1.30 Ekim 2020 tarihinde saat 14:51’de İzmir-Seferihisar Körfezi açıklarında gerçekleşen aletsel büyüklüğü Mw 6.6 (AFAD), Mw 6.9 (Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü) deprem sonucunda 117 can kaybı yaşanmış ve 1032 kişi yaralanmıştır. Söz konusu deprem sonrasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından herhangi bir bilimsel çalışmaya konu edilmeden İzmir’in kentsel planlama süreçlerine ilişkin birbiriyle bütünleşmeyen idari işlemler tesis edilmiştir.
2.İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından deprem sonrasında hazırlanan İzmir İli Genelinde 30/10/2020 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Sonucunda 7269 sayılı Kanun Kapsamında Ağır Ve Orta Hasarlı Olarak Tespit Edilen Yapılar İle 01/01/1998 Tarihinde Yürürlüğe Giren “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” Öncesinde Ruhsat Alarak Yapılmış Yapılar veya 6306 sayılı Yasa Kapsamında Riskli Yapı Olarak Belirlenen Yapıların Dönüşümüne İlişkin Yapılacak Plan ve Uygulama Çalışmalarında Uyulacak Usul ve Esaslar İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 01.03.2021 tarihli ve 05.196 sayılı kararıyla kabul edilmiştir.
3.İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 01.03.2021 tarihli ve 05.196 sayılı kararıyla uygun görülerek onaylanan “usul ve esaslar” doğrultusunda İlçe Belediyeleri tarafından belirlenen sınırlar Büyükşehir Belediyesine iletilerek onaylanmaktadır.
4.Bayraklı Belediye Meclisinin 05.03.2021 tarih ve 41 sayılı kararıyla Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan(K)" sınırları uygun bulunarak İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi onayına sunulmuştur.
5.Konak Belediye Meclisinin 11.03.2021 tarih ve 61/2021 sayılı kararıyla Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan(K)" sınırları uygun bulunarak İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi onayına sunulmuştur. Karşıyaka Belediye Meclisinin 01.04.2021 tarih ve 76 sayılı kararıyla Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alan(K)" sınırları uygun bulunarak İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi onayına sunulmuştur.
6.İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 01.03.2021 tarihli ve 05.196 sayılı kararıyla uygun görülen “usul ve esaslar” içeriğinde yer verilen ve mülga plan notları ile kat sıkıştırma, kooperatiflere tanınan ilave %10 TAKS veya KAKS, çatı katı veya çekme katların tam kata çevrilmesi, zayiat oranı %50 ve üstü olan TAKS/KAKS koşullu imar adalarında verilen ilave inşaat hakkı gibi hususlar ile geçmişte tanınmış olan ilave inşaat hakları meclis kararlarıyla yürürlükten kaldırılmıştır. Tespitlerimiz doğrultusunda İzmir Büyükşehir Belediyesinin 04.04.1986 gün ve 461-479-733 sayı ile onaylanan bina yüksekliklerine ilişkin(kat sıkıştırma) plan notu değişikliğinin 03.04.2002 tarih 05/24 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla yürürlükten kaldırıldığı görülmüştür.
DAVANIN ESASI HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARIMIZ
Dava konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu kamu yararına, planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırıdır. Şöyle ki;
1.Söz konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunun gerekçesi “30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen deprem sonrasında Bayraklı ilçesinde hasar gören veya 6306 sayılı Kanun kapsamında, riskli bulunan yapıların yıkılarak yeniden yapılaşmasına ilişkin talepler doğrultusunda, yapıların yapıldıkları tarihten günümüze imar mevzuatında meydana gelen değişiklikler dolayısıyla ortaya çıkan inşaat alanı kayıplarının giderilerek, dönüşümün hızlandırılması amacıyla yapılaşma koşullarının yeniden belirlenmesi…” olduğu anlaşılmaktadır.
