İstanbul'da yurttaşlar 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' demek için bu akşam bu Sultangazi'de bir araya geldi. Mitingde CHP lideri Özgür Özel’in dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
CHP'nin "Millet İradesi'ne Sahip Çıkıyor" mitinglerinin bu hafta İstanbul'daki ayağı Sultangazi'de gerçekleştirildi.
Gazi Cemevi Önü'nde yoğun kalabalığın toplandığı mitingde CHP Genel Başkanı Özgür Özel dikkat çeken mesajlar verdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in konuşmalarından satır başları şu şekilde:
“Benim için Sultangazi’nin bambaşka bir önemi var. Ben 2019 seçimlerinde de 2024 seçimlerinde de Sultangazi’de çalıştım. Bu arada kuşa, doğaya faydası yok; bizim işimiz çatapatla değil. Bizim işimiz yürekle, vicdanla, cesaretle. Bırakın Tayyip Bey konuşurken patlatsınlar onları. Bu Sultangazi’de 2019’da çalıştık. Beş yıl Ekrem Başkan Sultangazi için çalıştı. 2024 seçimlerinden önce yine aynı otobüsteyiz. Şehir turu atıyoruz. Sultangazi’den bir ablam, belki de yaşı 25. ‘Ablam’ dediğime bakma, gencecik bir anne. Kolunda bir yaşında yok çocuğu. Otobüsün önüne doğru attı kendini. ‘Bir dakika, bir dakika’ dedi. Çantasından bir şey aradı, buldu ve Anne Kart’ı çıkardı, Ekrem Başkan’a, bir elinde Anne Kart ve bir kolunda çocuğu böyle eliyle kalp yaptı. Ben o gün o yoksul, çocuğuna bakmak için çalışamayan, çocuğunu kimselere bırakamayan ama Anne Kart’ın avantajıyla yakınının yanına çocuğunu bırakmaya giderken ücretsiz giden, bazen iki kardeş, iki elti Anne Kart sayesinde bir evde birleşen, üç evde doğalgaz yakmayan, günü öyle geçiren, Anne Kart’ın annelere yaptıklarıyla minnet dolan birisinin belli ki bir önceki seçim oy vermediği, hatta belki hiç Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermediği… Hiç vermeyecekti ama o sıcaklığı, o ilgiyi gördüm. Şunu da gördüm, Cumhuriyet Halk Partisi, Ekrem Başkan ve bütün başkanlar öyle işler yaptılar, öyle yüreklere dokundular, öyle gönüller aldılar, o kadar çok insanın hayatına dokundular ki işte o yüzden bunları böyle korkuttular. Bu yüzden bu ülkenin geleceğinde bizim başkanlar var, Ekrem Başkanlar var. Bu yüzden darbenin hedefindeyiz. Ama inadına direneceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
“İLÇE UYUŞTURUCU ÇETELERİNE TESLİM EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR”
“1990’larda Gazi’de yaşananlar dün gibi. O zaman bu ilçenin barışını, kardeşliğini hedef aldılar. Şimdi de maalesef bu ilçe uyuşturucu çetelerine teslim edilmeye çalışılıyor. Uyuşturucu artık ilkokul önlerine kadar inmiş durumda. Her birimize aileler, ‘Evladımızı bu illetten kurtarın. Artık okul önlerine kadar geldiler, bir şeyler yapın’ diyorlar. AK Parti’nin bu kara düzeni kuruldu kurulalı, bu kara düzen kadına iyi gelmedi, çocuğa iyi gelmedi, çevreye iyi gelmedi, ormanlara, derelere iyi gelmedi, emekliye iyi gelmedi, emekçiye iyi gelmedi, esnafa iyi gelmedi, köylüye iyi gelmedi. Ama böyle güvenlik, uyuşturucu konusunda Türkiye’ye, İstanbul’a, bilhassa Sultangazi’ye hiç iyi gelmedi. Dünya öyle bir noktada ki uyuşturucudan bütün dünya yaka silkiyor. Dünyada Organize Suç Endeksi diye bir endeksle, başta insan kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yakından takip ediliyor. Dün grupta söyledim. Daha birkaç gün önce 2025 yılı raporu yayınlandı. 193 ülkeden Türkiye, 183’üncü sırada. En çok suç işlenen 10’uncu ülkeyiz koca dünyada. Bizden daha çok suç işlenen ülkeler; Myanmar, Meksika, Kongo, Nijerya, Lübnan. Hepsi bizim önümüzdeki birkaç ülke. İnanmazsınız Irak gerimizde. Irak’ta daha az suç işleniyor. Afganistan gerimizde, Kamboçya gerimizde. Öyle bir noktada ki Türkiye insan ticaretinde merkez ülke. Silah kaçakçılığında kaynak ülke, geçiş ülkesi, varış ülkesi. Uyuşturucu maddelerde hem transit ülke, hem hedef ülke. Ülke içinde captagon ve metamfetamin kullanımı, yani ucuz sentetik uyuşturucu kullanımı patlamış noktada. Öyle bir noktadayız ki bununla mücadele etmek bir yana, ediyormuş gibi yapıp bir takım çetelerin fink atması, korunması, kollanması, herkesin dilinde. Her gelen İçişleri Bakanı, bir öncekini bununla iyi mücadele etmemekle, çetelere yol vermekle suçlayıp arkadan bilgiler sızdırıyor. Bu da önceki de daha önceki de. Niye? Hepsini atayan aynı kalem, aynı kişi. Eğer AK Parti’nin, Erdoğan’ın bu konudaki mücadelesi samimi olsa bu işin kökünü kazımak, bir kararlılık ve an meselesi. Ama bir elini bir çeteye, bir omzunu bir suç örgütüne dayamış, adalet dayatmak yerine siyaset dizayn etmekle uğraşanlar, memleketin bu büyük sorununu görmüyorlar, çözmüyorlar. Maalesef Sultangazi’de büyük bir tedirginlik içinde yaşatıyorlar.”
