
İzmir'de parti içi yarış başlıyor: İşte ilk haftanın programı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sahte diploma açıklaması!

Gündem İzmir operasyonuna HSK müdahalesi! Yücel'den tepki!

Komisyon için üç parti birer üye ismi daha bildirdi

GERÇEKİZMİR - İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelen İZBETON ve kooperatif operasyonları kapsamında tutuklanan Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer sosyal medya hesabından 30 Ekim 2020’de meydana gelen ve İzmir’de büyük yıkıma yol açan Samos Depremi ve sonrasındaki kentsel dönüşüm süreçlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Soyer kooperatif modeline ilişkin konuşurken, “Bakmayın şimdi böyle yapılamaz denilerek durdurulan ve iddianameye konu edilen inşaatlara, onlarca apartman bu zorlu süreçleri aşmayı başardı ve adına “Halk Konut modeli” dediğimiz kentsel dönüşümde kooperatifçilik sürecini böylece başlattık” ifadelerini kullandı ve sürece dair detayları paylaştı.
Soyer’in açıklamaları şöyle:
KENTSEL DÖNÜŞÜM - I
30 EKİM DEPREMİ:
SÜRECİN İNSANİ BOYUTU
Depremin ilk anlarından itibaren İzmir Büyükşehir Belediyesi ve özellikle İtfaiye Daire Başkanlığımız çok başarılı bir sınav verdi. O kara günleri yaşayanlar bilirler, deprem alanında enkazlara ilk müdahaleyi bizim ekiplerimiz yaptı ve hemen ardından ilk akşam yüzlerce çadırın kurulumunu gerçekleştirdik. Ertesi sabahın ilk saatlerinde, İzmir’in bütün fırınlarından temin ettiğimiz, gevrek, boyoz ve poğaçaların dağıtımını yaptık. Tüm İzmirliler seferber oldu ve büyükşehir belediyesinin koordinasyonuyla depremzede vatandaşların acil ihtiyaçları karşılandı.
Günlerce geliştirerek sürdürdüğümüz lojistik desteklerin ardından asıl büyük başarımız “Bir Kira Bir Yuva” kampanyamız oldu. Bu kampanya ile asıl sorun olan barınma sorununa çok büyük bir kaynak yarattık. Çadırlarda kalan binlerce insanın 5 aylık kira bedelini karşılayacak ve tamamı karşılıksız bağışlarla oluşan bir finansman ortaya çıkardık.
“Kastımız”, evleri yıkılan çadırlarda kalan insanları kış ağırlığını hissettirmeden, başlarını sokacakları bir yuva ile buluşturmaktı. Bunu Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir hızla başardık ve depremden henüz bir ay geçmişti ki, 30 Kasım günü son çadırları söktük.
Hilton Oteli’nin büyük hissedarıyla anlaşarak, otelin odalarını ve Uzundere’de inşaatı henüz tamamlanmış belediye konutlarını Meclis Kararı alarak, tüm konutların mobilyalarını a’dan z’ye tefriş edip depremzedelerin kullanıma açtık. (Bunları biraz da “kasıt” daha iyi anlaşılsın diye hatırlatmak istiyorum.)
Süreçte kentsel dönüşümün belediyemizin en önemli konusu olduğu tüm meclisçe daha iyi anlaşılmıştı. Depremden hemen sonra 10 yılı aşkın süredir evlerini bekleyen hak sahiplerinin olduğu kentsel dönüşüm süreçlerini tekrar başlatabilmek için bazı alanları oybirliği ile İZBETON şirketine devrettik. Kentsel dönüşüm ya yapılacaktı ya yapılacaktı.
Bu arada o güne kadar bilmediğim bir gerçekle karşılaştım. Evet, depremden sonra hükümet, yetkili uzmanlarıyla, binaları ağır, orta ve hafif hasarlı olarak tasnif ediyor, bu tasnif sonucunda da bazı haklar tanıyordu. Maalesef mevzuatımız ağır hasarlı binalarla ilgili mağduriyetleri giderecek düzenlemeler getirirken, yine “oturulamaz” denilen ve “yıkılması gereken” orta hasarlı binalarla ilgili bir çözüm getirmiyordu.
Oysa, İzmir’de depremden sonra yapılan hasar tespitinde 632 binada 4034 bağımsız bölüm (daire) ağır, 598 binada 6205 bağımsız bölümden(daire) oluşan orta hasarlı yapı vardı. Yani ağır hasarlı daire sayısından daha çok orta hasarlı daire vardı.
Orta hasarlı bina sahipleri gelip bu konuda belediyenin desteğini talep ettiler. Hem binalarını yeniden yapabilmek için bölgede imar artışı, hem de İZBETON ve EGEŞEHİR şirketlerinin onlara müteahhitlik hizmeti vermesini talep ediyorlardı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Dairesi ve ilgili birimler, çok kısa sürede, çok önemli bir çalışma yaptılar ve depremden etkilenen bölgeler için “K” sınırları oluşturup %20 imar artışını planladılar, bunu Meclis’ten oybirliğiyle geçirdik.
Fakat %20 imar artışı, orta hasarlı binaların yeniden yapılması için gereken müteahhitlik hizmetlerini yani binaların yeniden inşasını karşılayacak bir kazanım yaratmaya yetmiyordu. Müteahhitler daha yüksek hizmet bedeli talep ediyorlar, mal sahipleri de evlerine yeniden kavuşmak için istenilen o bedelleri karşılayacak güce sahip olmadıklarından çaresizlik yaşıyorlardı. Maalesef İZBETON’un veya Belediyeye bağlı herhangi bir şirketin de özel şahıslara müteahhitlik hizmeti vermesi kanunen mümkün değildi.
