Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun 1 milyardan fazlasında, yani yüzde 15'inde çeşitli engellilik durumları bulunuyor. Türkiye’de ise engelli vatandaşların oranı; resmi rakamlara göre ülke nüfusunun yüzde 7’sini, sivil toplum kuruluşlarına göre ise yüzde 13’ünü oluşturuyor. Diyabet, kalp ve damar hastalıkları, kanser ve akıl sağlığı bozuklukları gibi kronik sağlık sorunlarının fazla yayılmasıyla engelli birey sayısı her geçen yıl artıyor.
Engelli vatandaşlar; sağlık, eğitim, istihdam, ulaşım ve bilgi edinme gibi temel hizmetlere erişimde büyük zorluklar yaşıyor. Engelli bireyler dünyanın en ötekileştirilmiş grupları arasında yer alıyor. Toplumsal önyargılar ve insanların bilinçsizlik düzeyi, engelli bireylerin fark edilmelerinin ve hayata katılmalarının önünde büyük bir engel. Tüm bu olumsuzluklarla karşılaşan engelli bireyler ve aileleri kendini toplumdan soyutluyor, eve kapanıyor. Ancak tüm bu engelleri aşıp kendi hayat hikâyesini başarıyla yazanlar da oluyor. Tıpkı büyük zorlukları aşarak eğitimini tamamladıktan sonra Gaziemir Belediyesi’nin taekwondo kursuna katılan 32 yaşındaki Tolga Erdek ve ailesi gibi.
‘Kitaplarda okuduğumuz başımıza geldi’
İlk çocukları 8 yaşına gelince tekrar çocuk sahibi olmaya karar veriyor Gülay-Mustafa Erdek çifti. Anne yeni bir bebeğe kavuşmanın, baba ise evde tekrar bir bebek sesi yankılanmasının, minik bir varlığı tekrar kucağına almanın heyecanıyla gün sayıyor. Çiftin ilk çocukları, abla olmanın heyecanı ile kardeşinin elinden tutup onu gezdirmenin hayalini kuruyor. Dokuz ayın sonunda doğum başlıyor. Doğumhane önünde heyecanla bekleyen baba, hemşire ve doktorların hareketlerinden bir sıkıntı olduğunu fark ediyor. Doktorlarla konuştuktan sonra gerçeği öğrenen Mustafa Erdek “Kitaplarda okuduğumuz; ancak hiç başımıza gelir mi, diye düşünmediğimiz bir olay olmuş, çocuğumuz down sendromlu olarak dünyaya gelmişti” diyor.
Gerçekle yüzleştikten sonra hayatı sorgulayan Erdek, eşine gerçeği söylememek gibi bir çözüm üretiyor. Dört ay boyunca eşinden gerçeği saklıyor. Ancak Tolga büyüdükçe anne bir şeylerin farklı olduğunu anlıyor. Mustafa Erdek o süreci şöyle anlatıyor: “Dört ay süren tiyatro, eşimin gerçeği anlamasıyla drama dönüştü. Eşimin de gerçekle yüzleşmesi, tekrar bir yıkım yaşamamıza neden oldu. Bu süreçte ‘Tanrım neden bizim çocuğumuz’ sorusunu sorup durduk. Bu sorunun yanıtını almak çok uzun zaman aldı. Sonra ‘Niçin bizim çocuğumuz böyle olmasın ki’ diye düşündük.”
Ailenin desteği, Tolga’nın azmi
Şaşkınlık, güvensizlik, suçluluk, acı ve üzüntü gibi duyguların üstesinden gelen aile, çocukları için neler yapabileceklerini araştırarak harekete geçiyor. Aile; çocuklarının fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden gelişimini desteklemek için özel bir çalışma yapıyor. Ailesinin desteğini arkasına alan Tolga, büyük bir azim sergileyerek kendi yaşam hikâyesini yazıyor. Tüm zorluklara rağmen okul hayatını başarıyla tamamlayıp ekonomik hayatta da yer almayı başarıyor. Özel bir şirkette çalışıyor, spor ve sanat etkinlikleriyle de sosyal hayatın içinde yer alıyor. Gaziemir Belediyesi’nin taekwondo kursuna katılıp herkese örnek oluyor. Haftada iki gün düzenlenen taekwondo kursunda eğitim alan Tolga sempatik yapısıyla arkadaşlarının sevgisini, başarılı performansıyla antrenörlerinin takdirini topluyor.