“ERDOĞAN’I EMEKLİYE SEVK EDECEK DİYE BURADA DEĞİL”
“Bu iktidar döneminde mücadele edilen bir tek suç var. O da AK Parti’ye demokratik tehdit olma suçu, Erdoğan’ı yenme suçu. Bu suçun faili, Ekrem İmamoğlu. Bu suçu üç kez üst üste İstanbul’da işledi diye, dördüncüsünde de Tayyip Erdoğan’ı yenecek, emekliye sevk edecek diye o bu gece burada değil ve Silivri’de yatıyor işte. AK Parti’yi yenenler içeride. AK Parti’yi eleştiren gazeteciler içeride. AK Parti’yi protesto eden gençler içeride. Ama uyuşturucu baronları dışarıda, torbacılar köşe başında. Torbacılar köşe başında, baronlar yatta, kotrada. Ekrem Başkan Silivri’de, 2 bin 352 yıl istiyor Ekrem Başkan’a. Tek suçu, onu yenmek oldu diye. Dün söyledim, bir kez daha söylüyorum. Erdoğan yıllar önce ‘Biz bu ülkeyi şirket yönetir gibi yöneteceğiz’ demişti. Hakikaten de bu konuda dediğini yaptı. Ülkeyi 2018 yılında ülkenin yönetimini bir tek adam rejimine çevirirken, örneğin Sağlık Bakanı atadı; özel hastanesi var. Turizm Bakanı atadı; otelleri var, tur şirketleri var. Döndü, Milli Eğitim Bakanı atadı; özel okul zincirleri var. Ülkeyi gerçekten bir şirket gibi yönetmeye başladı. Şirketinin adı; KADAŞ, duydunuz mu? ‘Kara Düzen Anonim Şirketi.’ AK Parti’nin kara düzeninin anonim şirketinin adı; KADAŞ. Şimdi bu kara düzeni canınızın istediği gibi yuhalayın. Bu Kara Düzen Anonim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı; Sayın Erdoğan. Yönetimi; besledikleri, atadıkları. Sermayesi; verginin yüzde 89’unu topladıkları emekliler, emekçiler, çalışanlar, maaşını eline almadan vergisi kesilenler ve elektriğe, suya, doğalgaza, ete, süte, sigaraya, suya,aldığı her şeye yüzde 68’e varan dolaylı vergi ödeyenler bu şirketin gelir elde ettikleri. Gelir vergisine üç maaşını veren emekliler bu şirketin gelir elde ettikleri. İşçiler; 86 milyon hepimiziz.”
“BU KARA DÜZENDE SADECE BİRİLERİ GÜVENDE”
“Bu kara düzende birileri zengin, birileri fakir. Birileri güvende, birileri güvende değil. Kara düzende, AK Parti’nin kara düzeninde kadınlar şiddete karşı güvende değil. AK Parti’nin kara düzeninde gençler uyuşturucuya karşı güvende değil. Her gün iş kazasında ölen işçilerimiz güvende değil. Para hırsı için doğdukları gibi kuvözlerde öldürülen yeni doğanlar güvende değil. Metan gazından, kazadan, sıcak havadan şehit olan askerler güvende değil. Yanan ormanlar güvende değil. Sele kapılanlar güvende değil. Depremde üstüne şehirler yıkılanlar güvende değil. Metro inşaatına kurban olanlar güvende değil. Gidip iki çocuğuyla, eşiyle birlikte karnını doyurmaya kalkan gariban güvende değil. Açlık sınırının altında maaş verilen emekli güvende değil. Yoksulluk sınırının altındaki 10 milyonlar güvende değil. Kim güvende? Sadece zenginlerin çıkarları, beyefendilerin yapıştıkları koltukları güvende. Buradan, Sultangazi’den söylüyoruz: Andolsun ki değiştireceğiz. AK Parti’nin kara düzenini yıkacağız. Bakan evlatlarının devri bitecek, bu vatan evlatlarının devri başlayacak. O koltukları bu millet altınızdan çekip alacak. Görevi, vazifeyi hak edene verecek. Paraları sıfırlayanları değil, ayakkabı kutucularını değil, elbise torbasında para taşıyan ‘Bakara Makara’cıları değil, bütün kaynakları Sultangazi için kullananları, o paralarla kreş yapanları, yurt yapanları, Anne Kart verenleri, sosyal desteği beşe katlayanları, Sultangazi’yi sevenleri göreve getirecek millet.”
