına yapıştı. "Sen bunu dersen buraya kurtarma gelir mi, yardım gelir mi, aş gelir mi, insan gelir mi?" diye. Bir yerde yeri geldi dedim ki: "Abdurrahman'ın hikayesi siyaset hikayesi değil, insanlık hikayesidir." diye. "Adıyaman onu o yüzden seviyor." diyor. Bu Kurum da vakti zamanında yanlış yerlerde yanlış açıklama yapmış, "Hayat normale döndü" diye. Kişi kendinden bilir işi. Video çekmiş. İşte Abdurrahman onun yakasını tutmamış diye. O koca cesametiyle ve hayali cesaretiyle konuşan Kurum bir atanmış ya, bir seçilmiş değildir.

DEPREMZEDELER HALA KONTEYNERDE...

Onu İstanbul'a teklif ettiler, İstanbullular seçmedi. Elinin tersiyle itti. Dediler ki: "Bize israf edecek adam lazım değil." Dediler ki: "Bize hizmet edecek adam lazım." Dediler ki: "Bize helikoptere binip Tayyip Bey kupon arkaları not ettirirken şunu Katarlı'ya söz verelim, şunu Arap Emirliği'ne, şunu Suudlulara derken not tutacak adam değil, vatandaşın gözüne bakıp hizmet edecek adam lazım." dediler.

O yüzden İmamoğlu'nu seçtiler. Bu kurum 2019, 20 ve 22'de de sosyal konut kampanyaları ifade etmişti, davet etmişti. 2019'da 100 bin konut projesi için Erdoğan, "Azami 1 ila 1,5 yılda teslim edeceğiz" demişti. Bakın, 1 ila 1,5 yıl. 6 yıl geçmiş, meclis, meclis koridorları, Meclisimizin koridorları buradan konut hakkını alamayan mağdurlarla dolu.

Geziyorlar. 2022'de 500 bin konutluk projede Erdoğan, "Söz veriyorum, iki yılda yarısı bitecek." dedi. Erdoğan'ın sözünün üzerinden 2 yıl geçtikten sonra TOKİ, "2024'te ihaleler başlayacak." dedi. Şimdi de haziran 2025'e kadar ihaleler bitecek diyor.

Vatandaşlarımıza sesleniyorum. 2022'de iki yılda konutu vereceğiz diye kandırdıkları 2025 oldu, daha ihalesi yapılmadı. 2019'daki 100 bin konutun mağdurları Meclis'te geziyorlar. İyisi mi sosyal konut isteyen, ucuza konut isteyen gidip de bunların kapısını çalmayın, gidip sandığa varın, bunları değiştirin, sosyal konuta da kavuşun, hakçı bir iktidara da kavuşun.

İHRAÇ EDİLEN TEĞMENLER

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Mustafa Kemal'in askerleri, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diye and içen 5 teğmeni ihraç ettiler, biliyorsunuz. Orada Disiplin Kurulu'nun başkanı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı'ydı, Korgeneral Tevfik Algan. Bu ihraca, bu ihraca şerh koydu, itiraz etti. Ardından Algan'ın bu tutumundan rahatsız olanlar Algan'ı sürgüne yollamak istediler. Algan onlara gerekli cevabı istifa dilekçesini basarak verdi. Ben buradan sadece şunu söylüyorum: O süreçte Algan'a kimin baskı yaptığını, o süreçte teğmenlerin ihracı için kimin çırpındığını, bu sürecin medyada köpürtülmesi için kimin uğraştığını biliyorum ve onlara, onlara isimlerini vererek sadece şunu söylüyorum: Kara Kuvvetleri Komutanı Selçuk Bayraktaroğlu ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu, ne yaptığınızı biliyorum ve Hulusi Akar'a söylediğimi size de söylüyorum. Siz arkadaşlarınızın hayır duasını değil, bedduasını almış adamsınız.

Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın kimin yerine geçmek istediğini, kimin kuyusunu kazdığını ve gayrinizami harp denebilecek bir psikolojik savaşla teğmenlerin ihracını nasıl kışkırttığını, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın nasıl, komutanının nasıl mobbing uyguladığını biliyorum. Silah arkadaşlarımdan duyuyorum. Günü gelince hesabını sormak üzere bir tarafa not ediyorum.

AK Partili kadın seçmenler en çok çocuklarının aldığı eğitimden rahatsızlar, Yüzde 18 memnuniyet Türkiye'de, "Çocuğumun aldığı eğitimden memnunum" diyen. AK Partili kadın seçmende de yüzde 25'i geçmiyor. Şimdi o seçmene sesleniyorum. 

