İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Habertürk Gazetesi'nde Kübra Par'a verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Başkan Soyer, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğu günlerde babası üzerinden patlak veren tartışmanın yanı sıra, 'Kıbrıs demeci krizi' üzerinden gelen eleştiriler hakkında da önemli mesajlar verdi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Kıbrıs ile ilgili "Kıbrıs'ı Kıbrıslılara bıralım" sözlerine açıklık getirdi. Soyer "3 sene önce verdiğim bir demeç cımbızlanıp bambaşka anlamlar atfedildi" ifadelerini kullandı.
Soyer'e gündem olan konular hakkında sorular sorular ve yanıtları şöyle:
Kıbrıs ile ilgili “Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakalım” dediğiniz iddia edildi. Neden böyle bir açıklama yaptınız?
Aslında bu 3 sene önce verdiğim bir demecin içinden cımbızlanıp çıkarılmış bir bölüm. Yeni değil. Kıbrıs’ta iki toplum arasındaki barış görüşmeleri sürerken verdiğim bir röportajdı. Ben o dönem Cittaslow (yavaş şehir) ağının koordinatörüydüm. Kıbrıs’tan 5 şehri Cittaslow networküne eklemiştik. O dönem KKTC’nin uluslararası alanda tanınması için çok mücadele etmiştim. Ve aslında diğer garantör ülkelerin özellikle İngiltere’nin buna müdahalesine karşı bir açıklamam olmuştu. Sonuçta o dönem KKTC’yi tanımayan ülkeler bir biçimde tanımış oldular. Bu vesileyle KKTC bayrağını oralarda dalgalandırdık. Kıbrıs’la ilgili söyleyecek çok şey var ama bu benim işim değil. 3 yıl sonra yeniden gündeme getirilince bambaşka anlamlar atfedildi.
Neden 3 yıl sonra ısıtıldı bu açıklamanız?
Çünkü Türkiye’de siyaset paçadan çekiştirmeci ve fazla oryantalist. Açıklamamın içinden bir bölümün cımbızlanmasından ve farklı bir konjonktürde ortaya çıkarılmasından büyük üzüntü duyuyorum. Ben İzmir Büyükşehir Belediye Başkanıyım ve İzmir’le ilgiliyim. Ulusal yahut uluslararası siyaset gündemimde yok. Bütün enerjimi İzmir’e vermek istiyorum.
‘Onun oğlu olmak kolay değildi’
Babanızın siyasi geçmişi üzerinden yargılanmak sizi üzmüş müydü?
Elbette, üzmez mi, biz de etten kemikteniz. Her insan gibi bizim de ailemizle, atamızla ilgili hassasiyetlerimiz var. Tabii ki üzülüyor insan ama bunun gerekçelerini anlayınca o üzüntü yerini başka bir şeye bırakıyor.
“Gerekçelerini anlamak”tan kastınız tam olarak nedir?
Bu saldırının niye yapılabileceğini düşünüyorsunuz ve anlıyorsunuz ki sizinle ilgili bir açık bulamamışlar. Sizi üzecek, sizi yalnızlaştıracak, oy verecek seçmeni sizden uzaklaştıracak bir çare arıyorlar ve bunu bulmuşlar. Üzücü bir şey ama gerekçesinin bu olduğunu anlayınca prim vermiyorsunuz.
Peki siz 12 Eylül günlerini nasıl hatırlıyorsunuz? Evde neler yaşanıyordu?
Babam Türkiye’nin belki de en iyi hukukçularından biriydi. İnanılmaz hukuk aşkı olan bir insandı, kendisini hukukçu olarak tarif etmekten gurur duyardı. O dönemin koşullarında bile hukuka sımsıkı sarıldı ve hukukun üstünlüğünü korumaya çalıştı. Genç bir hukuk öğrencisi olarak bunun ayrımını yapabilecek yaştaydım.
Siz o dönemde kaç yaşındaydınız?
21-22 yaşlarındaydım. Birçok arkadaşımız o dönem acı çekti, bunları da hep babamla konuşma imkânımız oldu.
Ne konuşurdunuz o günlerde?
Bunları hep hukuk perspektifinden değerlendirirdi; hukukun sınırları içinde okur, anlar, ona göre yorumlardı. O nedenle, onunla ilgili söyleyebileceğim en temel şey iyi bir hukukçu olduğuydu. Bir de tabii iyi bir Atatürkçüydü, o da onun kimliğinin önemli bir parçası. Kendisini solcu olarak değerlendirirdi. Gerçi bu bence onun için çok iddialı bir tanımlamaydı. “Sen ne biçim solcusun?” diye çok tartışırdık. O da, “Ben senin arkadaşın değilim, haddini bil” derdi! (Gülüyor) Demokrat bir adamdı. Babam olmasıyla gurur duyuyorum.
Babanızla ilgili tartışmalı o süreç okul hayatınızı negatif etkiledi mi?
O dönemde askeri yargıda sosyal demokrat olarak bilindiği için hep böyle bir tepkiyle karşılaşırdık. Mesela ben akademisyen olmak istedim ama üniversiteler kabul etmedi. Doğrusu onun oğlu olmak da kolay değildi.