Belediyenizce hazırlanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu; Belediye Meclisinizin 04.10.2021 tarih, 108 sayılı kararı ile kabul edilmiş ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 11.10.2021 tarih, 05.1146 sayılı kararı ile değişiklikle uygun bulunarak onaylanmıştır. Söz konusu plan notunda Büyükşehir Belediye Meclisince yapılan değişikliklikler aşağıda belirtildiği şekildedir:
?“30/10/2020 tarihinde meydana gelen depremde en büyük yıkımın ve can kaybının yaşandığı Bayraklı Belediyesi sınırları içinde yapı kullanma izin belgesi almış, 7269 sayılı Kanun kapsamında ağır ve orta hasarlı olarak tespit edilen yapılar ile 01/01/1998 tarihinde yürürlüğe giren ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’ öncesinde ruhsat almış veya 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı olarak tespit edilmiş yapıların dönüşümüne ilişkin yapılacak olan yeni inşaat ruhsatı müracaatlarında;’ şeklindeki ifadenin;”
“30/10/2020 tarihinde meydana gelen depremde en büyük yıkımın ve can kaybının yaşandığı Bayraklı Belediyesi sınırları içinde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/03/2021 tarihli, 05.301 sayılı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 17/09/2021 tarihli, 05.1078 sayılı Kararları ile uygun görülen alanlarda yapı kullanma izin belgesi almış, 7269 sayılı Kanun kapsamında ağır ve orta hasarlı olarak tespit edilen yapılar ile 01/01/1998 tarihinde yürürlüğe giren ‘Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’ öncesinde ruhsat almış veya 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı olarak tespit edilmiş yapıların dönüşümüne ilişkin yapılacak olan yeni inşaat ruhsatı müracaatlarında;’ şeklinde,”
?“1-) Bu binalarda yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanına, %10 ilave edilir. Yeni yapılacak yapılarda, toplam yapı inşaat alanına ilave edilen, %10 artış; ruhsat ve eki mimari projesinde belirlenen kat adedinden 1 kat fazla olarak kullanılabileceği gibi, taban alanında da kullanılabilir. Ancak taban alanı yapı yaklaşma mesafeleri içerisinde kalmak koşulu ile parsel alanının, %60’ını geçemez.’ şeklindeki ifadenin;”
“1-) Bu binalarda yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanına, %20 ilave edilir (Ada bütününde müracaat edilmesi halinde bu oran, %30 olarak değerlendirilir). Yeni yapılacak yapılarda, toplam yapı inşaat alanına ilave edilen, %20 artış; ruhsat ve eki mimari projesinde belirlenen kat adedinden 2 kat fazla olarak kullanılabileceği gibi (Ada bütününde müracaat edilmesi halinde 3 kat olarak değerlendirilir), taban alanında da kullanılabilir. Ancak taban alanı yapı yaklaşma mesafeleri içerisinde kalmak koşulu ile parsel alanının %60’ını geçemez.’ şeklinde düzenlenmesi koşuluyla değişiklikle Komisyonlarımızca oyçokluğuyla uygun bulunmuştur.”
şeklindedir.
2.Dava konusu plan notu ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/03/2021 tarihli, 05.301 sayılı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 17/09/2021 tarihli, 05.1078 sayılı Kararları ile uygun görülen alanlarda mevcut müktesep hakların korunması ve ek inşaat haklarının tanınması aracılığıyla kentin dönüşümü öngörülmektedir. Ancak geçmişte uygulanıp süreç içinde iptal edilen plan notlarının müktesep hak olarak görülmesi, bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yoğunluk artışı yapılması, gerek hukuki olarak gerekse kent planlama bilimi açısından mümkün değildir. Geçmiş imar planı kararlarının müktesep hak olarak kabul edilmesi durumunda, imar planlarının bir defa yapılması ve bir daha hiçbir değişiklik yapılmaması gerekir. Öte yandan plan notunun kapsamını aşacak şekilde yoğunluk artışı yapılması yürürlükte olan imar planlarının bütünlüğünü ortadan kaldıracak niteliktedir.