Milli Eğitim Bakanı her gün heybeden bir şey çıkaran, bir gizli ve kirli ajandası olan, okulu temizlemeyen, çocuğa su vermeyen, karnını doyurmayan, okul yemeğine karşı çıkan, kalkacak mülakatı kaldırtmayan Milli Eğitim Bakanı şimdi çıkmış diyor ki: "Zorunlu eğitim çok. Yakında bunun tartışmaya açılacağını tahmin ediyorum." 

Sen Milli Eğitim Bakanı olarak bunu söylersen zaten bu en üstten tartışmaya açılır. Peki, gelecek konuşmalarda dünyadan detaylar vereceğim ama AK Partili kadın seçmenlere şunu söylüyorum: Bu diyor ki senin çocuğun çocuk işçi olsun istiyor. İlkokulu bitirsin, çocuk işçi olsun ya da kızın çocuk gelin olsun istiyor. İlkokul sonrası ya kocaya ya ustaya diyen kafa bu kafa ve bu kafanın söylediğini savunan bir tane eğitimci yok.

Ama bu kafanın savunduğunu savunan dünya kadar tarikat var. Biz bunlara geçit vermemek için her türlü mücadeleyi veriyoruz.

AK PARTİ KONGRESİ

Geçtiğimiz pazar Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 8. Olağan Kongresi yapıldı. Tek aday, tek kişi, kendisinin atadıklarına kendini alkışlattıra alkışlattıra bir kurultay yaptı. O kurultaydan sözde aklınca muhalefete saldırdı, bizi hedef aldı. Bir ülkede iktidar muhalefete muhalefet etmez. Bir ülkede muhalefet iktidara muhalefet eder. Eğer iktidar muhalefete muhalefet etmeye başladıysa psikolojik olarak iktidar el değiştirmiştir. Yani Tayyip Bey haklıdır. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisidir. Artık AK Parti de geleceğin ana muhalefet partisidir. AK Parti'nin Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş bin 608 sayın delegesine toplam değeri 6 milyon 750 bin lira olan...

Tanesi 4 bin 200 lira olan saat hediye ettiler. Tayyip Bey orada bile delegeler saatleri takmış, kadranında imzası var. Bu yoklukta, yoksullukta kişi başı 4 bin 200 lira, 6 milyonluk hediye dağıtmış, "CHP'nin kongresinde şaibe var." diyor. Ya CHP'nin kongresinden bir 4.000 liralık saati bir kişinin kolundan çıkarıp bir kişiye verdiğinin görüntüsünü bulsanız dünyanın en mutlu insanı olacağınız, o kadar yalan, o kadar şaibe, o kadar iftira olmuyor. Bir kanıt bulamıyorlar, sadece algı operasyonu yapıyorlar ama gözümüzün önünde bin 600 küsur delegenin koluna, "Beni seçtin." diye, "Buraya geldin." diye 4.200 liralık saat takıyorlar.

"SERAP YAZICI CHP'YE GEÇMEK İSTEDİ"

Mahalleye sandık kurmayan, ilçede çıkan ikinci adayı çağırıp ikna eden, ilde çift adaylı kongreye kavga karıştıran, delegelerini buraya getirip kendi atadıklarını alkışlatan adamın kongresi de siyaseti de sonuna kadar şaibelidir, sonuna kadar. Bir de geçmişte kendinden bir milletvekili gitmiş. "Bir milletvekilinde ahlak varsa milletvekilliğinden de istifa edecekmiş." Dün "Biz AK Parti'nin tek adam rejimine itiraz ediyoruz" diye seçmenden oy toplamış, AK Parti itirazıyla propaganda yapmış, bu seçim döneminde bu Meclis'e AK Parti'ye itiraz üzerinden taşınmış bir sürü milletvekilini partisine katıyor.

İçlerinden bir tanesi bir gün önce, 14 saat önce sadece partisinden istifa etti. O da AK Parti'ye gidiyor haberleri çıkınca akşamüstü tweet attı, "Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum" diye. O kongreden üç dört gün önce benim partisine yaptığım ziyarette geldi, oturdu, toplantıda beni dinledi, o partinin genel başkanını dinledi, heyetteydi, şimdi AK Parti'ye gitti.