“EKONOMİK KRİZ, KRONİK HALE GELDİ”
“Türkiye, bitmeyen, kronik hale gelen bir ekonomik krizin içinde. Bütün hesaplar şaşar, hangi hesap şaşmaz? Teyzem söylesin. Hangi hesap? Altın hesabı. Tayyip Bey diyor ki ‘Gitmiş Türkiye’de dört bir tarafı geziyor, sarraf sarraf dolaşıyor. Altın hesabı yapıyor. Altın hesabını bırak’ diyor, ‘Biraz şunların hesabını ver’ diyor. Bir kere altın hesabını bırakır mıyım? Hayır. Neden bırakmam? En düşük emekli maaşı 16 bin lira. Tayyip Bey kızıyor ama 22 yıl önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Kaç çeyrek altın alıyordu abi? Göster elinle. Şimdi senin emekli maaşı, çeyrek 11 bin lira, 1,5 çeyrek altın 16 bin lira. Doğru mu? Peki bu maaşla geçim olur mu? Peki artık seçim olsun mu? Peki seçim olup da bunlar gitsin, Ekrem Başkan gelsin mi? O günler gelecek, bu emeklinin yüzü tekrar gülecek söz veriyoruz. Emekliler bir el kaldırsın göreyim. Peki 16 bin lira maaş alan, en düşük emekliler? Meydanın yüzde 80’i emekli, onların da dörtte üçü en düşük yerden emekli. 8 çeyrek altın alınan yerde, 1,5 çeyrek altına düştük. Asgari ücretli 7 çeyrek altın alırken 2 çeyrek altına düştü. Bakın hep bunu söylüyoruz. Dün çok çarpıcı bir şey geldi. Geçmişte 1 kilo buğday satıp 1 litre mazot alıyordu çiftçi. Şimdi 1 litre mazot almak için 6 kilo buğday satıyorlar, 6 kilo. Yani emekli 8 çeyrekten 1,5’a düşmüş, asgari ücretli 7 çeyrekten 2 çeyreğe düşmüş. Çiftçi de mazot açısından, alım gücü için altıdan bire düşmüş. Diğer taraftan pamuk üreticisi 1 kilo pamuk satıp 2,5 litre mazot alırken, şimdi 2,5 kilo pamuk satıp dönüp 1 litre mazot alabiliyor. Bir tarafta 1 kilo pamuğa 2,5 litre mazot, şimdi 2,5 kilo pamuğa 1 litre mazot. Bugünkü parayla AK Parti geldiği gün gibi olsa, pamuk 150 lira olacak, şimdi 25 lira. AK Parti geldiği gün gibi emekli maaşı olsa 80 bin lira emekli maaşı olacak, şimdi 16 bin lira. Geldiği günkü gibi asgari ücret olsa, 75 bin lira asgari ücret olacak, şu anda 22 bin lira. Yani bir büyük yalan atıyorlar. Diyorlar ki ‘Bizde ekonomi kötü ama bütün dünyada kötü.’ Bu hayatımda duyduğum en büyük yalan. Enflasyonda Avrupa birincisiyiz. Yoksullukta Avrupa birincisiyiz. İşsizlikte Avrupa birincisiyiz. Faizde Avrupa’da birinci, dünyada ikinci sıradayız. Gıda enflasyonu dünyanın yedi kat üzerinde. Kırmızı et, dünya ortalaması 7 dolar, Türkiye’de kırmızı et 21 dolar. Yani Euro ile para alan Alman Hans 350 liraya dana kıyma alıyor, bizim 22 bin lira maaş alan Hasanımız, 900 liraya dana kıyma alıyor. Bu kara düzendir, AK Parti’nin kara düzenidir, eninde sonunda yıkılacak, yerine adaletli, hakça bir düzen gelecek. Çok yakında gelecek.”
“ALEVİLERİN EŞİTLİK SORUNU VAR”
“Sultangazi çok değerli canlarımızın, Alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bir ilçe. Bütün canlara selam olsun. Biz Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkes’i, Boşnak’ı biriz. Alevisi, Sünnisi gönülde biriz. Ama uygulamaya geldi mi, vallahi bir değiliz. Yıllardır söylerim, bugün söylemiyorum. Konjonktürel söylemiyorum. İlk Genel Başkan olduğum grupta da söyledim, yıllardır Meclis’te de söyledim. Bir Sünni olarak söylüyorum, bu ülkede Alevilerin eşitlik sorunu vardır, bu sorunu görmeyen ahmaktır, alçaktır. İşine gelince Alevilere, ‘Gel canım, gel canım’, hizmete gelince, ‘Bana var, sana yok canım.’ Cami ne kadar ibadethaneyse, cemevi o kadar ibadethanedir. Alevilik kültür değildir, Kültür Bakanlığı’na bağlayasın. Alevilik inançtır, inanç olduğu için de tüm inançlara eştir, saygındır, saygı duyulacaktır. Cemevine, ‘cümbüş evi’ diyenler aynı kafayla kurdukları yapıyı Kültür Bakanlığı’na bağlıyorlar. Alevilik kültür değil inançtır, semah müzik değil ibadettir. Aleviler eşit yurttaştır, haklarını alana kadar bu mücadele sürecektir. Bizim iktidarımızda herhangi bir Alevi ‘Tam olarak eşit yurttaşlığımı hissettim’ diyene kadar o duyulacak, gereği yapılacak. Ve açıkça söylüyorum ki Madımak utanç müzesi yapılacak, cemevleri ibadethane yapılacak, Aleviler kanunda da, anayasada da eşitliği altı kalınca çizilerek yazılacak. Net söylüyoruz. Şimdi diyor ki arkadaşlar ‘Madem bunu söyledin. Burada şöyle bağırmamız lazım hep beraber’ diyor. Hem Ekrem Başkan için, hem eşit hakları olmadığını söyleyip sorunları çözülsün diye bekleyen, bugünlerde de umutla bekleyen Kürtler için, Aleviler için, herkes için, tüm canlar için; ‘Hak, hukuk, adalet.’