Oysa, planlar, belirlenen hedef, belirlenen nüfus kriterleri ve belirlenen süre için, bir kentin gelişimini yöneten araçlardır. Bu nedenle, imar planları, parçacıl değil bütünlüklü bir yapıya sahiptir. İmar planlarının bütünlüklü yapısını bozacak her türlü plan değişikliği, plan notu düzenlemesi ya da bu tür değişiklik ve düzenlemeleri yönlendirecek ilke kararları, planlama biliminin doğası ile çelişmektedir. Dava konusu kararda olduğu gibi, aynı imar adası içerisinde, (mevzuat ve plan değişiklikleri nedeni ile)süreç içerisinde oluşmuş farklı yapılaşma kararlarını korumaya çalışmak, ek inşaat hakları tanımak, planın yönlendiriciliğini reddetmek, sosyal, kültürel ve teknik altyapıları ile bütünlüklü plan doğrultusunda yapılaşma yerine sadece inşaat alanını hesaba katan bir proje tasarlamaya çalışmaktır.
Yapılması gereken, bütüncül bir bakış açısıyla planların yeniden ele alınmasıdır. Şöyle ki; imar planlarının temel yapım amaçlarından birisi de var olan mekansal yapının bir düzene sokulması ve problemlerin çözülmesi, öte yandan alanın gelecekte ihtiyaç duyacağı sosyal ve teknik altyapı alanlarının iyileştirerek yaşanabilir bir çevre oluşturmasıdır. 3194 sayılı İmar Kanunu ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde ifade edildiği üzere mevcut yapılaşmış alanlarda yaşanan sorunları çözmek için imar planı değişiklikleri ve imar planı revizyonu yöntemi kullanılabilmektedir. Ancak dava konusu işlemin kent bütününde etki edeceği bölge dikkate alındığında imar planı revizyonu yöntemiyle sorunun bütüncül bir tarzda ele alınarak çözümlenmesi gerekmektedir.
3.1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı Plan Uygulama Hükümlerinin “Genel Hükümler” başlığı altındaki 6. maddesinde;
?Bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkelerine aykırı nazım ve uygulama imar planları, değişikliği, revizyonu ve ilavesi yapılamayacağı,
?Kentsel yerleşik alan içinde onaylı imar planlarının öngördüğü nüfusun aşılamayacağı, yerleşmelerin gelişme alanlarında bu planla önerilmiş yoğunluk ve nüfus değerlerine uyulacağı,
?Bu planın onayından önce hazırlanmış ve ilgili idaresince onaylanmış olan ve bu planın genel hükümleri, arazi kullanım türleri, büyüklüklerine, plan notlarına uygun nazım ve/veya uygulama imar planı bulunan alanlarda uygulamanın, bu imar planları doğrultusunda sürdürüleceği, alt ölçekli imar planlarında bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkelerine, strateji ve Plan kararlarına (arazi kullanım türlerine), yoğunluk değerlerine ve genel hükümlerine aykırı alt ölçekli imar planları, ve bu planlara ilişkin ilave, değişiklik ve revizyon yapılamayacağı,
hükümleri ile yürürlükte bulunan alt ölçekli imar planlarındaki nüfus değerlerinin yeni yapılacak imar planlarında korunmasının öngörülmüş olduğu, ancak dava konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunda anılan hükümlere aykırı olacak şekilde nüfus artışı öngörülmüştür.
4.Deprem sonrası oluşan tablo dikkate alındığında İzmir’de; kent planlamasının önemsenmesi, özellikle kent merkezlerinde belirli nüfus ve yapı yoğunluk değerlerinin aşılmaması gerektiği, ulaşım altyapısının yeniden ele alınması gerektiği, deprem sonrası toplanma alanlarının yetersiz olduğu, sağlıklı ve güvenli konut hakkının her yurttaşın temel hakkı olduğu, ilerde yaşanacak depremlerde “imar barışı” nedeniyle çok daha ağır bir tablonun oluşabileceği dikkate alındığında, idarelerin sorumluluklarını yeniden hatırlamaları gerekmektedir. Söz konusu sorumluluklarda önemli bir paya sahip İzmir Büyükşehir Belediyesinin deprem sonrasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararını odağına alarak İzmir kentine müdahale etmesi gerekirken bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yapılan yoğunluk artışının yeni felaketlere neden olacağı açıktır.
