GERÇEKİZMİR - CHP Eski Genel Sekreteri ve İzmir Eski Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır Bir TV’de yayınlanan Politika Durağı’nda Gazeteci Sercan Avcı’nın sorularını yanıtlarken çarpıcı açıklamalarda bulundu.
TÜZÜK VE ÖN SEÇİM MESAJLARI
CHP İzmir Eski Milletvekili Sındır programda sözü partinin seçim sonrası oluşturulan yeni MYK’da aldığı ön seçim kararı ve kurultayda tüzükte yapılacak olası değişiklikler hakkında konuşarak açarken, “Tüzükte ‘ön seçim esastır’ der. Esastır der ama... Ondan sonra ama’yla devam eden bir silsile vardır. Bu mevcut sistem de ittifakı zorunlu kılıyor. İttifak durumunda ittifak görüşmelerinde Sayın Genel Başkanın elinin de rahatlaması adına tüzüğe bir değişiklik getirildi. İttifak durumunda merkez yoklaması önerisi eklendi. Bunun da şöyle bir mantığı vardı, ittifaka giren partiler arasındaki görüşmelere dayalı olarak tek bir parti üzerinden aday gösterilebilir ya da partiler ittifak çatısı aldında kendi logosunda da girebilir. İttifakın bu aday belirleme belirsizliği ön seçimin önüne geçti. Ön seçim yaptığınız zaman çünkü kim hangi sırada seçildiyse o aday... Bununla ilgili bir düzenleme yapılabilir aslında... ‘İttifak durumunda ön seçim şöyle şekillenir vs’ diye. Ben yapıldığı dönemde önseçimin olumsuz hiçbir yönünü görmedim. Hatta bana bir fırsat oldu, belediye başkanlığı konusunda o dönem istenmedim ama ön seçim sayesinde belli ki örgütün sevgisini kazanmışız, beni TBMM’ye taşıdılar. Yoksa böyle bir şansım olamazdı. Çünkü siyasi partilerde ilişkiler üzerinden bir kenarda kalabiliyorsunuz. Ön seçim esastır ama uygulanması gerekir. İkincisi de bu çarşaf liste uygulamasının olması gerekir. Anahtar listelerin de engellenmesi lazım. Çarşaf listeyle seçime girmenin bir anlamı kalmalı. Bu durumun da bir tüzük değişikliği ile önüne geçilmeli. Üyelerle ilgili olarak da... Sayın Genel Başkanımız benim genel sekreterliğim döneminde bu aktif üye/pasif üye uygulamasını hayata geçirmek istedi ama olmadı. Fransa’da var bu, sempatizan ve militan partili diyorlar. Militan kelimesi Fransızca’da partiye kendini adamış kişi. Partide de seçme ve seçilme hakkının aktif üyeler üzerinden olması, partiye sempati duyan herkese de üyelik yolunun açılması. Bu üyelik sistemi getirilebilirse tüzükte iyi olur. Partiye aidiyet duygusu olmayan kişiler de üye yapılıyor. Bu delege ağalığı, mahalle delegeliğinen başlıyor. Eş, dost, akraba, yaşlı teyzeler... Almış kimliğini, partiye getirmiş, üye yapmış. Ne zaman bir kongre oluyor taşıyor sandığa. Partililik üzerinden değil de delege gücü elde etme üzerinden. Bütün partilerde var, bizde de var. Bu eleştirilebilir bir şey ama ben üyelerimizin sağduyusuna özellikle İzmir için söylüyorum inanıyorum” diye konuştu.
GENEL BAŞKAN DEĞİŞMELİ Mİ?