“71’İNCİ MİTİNG, 71’İNCİ EYLEM”
“Şimdi bizi Silivri’den dinleyenler, 16 belediye başkanımız tüm Türkiye’de. Antalya’dan dinleyenler, Silivri’den dinleyenler, Afyon’dan, Bolu’dan, Düzce’den, Tekirdağ’dan, Çorlu’dan dinleyenler var. Dün akşam Ekrem Başkanımızın evlilik yıldönümüydü. Eşinin, oğlunun yaş günüydü. Ben dün Dilek Hanım’la Selim’i arayıp, bugün de Ekrem Başkan’ın yanına gidip kutladım. Onlar da bugün buluştular, konuştular. Bugün de bir başkasının doğum günü. Bir Maçkalı’nın doğum günü. Mehmet Murat Çalık’ın doğum günü. Ve onun doğum gününün anısına Ekrem Başkan’ı, Silivri’de ve Türkiye’nin dört bir yanından bizi izleyen başkanlarımızı saygıyla selamlayarak şu en arkadan bir göreyim bakayım cep telefonlarını. Hep birlikte bir Maçkalı’dan dinliyoruz. Allah rahmet eylesin Volkan Konak... Bir Maçkalı’nın doğum gününde dinliyoruz. Haram yemeyen, cana kıymayan yiğitlerimize ve aslanlarımıza geliyor. Sultangazi, bu muhteşem koro kendini kocaman bir alkışlasın. Bu 71’nci miting, 71’nci eylem.”
“KAYBETTİĞİNİZ İLK SEÇİMDE DEMOKRASİ TRENİNDEN İNDİNİZ”
“Sayın Erdoğan Sultangazi’de kışın ortasında, Kasım’ın 19’unda, gecenin bir yarısında 10 binlerce kişi bağırıyor, ‘istifa istifa’ diye. Bunun bir sebebi var. Gelirken bindiğiniz demokrasi treninden kaybettiğiniz ilk seçimde inmenizdir. Yoksa bu insanlar evlerinde otururlar, hizmetlerinize bakarlar, sandık gelince karar verirler. Millet kimi seçerse o gelir. Millet kimi seçmezse o gider. Ancak artık Adalet ve Kalkınma Partisi siyasi rekabeti bıraktı. Bir kere yenildi, bir anda şanzımanı dağıttı. Sokakta onlardan güçlüyüz, sandıkta onlardan güçlüyüz. AK Parti’nin kadın kollarına, Sultangazi Kadın Kollarına güveni yok. AK Parti’nin AK Gençlik dedikleri Sultangazi Gençlik Kolları’na güven yok. Ana kademeye inanç yok. Partinin milletvekiline inanç yok. Seçimi kazanamayacaklarına karar vermişler. Demokratik siyasette havlu atmışlar. AK Parti’nin Yargı Kollarını kurmuşlar. Bir Cumhuriyet Başsavcısı eliyle, Tayyip Erdoğan minderden kaçarken yıllardır oynadığı, kazandığı müsabakayı kaybettiği için sahadan kaçarken mindere, sahaya cübbeli savcıları sürüyorlar. Ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne 19 Mart günü başlattıkları darbe sürecini ilerleterek CHP’yi geriletebileceklerini sanıyorlar. İşte bütün darbelerin kendine ait süreçleri, sonuçları olur. 19 Mart darbesinin başındakini biliyorsunuz. Kimi kullandığını biliyorsunuz. Yöntemlerini biliyorsunuz. En sonunda parti kapatmaya kadar geldiler. Meselenin ne kadar siyasi olduğunu biliyorsunuz. Ama şunu da bilin. Bütün dünya otoriter liderlerin nasıl yükseldiğini, ülkelerine ne yaptığını, demokrasiye neler ettiğini yazan kitaplarla dolu. Ama dünyada bu otoriter popülist liderlerin nasıl yenildiklerini ve yerine nasıl demokrasinin geldiğini yazan bir kitap yok. Var mı? Var, yazım aşamasında. Kim yazıyor? Siz yazıyorsunuz, siz. O kitabı siz yazıyorsunuz. Bu meydanlar yazıyor. Bu 10 binler, 100 binler, milyonlar yazıyor. 71 mitingtir, ‘Sokağa gel’ deyince gelen, ‘Dön’ deyince dönen 11 milyon insan yazıyor. 19 Mart darbesine karşı 23 Mart’ta, ‘Ön seçime gel, dayanışmaya gel’ dediğimizde iki elinde bastonuyla, kamburuyla, 90 yaşında sandığa tırmanan teyze yazıyor. Karnındaki üç aylık bebeği ile Ekrem Başkan’a, partiye, yani o bebeğin geleceğine sahip çıkan o anneler yazıyor. Siz yazıyorsunuz o tarihi.”
