İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin, “Doğamıza Davet” temaslı dördüncü gün oturumları 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi nedeniyle saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Gazeteci Özlem Gürses’in sunumunu yaptığı oturumunun ilk konuşmacısı ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül oldu. İstanbul’da başlattıkları depreme dayanıklı kentler oluşturmaya yönelik yaklaşımlardan söz eden Prof. Dr. Tarık Şengül, “Belirli aralıklarla afetleri yaşıyoruz. İstedik ki 1999 depremi bir olay olsun. Aradan geçen süreye baktığımızda 1999 depremi bir olay olmadı. Kentleri nasıl kurmalıyız diye yine tartıştık, düşündük. Yaşam tekrar eskiye döndü. Rant projelerinin altına imzalar atıldı ve 6 Şubat depremine zemin hazırladık. Bugün bizlere düşen en önemli görev bu son yaşadığımız depremi olaya çevirmek. Karşımızda büyük bir rant meselesi var. Bu sadece siyasal mesele değil. Alışkanlık haline gelmiş, yönetim biçimi olmuştur. Buna dur diyemiyorsak bize yazıklar olsun. Bunu geçiştiremeyiz. Artık yüzleşmemiz lazım. Geleceğe yönelik farklı kentler planlamamız gerek” dedi.
Bizler tabloyu görebiliyoruz
Depremle yüzleşmek için 7 düzlemi anlamak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Şengül, “Yönetsel ve hukuki boyut, mühendislik boyutu, şehircilik boyutu, toplumsal boyutu, sağlık boyutu, ekonomik boyutu, lojistik boyutu. Tüm bu unsurlara bakmak gerek. Eğer deprem ve afetlere karşı belediyeler deprem dairesi kurmadı iseler eksikler. Tüm bu boyutlar için risk azaltma ve önleme çalışması yapmanız gerek. Hazırlıklı olup, müdahale etmeli ve toparlanmalısınız. Bilim kurulu üyeleriyle çalışmalısınız. Bizler tabloyu görebiliyoruz. Uzmanlarımız ve hocalarımızla birlikte yol haritalarımızı belirliyoruz. Belediye birimlerinin yaptığı çalışmalarını denetleyen, yol gösteren çalışmalarla bu afetlerin önüne geçeceğiz” şeklinde konuştu.
Kentin de bir hakkı var
Bilim dünyasında yönetim reformunu kentsel yapıya entegre ettiklerinin altını önemle çizen Prof. Dr. Tarık Şengül, “Kentlerde ilk bakılacak haber alınacak olan yer belediyelerin sayfası olmalı. Ortada birçok uzman geziyor. Ama doğru bilgiye ulaşmak gerek. Kentlerle olan ilişkilerin doğrudan belediyelerle olması gerek. Sivil toplum kurumları, meslek odaları en az belediyeler kadar kentlerin ilişkilerinde söz sahibi olmalı. Eleştiri olacak ki yöneticiler tetikte olacak. Semt düzeyinde bir örgütlenme modelini de kent konseylerini aktif hale getirerek kullanmalı. Kentin de bir hakkı var. Ölü denilen mekanların, katmanların bir hakkı var. Dinlenmediği zaman sonuçlarını görüyoruz. Kent mekanını saygıyla dinlemeliyiz. Kent mekanını pasif öğe olarak değil aktör olarak görmek gerek. Toplanma alanları, meydanlarla, mekânlara nefes aldırmak gerek” diye konuştu.
Daha fazla müsaade edecek miyiz?
Prof. Dr. Şengül, “Yapılarda değişim yaratılacaksa sorunun büyüklüğünü görmek gerek. İnanıyorum ki Türkiye önümüzdeki süreçte bazı temel tercihlerini yeniden gözden geçirecek. Kentlerine sadece rant gözüyle bakan değil, kentleri yaşam alanlarıyla doğasıyla yeniden yapılandırılabilir bir alan haline getirecek. Eğer gelecek olanlar bu anlayışla geliyorsa, bilincinde olmaları gereken şey zorlu bir işle karşı karşıyayız. Siyaset hazırsa Türkiye’yi dönüştürmeye, kentleri dönüştürmeye, dünyayı dönüştürmeye biz hazırız. 50 bin insanımız öldü. Daha fazla müsaade edecek miyiz?” dedi.
Prof. Dr. Tüysüz’den depreme karşı reçete: 24 senedir yol haritası çiziyoruz artık adım atalım
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü gününde konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, 1999 depremlerinin milat olmadığını kısa sürede unutulduğunu söyleyerek, “Depreme hazırlıkta maalesef sınıfta kalmış bir ülkeyiz 24 senedir yol haritası çiziyoruz artık biraz da adım atalım. Yeteri kadar yol haritası çizdik. Bu yol aşılmaz değil. Yeter ki kararlı olalım” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin dördüncü günü Özlem Gürses’in sunumuyla ve “Doğamıza Davet” temasıyla devam etti. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki (AASSM) programda konuşan İstanbul Üniversitesi’nden Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, “Deprem ve Türkiye: Afetlerden Kurtulmak Mümkün Mü?” başlığı altında önemli bilgiler verdi.
