GERÇEKİZMİR - Türk Mühendisler ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından İzmir’de hayata geçirilecek olan Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Projesi'ne ilişkin bir basın açıklaması düzenledi.
Söz konusu projenin hayata geçirilmesi amacıyla 24 Ocak 2020 tarihinde; Çeşme ilçesine bağlı Alaçatı’da 178 parsel, Urla ilçesi Zeytineli mahallesine bağlı 333 parsel olmak üzere toplamda 511 parsel için acele kamulaştırma kararı alınmıştı. Kentte tartışmalara ve tepkilere neden olan karar daha sonra resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile yürürlükten kaldırılmıştı.
Geçtiğimiz haftalarda ise Çeşme ilçesinde gerçekleşen Çeşme Projesi Değerlendirme Toplantısı’na katılan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, proje için İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Çeşme Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, turizmle ilgili sivil toplum kuruluşları, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin içinde yer aldığı bir komisyon kurduklarını ve projeyle ilgili çalışmaların sürdüğünü açıklamıştı.
Proje hakkında bugün bir basın açıklaması yapan TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, projenin mevcut durumu ve sürecin gelişimin ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yapılan açıklamada projenin kamu yararı taşımadığı belirtilerek, “İzmir’de korunması gerekli su kaynakları, tarım alanları, orman alanları, doğal sit alanları vb. kullanımları tehlikeye düşüren, doğanın ve toplumun yararına olmayan ‘çılgın projelerden vazgeçilmelidir” ifadelerine yer verildi.
GERİ DÖNÜLMEZ SONUÇLARI OLABİLECEK HATALI BİR KARAR
Projeye ilişkin mevcut durumu ve sürecin gelişimini anlatan Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman, “Yarımadanın yaklaşık yüzde 55’ini kapsayan Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’ndeki ormanlık alanları; içinde nadir ve endemik türler barındıran, kendine has yaban hayatı ve habitatlar oluşmuş uluslararası öneme haiz doğal ve bakir, korunması gereken alanlardır. Bu alanlarda turizm vb. amaçlı tesislerin yapılmasına izin verilmesi, bölgenin büyük çapta zarar görmesini kaçınılmaz hale getirecek olup, taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Yasası’na ve anayasaya aykırı bir uygulama olacaktır. Alaçatı Önemli Doğa Alanı sınırları içinde kalan bu alan, hassaslık ve benzersizlik kriterleri ile uluslararası öneme sahiptir. Tescil edilen tarihi, arkeolojik ve doğal sitlerin, bütüncül koruma anlayışına aykırı olarak turizm amacına yönelik yapılaşmaya açılması, başta yarımada olmak üzere İzmir’in geleceğini ilgilendiren son derece tehlikeli bir müdahale olup, geri dönülmez sonuçları olabilecek hatalı bir karardır. Doğal alanlarda koruma statülerinin değiştirilmesi ya da kaldırılması, toplantılarda açıkça ifade edildiği üzere kişilerin inisiyatifinde yürüyemez. Farklı kurum ve kuruluşların destek ve ortaklaşması ile İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için hazırlanmış 1/100.000 ve 1/25.000 ölçekli planların yaklaşımı korunmalıdır. Söz konusu kararda belirtilen alanın planlama, su, tarım alanı, ormanlık alan ve korunması gereken hassas korunma alanları açısından tehlikeli ve geri dönülmez zarar verme, yok etme süreçlerini başlatacağı tehlikesi nedeniyle bilime ve tekniğe aykırı olduğu ve kamu yararı olmadığı kanaatindeyiz. Proje, İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmış İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisince onanmış 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni/Nazım İmar Planlarındaki plan kararlarına ve bütünlüğüne aykırı niteliktedir” açıklamasında bulundu.