“ONLAR YALAN SÖYLEMEKTEN YILMADI, BİZ GERÇEKLERİ ANLATMAKTAN GERİ DURMADIK”
“Daha öncesinden belliydi gelişleri, üçüncü ayda başladılar 11’nci ayın ortasındayız. Sekiz aydır gece gündüz TRT dahil, A Haber’inden TGRT’sine, merkez medyasından, yandaşına, irisine, ufağına kadar hep birlikte haksızca saldırdılar. Sürekli attıkları yalanları servis ettiler. Onlar yalan atmaktan yılmadı, biz doğrusunu anlatmaktan asla geri durmadık. Ve hep dedik ‘Haydi iddianameyi getirin. Yargılanmak için değil yargılamak için bekliyoruz. Bu yalanların hepsini tek tek çürütmek için bekliyoruz’ dedik. Ve üç tane gizli tanıkla 19 Mart günü başladılar. İddianame çıktı, 15 gizli tanık, 76 tane itirafçı, iftiracı. Bir tek kanıt olmadan sadece ‘Ben böyle duydum, ben şuna vermişler diye biliyorum, böyle tahmin ediyorum’ ve ellerine verilen kağıtlarla ‘Şirketine el koydum. At imzayı, çık dışarı kurtar şirketini. Evladından seni ayrı koydum. At imzayı kavuş evladına.’ Bu tip zorlamalarla aldılar, yazdılar, söylediler. Arkadaşlarımız da dedi ki ‘Kendimizden eminiz. Bir kör kuruş ispat edemezler.’ Şimdi güya 3 bin 900 sayfalık iddianame çıktı. Ancak o iddianamede ilk gün savcılığın bilgilendirmesiyle TRT dahil 12 kanal, 14 kanal, ‘560 milyarlar lira yolsuzluk’ dediler yalan çıktı. İddianamede yok. ‘İBB’den bin 200 tane cep telefonu alındı, CHP delegelerine dağıtıldı’ dediler. Bir tekinin bile ispatı yok, iddianamede iddiası yok. ‘Ekrem İmamoğlu’nun lüks arabaları’ dediler, MHP’lilerinin çıktı. ‘Fatih Keleş’in evindeki parkenin altından 2 milyon dolar çıktı’ dediler, iki lira bile çıkmadı. Bunu söyleyen gazeteci, ‘İnsan bazen yalan atar’ dedi, işin içinden çıktı.”
“HALA UTANMADAN KONUŞUYORLAR”
“İçerideki arkadaşlarımızın toplandıklarını, toplantı yaptıklarını, ‘Ellerinde bavullarla, paralarla gittiklerinin videosu var’ dediler. Kuyruklu yalan çıktı. İddianamede o da yok. Jammerları taşıyan çantalara ‘İçi para dolu’ dediler. Özgür Başkan açtı, gösterdi ve ‘Jammer var’ dedi. İddianame geldi, jammer taşındığını orada itiraf etti. Dün bir video gösterdik, bugün de çıkışta söyledim. Bu yalanları atanlar bir yerde duruyorlar, hala utanmadan televizyonda konuşuyorlar. Dünden itibaren her yalanı atanın alnına yalan damgasını vuruyoruz. ‘560 milyar lira’ mı dedin? Yalan. Al sana, dan diye koyuyoruz. ‘Bin 200 telefon’ mu dedin? Yalan. Dan diye alnına vuruyoruz. ‘2 milyon parke altı’ mı dedin? Yalan. Dan diye alnına vuruyoruz. Buradan söylüyorum, bir kez daha söylüyorum. Ben bu yapılan sekiz aylık zulmü unutmam. Kış geçer, yaz gelir. Kurt yediği ayazı unutmaz. Hesabını soracağız. Kolay mı öyle? Çoluk var, çocuk var. Eş var, dost var. Konu var, komşu var. Herkesin çocuğunun okulunda sıra arkadaşının onun çocuğuna soracak sorusu var. Çık, sekiz ay boyunca yalan at. Çık, insanların eşlerine, babalarına, evlatlarına iftira et. Sonra kanıt bulamama, ‘E ne yapalım bazen de yalan olur.’ Ben o zaman söyledim. ‘Bu savcılar kendisini kurtarır, siz açıkta kalırsınız’ dedim. Bir kez daha söylüyorum. Bunların gazına gelip iftirayı yayanlara da önüne uzatılan kağıda imza atıp, iftira atıp, kendine çekilenlere de teker teker kanıtlar sorulacak. Bu iddialar çökecek. Bu kadar kendimize güveniyoruz. TRT yayınlasın. Televizyonlar yayınlasın. İftirayı da göreyim, iftiracıyı da göreyim. Aslan gibi arkadaşlarımızın cevaplarını da millet görsün.”
“SUÇÜSTÜ YAKALANDILAR”
“Şimdi Sultangazi’den bir kez daha bütün Türkiye’ye bir şeyi hatırlatalım. 19 Mart günü geldiler, Ekrem Başkan’ı alıp götürdüler. Açtılar, dediler ki ‘Bir gizli tanık var. Bu her şeyi itiraf etti. Gizli tanığımızın adı; Meşe. O böyle diyor, ne diyorsun?’ Ekrem Başkan dedi ki ‘Yalan.’ ‘Meşe böyle diyor, böyle diyor, böyle diyor. Ne diyorsun?’ ‘Hepsi yalan.’ 19 Mart’ta üç gizli tanık vardı; Meşe, Ladin, Çınar. Üç odun. Bunlar bir sürü şey söylemiş, Ekrem Başkan hakkında ifadeleri Meşe vermiş. Mart’ın 23’ünde tutukladılar. Sekiz ay sonra iddianame yazdılar. İddianamede Meşe yok. Nerede bu Meşe? Meşe kafayı yemiş. Kimi diyor ‘İntihar etti’, kimi diyor ‘Öldü’, kimi diyor ‘Kaçtı’, kimi diyor ‘Anlaştığını alamadı, parça kırdı.’ Bu iftiraların hepsini attırdıkları Meşe’yi iddianameye koymadılar. 19 Mart günü ortada olmayan İlke diye birine Meşe’nin söylediğini kopyalayıp yapıştırdılar. Bakın Sultangazi’nin güzel insanları, gizli tanık bir gerçek kişidir. Sadece yüzü gizlenir, sesi gizlenir. Söylediğine göre kanıt bulunursa işlem yapılır. Olmazsa onun da söylediğinin kıymeti yoktur. Ama gerçek kişi olacak tanık sekiz ay önce konuşup, ona göre içeriye insanları atıp, sekiz ay sonra ‘Ben tanık değiştirdim. Aynı lafları Meşe demedi, İlke dedi.’ Futbol, basketbol maçında oyuncu değiştirilir. Oyundur. Tiyatroda bir oyuncu hasta olur, yerine başkası oynatılır. Oyundur. Mahkemede tanık değiştirilir mi? Aynı kişi gidip yerine başka isimle aynı kişi gelir mi? Demek ki savcı oyuncu değiştiriyorsa bu da oyundur. Bu da kurgudur. Bu da yalandır. Suçüstü yakalanmışsındır.”