İzmir Eski Milletvekili Sındır CHP gündemindeki tartışma ekseninde ‘Genel Başkan değişmeli mi?’ sorusuna da yanıt verdi. Sındır, “Zaten Sayın Genel Başkan grup toplantısındaki açıklamasında da söyledi. Geminin kaptanının gemiyi limana en doğru şekilde ulaştırması gerekiyor. Okyanusun ortasında gemisini terk etmemesi gerekiyor. Ve görünen o ki kurultayda da Sayın Genel Başkan pek adaylık düşünmüyor. Şunu görmek lazım; Genel Başkan eğer ki kurultayda bugüne kadar yaptığı onca emeğin ki bence omuzlarda taşınması gereken bir kişi, CHP’yi herkesin oy verebileceği bir partiye dönüşmesi konusunda çok uğraştı. Ama seçimi kaybettik. Seçim iki aday arasında yapıldı ve doğal olarak zafer diğer adaya göre daha çok oy almakla mümkün. Bu arada şunu hep ihmal ediyoruz, Recep Tayyip Erdoğan geçerli oylara göre yüzde 52.18 aldı. Yani sandığa giden ve oyları geçerli olanlara göre. Toplam seçmen üzerinden oyu yüzde 43.3. Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 40’a yakın. Sandığa gitmeyen seçmeni yok sayıyoruz. Yani şunu demek istiyorum, Sayın Erdoğan bu toplumun yüzde 52’sinin tercihi üzerinden seçilmiş birisi değil. 11 milyona yakın sandığa gitmeyen bir kitle var” dedi.
DEĞİŞİM NASIL OLMALI?
Sındır, “Değişim önce tüzük ve parti organlarının belirlenmesinde halka açık demokratik tercihlerin öne çıkması esas olmalı. Gençlerin ve kadınların sadece nicel değil nitel olarak ve partide de etkinlik anlamında varlıklarının bir düzeye getirilmesi çok önemli. Değişim ancak bu sayede olur. Bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejimi Türk siyasetine vurulan en büyük darbedir bana göre. Eski siyasi partiler kendi programları, kendi ilke ve değerleriyle seçmenin karşısına çıkardı. Dolayısıyla partiler kendi programlarına bağlı kalarak vaatlerini ortaya koyardı. Şimdi farklı partiler asgari müşterek değerler üzerinde buluşmak zorunda kalıyorlar. Bu siyaseti törpülüyor bana göre. Törpüleyerek sığlaştırıyor. Değişimin de en temel meselelerinden birisi parti programının etkin ve yaygın bir şekilde toplumla buluşturulması. Bizim programımız Cumhuriyetin temel ilke ve değerlerine, Atatürk milliyetçiliğine dayalı bir programdır. Bunu gönül rahatlığıyla her yerde her şekilde konuşabiliyor olmalıyız. Değişim temelde budur. Bunun gereği de tüzük değişikliğidir. Gençlerin ve kadınların partide etkin görevlerle daha daha faal olması değişimin en önemli ayağı olacaktır. Genel Başkan tercihi konusunda Grup Başkanımız Özgür Özel Bey iradesini ortaya koydu. Sayın Genel Başkan’ın aday olmayacağı yönünde yorumları da gördük. Farklı adaylar da çıkabilir” değerlendirmesini yaptı.
KONGRE SÜRECİ YORUMU VE ASLANOĞLU’NA ELEŞTİRİ
İzmir Eski Milletvekili, kapıdaki kongre sürecini CHP İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’nun ilçe başkanları zirvesinde dile getirdiği tek aday temennisi ekseninde değerlendirirken, “Ben o temenniyi doğru bulmuyorum açıkçası. İlçe başkanlarına ‘Siz aday olun, seçilin’ deme anlamı da taşıyor. Biz değişim derken, demokratik süreçlerden bahsederken, çarşaf liste vurgusu yaparken, tek listeyle girilmesi konusunda bir görüşün kabul edilir olmadığını düşünüyorum. Ben İl Başkanı’nın ‘Gençlere yol açalım’ demesini isterdim mesela. ‘Kadınlarımıza daha çok yer verelim’ demesini ya da. Delegelerin kadın ve gençlerden oluşması o mahallelerde daha çok örgütlenmeye fırsat verir. İlçe başkanlarımız başta olmak üzere parti yöneticilerimizin bu demokratik sürecin güvencesini ortaya koyması lazım” mesajlarını verdi.
Sındır ayrıca, “Belediye başkanları yeniden aday olmak istiyorlarsa yerel seçim sürecinde kendi ilçesinde örgüte hakim olmak istiyorlar. Bunu engelleyebilir misin? Hayır. Siyasetin doğasında var ama işte burada Sayın İl Başkanımızın ve seçim sürecini götürecek mevcut ilçe başkanı ve yöneticilerin bu demokratik ortamın güvencesi olması lazım” dedi.