5.Onaylanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile yoğunluk artışı yapılmış, ancak (yukarıda belirtilen 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Plan Notuna aykırı olmakla birlikte) yapılan yoğunluk artışı sonucu oluşacak ilave nüfusun ihtiyacını karşılayacak şekilde herhangi bir sosyal ve teknik altyapı alanı ayrılmamıştır. Söz konusu plan notu ile yapılan inşaat artışı mevcut plan kararlarına değil mevcut durumda var olan yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanına ilave edilmektedir. Aşağıda yer alan tabloda söz konusu 1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile verilen inşaat artışlarının mevcut plan kararları üzerinden uygulandığı düşünüldüğünde(ada bazında) minimum nüfus artışının %30, maksimum nüfus artışının ise %62 olacağı(aynı oranlarda sosyal ve teknik altyapının yetersiz hale gelecektir), bahse konu hesaplamaya Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 5.maddesinde belirtilen hususlar ile yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanı dikkate alınarak yapılacak hesaplamada, nüfus artışı oranın çok daha yüksek olacağı ve bu durumun yeni afetlere davetiye çıkaracaktır.
6.Bayraklı Belediyesince hazırlanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunda herhangi bir sosyal ve teknik altyapı düzenlemesi yapılmadan mevcut plan kararlarının bütünlüğünü bozacak şekilde %10 inşaat artışı verildiği, bu değerin Büyükşehir Belediye Meclisince de parsel bazında başvurularda %20, ada bazında başvurulurda %30 inşaat artışı verilerek onaylanması; Tablo 1.’den açıkça anlaşılacağı üzere mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerinin varlık nedenlerini ortadan kaldırdığı ve ilgili bilimleri hiçe saymaktadır.
7.Dava konusu plan notu ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/03/2021 tarihli, 05.301 sayılı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 17/09/2021 tarihli, 05.1078 sayılı Kararları ile uygun görülen alanlarda parsel bazında veya ada bazında öngörülen yenileme sürecinde bağımsız birim sayısını sınırlandıran herhangi bir hüküm yer almamaktadır. 6306 sayılı Kanun uyarınca parsel bazında gerçekleşen yenileme projelerinde bağımsız birim sayılarının arttığı çeşitli bilimsel çalışmalarca da tespit edilmiştir[ Zengin, H., Çilingir, T.(2017). Parsel Bazındaki Dönüşüm Uygulamalarının Kentsel Maliyetleri, Karşıyaka-Bostanlı Mahallesi Örneği, Planlama, 27(3): 329-346.]. Bahsedilen artışların yalnızca tamamlanmayan imar haklarından kaynaklanmadığı, yenileme öncesi mevcut olan bağımsız birim alanlarının küçültülmesi yoluyla bağımsız birim sayılarının da artırılarak mülkiyet sahiplerinin maliyetlerinin azaltılmaya çalışıldığı tespit edilmiştir. Bu yönüyle ele alındığında, parsel bazında uygulamalar sonucunda bağımsız birim sayılarında görülen artış, nüfus yoğunluğunda artışa neden olmakta ve doğal olarak mevcut sosyal ve teknik altyapının daha da yetersiz hale gelmesine neden olmaktadır. Sosyal ve teknik altyapının halihazırda yetersiz olma durumu da ele alındığında, dava konusu işlemin kentsel sorunları daha da derinleştireceği açıkça görülmektedir.
Mevzubahis teknik altyapılar hesaplanan nüfus yoğunluklarına uygun şekilde yapılmışken, arttırılan yoğunluklar sebebi ile altyapının çok çeşitli problemler yaratacağı ortadadır. Ayrıca mevcut araç ve yaya yolları da kesinlikle yetersiz kalacak ve kent için yeni problemler yaratılacaktır.
