Türkiye’de ve dünyada koronavirüsle mücadele soluksuz devam ederken, yaşanan hızlı vaka artışıyla salgında üçüncü zirvenin yaşandığı İzmir de zor günler geçiriyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın vaka sayısına oranla hastaneye yatışların giderek arttığını ifade ettiği kentte, kara tablonun en net fotoğrafını yoğun bakım servisleri ortaya koyuyor.
İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'in İzmir’de büyük bir hastanenin yoğun bakım servisinde çalışan doktor ‘yeni pik’ döneminde pandemiyle mücadelede gelinen noktayı anlatırken, yatak doluluk oranından hastalığın korkutucu seyrine, donanım eksiklerinden yaşanan trajik anlara kadar uzanan çok sayıda önemli konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Serviste hastaların yan yana ve karşılıklı olarak yattıklarını ve ağır hastalara müdahale sırasında bu anlara şahitlik etmek zorunda kalan bilinci açık hastalar için durumun daha kötü bir hal aldığının altını çizen doktor, ciddi bir oksijen açlığıyla başlayan klinik gidişatın nefesin “Nefes alamıyorum” demeye bile yetmediği noktaya vardığını söyledi. Ayda 330 saati bulan mesainin gölgesinde ilaç, ekipman ve yatak gibi donanımlar ekseninde yaşanan yetersizliğe de değinen doktor, “Bakanlığın açıkladığı rakamlara göre yoğun bakım doluluk oranı yüzde 60 civarında. Fakat pandemiden sonra bu oran bizde yüzde 99’a bile düşmedi. Yoğun bakım yatak sayısı neredeyse 2 katına çıkarılmış olmasına rağmen yetersiz. İlaçlar bitti, tıbbi malzemeler bitti. Yerini tutamayacak ama benzer etkilere sahip ilaçları kullanmak zorunda kalıyoruz, onların da stokunun azaldığını duyuyoruz” sözleriyle anlattı.
BİLİNCİ AÇIK HASTALAR İÇİN DAHA KÖTÜ
Yeni pik döneminde yoğun bakım servisinde verilen mücadeleyi anlatan doktor, “Şu an çoğu hastamız solunum cihazına bağlı ve bilinci kapalı. Bilinci açık hastalar için ise durum daha kötü. Filmlerdeki gibi tek kişilik odalardan oluşmuyor yoğun bakım servisleri. Hastalar yan yana ve karşılıklı yatıyor. Hal böyle olunca durumu kötüleşen ve solunum cihazına bağlanan hastalara yapılan müdahaleleri görmek durumunda kalıyorlar. Çoğu zaman perdelerle bunu engellesek de oradaki hastanın kötüleştiğini bilmek ve çaresizce kendi sırasını beklemek oldukça kötü olsa gerek. Hastaların klinik gidişatı ilk başta ciddi bir oksijen açlığı ile başlıyor. Çeşitli yardımcı cihazlarla hastanın solunum yükünü hafifletmeye çalışsak da bir noktadan sonra solunum cihazına bağlamak zorunda kalıyoruz. Ağzınızdan akciğerlerinize uzanan 30 cm uzunluğunda bir tüp düşünün... Çoğunu bir süre sonra kaybediyoruz. Pandemiden önce yatak sayımız daha azdı, pandemi sebebiyle arttı ve ne yazık ki kapasitemizin üstünde çalışmaya zorlanıyoruz. Bazen saatlerce tulumların içerisinde kalabiliyoruz. Buz gibi olmuş yemekler, sırılsıklam olmuş üniformalar... Alıştık artık bunlara” dedi.
NEFESLERİ YETMİYOR
Çalışırken kendilerini en çok zorlayan şeyin çalışma saatlerinin fazlılığı olduğunu söyleyen doktor, “Hastalardan duyduklarınız daha çok neler oluyor?” sorusuna ise, “Bilinci açık hasta sayımız oldukça az, bu sebeple çok fazla iletişim kuramıyoruz. Açık olanların en çok söylediği şey, ‘Nefes alamıyorum’ oluyor. Bu, iki kelimelik oldukça kısa bir cümle. Ancak bunu söylemeye bile nefesleri yetmiyor. Hiçbir hastalığı olmayan, 30-60 yaş aralığında hastalar da oldukça ağır geçirebiliyor. Bu hastalar bizi daha çok üzüyor. Bizi en çok zorlayan çalışma saatlerimizin fazlalığı. Ayda yaklaşık 330 saat çalışıyoruz. Özellikle pandemi birimlerinde çalışan personeller artık tükenmiş durumda. Hastaların günden güne kötüye gidişi, ben ne zaman hastalanacağım korkusu, hastalanırsam ağır geçirir miyim korkusu var üzerimizde. İşin içinde olduğumuzdan için başımıza gelebilecekleri bilmek daha da kötü. Hasta yakınlarına ölüm haberi vermekten usandık artık. Son dönemlerde yoğun bakıma yatırdığımız doktor ve hemşire arkadaşlarımız oldu. Yakında kendimizi tedavi etmeye başlayacağız. Hekimlik zaten kalifiye bir meslekken yoğun bakım hekimliği ayrı bir eğitim istiyor. Bizler de hasta olunca bize kim bakacak sorusu var herkesin kafasında” yanıtını verdi.
YATAKLAR DOLDU, İLAÇLAR BİTTİ
İlaç, ekipman ve yatak gibi donanımlar ekseninde yaşanan yetersizliğe de dikkat çeken doktor, “Eksiklik hiçbir zaman bitmiyor. Şu sıralar çok daha kötü durumdayız. İlaçlar bitti, tıbbi malzemeler bitti. Muadili olmayan, yerini tutamayacak ama benzer etkilere sahip ilaçları kullanmak zorunda kalıyoruz. Onların da stokunun azaldığını duyuyoruz. Yakında onlar da bitecek. Yatak kapasitesi olarak yoğun bakım yatak sayısı neredeyse 2 katına çıkarılmış olmasına rağmen yine yetersiz. Yoğun bakım ihtiyacı olup yer olmadığı için yoğun bakıma alınamayan hastalar serviste ölüyorlar. Bakanlığın açıkladığı rakamlara göre yoğun bakım doluluk oranı yüzde 60 civarında. Fakat pandemiden sonra bu oran bizde yüzde 99’a bile düşmedi. Maskeyle nefes alamadıklarını iddia ediyor bazı insanlar. Bu şımarıklıktan başka bir şey değil. Kendisi dikkat etmeyip hastalık kapan, sonrasında annesine babasına bulaştıran hastalarımız var. Kendileri ağır geçirmiyor belki ama ileri yaştakiler için oldukça ölümcül. Annesini babasının ölümüne aracılık yapan çok fazla kişi var. 1 saat aralıksız koşmuş ve nefes nefese kalmış olduğunuzu düşünün... Günün her anı böyle nefes alıp veriyor hastalar. Herkesi daha dikkatli olmaya çağırıyorum” diyerek hastalığı ciddiye almayanları uyardı. (Çağla Geniş/İlkses Gazetesi)