AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi, CNN TÜRK'te yayımlanan 40 programında Buket Aydın'ın sorularını yanıtladı.
İşte Zeybekçi'nin 40 programında sorulan sorulara verdiği yanıtlar;
1- Denizli'de sevilen bir başkandınız. Sonra milletvekili oldunuz. Ekonomi bakanlığı yaptınız. Şimdi de İzmir'e belediye başkan adayısınız. Uzun zamandır İzmir'de CHP kazanıyor. Sizin de "Tartışılacak konu yaşam tarzı değil" şeklinde ifadeniz var ama İzmirli seçmen baktığımızda hâlâ bunu tartışıyor. Neden her belediye seçiminde İzmir'de yaşam tarzı polemiği ön plana çıkıyor?
İzmir dünyanın en güzel şehri. Heredot'un dediği gibi 'Gök kubbe altında yaratılmış en güzel şehir.' İzmir'de yaşam problemi ve yaşam tarzı tartışması maalesef İzmir'in problemlerinin üzerine ideolojik bir perdeyle örtmek veya mazeret yaratmakla ilgili ortaya konulan bir Truva atı olarak görüyorum. İzmir'de yaşam konusu hala tartışma konusu yapmak, İzmir'in gündeminde tutmaya çalışmak, en hafif tabiriyle en büyük haksızlık, saygısızlıktır diye düşünüyorum. Hele hele bunu 21. yüzyılda tartışıyorsak bugün, ben gericilik ve yobazlık olarak görüyorum. İzmir'in meselesi yaşam tarzı değildir. İzmir'deki en önemli problem vatandaşlarımızın yaşam kalitesi problemidir. Vatandaşlarımızın normal sürelerde trafikte ulaşabildikleri, hava kirliliği, kanalizasyon, katı atık, çöp, spor alanlarıyla ilgili, yeşil alanlarla ilgili, çarpık yapılaşmayla ilgili, gecekondulaşmayla ilgili problem vardır. Yaşam tarzı demek hemen hemen bunların tamamını kenara koyup, hadi gelelim beraber yine başka bir alana götürmek demek. Bu İzmir'in vaktini kaybetmek, çalmak demektir.
2- Neden İzmir'i anlatırken mahallenin en güzel kızı tanımını yapıyorsunuz?
Bir kere bunu sadece ben yapmış değilim. Tarihe bakalım. Tarihte de İzmir, Smyrna. Amazon kraliçesinden ismini almış. Smyrna'nın anlamına bakacak olursa çok güzel demek. Victor Hugo, İzmir'i üzerinde çiçeklerden taç olan bir prensese benzetmiş. Anadolu kültürüne dönecek olursak orada bir şeyi tarif ederken de kullanılan şeylerdir bunlar. Son derece masumhanedir. İnsanlar beğendikleri, çok güzel buldukları bir şeyi takdir etmek için kullandıkları bir şeydir. Ben İzmirlinin buna negatif yaklaştığı görüşüne kesinlikle katılmıyorum. İzmir'de tabii ki iş dünyasında kadınlarla, sokaktaki kadınlarla, kardeşlerimizle bir araya geliyorum. Kimseyi rahatsız eden bir şey değil. Orada niyetle ilgili bir şüphemiz de yoktur. Oradaki kastımız şu; başka bir boyuta gitmemek anlamında veya cinsiyetçi bir yaklaşım gibi görünmek belki isteyenler için çıkartılmış bir şey. Ben böyle bir şey görmedim, bu niyetle de söylemedim. Son derece masum bir şekilde adaylığım henüz açıklanmamışken 8-10 gün öncesinde sorulan bir soruydu. Bir gazeteci kardeşimizin 'İzmir'de büyükşehir belediye başkan adaylığı için adınız geçiyor, ister misiniz?' diye sorduğunda benim de verdiğim son derece doğal 'İzmir mahallenin en güzel kızı, kim istemez ki' diye bir cevaptır. Kaldı ki bunu ondan sonra geliştirenler de oldu. İzmir'i uyuyan güzele benzetmek ve İzmir'i illaki öpeceğim diyenler çıktı. Onları da eleştirmiyorum. Ama bizim söylediğimiz son derece masumdu. Takdir ve güzelliği tespit etmek anlamında kullandığımız bir şeydi.