8.Söz konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile öngörülen nüfus artışına yetecek düzeyde sosyal ve teknik altyapı alanlarınına herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
9.Söz konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile; imar planından bağımsız ayrı bir yapılaşma koşulu getirilmesi yönüyle 3194 sayılı İmar Kanunu ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde yer alan “Uygulama İmar Planı” tanımına aykırı karar oluşturulmuş, imar planı kadük bırakılmış, ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğindeki “Katlar Alanı Kat Sayısı (Emsal)” tanımına ve dolayısıyla Yönetmeliğin değiştirilemez hükümlerine aykırı karar üretilmiştir. Plan kararları; şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmak zorunda olduğu gibi ilgili imar mevzuatına aykırı olamayacağı açık olup, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 7.maddesinin b bendinde “Planlar; pafta, gösterim, plan notları ve plan raporu ile bir bütündür.” şeklinde hüküm yer aldığı, ancak dava konusu plan notu incelendiğinde; plan notları ile imar adası üzerinde yer alan plan kararlarının örtüşmediği, aynı imar adası içerisinde mevcut plan kararlarını yok sayarak plan notu ile geçmiş ruhsatlı yapıların korunması ve buna ek olarak %20 ve %30 oranında inşaat artışı yapılması hususunun şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına açıkça aykırıdır.
10.Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 9. maddesinde mekansal planlara ilişkin kendi ölçeği ve plan tekniğine göre plan raporunun ne şekilde hazırlanması gerektiği hüküm altına alınmış olup dava konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notuna ilişkin Plan Açıklama Raporunun bulunmamasının imar mevzuatına aykırıdır.
11.Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin “Yönetmeliğin Uygulanmasına İlişkin Esaslar” başlığı altında yer alan 69.maddenin 2. fıkrasında “ Bu Yönetmeliğin birinci, ikinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu bölümleri, geçici maddeleri ile 19 uncu ve 20 nci maddelerinde yer alan hükümler, planlarla ve ilgili idarelerce çıkarılacak yönetmeliklerle değiştirilemez ve planlarda bu hükümlere aykırı olarak getirilecek hükümler uygulanamaz.” şeklinde hüküm yer almaktadır. Dava konusu plan notunun 2. ve 3. maddelerinde yer alan, taban alanı ve toplam (yapı) inşaat alanı vb. tanımları, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin değiştirilemez hükümleri(1., 2., 6., bölümler) arasında yer almakta olup, dava konusu plan notunda yapılan yeni tanımlamalar yönetmelik hükümleri ile çeelişmektedir.
12.30 Ekim tarihli Sisam – Kuşadası depremi sonrasında yıkılan veya farklı düzeylerde hasar alan yapıların ağırlıklı olarak ruhsatlı olduğu ve imar planı ile gelişen bölgelerde olduğu bilinmektedir. Bahsi geçen imar planları herhangi bir jeolojik-jeoteknik etüd olmadan onaylanmıştır. Gelinen noktada aynı bölgelerde imar planına esas Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylı herhangi bir jeolojik-jeoteknik etüd olmadan (Halihazırda söz konusu bölgelerde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen iki adet plana esas etüt çalışması devam etmektedir.) üretilecek plan kararları bilimsel olarak hatalıdır. Öte yandan “plan notu”nun kapsamını aşan böylesine kapsamlı mekansal bir müdahalenin afetler karşısında savunmasız bir kentsel yapı ortaya çıkaracağı açıktır.
13.İlgili kurumlardan tüm izinleri alarak inşa edilmiş binalarında ikamet ederken, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımızın uğradıkları can ve mal kayıplarından esas sorumlu kamu idaresidir. İdarece tüm yasa ve yönetmeliklere uygun inşa edildiği belirtilen ve ilgili kurumlar tarafından ruhsatlandırılan binalarda yaşanan her türlü hasarın sorumluluğu bulunan kamu idareleri tarafından karşılanması gerekmektedir.