Antalya milletvekilimize gitti. "Tek adam rejimine itiraz benim partimde yeterli değil. Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçmek istiyorum" dedi. Antalya milletvekilimizle birlikte bana geldiler. Ben kendisine, bir, "Partinizin bir grubu var. İstifanızla grubunuz düşebilir. Grubu düşüren olmayın. Biz o grup düşmesin diye o gruba milletvekili veren partiyiz" İki, "Eğer partinizden ayrılsanız bile uzunca bir süre geçmeden alamayız. Çünkü biz bir başka partinin milletvekiline göz koyan bir parti değiliz." Üç, "O partinin milletvekili, oradan istifa etseniz de, bize gelme iradenizi söyleseniz de sonunda ben partinizin genel başkanına bir telefon açmak, bu durumdan haberdar etmek, bu konuyu konuşmak zorundayım." diye şahitlerin huzurunda konuştum.

Bu kişi bizden gitti, sonra arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçti. Adalet ve Kalkınma Partisi'ne geçen kimi milletvekillerinin neler istediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin hangi ilkesel cevabı vererek reddettiğini gerekmedikçe ifade etmeyeceğim ama şunu söyleyeyim:

Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılan her milletvekili partisinden makul süre önce ayrılıp hem de seçmeni kandırmayıp aynı ittifakla, aynı yön ve yönelimde Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelen, partinin ideallerine, partiye, partinin hedeflerine uygun hiçbir, bir zerre pazarlığın içinde olmamış vatansever kardeşlerimizdir. Hepsinin bir kez daha ellerinden öpüyorum, alınlarından öpüyorum. Siyaseti böyle yapanlarla yol yürümeye devam edeceğiz. Öyle yapanlar olmaz olsun, bizden ırakta olsun.

Tayyip Bey, Bertolt Brecht'in "Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz." ifadesinden terör örgütü sloganı çıkarmaya çalışa dursun, 68 kuşağının Türk siyasetine kazandırdığı komprador burjuvazi kelimesini TÜSİAD'a karşı söylüyor. İnsan merak ediyor. TÜSİAD komprador burjuvazinin temsilcisiyse bu beşli çete, senin 40 haramiler, yanı başından ayrılmayan MÜSİAD proletaryanın mı? Hangi, hangi yapının temsilcisi? Ama Tayyip Bey'e şunu öneriyorum: İlla 68 kuşağından bir slogan benimseyeceksen lütfen BOP eş başkanlığını bırak da "Yaşasın tam bağımsız Türkiye!" demeye çalış bakalım.

KAĞIZMAN BELEDİYESİ'NE KAYYUM ATANMASI

Ayın kayyımı Kars Kağızman Belediyesi'ne atandı. 11 ayda 11 kayyımdı. 12. ay gelmeden Kağızman'a kayyum atadılar. İlk gün ilk atanan kayyıma ne tepki verdiysek Kars Kağızman'da da aynı tepkiyi veriyoruz. Seçilmişler ancak yargı kararıyla görevden uzaklaştırılabilirler. Bu durumda da yerlerine o beldenin, o ilçenin, o ilin seçtiği belediye meclis üyeleri kendi içinden birini seçer. Buraya kaymakam atamak, vali atamak asla kabul edilemez. Kayyum deyince Ahmet Özer'in iddianamesi nihayet 115. gün çıktı. 118 gündür Esenyurt Belediye Başkanımız, Esenyurt'un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer içeride. 83 sayfa iddianame var. 25 sayfasında, 25'inde terör örgütünü anlatıyor. Ya bir terör örgütüne üyelik iddia edilecekse terör örgütünün ne olduğu 25 sayfa izaha muhtaç olur mu? Bir terör örgütü tarif ediyor, 25 sayfa.