3- "İzmir hayallerimi süsleyen bir yer. Çünkü İzmir'de ne yaparsanız görülecek. Tarih yazma imkanı veriyor, İzmir beni heyecanlandırıyor" diyorsunuz. Seçilirseniz İzmir'de nasıl bir tarih yazmayı amaçlıyorsunuz?
İzmir'de her alanda büyük bir boşluk var. Ulaşımda, trafikte, otoparkta, yeşil alanda, spor alanlarında, arıtmada, kanalizasyonda, körfezde, kültürde, turizmde, sanayide, bilim teknolojide büyük boşluklar var. Dolayısı ile İzmir siyasette ne olmak istersiniz, siyaseti nasıl yapmak istersiniz, nasıl millete hizmet etmek isterseniz derseniz kesinlikle belediye başkanlığını tercih ederim. Bir belediye başkanı olarak da İzmir gibi hemen hemen hiçbir şeyin olmadığı, tabii var. Olanlardan Allah razı olsun, yapanlara da teşekkür etmek lazım. Ama o kadar çok boşluk alan var ki. İzmir patinaj yapmış hatta 21. yüzyılın dünyasında o muasır medeniyetler yarışında geri kalmış. Neye dokunursanız orada tarih yazabilirsiniz. Neye proje geliştirirseniz en olur, bir olur, en harikası olur. Bu da insanı tarih yazma anlamında heyecanlandırıyor. Asıl tarihi tabii ki şöyle yazacağız; bir gün gelip de 5 sene sonra vatandaşlarımız 'Yaşanacak şehir İzmir' derse, 'Şampiyonlar İzmir'den çıkar' derse, 'İzmir'de yaşamak güzel' derse, 'İzmir'in her şeyiyle gurur duyuyoruz' derse o anda o tarihi birlikte yazmışız demektir. İzmirlilerle birlikte o İzmir Büyükşehir Belediyesi merdivenlerinden 1 Nisan günü çıktığımızda tarih yazmaya başlayacağız. 5'inci yılın sonunda da tabii ki arkamızda tarih yazacak birçok eseri birlikte yapacağız, birlikte başaracağız. Bana diyorlar işte bazı yerlerde sıkıntı, projeler ve İzmir'i kurtarmakla ilgili, ben de 'İzmir'i ben kurtarmayacağım. İzmir'i siz kurtaracaksınız. İzmir'i İzmirliler kurtaracak’ diyorum. İzmirlilerle o karar verme günü geldiğinde kurtararak, ben İzmir'e hizmetkar olacağım, hizmet edeceğim. İzmir'de tarih yazmakla ilgili bölümünde önce İzmirliler 31 Mart günü akşamı tarih yazacak. 1 Nisan'dan itibaren de birlikte tarih yazmaya, birlikte tarihe not düşecek eserleri beraber yapmaya başlayacağız.
4- Sizi İzmir'i yönetmeye aday olmuş diğer AK Partili adaylardan ayıran nedir?
Benim anlayışım İzmir'i yönetmek değil, İzmir'e hizmet etmek. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Benim geçmişimde bakarsak sivil toplum kuruluşlarından sonra 7 yıl sanayicilik, iş adamlığı, profesyonel olarak çalışmak, hatta bu kurumların topluluğu olan en genç zamanlarımda Demirören Grubu'nda çalışmışlığım var. Ardından tabii ki kendi işimizi kurduk, başardık. 1993 yılında kurduğumuz şirket, 2002 yılında ilk bin şirketi arasına girdi. Ve sonrasında da 7 yıl Denizli'de belediye başkanlığı yaptım. Belediye başkanlığı hizmetlerimizde de bir tarihi yazdığımı, bir başardığımı yani ortaya bir performans koyarak geldiğimi söylüyorum. Sonrasında da ekonomi bakanlığımızda devleti, hükümeti, sistemi tanımak anlamında da farklı bir tecrübe edindik. Daha önceki adayımız Binali Bey'di. Farklılıklarımız var. İzmir'de bizi ayıran en önemli özellik ne derseniz; bir belediye başkanlığı geçmişimiz ve ben de Ege'nin insanı, o mahallenin çocuğuyum. Ege'ye ve Ege'nin kültürüne yatkınız. Onun için İzmir'de bu açılardan biraz farklı olduğumu düşünüyorum.
