Konuşmasına, üzüm üretiminin sorunlarına gösterdikleri duyarlılıktan ve bu doğrultuda komisyon kurulmasına katkı vermelerinden dolayı parti gruplarına teşekkür ederek başlayan Sındır bağcılığın çok geniş bir sektörü kapsadığını belirtti. Sındır, “Üzüm sadece tarımsal üretimle değil, gıda sektörüyle de doğrudan ilişkili; iç ve dış pazarda da çok önemli boyutları olan bir sektör. Üzüm uzun süreli, çok yıllı bir bitkidir. Üzüm üretimi bu yıldan gelecek yıla karar değiştirip başka bir üretime geçilecek bir bitki değil. Bununla birlikte maalesef her geçen yıl üzüm üretim alanları daralamaya, konut ve sanayi baskısı altında yok olmaya yüz tutan bir noktada. Dolayısıyla bağların daha karlı bir yatırıma dönüşme riski olan bir durumdayız. Onun için, üreticinin yaptığı üretimden memnun olması, yaptığı üretimden gelir elde edebilmesi ve hayatını idame ettirebilmesi değil; hayatını mutlu, huzurlu bir şekilde, çocuklarının geleceğini de sağlayacak bir sürece taşıyabilmesi önemli” dedi.
“DEVLETİN O RİSKİ ÜSTLENMESİ GEREKİR”
Konuşmasında üreticilerin ve sektörün yaşadığı sıkıntılara vurgu yapan Sındır, “Yüksek maliyetler sadece üzümün değil tarımın genel bir sorunu. Üzüm; ilaç, gübre, mekanizasyon, mazot, ara çapası, bakım işlemleri, hasat işlemleri vesaire çok emek gerektiren, çok yüksek maliyetli bir üretim. Sorunlar sadece girdilerle de sınırlı değil. Tanıtım konusunda ciddi sorunlar var. Bu anlamda Türkiye İhracatçılar Meclisinin gerek iç pazara gerek dış pazara yönelik yani ihracata yönelik tanıtım faaliyetlerinin devlet desteğiyle de teşvik edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir yandan tüketimi teşvik edici, üretimi desteklerken; tüketimi de tanıtımla teşvik edici bir çalışma yapılması gerekiyor. Doğal afetlerin risk maliyetini çiftçinin üzerine yüklemek de doğru değil. Don ve dolu gibi afetlerde bir anda mahsulünüz yok olabiliyor. Üretici adına TARSİM önemli bir sigorta aracı ama doğal afetlerin risk maliyetini çiftçinin üzerine yüklemek de acımasız bir tavır. Doğal bir afetse onun riskini bütün millet ortak karşılamalıdır. Dolayısıyla, dolu, don vesaire gibi doğal afetlerle karşılaşıldığında bunun maliyetini üreticiye ‘Sigortala da kendini garantile’ demeden devletin o riski üstlenmesi gerekir” dedi.
“ÜRETİCİNİN ÖRGÜTLÜ BİR YAPIDA GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİYOR”
Kooperatifleşmenin önemine değinerek sözlerini sonlandıran Sındır şöyle konuştu: "Bugün üzüm üretim sektöründe tüccara teslim olan bir üretim sistemi var. Yani kooperatifleşmenin ve kooperatiflerin desteklenmesi, ayakta durması ve üreticinin örgütlü bir yapıda güçlendirilmesi gerekiyor. Çiftçimiz ürününü en azından yok pahasına veya zararına değil, hiç olmazsa kar elde edebileceği bir düzeyde elinden çıkartılabilsin. Üretici örgütlenmelerinin, kooperatiflerin bu anlamda desteklenmesi gerekir. Tarım Kanunu'nda tarım ve gıda ürünleri Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komisyonunun kurulması şart koşulmuştur. Bununla ilgili geç de olsa bir komisyon kuruldu hala aktif, faal değil. Üzüm, çay, fındık gibi çok yıllık ve sadece tarım ürünü değil, gıda sektörüyle de doğrudan ilişkili olan bu ürünleri ve üreticilerimizi kartellerin baskısından kurtarmak gerekiyor. Üreticimizin ürününü ederine satabilmesinin, alın terinin karşılığını alabilmesinin önünü açacak devlet denetleme mekanizmalarının da kurulması gerekiyor.” ?
Bağcılık Sektörü Ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu önümüzdeki dönemde sektör paydaşlarının görüş ve önerilerini dinleyerek Türkiye’nin değişik yörelerindeki üzüm üreticilerini ziyaret edecek ve sektör temsilcileri ile bir araya gelecek.