İZMİR SANDIĞI ANALİZİ
Sındır seçimde İzmir sandığı üzerine de önemli mesajlar verdi. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim sonuçlarını İzmir özelinde değerlendiren Eski Milletvekili, “Cumhurbaşkanlığı için yüzde 67 civarında bir oy. Daha çok artırılabilir miydi? Artırılabilirdi. Ama parti olarak baktığımızda İzmir’in mesela toplamda 15 ilçesinde CHP’nin oyları 24 Haziran 2018’e göre azalmış. 1 Kasım 2015 seçimlerine kıyasla fark daha da büyük. Şimdi bunu görmeyip, ‘İzmir’de çok başarılıyız’ deyip rehavete girmemek lazım. Hangi ilçede oy neden düşmüş analizini yapmak lazım. Kaldı ki İzmir 2.Bölge’de yaklaşık yüzde 42 oyumuz varken, 14 Mayıs’ta yüzde 40.64 oyumuz var. Birinci bölgede ise 24 Haziran’da 41.5 oyumuz varken, 14 Mayıs’ta 42.58’e çıkmış. Bu farkı bölgeler itibariyle de görmekte fayda var. İzmir’in Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya koyduğu irade nettir, bu değişmez ama parti oylarının artan bir noktada olmasını tercih ederiz” dedi. Sındır, ‘Yerel seçim öncesi sonuçları bir alarm olarak görüyor musunuz’ sorusuna ise, “Bazı ilçelerde görüyorum ama yerel seçim dinamikleri farklı. Özellikle ittifak olacak mı olmayacak mı konusu var. Cumhur İttifakı’nın aday noktasında tercihi ne olacak? Belli ilçelerde risk getirebilir. Bizim daha önce olduğu gibi ittifakın nerede olması nerede olmaması konusunda net bir görüş ortaya koymamız lazım. İYİ Parti’nin belli ilçelerde aday çıkarması olumsuz etki yaratabilir. Bunu görmek lazım” cevabını verdi.
İTTİFAK SÜRER Mİ?
Sındır, yerel seçim yolunda Millet İttifakı cephesinde bir dağılma yaşanıp yaşanmayacağına yönelik soruyu ise, “Yerel seçimlerde ittifak olabilir ama şu mevcut ittifakın devam niteliğinde mi olur? Olmaya da bilir. Ama bu 6’lı masa yine bir araya gelip bunun sürdürülmesi konusunda bir irade koyacaklardır, bırakmayacaklardır, bu bırakılacak bir süreç değil” sözleriyle yanıtladı.
ÇARPICI SANDIK DEĞERLENDİRMESİ
İzmir Eski Milletvekili, ‘Millet İttifakı neden kazanamadı?’ sorusunu ise şu sözlerle yanıtladı: Aslında bunun nedenlerini çok iyi biliyoruz. Sosyolojik tanımları, bilimsel açıklamaları da var. Bizimki gibi muhafazakar bir toplumda, kastettiği gelenekçi bir toplumda, otoriteye itaat, korku ve kaygı duymaya meğilli bir ağırlık var çoğunlukla... Bizim üzerimizden yalan, iftira, siyasi etik dışı bir seçim kampanyası, yani Gobbels taktikleriyle sürdürülmüş bir seçim kampanyası yürütüldü. Bir güvenlik korkusu ve kaygısı yarattılar. Akademisyenler diyor ki, Sağcılar solculara göre dünyayı daha tehlikeli ve öngörülemez bir yer olarak algılıyorlar. Hatırlarsınız Sayın Erdoğan miting alanında gösterdiği videoları. Biz bu algıyı ortadan kaldıracak yeterli bir refleks sürdüremedik. İkincisi bizim CHP olarak LGBT ile ilgili görüşümüz belli ama biz bunu seçim sürecinde gündeme getirmedik ama Erdoğan çıktı birgün miting alanında ‘Bunlar LGBT’ciler’ diye bir propaganda yaptı. Gobbels’in meşhur bir sözü var: Bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince şık söylerseniz insanlar inanır. İnsanları bir yalana inandırmanın yolu sürekli tekrar etmektir. Bu Gobbels Hitler’in propaganda bakanıydı. Terör 1, LGBT’ciler deme 2... Üçüncüsü de adil bir seçim olmadı. Totaliter diktatöryel rejimlerde bile görülmeyecek bir seçim kampanyası sürdürüldü. Cumhurbaşkanı