Salgın sürecinin ve kısıtlamaların olumsuz yönde etkilediği sektörlerden birisi de kültür-sanat alanı. Sanat emekçileri yaşadıkları sıkıntıları her platformda dile getirmeye çalışıyor ancak koşullar onlar için giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Kimileri yaşama tutunma adına enstrümanlarını satarken, geçim derdinin yarattığı buhran yaşama son vermeye kadar uzanıyor. İçin Sanat İnisiyatifi de, sanat emekçilerinin yaşadığı bu zor duruma ilişkin Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri de destek verdi.
SORUNLARIMIZ İYİCE KATLANDI
Basın metnini okuyan İçin Sanat’tan Mertcan Titiz, müzisyenlerin içinde bulundukları durumun artık bir hayatta kalma mücadelesine dönüştüğünü söyleyerek, “İster sanat deyin, ister eğlence sektörü, ister endüstri… Bir gerçek var ki o da mesleklerimizin önce devlet, sonra da toplum nezdinde tanımsız hatta gereksiz oluşudur. Bir hırka bir asayla dolaşıp bir tas çorbayla öğün geçirmemizi bekliyorsunuz. Hatta istiyorsunuz ama inanmazsınız belki ev sahiplerimiz var ve kira alamadıklarında son derece sevimsiz olabiliyorlar. Sevdikleri bir ezgiyi içlerinden mırıldanırken onu bizim ürettiğimizi düşünmeden elbette… Daha güzel bir performans sergilediğimizde belediye su faturalarımızda indirim yapmıyor ya da bizim de elektriğimiz kesilebiliyor. Çocuk okutuyoruz örneğin. Oynadığımız sahne herhangi bir nedenden kapanınca karınlarını bile doyurmakta zorlansak da evet çocuklarımız var… Özetle ister ulvi bir amaç için yapalım, ister dert anlatalım, isterse de sadece meslek olsun yaptığımız. Biz de herkes gibi yaşamak ve mesleğimizi yapmak zorundayız. Çalışmak ve üretmek zorundayız. Pandemi dönemiyle birlikte öncesinde zaten yumak olmuş sorunlarımız iyice katlandı. İşsiz kaldık çünkü. Çünkü mekanlarımız, salonlarımız, sahnelerimiz kapandı. Çünkü sanatlarımızı icra ettiğimiz yerlerin de birçoğu bizim gibi battı. Çünkü ne işten çıkarılmamız yasaklandı, ne kısa çalışma ödeneği alabildik, ne de işsizlik ödeneği. Şanslı olanlarımız bir yardım kolisi içinde birkaç gofret, biraz bisküvi ve meyve suyuna hak kazandık. Hangi kurum gönlünden ne koparsa işte… Ederimiz onların gözünde neyse… Bazı dostlarımızın hayattan kopmaları manşetlere çıkınca o da... Daha şanslı olanlarımız bir iki sefere mahsus, o da bir kaç yüz ile bir kaç bin lira arası küçük iyilikler aldılar. Ama bilin ki biz kimseden iyilik istemiyoruz” ifadelerini kullandı.
İYİLİK DEĞİL HAKLARIMIZI İSTİYORUZ
Açıklamanın devamın hiçbir sosyal güvenceleri olmadığının altını çizen Titiz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz enstrümanını bir ikinci el mağazasına satmak zorunda kalan müzisyenler, biz sahnesi kapanmış oyuncular, yönetmenler, oyun yazarları, sahne tasarımcıları, makyözler, ışıkçılar… Biz gün doğuşunu servis araçlarında, batışını setlerde geçiren salonları kapalı sinema emekçileri, biz ressamlar, heykeltıraşlar, pantomimciler, dansçılar yani bedenleriyle, yürekleriyle, zihinleriyle ürettikleriyle yaşayanlar… Meslek tanımımız yok. Sosyal güvencemiz yok. Emeklilik, sağlık sigortası, kıdem tazminatı, sözleşme, toplu sözleşme hakkımız yok… İş güvencemiz yok. Lokavttan korkmuyoruz çünkü grev hakkımız bile yok. Hayatta olduğumuza dair ürettiklerimizden başka maddi hiçbir kanıtımız yok. Yaşadığımızı, ondan vazgeçtiğimiz zaman kanıtlayabiliyoruz. Hayatın her alanındayız oysa. Issız bir sokaktan geçerken içinizden söylediğiniz şarkıdayız. Taksiye bindiğinizde radyodayız. İş yorgunluğunu atmak için izlediğiniz dizide, sevgilinize gönderdiğiniz dizede, ofisinizin girişindeki tablodayız. Siz belki peçeteye istek yazamıyorsunuz yaklaşık bir yıldır. Bir dostunuzla keyifle bir şarkıya eşlik edemiyorsunuz müdavimi olduğunuz mekanda. Bizim işyerimiz olan o mekan kapalı biz de işsiziz çünkü. Hayatın her alanında olup bu kadar hiçbir yerde olmamayı kabul etmiyoruz. Sayısı yüz binleri bulan insanların geçindiği bir sektörün emekçileri olan bizler; iyilik değil, sosyal ve ekonomik haklarımızı istiyoruz. Yardım değil, mesleki olarak kendimizi tanımlamak ve tanınmak istiyoruz. Sigorta, sözleşme, iş güvencesi, sosyal güvence istiyoruz. İnsanlığın kış mevsimindeyiz. Hikayedeki ağustos böcekleri gibi kimsesiz, çaresiz kalmak istemiyoruz. Oysa biz de çalıştık. Toplum için estetiği, neşeyi ürettik. İşte buradan tekrar ediyoruz. Yaşasın ağustos böcekleri... Ağustos böcekleri yaşasın!”