İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer VOA Türkçe'den (Amerika'nın Sesi) Soner Kızılkaya'nın sorularını yanıtlarken, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İstanbul'daki itiraz süreci, Akdeniz Birliği projesi ve 'rekor oy oranı' hakkında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, refahı üretimle büyütme planını da detaylandırdı. Soyer, “Ülkede farklı bir dip dalgası geliyor. O dalga yerelde büyüyerek bütün Türkiye’ye yayılacak” dedi.
- Siz mazbatanızı aldınız görevinize başladınız. Ama seçim sonuçlarına yönelik itirazlar, oyların tekrar sayılması hala sürüyor. Hala çözülmemiş bir İstanbul meselesi var. Siz bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Heraklitos’un dediği gibi değişmeyen şey, değişimdir. Bu değişim sonunda olacak. Vatandaş bunu talep ediyor. Çok net ortaya çıktı. Ama bu değişimden rahatsız olanlar direnç göstermeye çalışıyorlar. Bu direnç sürdürülebilir bir şey değil. Bu mesele sadece bir demokrasi meselesi değil. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kökleri sarsılır. Böyle bir şey kabul edilemez. Mutlaka o direnç kırılacak. Hak yerini bulacak. Bu, tartışılabilir bir şey değil. Bu, üzerinde tereddüt olabilecek bir şey değil. Sadece kabul etmekte zorlanıyorlar. Ama bu değişecek. Çünkü önemli bir talep ortaya çıktı. Bu seçim sonuçları bütün Türkiye genelinde şunu söylüyor: mevcut siyaset dili ve kültürü, yani bu ayrıştırmacı dil ve kültür, vatandaşın bıktığı bir şey. Vatandaş, artık bundan bezginlik duyuyor, buna itiraz ediyor. Bu seçimlerle beraber başka bir özlemin ifadesi ortaya çıktı. Birlikte, barış içinde, daha fazla demokrasiyle yaşama özlemi ortaya çıktı. Bizim İzmir için ifade ettiğimiz çok renk, çok ses, çok nefes söylemi aslında demokrasi söylemiydi. Vatandaşlar tercihlerini demokrasiden yana yaptılar. İktidarın, otoritenin giderek merkezileştiği bir sisteme tepkilerini ortaya koydular. Demokrasinin daha çok ortaya konduğu bir sistemin mümkün olduğunu gösterdiler. Bu özlem ortaya çıktı bence. Bu değişim kaçınılmaz. Çünkü demokrasi, insanlığın bu gezegende binlerce yıldır ürettiği en güzel yaşam biçimi. İnsanlığın içinde en çok rahat ettiği, huzur bulduğu yaşam biçimi. Türkiye’de seçmen tekrar demokrasiden yana ağırlığını koymuş oldu.”
“CHP’nin 1980’den bu yana İzmir tarihinde aldığı en yüksek oy”
- İzmir’de HDP de size destek vermişti. 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarına baktığımızda İzmir’de CHP, İYİ Parti ve HDP oylarının toplamı yüzde 63,7 idi. Ama siz 31 Mart seçimlerinde yüzde 58 oy aldınız. AK Parti ve MHP oylarının toplamı yüzde 35 idi. Ama Cumhur İttifakı’nın adayı Nihat Zeybekci yüzde 38,7 oy aldı. Ayrıca yaklaşık 500 bin seçmen sandığa gitmedi. Sizce İzmir’de aldığınız oy yeterince tatmin edici mi?
“Tatmin edicinin ötesinde, bir rekor bu... Yani her meseleye olumlu, olumsuz yönden bakabilirsiniz. Bu dediklerinizin de doğruluk payı olabilir ama somut ve kesin bir gerçek var. İzmir’de rekor kırıldı. Bu, CHP’nin 1980’den bu yana İzmir tarihinde aldığı en yüksek oy. Sadece İzmir açısından da değil. İzmir, CHP’nin büyükşehirlerde en yüksek oy aldığı kent oldu. Bu objektif, değişmez, somut bir gerçek. Ama tabii daha fazlasını almak da mümkün olabilirdi. Tabii ki geçmişe göre şu oldu, bu oldu da denebilir. Sandığa gitmeyenler kimler, bilmiyoruz ama 24 Haziran’da da sandığa gitmeyen 300 bin civarında seçmen varmış. Dolaysıyla bütün bunlar belki de araştırma şirketlerinin yapacağı değerlendirmelerdir. Ama ben kişisel olarak tatmin olduğumu, çok mutlu olduğumu söylemeliyim.”