MEVCUT SU KAYNAKLARINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK
Projenin bölgedeki mevcut su kaynaklarını olumsuz etkileyeceğine dikkat çeken Kahraman, “Çeşme-Karaburun Yarımadası’nda yer alan yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının potansiyeli, adanın mevcut kullanımına yönelik içme, kullanma ve tarımsal su ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bölgenin mevcut su ihtiyacı Alaçatı Barajı ve Ildırı kaynaklarından karşılanmaya çalışılmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, COVID-19 gündeminde daha yoğun temizlik yapıldığı için, su kaynaklarında ‘orta ve uzun vadede’ bir azalma olabileceği açıklanmışken, proje kapsamında öngörülen tesis ve kullanımların yaratacağı ilave su ihtiyacına yönelik değerlendirmeler yetersizdir. Mevcut su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması sürecinde mevcut durumda yaşanan kirlilik ve miktar sorununun proje kapsamında yapılacak uygulamalar ile daha da büyüyeceği ortadadır. Proje kapsamında yapılması planlanan golf sahaları bile tek başına en az 15 milyon metreküp su tüketecek ve bununla birlikte bu alanların devamlılığını sağlamak için kullanılacak ola kimyasal gübre ve ilaç takviyeleri yüksek oranda su ve toprak kirliliğine sebep olacaktır. Proje kapsamında ihtiyaç duyulan suyun mevcut kaynaklardan sağlanacağı, ilave ihtiyacın ise deniz suyunun arıtılması ile temin edileceği belirtilmektedir. Planlama ve etüt çalışmaları yapılmadan temel kullanıma tahsis edilmesi gereken su planlamasının, ilk yatırım maliyetinin binlerce metrekare alanın tahsis edilmesi ile mümkün olacağı ifade edilen denizden su temini gibi maliyetli projeler ile karşılanamayacağı, bu anlayışın kamu yararı taşımadığı gerçeği göz ardı edilmiştir” dedi.
‘ÇILGIN PROJELER’ ÇIKIŞI
‘İzmir’de korunması gerekli su kaynakları, tarım alanları, orman alanları, doğal sit alanları vb. kullanımları tehlikeye düşüren, doğanın ve toplumun yararına olmayan ‘çılgın proje’lerden vazgeçilmelidir’ diyen Kahraman şöyle konuştu: “Turizm dışında bir kalkınma stratejisi sunamayan, tarımsal destekleri her geçen yıl azaltan, tarımı ve sanayiyi dışarıya bağımlı kılan yaklaşımların İzmir halkının geleceğini tehlikeye atacağı tartışmasız bir gerçektir. Salgın sürecinde çok daha görünür olan kırsal kalkınmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu nedenle İzmir’de korunması gerekli su kaynakları, tarım alanları, orman alanları, doğal sit alanları vb. kullanımları tehlikeye düşüren, doğanın ve toplumun yararına olmayan ‘çılgın projelerden vazgeçilmelidir. İzmir’de de ülke genelinde olduğu gibi çözüme kavuşturulması gereken çok sayıda sorun bulunmakta iken, kamu kaynakları bu tür projeler yerine var olan bu yaşamsal sorunları çözmek amacıyla, doğa ve toplumdan yana kullanılmalıdır. Sonuç olarak; sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi; kamu ve doğa yararına da aykırıdır. TMMOB'ye bağlı meslek odaları olarak bilgi birikimimizi, kentimizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur. Sürece ilişkin yaşanacak gelişmelere bağlı olarak kamuoyuna gerekli bilgilendirmeler yapılacak olup, başta üyelerimiz olmak üzere, tüm İzmir halkını ve ilgili bütün kurumları bu sorumluluğa ortak olmaya davet ediyoruz.”
NİYE DUBAİ GİBİ OLALIM Kİ?
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sözcüsü Melih Yalçın da, "Burası çok hassas ve korunması gereken bir bölge. Mevzuat da böyle söylüyor. Herkes projeye farklı açılardan bakıyor. Biz çok özel bir bölgenin yapılaşma ile heba edileceği yönünde bakıyoruz. Bakan diyor ki Dubai gibi Antalya gibi olacak. Biz niye Dubai gibi olalım ki? İzmir gibi olmak istiyoruz” dedi.