“BALTAYI TAŞA VURDUNUZ, AK TOROSLAR ÇETESİNİ DAĞITIN”
“Buradan Sayın Erdoğan’a bir kez daha sesleniyorum: Biz de milletimiz de ailelerimiz de adaletin samimi duacılarıyız. Adalet için dua ediyoruz, başka bir şey için değil. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Nasıl FETÖ’de baltayı taşa vurduysan… Ben ‘Ergenekon’ dedim, ‘Balyoz’ dedim, ‘Kumpas’ dedim, kitap yazdım. Sen, ‘Ben, bunların savcısıyım’ dediysen… Arkasında durduğun Zekeriya Öz, Mustafa Balbay’ı, Mehmet Haberal’ı hapse attı. Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütünün başı yaptı, hapse attı. Biz o gün orada duruyorduk, sen savcının arkasında duruyordun. O Zekeriya Öz, darbecilerin Zekeriya Öz’ü sıçan gibi yurtdışına kaçtı. Benim Mustafa Balbay da Mehmet Haberal da Genelkurmay Başkanı İlker Paşa da aramızda alnı açık, başı dik geziyorlar. Şimdi bir kez daha aynı kumpasın içindesiniz. İddianame yazıldı, AK Toroslar çetesinin arkasında duramadığını görüyorum. Bugün iddianameye çıkana kadar, böyle kürsüyü tuta tuta Ekrem Başkan’a ‘hırsız’, ‘rüşvetçi’, ‘yolsuz’ derken bugün diyor ki ‘Vallahi Özgür Bey savunuyor. Ben bir şey demiyorum. Yargının işidir.’ Belli ki o bomboş iddianameyi savunamayacak hale geldin. Buradan davette bulunuyorum: AK Toroslar çetesini dağıtın. Bu işlerde baltayı taşa vurdunuz. Millet iddianameyi de gördü, iftirayı da gördü, oyunu da gördü. Tutuksuz yargılama yapın. TRT’den canlı yayınlayın. Artık bu millet bu dertten kurtulsun. Bu milletin derdine odaklanılsın. Hizmet yarışı olsun. Bu yargı kollarını çekin. Tutuksuz yargılamayı başlatın. Bak Sultangazi ne diyor? ‘Erdoğan, ben milletim. Ben milli iradeyim. Adayımı bırak. Sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Bundan sonra sandıktan kaçamazsın. Hodri meydan.’ Sultangazi’de bıçak kemikte.”
“HER ŞEYLE SEN ÖVÜNECEKSİN, SIKIŞINCA MHP’Yİ ÖNE SÜRECEKSİN”
“Elbette biz terörsüz bir Türkiye istiyoruz. Ama terörsüz ve demokratik bir Türkiye istiyoruz. Bunun sorumluluğunu samimiyetle üstlendik, üstlenmeye devam ediyoruz. Ama bir yandan birileri ‘barış’ diyecek, bir yandan bizim üç belediyemiz, DEM’in 10 belediyesi; 13 belediye kayyımla yönetilecek. Kürtlerin belediye meclislerine girmesi suç sayılacak. “Kent uzlaşısı”ndan tutuklular hala içeride olacak. AYM kararlarına göre Tayfun Kahraman hapiste duracak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen Selahattin Demirtaş, Osman Kavala içeride olacak. Siyasi tutsaklar içeride olacak. Siz bir yandan ‘barış’ diyeceksiniz, bir yandan başka bir süreç yürüteceksiniz. Kimse bizden şunu beklemesin: Biz bugün orada - burada bir partinin içine nifak sokacak, o partinin, o siyasi hareketin aktörlerinin arasına girecek, orada sinsilik yapacak bir parti değiliz. Olmadık, olmayız. Meşru siyaseti takip ederiz, meşru muhataplara sonuna kadar saygı duyarız. Ama diğer yandan barış isterken bunu getirmeyen, daha derenin boyunu görmek için bile ‘Ben girmeyeyim, MHP önden girsin. Boğulursa o boğulsun. Derenin boyunu o ölçsün’ diyen Erdoğan’a söylüyorum, böyle Meclis’te yürürken bir karış mesafeden sorulan soruyu duymayan Erdoğan’a söylüyorum: Ülkeyi sen yöneteceksin. Rektörü sen atayacaksın, valiyi sen atayacaksın, emniyet müdürünü sen atayacaksın, yol yapıp sen açacaksın. Her şeyle sen övüneceksin, sıkışınca MHP’yi öne süreceksin. Sıkışınca soruyu duymazdan geleceksin. İyi olursa rant elde edeceksin. Kötü olursa sen sıyıracaksın, başkalarından hesap soracaksın. Bu siyaset çok gerilerde kaldı.”