Bir başka terör örgütü diyemiyor. Oradan video mesaj bekleniyor. Bir partinin adını söylüyorlardı geçmişte haksızca. O partiyle de bir süreç yürütülüyor. Öyle olunca bambaşka bir yapıdan, geçmişte ilanlarla, duyurularla toplanan bir konferanstan, onun başkanının mecliste milletvekili olduğu, daha geçtiğimiz yıl temiz kağıdı verdikleri başkanının yapısından terör örgütü icat edip Ahmet Özer'e 115 gün boyunca, evden bulduğu bir kanıt yok. Ortaya koyabildiği hiçbir şey yok. Bakın, Selçuk Mızraklı'yla, yazar Bejan Matur'la, Selçuk Mızraklı da Diyarbakır'ın seçilmiş belediye başkanı iken kayyım atanıp Edirne'ye konan değerli doktorumuz, milletvekilimiz önceki dönem. Yazar Bejan Matur'la, HDP'li önceki dönem milletvekilleriyle yaptığı telefon görüşmelerini, bu kişilerin HDK terör örgütüne mensubiyetleri üzerinden Ahmet Özer'in terör örgütü mensubiyetini ispatlıyor. Bunun üzerinden de kayyım atamasını kendince meşrulaştırıyor. Eğer Ahmet Özer'e bu gerekçelerle terör örgütü üyeliği yapışıyorsa vallahi de billahi de, yeminle de, itirazı olanla da her yerde yüzleşirim. AK Parti grubunda FETÖ terör örgütü mensubu olmayan bir kişi yoktur, bir kişi. 10 yıl önce terör örgütü mensubuyla telefonda görüşme suçu. İçlerinde birlikte maklube kaşıklamayan var mı? İçlerinde Türkçe olimpiyatlarına gitmeyen var mı? Okullarının açılışına gitmeyen var mı? Bankasına para yatırmayan var mı? Hiç yoksa bayramlaşmayan, selamlaşmayan, telefonlaşmayan var mı? Bütün AK Partilileri, bakın, öyle bir işe kalkışıyor ki bu Akın Gürlek ve onun yanındaki can, annesi bir siyasi partide siyasetçi. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Yarın bu emsal, bütün AK Parti üyelerinin birisi tutar FETÖ terör örgütü üyeliğinden hapse tıkar. Biz yapmayız, biz yapmayız. Cumhuriyet Halk Partisi yapmaz. Biz değiliz ama birileri gelir, eğer birileri eline geçirirse herkese bu imkanı veren bir tuzak kuruyorlar bütün Türkiye'ye. Onun için Akın Gürlek'e de, Recep Tayyip Erdoğan'a da aklınızı başınıza alın. Mücadele edecekseniz çıkın karşımıza mertçe mücadele edin diyoruz.

Bunun yanında, bunun yanında Ahmet Özer'i Remzi Kartal'la görüşmekle suçluyorlar ve bunu da iddianameye koymuşlar, kanıt sayıyorlar. Bu Remzi Kartal'la, telefonda görüşme değil. Herhalde yemek daveti için dumanla haberleşmiş ya da güvercin uçurmuşlardır. Bu Remzi Kartal'la, Ahmet Özer'in telefonla görüştüğü Remzi Kartal'la yemek yiyen Hüseyin Yayman'ı dün, evveli gün Recep Tayyip Erdoğan MYK'sına aldı, MKYK'sına ve Hüseyin Yayman'a bu mecliste sorulduğunda kendini şöyle savundu: "O görüşmeyi yaptığımda siyasetçi değildim, akademisyendim ben." dedi. Hüseyin Bey, Ahmet Özer o görüşmeyi yaptığında siyasetçi değildi, akademisyendi. Hem de bu konularda yazan çizen, çatışmalı süreçleri araştıran ve Türk-Kürt kardeşliğini, barışı savunan, terörü lanetleyen bir akademisyendi.

LEFKOŞA BÜYÜKELÇİSİ YASİN EKREM SERİM'İN GÖREVDEN ALINMASI

Recep Tayyip Erdoğan'a bir soru sormak istiyorum. Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim. Bu beyefendinin özelliği babasını yakından tanımanız, Maksu Serim. Sizin başbakanlıktayken örtülü ödeneğinizi kontrol ediyordu. Bolca manşet oluyordunuz çünkü örtülü ödenek önceki dönemlerin 10 katına, 15 katına çıkıyordu. Ayrıca hesap kitabı kuvvetli olduğu, sizin de bu konuda kendisine çok güvendiğiniz de biliniyor. Oğlunu Dışişleri Bakanlığı süreçlerinden gelmediği, meslekten gelmediği halde önce Dışişlerinde özel kalem müdürü yaptırdınız, sonra bakan yardımcısı yaptırdınız. Bu sırada 2022 yılında Kıbrıs'ta öldürülen organize suç örgütü lideri Halil Falyalı'yla öldüğü günden 2 yıl önce ortak şirket kurduğu ortaya çıktı. Bunu söyleyen milletvekillerimize bu beyefendi dava açtı, kanıtları koyduk, davaları kazandılar ve bu kişiyi göz göre göre, parmağı göze sokarcasına Kıbrıs'ımıza, Lefkoşa'ya büyükelçi atadınız. Şimdi apar topar Dışişleri kaynakları diplomasi muhabirlerine Lefkoşa Büyükelçisinin görevden alınmak üzere olduğunu, değişeceğini, kararname beklediğini yazıyor. Şimdi ben, bir suç örgütüyle ortak olan birini nasıl tuttun da önce bakan yardımcısı, sonra büyükelçi yaptın diye sormuyorum. Ben uluslararası sularda yüzen gemiler var mı diye soruyorum. Bu gemiler yüzerken durduruldu mu diye soruyorum. Bu gemilerin yükü neymiş diye soruyorum ve o günlerde birilerinin hesap hareketlerinde acayip şeyler olmuş mu diye soruyorum. Yoksa sen bu sorulara cevap vermek yerine bana, Özgür Bey, bunu yapma, Türkiye'yi zora sokma, bir çocuk yanlışa bulaşmış, bu konuları eşeleme, hepimiz aynı gemide miyiz diyeceksin. Tayyip Bey, ben o gemide yokum. Biz o gemide yokuz ama siz hepiniz o geminin içindesiniz.