devletin tüm olanaklarını kullandı. Bakanların hepsi kullandı. Ve dikkat edersen 14 Mayıs sonrası seçim sonuçları da YSK tarafından bir türlü açıklanmadı. Kesin sonuçlar ilan edilmedi. İkinci tur sonrasına bıraktılar. İki nedeni vardı, birincisi HÜDAPAR yemin ederse kriz çıkar mı korkusu, öyle olursa seçim kaybedelerdi çünkü. İkincisi bakanlar görevlerinden istifa etmek zorunda kalacaklar ve bakanlık imkanlarını kullanamayacaklardı. Dolayısıyla adil ve eşit olmayan bir kampanya süreci yaşadık. Tabi biz burada kabahatı başkasına atarak kendimizi masum mu görüyoruz? Hayır. Bunları daha önceden görüp bu algıları kıracak tedbirleri almalıydık, kralın çıplak olduğunu topluma daha önceden söylemeliydik... Sındır ayrıca, “Sayın Sinan Oğan’ın ilk turda aldığı yaklaşık 2 milyon 830 bin oy önemli bir oydu. Bu oy ikinci turda ikinci turda sonucu etkileyebilecek bir oydu. Orada yapılan görüşmelerde her ne kadar Sayın Oğan Cumhur İttifakı’na desteğini açıklasa da arkasındaki Zafer Partisi’nin Sayın Kılıçdaroğlu’na açık desteği... Bunun sonuçlarının araştırılması lazım. Bu oyların ne kadarı nereye gitti? Orada iki mesele ortaya kondu. Birincisi sığınmacılar konusu, en kısa sürede Suriye’ye gitmeleri. Bizim parti programında 2 yıllık bir plan vardı, o 1 yıla indi. ‘En kısa sürede göndereceğiz’e dönüştü. Bu doğu ve güneydoğulu seçmen üzerinden tedirginlik yaratmış olabilir. Bir anda ekonomiyi unuttuk. Açlık, sefalet propaganda sürecinde ikinci, üçüncü sıraya atıldılar. Terör ve sığınmacılar konusundaki tutum öne çıktı. Aslında AKP’nin algı ve propaganda tutumunu kıramadık” diye konuştu.
’ADAY DOĞRU MUYDU?’ TARTIŞMASI’
Sındır Millet İttifakı’ndaki aday tercihi konusunda ise, “Bunun artık tartışması olmaz. Ama Sayın Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’yle, 6’lı masayı bir araya getirme iradesi ve başarısıyla demokrasi, cumhuriyet ve bu ülkenin geleceği adına büyük bir başarı sağladı. Bütün siyasi partileri bir araya getirmiş bir liderin adaylığından daha doğal bir şey olamaz” ifadelerini kullandı.
6’LI MASADAKİ KRİZ ETKİLEDİ Mİ?
İzmir Eski Milletvekili, 6’lı Masa’daki adaylık krizi ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in masadan kalkmasıyla yaşanan krizin seçime etkisi hakkında ise, “Mutlaka olumsuz etkisi olmuştur. Algıda güven duygusunu sarmış olabilir. ‘Daha seçime girmeden bu anlaşmazlık, seçim sonrası ne olacak?’ kaygısını ortaya çıkarmış olabilir” yorumunu yaptı.
"GÖREVDEN KAÇMAM"
Sındır programda son olarak siyasi yol haritasına yönelik soru özelinde şu açıklamaları yaptı: Açıkçası ben hep gençlerin önünün açılması gerektiğini savunuyorum. Gerekiyorsa il başkanı, ilçe başkanı da genç olsun. Yetkin ve etkin isimler ve kadınlarımız da aktif roller alsınlar. Benim partide bir görev, makam, mevki talebim yok. Ama bana ‘Sana ihtiyacımız var, bu görev için senin olman partimize, ülkemize yararlı olacak’... O zaman ona göre değerlendiririz. Görevden kaçmam. Bana layık görülecek olursa, ihtiyaç olursa görevden kaçmam. Bu parti bana belediye başkanlığı görevini verdi, halkın tercihiyle seçildik. Arkasından ön seçimden ‘Seni milletvekili görmek istiyoruz’ dedi, halkın teveccühü ile toplam 8 yıl bu görevi yaptım. Bu parti bana genel sekreterlik görevi verdi. Dolayısıyla benim talep edeceğim bir makam, mevki yok.