İşbu noktada, Türkiye’de örneği görülmemiş bir çözüm ürettik. Belediye şirketleri, belediye mevzuatının sağladığı bir ayrıcalıkla kooperatiflerden ihalesiz ürün alabiliyor ve yine istisnai olarak kooperatiflere hizmet sunabiliyordu.
Bu istisnai düzenlemeden istifade edebilir miydik? Araştırdık, evet yapabilirdik. Ancak bu süreci başlatabilmenin ön koşulu, dönüşüm yapılacak binanın istisnasız tüm maliklerinin kat mülkiyetinden feragat etmesi ve tamamının arsa hissedarına dönüşerek bir yapı kooperatifi kurması gerekiyordu.
Böylece, İZBETON ve herhangi bir belediye şirketi o binanın yapım işinde maliyetin %1’i gibi sembolik bir rakamla onlara teknik danışmanlık yaparak müteahhitlik hizmeti verebilir hale geliyordu. %20’lik imar artışı ile kazanılan ilave dairelerin geliriyle de çok düşük maliyetlerle yeni evlerine kavuşacak bir imkan bulmuş oluyorlardı. (Nice bozuk komşuluk ilişkilerinin bu vesileyle düzeldiğini duydum.)
Bakmayın şimdi böyle yapılamaz denilerek durdurulan ve iddianameye konu edilen inşaatlara, onlarca apartman bu zorlu süreçleri aşmayı başardı ve adına “Halk Konut modeli” dediğimiz kentsel dönüşümde kooperatifçilik sürecini böylece başlattık. Halk Konut Modeli’ni aynı zamanda kentsel dönüşümde çevreci bir proje olarak da tasarladık. Halk Konut binaları yeşil çatı, güneş enerjisi kullanımı, sünger bina şeklinde projelendirildi.
Şimdi yargılandığımız kooperatif modelinin ilk örneği olan Halk Konut uluslararası alanda da takdir gördü. 2022 yılında Dünya Bankası’ndan Halk Konut modeli için 344 milyon dolarlık, 5 yıl ödemesiz, 25 yıl vadeli, 0.69 faizli bir kredi bulduk. Hazine garantili olan bu kredi hazine onayı olmadığı için kullanılamadı. Sonrasında Bakanlık benzer bir krediyi kendi alarak İzmir’in de dahil olduğu 5 pilot şehre paylaştırdı.
Yine aynı şekilde 2023- 2024 yılları arasında Fransız Kalkınma Ajansı (AFD) “Halk Konut” modeline yeşil kentsel dönüşüm projesi kapsamında bu sefer hazine garantisi olmadan yani hükümet onayı gerekmeden kullanabileceğimiz bir kredi vermeyi kabul etti. Konunun takibi görev sürem bittiği için tarafımdan yapılamadı.
Sonuç olarak iktidar bu başarılı uygulamaları ve bu uygulamaların yurtdışında gördüğü ilgi ve desteği adeta durdurmak istercesine belediyelerin kentsel dönüşüm projelerinde uluslararası finansman kullanamayacağını 2025 yılı yatırım programında tekrar ortaya koydu.
Bildiğiniz gibi; hiçbir iyilik cezasız kalmaz…
Dirençli bir İzmir için;
· ODTÜ öncülüğünde 10 üniversitenin katılımıyla karada ve denizde deprem risklerini tespit ederek, Türkiye’nin en kapsamlı mikrobölgemele ve depremsellik çalışmasını başlattık. İzmir’de 100 kilometre yarıçapında belirlenen alan üzerinde 200m’ye 200 m karelajlar halinde yapılan sondajlarla tüm diri fayların haritalandırıldığı bu çalışma ile tarihinde ilk defa İzmir’in fay haritası güncellendi.
Deprem sonrasında yapılacak çalışmaları belirlemek ve takibi için yaptığımız ortak akıl buluşmalarında Prof. Dr. Naci Görür ve pek çok bilim insanı Türkiye’deki tüm kentlerin İzmir’i örnek alması gerektiğini ifade etti.
· Eş zamanlı olarak İnşaat Mühendisleri Odası ile Yapı Stoğu envanteri çalışmaları başlattık. Bu çalışmalar kapsamında 100 bin üzeri binanın deprem karnesini çıkarttık. Ayrıca 30 ilçede talebe dayalı yapı ön inceleme çalışması başlattık gelen talepler doğrultusunda binaların kontrolünü sağladık.
· Tüm bu çalışmaları belediye bünyesinde yapabilmek için kalıcı bir çözüm olarak Egeşehir Laboratuvarını kurduk. Egeşehir beton, kaya ve zemin incelemelerinde ihtiyaç duyulan 50 ayrı deney ve test yapılabilen bir kurum haline geldi.
Ne olduğunu iyi niyetle anlamak isteyenler ve başarılı örnekler var mı diye soranlar için bir örneği paylaşmak istiyorum. İnşası tamamlanan ilk kooperatif örneklerinden biri olan Dilber Apartmanı sakinleri görev sürem bittikten sonra, beni ve ailemi yeni taşındıkları evlerine davet ettiler. Tek tek her birinin evine misafir olduk. En büyük sürpriz ise bina önünde toplu fotoğraf çekimi sırasında ortaya çıktı. Apartmanın adını değiştirmişler, Soyer Apartmanı yapmışlar. Gözyaşları içinde yaşadığım gururu asla unutmayacağım.
Buraya kadar anlattıklarım hem sürecin nasıl başladığını hatırlatmak hem de şikayetçi ve mağdurlara “kasıt” ile ilgili fikir vermek içindi. Yarın sürecin siyasi boyutunu, sonra da teknik boyutunu aktaracağım.