“Deprem olmasının şaşırtacak bir durumu yok”
Tüysüz, “Ülkemiz aşağı yukarı 10-15 milyon yıldan bu yana şiddetli depremlerle sarsılıyor. Bunun nedeni Arap Yarımadası’nın senede 1 buçuk 2 santimetre civarında üzerimize doğru ilerlemesidir. Eğer böyle bir ilerleme olmasaydı Türkiye belki deprem ülkesi olmayacaktı. Ülkemizde Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı var. Bunlar haricinde 485 bilinen belki de o kadar bilinmeyen diri fay var. Deprem olmasının şaşırtacak bir durumu yok. Bunların hepsi bilinen, beklenen depremlerdir” açıklamasında bulundu.
“1999 depremleri milat falan olmadı kısa sürede unuttuk”
Tüysüz, “1999 depremleri Türkiye’de milat oldu denilen depremlerdir. Maalesef milat falan olmadı, kısa sürede unuttuk. 1999 depremlerinin olacağı 1980’li yıllardan bu yana belliydi. 1939’da Erzincan’da büyük bir deprem olmuştu arkasından 7 büyük deprem oldu. Ve hala İstanbul’da büyük bir deprem bekliyoruz. Dolayısıyla depremleri bilmiyor değiliz. 6 Şubat depremleri de bilinen, beklenen depremlerdi. 2012’de Gaziantep’te deprem konulu bir konferans vardı. 7,7’lik bir deprem beklendiğini söyledim. Nitekim aradan 11 sene geçti; büyük bir deprem yaşadık. Bütün bunlara karşılık acaba depreme hazırlıkta ne yaptık? Depreme hazırlıkta maalesef sınıfta kalmış bir ülkeyiz. Bir şey yapmadık. Yapılan şeyler var ama yapılması gerekenlerin yanında son derece kısıtlıdır. En fazla yaptığımız şey bilim kurulu oluşturmak, raporlar hazırlamak ve bu raporları toplayıp rafa kaldırmak” dedi.
“Yeteri kadar yol haritası çizdik”
Afetlerin ardından yürütülen çalışmaları değerlendiren Tüysüz, “24 senedir yol haritası çiziyoruz artık biraz da adım atalım. Yeteri kadar yol haritası çizdik. Biz siyaset isterse her şeyi yapar diye düşünüyoruz. Toplumun da çok talepkar olmadığı kanaatimi de belirtmek isterim. Toplumun da bu bozuk düzenden çıkarı var. Depreme dayanıklı bir yapı yapacaksanız biraz daha fazla para harcamak, kurallara uymak zorundasınız. Önemli bir eksiklik de eğitim eksikliğidir. Yolumuz çok uzun. Yeter ki kararlı olalım. Bu yol aşılmaz değildir. Ama bugünkü gibi gidersek bundan sonra da aynı felaketleri yaşayacağımızı çok net bir şekilde söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlar
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin dördüncü gününde konuşan iktisatçı Prof. Dr. Kamil Yılmaz, “Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı. Şehirlerimizi yeniden yapılandırmamız lazım. Ama ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlara ihtiyacımız var” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nin dördüncü gününde konuşan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi iktisatçı Prof. Dr. Kamil Yılmaz, “Depreme Hazırlıksız Yakalanmanın Ekonomik boyutu” başlıklı bir sunum yaptı. Kamil Yılmaz, “Deprem büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açtı. Biz 1999 depremini yaşadık ama unuttuk. Yüzüncü yılımızda tekrar kendisini hatırlatan bir deprem yaşadık. Türkiye’nin yüzde 70’i deprem bölgesinde yaşıyor. Bu şehirlerimizi, bölgelerimizi yeniden kurmak zorundayız. Aceleye getirmeden, dayanıklı, çağdaş kentler kurmak zorundayız” diye konuştu.
Yeni yüzyılın ilk projesi çağdaş kentler yaratmak
6 Şubat depremin ilk gününden itibaren hasar tespit çalışmalarıyla rapor hazırlayan Yılmaz, maliyet açıklaması yaptı. Yılmaz, “Bu bölgeyi biz yeniden kurmak zorundayız. Ama iki ay sonraki seçim için hemen '300 bin inşaat yapacağız' deyip onu avantaja çevirmek için değil. Bu bölgeyi nerede kuracağımıza dair bilimle çağdaş kentler yaratmak zorundayız. Bu bölgeyi Türkiye için bir çekim merkezi yapmak zorundayız. Çünkü biz Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere sıkışmış durumdayız. Yeni yüzyılın en önemli, ilk projesi bu olabilir. Nüfus yoğunluğunu azaltıp, bu kentleri yeniden yapılandırabiliriz” ifadelerini kullandı.