YURTTAŞLARA ÇAĞRI

Biz ülkemizdeki tüm bu adaletsizliklerin, yoksulluğun, baskıların, yasakların ortadan kaldırılması için hep beraber yeni bir yola çıktık. 23 Mart'ta Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyecek ve tüm tartışmaları geride bırakarak yepyeni bir yürüyüşe başlayacağız. 28 Şubat akşamına kadar, yani bu hafta cuma günü mesai bitimine kadar ister tüm gençlerin yaptığı gibi ki 40 kata çıktı üyelik başvuruları, online olarak, internet üzerinden CHP'ye üye olarak, ister akşam 9'a kadar açık tuttuğumuz ilçe ve il başkanlıklarımıza başvurarak gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanı adayımızın belirleneceği ön seçimde oy kullanma hakkına sahip olabilirsiniz. İktidar yolculuğumuz başlıyor. 86 milyon geleceğe umutla ve güvenle bakmak istiyor. Ekonomi, adalet, demokrasi krizleri yaratan düzeni değiştirmek için, Türkiye'yi hak ettiği yere taşıyabilmek için, umudu, güveni var etmek, tasayı, kaygıyı defetmek için bu yolculuğun adı iradedir. Kayıtsız şartsız milletin iradesini aramaktadır. Bu yolculuğun adı karardır, halkın kararını aramaktadır. Bu yolculuğun adı iktidardır, milletin iktidarını hedeflemektedir. Bu yolculuğun adı özgürlük, halkın özgürlüğü için yola çıkmaktır.

CHP demokrasinin evidir, yurdudur. Demokrasinin gür sesi Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhurbaşkanı adayını parti üyelerimizin katıldığı bir seçimle, örgüt denetiminde, ön seçimle belirliyor. Bu seçim bir demokrasi devrimi, bir demokrasi şölenidir. Bu seçim getireceğimiz erken seçim sandığının öncü ama kararlı adımıdır. Bu seçim Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek iktidar yolculuğumuzun ilk adımıdır. Bunun için tarihi birlikte yazmak için tüm gençlere, tüm yurttaşlarımıza, kadınıyla erkeğiyle bugün şikayeti olan herkese çağrıda bulunuyoruz. Gel ki krizlere, yoksulluğa, karanlığa birlikte son verelim. Gel ki ülkenin kaderini birlikte değiştirelim. Gel ki zengin ve zenginliğin adil ve eşit paylaşılan bir ülke olacak Türkiye'yi birlikte kuralım. Haydi gel, geleceğini seç. Haydi gel, Cumhurbaşkanı adayımı seç. Gel, seç ve tarihe geç. Evet, sokak sokak, şehir şehir bu iktidar yolculuğunun kahramanı Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu tüm yurttaşlarıdır. Bu yolculuğa çocuğun, gencin, kadının, emeklisinin, emekçinin, esnafın, çiftçinin, 86 milyon yurttaşımızın hakkı olanı teslim etmek için çıktık. Çaresizlik hisseden, umut arayan, memleket için dertlenen ve çabalayan herkesi bu yolculuğun bir parçası olmaya davet ediyoruz. Tarih yazmaya davet ediyoruz. Herkesi 23 Mart 2025 Pazar günü ön seçim sandıklarında buluşmaya, Türkiye'nin parlak geleceğini birlikte kurmaya, o geleceğe ortak olmaya davet ediyorum. Çağrım tüm Türkiye'yedir. Gel, adayını seç ve tarihe geç. Hepinizi bekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihin akışını değiştirmeye, o akışı değiştirecek adayı belirlemeye her birinizi davet ediyorum. Gelin, seçin ve tarihe geçin."

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2025 Gerçek İzmir