“Diğer CHP’li belediyelerle birlikte çalışacağız”
- CHP bu seçimde sadece İzmir’de değil, birçok önemli büyükşehirde de belediye başkanlığını kazandı. Bu, bazıları tarafından CHP’nin 1989’daki başarısıyla özdeşleştiriliyor. Ama cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra merkezi iktidarın daha da merkezileştiği bir dönemde, CHP’li belediyeler ne ölçüde başarılı olabilir? Başarı ya da başarısızlığın sonuçları ne olur?
Değişim özlemi çok net ortaya çıkardı ki vatandaş, yerelden bir yenilenmenin ihtiyacını duyuyor. Mevcut siyaset dilinin değişmesi özlemi, daha çok demokrasi özlemi, bir arada, barış içinde yaşama özlemi ancak yerelden kök bulabilirse mümkün olabilecek. Tabii ki yerelde bu başarı hikayesini ortaya koymak zorunda olan belediyeler, kendi aralarında mutlaka bir dayanışma ağı kurmalılar. Bunu yapacağız. Yani biz İzmir’de, İstanbul, Ankara, Eskişehir, Adana, Antalya, Mersin belediyeleriyle iş birliği içinde olacağız, birlikte çalışacağız. Bir araya gelerek gücümüzü nasıl büyütebileceğimizin hesabını yapacağız. Bunun gereklerini yerine getirmeye çalışacağız. En büyük şansımız vatandaşın verdiği oy desteği. Bu sadece bir oy desteği de değil. Bu kampanyada vatandaşların yüzündeki ümidi, gülümsemeyi gördük ve o bize muazzam bir enerji verdi. Tabandan gelen, aşağıdan yukarıya doğru yükselen bir dalga, bir umut var. Bu umudun gereğini yapacağız. Bunu kimse durduramaz. Yani gerçekten, 1989’dakinden çok farklı bir durum var ortada. Çok farklı bir konjonktür var. Farklı bir derin, dip dalgası geliyor ülkede. O dalga yerelde yaşayacak, yerelde büyüyerek bütün Türkiye’ye yayılacak. O nedenle tabii ki çok dikkatli olacağız. Çok özen göstereceğiz ve bu gücü büyütmenin, o dalgayı büyütmenin yolunun, kendi aramızdaki dayanışmayı büyütmekten geçtiğini biliyoruz.”
"Kentler arası rekabet ve ittifak"
-Siz görevi devraldıktan sonra yaptığınız ilk işlerden bir tanesi de Akdeniz Birliği için Barcelona, Beyrut, İskenderiye, Marsilya, Selanik ve Venedik’teki yerel yönetimlere bir mektup yazmak oldu. Sizin için Akdeniz Birliği niye bu kadar önemli?
“Çünkü artık dünya, kentler arası rekabetlerin ve ittifakların öne çıktığı bir dünya oldu. Ülkeler, devletler insanların hayatını iyileştiren, kolaylaştıran çözümler üretmekte arkaik ve çağdışı kalıyorlar. Ülkeler şu anda sınırlarına duvar örmekle meşgul. Oysa kentler, global dünyada bir yandan aralarındaki iletişimi güçlendirerek, bir yandan da markalarını büyüterek, kent kimliklerini daha çok tanınır hale getirerek yol alıyor. Bu, hem kentlerinin refahlarını büyütmeye yönelik bir mücadeleyi tanımlıyor hem de kentler bunun ancak bir araya gelerek kurdukları ittifaklarla büyütülebileceğini biliyorlar. O nedenle bizim Akdeniz çanağında binlerce yıldır süren networkü tekrar ortaya çıkarmamız ve güçlendirmemiz, bu çanakta üretilen ürünlerin ve projelerin büyümesini ve güçlenmesini sağlayacak. Ortak turizm destinasyonları yapmak, ortak markalar ortaya çıkarmak, bütün bunlar bu global dünyada Akdeniz çanağını tekrar bir global aktör haline getirecek. Biz bunun peşindeyiz.