14.İzmir; hatalı planlama süreçleri, imar afları vb. gerekçeler dikkate alındığında yapı yoğunluğunun oldukça yüksek olduğu, sosyal ve teknik altyapı alanlarının ise yetersiz olduğu kentsel bir yapıya sahiptir. 30.10.2020 tarihinde gerçekleşen ve İzmir’de yıkıcı etkilere neden olan deprem, konut alanları içerisinde yer alan sosyal ve teknik altyapı alanlarının(park alanları, açık pazar yerleri vb.) “toplanma alanı” olarak kullanıldığı ve hayati önemde olduğu deneyimlenmiştir. Bu nedenle sıkışık dokuya sahip bu tip alanlarda herhangi bir afet anında müdahalenin hızlı ve etkin olması için yol genişlikleri başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapı alanlarının arttırılmasının oldukça önemli olduğu, dolayısıyla afetlere dirençli kentlerin oluşturulmasında yapı güvenliğinin yanı sıra kamusal açık alanlar ve ulaşım yapısı ile birlikte kentsel fiziksel çevrenin iyileştirilmesinin zorunlu olduğu açıktır. Dava konusu işlem kapsamında yapılacak uygulamalarda sosyal ve teknik altyapı alanları artırılmadan, parsel bazında yapılacak uygulamaların İzmir’i afetler karşısında(deprem, salgın, sel vb.) son derece kırılgan bir kentsel çevreye dönüştüreceği açıktır.
15. Ülkemizde sık sık deprem felaketi yaşanmaktadır. Dünya’da depremlerin yoğun yaşandığı tek ülke Türkiye değildir. Ancak ülkemiz, diğer deprem ülkelerinden farklı olarak önceki depremlerden ders almayan, aynı ölçekte can ve mal kaybı yaşayan, bu can ve mal kayıplarını önlemek için etkin ve yeterli bir sistem geliştirmeyen ve şehircilik faaliyetlerini bu sistemi de gözeterek yürütmeyen bir konumdadır. Depremin yarattığı can ve mal kayıpları esasen önlenebilir veya azaltılabilirdir. Ancak bu devletin şehircilik faaliyetlerini deprem riskini göz önünde bulundurarak planlı şekilde yürütmesi, binaların yer seçimi üretiminde ve kullanımında denetimi hususunda aktif rol almasıyla mümkündür. Bu sayede vatandaşlar da kamu idaresi denetimine güvenerek sağlıklı ve yaşanabilir kentte yaşamını sürdüreceklerdir. Bu hususta kamu idaresi birinci dereceden sorumludur.
16.Türk Lirasının her geçen gün değer kaybettiği ve doğal olarak inşaat maliyetinin sürekli yükseldiği bir durumda “emsal artışı”nın sadece belirli bir çevreyi mutlu edeceği, vatandaşların önemli bir kısmının borçlanmasına, önemli bir kısmının ise hasarlı konutlarında bir sonraki depremi beklemesine neden olacağı, bu nedenle de bilimsel dayanaktan yoksun şekilde üretilen bu tip “çözümler” ile davalı kurumların sorumluluk almaktan kaçındığının anlaşılacağı ve yaşanacak her türlü olası afetten bizzat sorumlu olacağı açıktır.
17. İlgili kurumlardan tüm izinleri alarak inşa edilmiş binalarını, gönül rahatlığı ile satın almış vatandaşlarımızın uğradıkları can ve mal kayıplarından esas sorumlu kamu idaresidir. İdarece tüm yasa ve yönetmeliklere uygun inşa edildiği belirtilen ve ilgili kurumlar tarafından ruhsatlandırılan binalarda yaşanan her türlü hasar kamu idaresi tarafından karşılanması gerekmektedir.