“İmar rantının vergilendirilmesi gerekiyor”
Birden fazla konut sahibi olanların daha fazla vergi vermesi gerektiğine işaret eden Yılmaz, şunları söyledi: “Şu an ki yapı stokumuz bizlere yeter. Kentlerimizi yaşanılmaz kentlere dönüştürüyoruz. Refah böyle artmıyor. Refah daha fazla binayla, kira gelirleriyle artmıyor. Türkiye’nin yeni yüzyılında imar rantının kesinlikle vergilendirilmesi gerekiyor. Fazlasıyla vergilendirilmesi gerekiyor ki biz yeni çağdaş kentleri kuralım. Deprem vergilerini kullandığı gibi AK Parti’nin, 38 milyar dolar ne oldu bunun hesabı verilmedi. Bunun hesabı verilmek zorunda. Daha fazla konut sahibi olanların daha fazla vergi vermesi gerekiyor. Konut bir ihtiyaç ama bir kişinin on tane konutu olduğunda bu bir servete dönüşüyor. Ben servet düşmanı değilim ama kentlerin düzenleyici kurallarla düzenlenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı”
Yaptığı çalışmalarla depremin 104 milyar 800 milyon dolarlık bir maliyetinin olduğunu ifade eden Yılmaz, demografik ve ekonomik göstergelerle İstanbul’da ve İzmir’de olabilecek depremlerin ülke ekonomisinde ağır bir çöküntü yaratacağını söyledi. Yılmaz, “Yüzüncü yılda deprem olması bizim için bir uyarı. Bu kongrede bunun tartışılıyor olması, çok kıymetli. Günlerdir burada yapılan tartışmalar bize şunu gösteriyor, depremle şehirlerimizi yeniden yapılandırarak yeni bir yola girebiliriz. Kahramanmaraş depremi bize yeniden düşünme fırsatı veriyor. O bölgeyi doğayla uyumlu bir şekilde ayağa kaldırırsak diğer kentlere de örnek olabilir. Ama biz bunu yanlış yerlere yaparsak, tarım arazilerine yaparsak başaramayız. Bilim insanlarının kesinlikle dinlenmesi lazım. Bunun için çok geç kalabiliriz ama kolları sıvamalıyız. Deprem kadar önemli bir konu daha var. Bizim ayakta duran kentler için ayakta duran kurumlara ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
Japon mimar Unemori geleceğin dirençli şehirlerini anlattı
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında konuşan dünyaca ünlü Japon mimar Hiroyuki Unemori, Japonya’daki depreme dirençli ve uyumlu mimari çalışmalarını aktararak, “Şehirleri yüz yıl içinde düşünmemiz gerekiyor” dedi.
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında Japon mimar Hiroyuki Unemori, “Geleceğin Dünyasında Dirençli Şehirler” başlığıyla sunum yaptı. Hiroyuki Unemori, “Türkiye’ye ilk defa geldim. İstanbul ve İzmir’i gördüm. Bu iki ilde de doğu ve batı kültürü çok güzel bir uyum yakalamış. Şehirleri yüz yıl içinde düşünmemiz gerekiyor. İlerde ne gibi sorunlar yaşanır, bunları iyi değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.
“Depreme karşı şehirler yeniden yapılandırıldı”
Japonya’da depreme karşı oluşturulan konstrüksiyon projesini anlatan Unemori, “Japonya’da çok sayıda deprem oluyor. Her yıl 6’nın üzerinde 20 deprem oluyor. Bu anlamda şehir planlamasında bir sonraki aşamayı uyguladık. Bina standartları geliştirerek şehirler sonraki depremlere göre hazırlandı. Yeniden güçlendirme süreci farklı aşamalardan geçiyor. Önce geçici konut ve altyapıyı ortaya koyduk. Daha sonra yeniden yapılandırma sürecini tamamladık. Sonra toplum merkezleri gibi kamuya açık binalar yapıldı. Burada insanların bir araya gelebileceği yerleri nasıl yaptığımız da önemli” dedi.
“Afeti yaşayan insanlar birbirleriyle etkileşimde bulunmak istiyor”
Japonya’da depremin yıkım yarattığı yerlerdeki yapısal dönüşüm projelerini, teknolojiye dayalı dirençli bina örneklerini gösteren Unemori, dönüşüm için vatandaşların da sürece dahil edilmesi gerektiğini söyledi. Unemori, “Vatandaşların seslerini dinlemenin ne kadar önemli olduğunu anladık. Vatandaşlar bu sürecin içine katılıyorlar. 30’un üzerinde çalıştay düzenledik ve çok sayıda fikir dinledik. İnsanlar öğrenmek için birilerini dinlemek istiyorlar. Çünkü afeti yaşayan insanlar birbirleriyle etkileşimde bulunmak istiyorlar. Bizler yaptığımız binalarda da insanların buluşabileceği, etkileşime girebileceği alanlar planladık. Güçlü kamusal binaların yapıldığı yerler aynı zamanda toplanma merkezlerinin de oluşmasını sağlayacaktır. Ümit ediyorum ki bu anlattıklarım sizlere de ilham olsun” ifadelerini kullandı.