Ama sadece bundan ibaret değil. Mesela İzmir üç noktada, Brüksel’de, Çin’de ve ABD’de birer ofis açacak. Bu ofisler, bizim kent kimliğimizin bilinirliğini arttıracak. 365 gün bu kentte düzenlenen fuarların tanıtımını yapacak. Mesele sadece fuara katılmakla bitmiyor. O fuarın daha gücünü arttırıcı çalışmalar yapmak gerekiyor. Kent kimliğinin büyütülmesi, daha çok tanınır ve bilinir hale gelmesi gerekiyor. Çünkü bir kentin ürettiği ürünlerin pazarlama kabiliyeti, o kentin kimliğinin ne kadar bilindiğiyle çok ilgili. O nedenle bu, tek başına bir Akdeniz çanağında değil, bütün dünyada yürüteceğimiz bir tanıtım çalışması.
Bu çalışma sadece tanıtımı değil, o kentlerin ürettikleri çözümlerin İzmir’e aktarılmasını da içeriyor. Böylece diğer kentlerin akıllı kentlerle, enerji tüketimiyle ve enerji tasarrufuyla ilgili, bisiklet kullanımıyla ilgili ürettikleri çözümlerin bilgisini de İzmir’e taşıyacağız. Dolayısıyla İzmir bir yandan öğrenme sürecini, bir yandan da tanıtma sürecini başlatacak. Bütün bu çalışmalar en başta ifade ettiğimiz kentin refahının büyümesine ve adil bir biçimde yaygınlaşmasına yol açacak.”
“Refahı, üretimle büyüteceğiz”
-Siz seçim kampanyasında refahı büyütme ve daha eşit paylaştırma vaadinde bulundunuz. Bunu nasıl hayata geçireceksiniz?
“Refahı, üretimle büyüteceğiz. Refah ancak daha çok üretirseniz, o ürettiğinizi daha iyi fiyata, daha çok yere ve daha fazla satarsanız büyür. Bu ürün tarımsal ürün olabilir, turizm ürünü olabilir, sanayi ürünü olabilir. Mesele, üretimi büyütmekten geçiyor. Dolayısıyla biz Büyükşehir Belediyesi olarak bunun koordinasyonunu yapacağız. Buradaki engellerin önünü açacağız. Bizim İzmir’in öz gücüyle tarımsal kalkınma, turizm ve sanayi konusunda yapabileceğimiz çok büyük çalışmalar var. Sanayi için arazi üreteceğiz. Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde yatırımcı, arazi istiyor. Bu ekonomik krize, bu siyasal krizlere rağmen yatırım yapmak istiyor. Ama arazi üretemiyoruz. Şimdi biz arazi üreteceğiz. İzmir global tanıtım platformu, onun ürününü daha kolay pazarlamasını, daha kolay rekabet etmesini sağlayacak.
Her sektörde üretimi artıracağız. İzmir Büyükşehir Belediyesi, buna muktedir. İzmir, sadece İzmir’den ibaret değil. İzmir, bütün Ege bölgesinin baş şehridir. Manisalılar İzmir’e “komşumuz” demez, “bizim sahilimiz” diye bakar İzmir’e. Böylesine iç içe geçmiş bir tarih var Ege bölgesinde. Biz bütün Ege bölgesinin tarımsal ürünlerinin daha çok üretilmesine, daha iyi pazarlanmasına öncülük edeceğiz. Markasını, patentini, coğrafi işaretini biz temin edeceğiz. O ürünlerin uluslararası alanda pazarlanmasının önünü açacağız. Kooperatif çatısı altında daha kaliteli, daha çok ürün üretilmesinin önünü açacağız. Çünkü biz bunları almaya talip olacağız. Bütün Türkiye’ye bunları pazarlayacağız. Kuracağımız tedarik zinciriyle Ege bölgesinde küçük üreticinin ürettiği ne varsa İstanbul, Ankara pazarına ulaştıracağız. Refahı böyle büyüteceğiz.”