18. Dava konusu işlem ile idare, bu sorumluluğu üzerinden atmakta, afetin zararlarını kentin sakinlerine tazmin ettirmeye yönelmektedir. Kaldı ki, sağlıklı bir kentte yaşama ihtimali feda edildiği halde, dava konusu işlem afetin yaralarını saramayacaktır. Afetzedelerin mağduriyetlerinin giderilmesi arka planda bırakılarak, ekonomik olarak ciddi kayıplar yaşamış afetzedeler, dava konusu işlem neticesinde alandan daha fazla kâr elde etmeye yönelen müteahhitlik firmaları ile başbaşa kalacaktır. Neticede, eşitsizliği artırıcı ve mağduriyetlerin derinleştiği bir tablo ortaya çıkması oldukça muhtemeldir.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ YÖNÜNDEN AÇIKLAMALARIMIZ
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27.maddesine göre: “Danıştay ve idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.” denilmek suretiyle mahkemelerce yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için dava konusu işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması şartlarının birlikte gerçekleşmesini aramıştır.
İşbu davada yürütmenin durdurulması koşullarından her ikisi de tartışmasız şekilde gerçekleşmiş olup idarenin savunma dilekçesi süresi dahi beklenmeksizin acil olarak işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir. Şöyle ki;
1- Hukuka aykırılık koşuluna ilişkin olarak;
İdari işlemin “şekil, sebep, amaç, yetki ve konu” olmak üzere 5 unsurdan oluştuğu, bu idari işlemin hukuka aykırılığının kabulü için bu unsurlardan birinde sakatlık ve eksiklik olması gerektiği açıktır. Dava konusu işlemlerin hukuka aykırılık sebepleri aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.
İdari işlemin esas amacının kamu yararını sağlamak olduğu, nihai olarak kamu yararına hizmet etmeyen bütün işlemlerin hukuka aykırı olarak kabul edileceği açıktır.
A- Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin “Yönetmeliğin Uygulanmasına İlişkin Esaslar” başlığı altında yer alan 69.maddenin 2. fıkrasında “ Bu Yönetmeliğin birinci, ikinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu bölümleri, geçici maddeleri ile 19 uncu ve 20 nci maddelerinde yer alan hükümler, planlarla ve ilgili idarelerce çıkarılacak yönetmeliklerle değiştirilemez ve planlarda bu hükümlere aykırı olarak getirilecek hükümler uygulanamaz.” şeklinde yer alan hükümde ifade edilen bölümlerde yer alan tanımlara aykırı olacak şekilde yeni tanımların yapılması, planlama mevzuatının yok sayılması anlamına gelmektedir. Planlama mevzuatına uygun işlem tesis edilmemesi halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını kısıtlayacak olup bu şekildeki bir uygulamanın kamu yararına uygunluğundan bahsedilemez.
Dava konusu işlemle Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği hükümleri yok sayılmaktadır. İdari işlemin amaç unsurunu kesinlikle sağlamayan ve kamu yararı amacı gütmediği açık olan dava konusu idari işlemin açıkça hukuka aykırı olduğunun kabulü gerekmektedir.
B- Dava konusu işlem sonucunda yapılacak uygulamalarda yürürlükte bulunan plan kararları yerine ruhsat eki projeler referans alınmaktadır. İmar planlarının bütünlüklü yapısını bozacak her türlü plan değişikliği, plan notu düzenlemesi ya da bu tür değişiklik ve düzenlemeleri yönlendirecek ilke kararları, planlama biliminin doğası ile çelişmektedir. Dava konusu kararda olduğu gibi, aynı imar adası içerisinde, (mevzuat ve plan değişiklikleri nedeni ile)süreç içerisinde oluşmuş farklı yapılaşma kararlarını korumaya çalışmak, planın yönlendiriciliğini reddetmek, sosyal, kültürel ve teknik altyapıları ile bütünlüklü plan doğrultusunda yapılaşma yerine sadece inşaat alanını dikkate alarak işlem tesis edilmesi şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına açıkça aykırıdır.