“BİR TARAFTA ZULÜM, BİR TARAFTA BARIŞ OLMAZ”
“Buradan ilk kez Sultangazi’de rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in bana da pek çok arkadaşına da anlattığı bir hikayeyi milletimizle paylaşayım. Sırrı Süreyya Önder dedi ki ‘Bu Akın Gürlek’i sen bilmezsin, ben bilirim. Biz 2015’te Dolmabahçe sürecine girdik. ‘Git’ dediler, gittik. ‘Gel’ dediler, geldik. Nevruz’da ‘’Mektubu sen okuyacaksın’ dediler. Barış olsun diye çıktım, okudum. Sonra Erdoğan zoru görünce ‘Dolmabahçe’den haberim yoktu’ dedi. Duracak bayrağın yerine kadar telefonda konuşuyordu. ‘Haberim yoktu’ dedi. Beşir Atalay’ı, kendi heyetini siyaset dışına attı. Bizim tarafı da mahkemelerin önüne attı. Ben 2015’te okuduğum mektuptan 3,5 yıl hapis cezası aldım.’ Cezayı veren hakim kim? Akın Gürlek o zaman. Bakın Allah gani gani rahmet eylesin, rahmetli dedi ki ‘Kürsüye yürüdüm, Akın Gürlek’e işaret ettim. Uzattı başını ‘Ne diyorsun?’ dedi. Dedim ki ‘Bana buradan ceza verme.’ Başka bir maddeden iki katını ver, buradan verme.’ ‘Niye?’ demiş. ‘Bir daha barış için inisiyatif alacak kimseyi bulamaz bu devlet’ demiş. ‘Sırıttı, bastı 3,5 yıl cezayı hiç acımadı’ diyor. Şimdi bugün bir yandan, bir tarafta ‘komisyon, süreç, barış’... Öbür tarafta Sırrı Süreyya’yı bir önceki dönem üstlendiği şeyden işler değişince hapse atan Akın Gürlek’in bizimle uğraşışı. Bu çelişki burada durdukça, bu adam burada durdukça nasıl ilerleyecek bu ‘süreç’ dediğiniz şey? Açıkça söylüyorum. Bir tarafta zulüm, bir tarafta barış olmaz. Bir tarafta haksızlık, bir tarafta hakkaniyetli bir iş olmaz. Kendi cesaret edemediği işi başkasına yaptıran Erdoğan denen kişiye, ‘Ya hükümet gibi hükümet ol. Ya da yapamıyorsan getir sandığı, yapacaklar göreve hazır’ diyorum. Açıkça söylüyorum. Yönetemeyenden Cumhurbaşkanı olmaz. Paçayı sıvamadan başkasının boyuyla derenin boyu ölçülmez. Burada kaçak dövüşerek, milleti öne atarak saçma sapan bir siyaset olmaz. Ben bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi’nin kardeşliğe, barışa olan inancının altını çiziyorum. Aldığımız sorumluluğun altını çiziyorum. Ancak ilk gün dedim, ‘Fikrimizdir gireriz, CHP’nin olduğu değil olmadığı komisyondan korkun’ dedim. Bundan sonra da Cumhuriyet Halk Partisi doğru bildiği yerde, doğru bildiğini söyleyecek, doğru bildiğini yapacak. Bu milleti hiç kandırmadı, hiç kandırmayacak. Hiç aldanmadı, hiç aldanmayacak. Hiç aldatmadı, hiç aldatmayacak. Neredeysek orada duruyoruz. Erdoğan’ın tiyatrosunu da görüyoruz, samimi olanları da görüyoruz. Bütün samimiyetimizle de diyoruz ki ‘Hiç kimse korkmasın. Her şeyin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi.’”
“‘BİRİLERİ YAPSIN’ DERSENİZ BU MEMLEKET KURTULMAZ”
“Şimdi sona doğru geliyoruz. Sultangazi’nin keyfi yerinde mi? Mücadeleye devam mı? Hep birlikte direnişe devam mı? Çağrıldığınız yere gidin, mücadeleyi sonuna kadar verin. Çünkü eğer siz evde televizyon başında oturursanız, oradan izleyip ‘Birileri yapsın, kurtarsın’ derseniz bu memleket kurtulmaz. Televizyonu başında izleyip buraya gelebilecekken gelmeyen pijamalı kardeşime söylüyorum: ‘Ya o pijamayı çıkarıp aramıza katılacaksın, ya da geleceğin karartılacak, memleket satılacak, oturup orada ağlayacaksın.’ Biz meydandayız aslanlar gibi. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Bugün 71’nci miting. 69 miting boyunca hep birlikte bağırdık. ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.’ Ve 69’ncu mitingden sonra Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanı Ahmet Özer bir yıl sonra özgürlüğüne kavuştu. Ve ilk söz ‘Kalbim orada kaldı’ dedi. ‘Sevinemedim’ dedi. ‘Ben kurtuldum ama kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.’ Ahmet Özer’e, kızı Seraf’a, oğluna, bütün aileye, Esenyurt örgütüne, hepinize kocaman bir dayanışma alkış. Sultangazi beni duyuyor musun? Sen bu gece Sultangazi’nin sesini, mağdurların sesini, mazlumların sesini bütün Türkiye’ye duyurdun. Bundan sonra da birlikte miyiz? Mücadele edecek miyiz? Birlikte kazanacak mıyız? Hep beraber bu ülkeyi bir kez daha kurtaracak mıyız? Birlikte yürüyelim mi? Haydi o zaman yürüyelim arkadaşlar.”