C- Dava konusu işlem sonucunda herhangi bir bilimsel çalışmaya dayanmadan yürürlükte bulunan plan kararları tamamen boşa düşürülerek ada bazında başvurularda %30, parsel bazında başvurularında ise %20 inşaat artışı ilave edilmektedir. Söz konusu işlem ilave edilen inşaat artışları sonucunda yürürlükte bulunan planlarda yer alan sosyal ve teknik altyapı dengesi bütünüyle bozulacak ve ihtiyacı karşılayamayacaktır. Bu durum planlama bilimine açıkça aykırıdır.
Dava konusu işlem hem mevzuatla düzenlenmiş açık hükümlere hem de şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmadığından hukuka aykırıdır.
2- Telafisi zor veya imkansız zarar koşuluna ilişkin olarak;
Dava konusu işlem, İzmir ilinde yapılaşmayı yeniden tariflemektedir. Dava konusu “usul ve esasların” uygulanması, hem fiili sonuçları hem de hukuki sonuçları itibariyle geri dönülmesi mümkün olmayan zararlara sebep olacaktır.
Dava konusu işlem uyarınca; “Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alanlar (K)” kapsamındaki alanlarda verilecek ruhsatlar, alandaki planlama çalışmalarını etkisiz kılacak bir nitelik kazanacaktır. Bu niteliği sayesinde alanlarda artan nüfusa göre teknik ve sosyal donatı alanlarının arttırılması imkansızlaşacak hatta mevcut halinin korunması dahi zorlaşacaktır.
Şöyle ki bahsi geçen alanlarda herhangi bir yağmur, yangın veya deprem olması durumunda sosyal ve teknik altyapı eksikliğinden kaynaklı can ve mal kayıpları çok daha fazla olmaktadır. Söz konusu işlem sonucunda sosyal ve teknik altyapı alanları arttırılmadan yapılacak uygulamaların vatandaşlarımızı bir “felaketten kurtarırken” başka felaketlere sürükleyeceği düşünülmekte olup işlemin yürütmenin durdurulması halk sağlığı açısından hayati önem taşımaktadır.
Diğer taraftan, dava konusu işlem doğrultusunda tesis edilecek ruhsat, imar durumu vb. diğer işlemler nedeniyle üçüncü kişiler bakımından kazanılmış hak doğmasına sebep olunacaktır. Bu durum, kamu yararına aykırı uygulamaların kazanılmış hak kapsamında varlığını sürdürmesinin hukuken korunmak zorunda kalınması anlamına gelecektir. Doğması muhtemel kazanılmış haklar nedeniyle dava konusu işlemin uygulanması halinde hukuken geri dönülmesi imkansız sonuçları ile karşılaşılacaktır.
Dava dilekçemizde ayrıntılı olarak açıklanan hususlar doğrultusunda; uyuşmazlık konusu işlem, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikleri başta olmak üzere imar mevzuatı ve yürürlükte bulunan plan kararlarına aykırı olup hukuka uygun olmadığı açıktır. Ayrıca dava konusu işlemin yargılama süresi boyunca geçerli kalması ve uygulanması durumunda; kentsel doku, eski haline döndürülmesi imkansız bir şekilde tamamen dönüşecek, yeni felaketler karşısında kentin kırılgan bir yapıya sahip olmasına sebebiyet verilecektir ki bu durum, tam olarak telafisi güç ve imkansız zarar koşulunu karşılamaktadır.
Dava konusu işlemin hukuka ve kamu yararına aykırılığı yukarıda ayrıntılı olarak ifade edilmiş olup, oluşması muhtemel hataların önlenebilmesi ve kent açısından telafisi olanaksız zararlara mahal verilmemesi için, kesin yargı kararı oluşturuluncaya kadar, söz konusu plan notunun öncelikle yürütmesinin durdurulması ve sonrasında iptali gerekmektedir.
Tüm bu nedenlerle dava konusu kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27.maddesi gereğince dava sonuçlanıncaya kadar YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA KARAR VERİLMESİNİ TALEP ETMEK ZORUNLULUĞUNDA KALINMIŞTIR.