19.30 | İMAMOĞLU: KAÇACAK DELİK ARIYORLAR
İmamoğlu'nun Silivri'den gönderdiği mektubu CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik okudu. Konuşma sırasında sık sık "Cumhurbaşkanı İmamoğlu" sloganı atıldı. İmamoğlu, "Sultangazi'de Millet İradesine Sahip Çıkıyor
İmamoğlu: Ben, aylardır ‘yargılama canlı yayınlansın, millet gerçeği görsün’ diyorum, onlar, aylardır bu talepten kaçacak delik arıyor" dedi.
İmamoğlu'nun mektubu şöyle:
“Sevgili İstanbullar, benim güzel hemşerilerim… Sultangazi’nin değerli hanımefendileri, beyefendiler, sevgili gençler, canım çocuklar… Hepinizi saygıyla, sevgiyle, hasretle selamlıyorum, dostlukla kucaklıyorum. Burası, milletin iradesini yok sayma hadsizliğini gösterenlere karşı, hukuka ve demokrasiye sahip çıkanların meydanıdır. Burası, adalet ve hürriyet sevdalılarının meydanıdır. Birliğin ve kardeşliğin meydanıdır. On milyonların umudu bu meydandadır. Sizler; umudun, cesaretin, direncin simgelerisiniz. Her birinizle gurur duyuyorum, yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. Bir yıldır süren, her türlü imkânın seferber edildiği bir soruşturmanın sonucunda ortaya konan iddianame, bir utanç vesikasıdır. Hukuk adına, demokrasi adına, siyasi ahlak adına bir utanç vesikasıdır. Hukukun, devlet ciddiyetinin gerekleri ayaklar altına alınmış, iddianame adı altında ortaya bir ‘siyasi niyet beyanı’ konulmuştur. Bu iddianameyle iktidar; rakiplerine hayat hakkı tanımama, milli iradeyi baskı altına alma niyetini açıkça ilan etmiştir. Kanıtsız, tutarsız, hukuksuz bir iddianameyle, bizi siyasetin dışına atmaya çalışanlar, milletin özgürce seçim yapmasından korkuyorlar. Belediyelerde ortaya koyduğumuz olağanüstü performanstan korkuyorlar.”
“BİZE DUYULAN KİN VE ÖFKENİN NEDENİ…”
“Bize duyulan kin ve öfke, milletimizin bizim yönetim becerimize ve ahlakımıza gösterdiği büyük teveccühe karşı duyulan kin ve öfkedir. Bize duyulan kin ve öfkenin nedeni, Sultangazi’ye kazandırdığımız kreşlerdir, Kent Lokantası’dır, Ahmed Arif Kütüphanesi’dir. İhtiyaç sahiplerine en adil biçimde sunduğumuz sosyal destek ve yardımlardır. İş arayan vatandaşlarımızı iş verenlerle buluşturduğumuz Bölgesel İstihdam Ofisimizdir. Bize duyulan kin ve öfkenin nedeni, onlardan kat be kat fazla yaptığımız metrolardır, imar çetelerinden kurtarıp halka açtığımız yeşil alanlardır. İnancı, kimliği, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, yaşam tarzı ne olursa olsun herkese aynı gözle bakıp, eşit davranma ahlakını bu şehrin yönetimine hâkim kıldığımız için bize karşı kin ve öfke duyuyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarihinde, hatta ülkemizin tarihinde ilk kez bir ‘İnanç Masası’ kurarak, camilere, cemevlerine, kiliselere, sinagoglara eşit hizmet ettiğimiz için bize düşmanlık besliyorlar. Çünkü biz; bu eşitlikçi, adaletli yönetim anlayışımızla, onların elindeki ‘kutuplaştırarak iktidarda kalma silahını’ etkisiz hale getiriyoruz.”
“ONLAR, MİLLETTEN KORKUP KAÇANLAR; BİZ İSE MİLLETE GÜVENİP, KUCAK AÇANLARIZ”
“Onları iyi tanıyın. Onlar, milletten korkup kaçanlardır. Biz ise millete güvenip, kucak açanlarız. Onları iyi tanıyın. Onlar; hukuku yok sayıp, siyasi rakiplerini yargısız infaz etmeye kalkanlardır. Beni, Silivri’de bir hücrede tutmak yetmiyor onlara. Sesim hiç duyulmasın, fiziki varlığım hiç görülmesin, düşüncelerim, sözlerim hiç yayılmasın istiyorlar. Benim kişisel sosyal medya hesabımı kapatmak yetmedi onlara, şimdi de Cumhurbaşkanı Adayı kimliğimle yaptığım paylaşımları engellemek için ‘Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’ hesabımızı kapattılar. İddianameye karşı gerçeklerin ortaya konulmasını engellemek için internet sitelerini, sosyal medya hesaplarını kapatıyorlar. Ben, aylardır ‘yargılama canlı yayınlansın, millet gerçeği görsün’ diyorum, onlar, aylardır bu talepten kaçacak delik arıyor. Ama yolun sonu göründü. Korku kaybedecek, cesaret kazanacak. Kötülük kaybedecek, iyilik kazanacak. Bir kişi kaybedecek, bir büyük millet kazanacak. Onlar için yol bitti. Biz ise yolun başındayız. Millet sırtını döndü, onların umudu kalmadı. Artık umut sizsiniz. Umut sizsiniz!”