5- Eşinizin size en büyük eleştirisi nedir?
Eşim benim kabul olmuş dualarımdır. 30 yıldan beri muhteşem bir aile hayatımız var. Beni en eleştirdiği şey çabuk parlamam. Ama çok sabırlı bir insanım ben. Kendimi çok kaptırırım, belki onu çok eleştirir. Bir şeyin başına geçtiğim zaman o kadar kaptırır, o kadar adarım ki her şeyi unuturum. Siyaset yapan birisi olarak ailemizi, çocuklarımızı, işimizi ihmal ediyoruz. Eşimi ne kadar övsem azdır. Ailemizi bir arada tutan, çocuklarımızı büyüten, yetmedi işimize de bakan eşimdir. Benim onu eleştirecek hiçbir şeyim yoktur ama onun bana vardır.
6- Seçimi kaybederseniz siyasi kariyerinize devam edecek misiniz?
2002 yılında Cumhurbaşkanımız parti kurulduktan sonraki 3 Kasım seçimleri sırasında milletvekilliği ile ilgili bana çok büyük bir teklife bulundu. Zorladı hatta. Tabii o gün benim şirketlerim aile şirketi değil. Annem, babam, kardeşlerim, çocuklarım çok küçüktü. Kimsem yoktu. Her şeyi kendim yapıyordum ve büyük bir yatırımın da orta yerindeydim. O gün kabul edemedim. Daha doğrusu mazeretlerimizi beyan ettik 'Hayır' dedik. Ama 2004 yılında Denizli Belediye Başkanlığı ile ilgili kabul etmemek için mazeretlerimizi sunduk ama kendisinin o dönemdeki söylediği 'Denizli'den ayrılamam diyordun. Bak işte hem Denizli Belediye Başkanlığı hem de kendi işlerine bir kenardan bakarsın.' şeklindeydi. Ben tütün tarlasında doğmuş bir amelenin çocuğuyum. Amelelik yapmış olan birisiyim. Hayatın her aşamasını gördüm geçirdim ve devlet parasız yatılı okullarında okudum. Ve o amelenin çocuğu Denizli'ye belediye başkanı oldu. Milletvekili oldu. Komisyon başkanı oldu. Tam 4 yıl bakanlık yaptı. Benim makam ve mevkilerle ilgili siyaseten ulaşacağım noktayı hedeflemedim de zaten. Bu anlamda önümüze çıkan ne varsa memleketime hizmet etmeye çalıştım. Hakikaten sıfırı bilen, gören bir insanım. Ondan sonra her ne elde ettiysem bu ülkenin kaynaklarıyla elde ettim. Bu ülkenin insanlarının imkanlarıyla ben Türkiye'nin dünyanın en güzel okullarında okudum. Bir şekilde bunun karşılığını vermeye çalışıyorum. Ömrüm boyunca bir şekilde milletimize hizmet etmeye çalışacağım. Aktif siyaset mi olur, başka şekilde mi olur, ben bundan büyük mutluluk alıyorum. Şu anda tek bir hedefim var. İzmir büyükşehir belediye başkanı olarak İzmirimize, insanımıza hizmet etmek. Oradaki hayallerimizi gerçekleştirmek. Arkasından hiçbir hedefim de yoktur.
7- İzmir gibi büyük bir şehrin ulaşım problemini nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
İzmir'deki problem Denizli ile kıyaslanmaz ama Denizli'de bunu çözerek geldik. Metropol nüfusu olarak bakarsak da İzmir dört kat daha büyük bir şehir. İzmirlilerden dinlediğimiz bir numaralı problem trafik, yolların kalitesi ve insanların trafikte geçirdikleri zaman ve ulaşımla ilgili insanları çileden çıkartan ortamlar. İlk göreve geldiğimiz andan itibaren 2 yıl içinde 28 tane köprülü kavşak ve battı-çıktı ile bunu çözeceğiz. İzmir'de otopark problemleri en önemli problemlerden bir tanesi. Burası ilk yürüdüğümüz alanlardan birisi olacak. Raylı sistemle ilgili şu anda Karşıyaka ve Alsancak'ta durun ayrı ayrı iki çizgi halindeki tramvay hattını, Bayraktar üzerinden Çiğli'ye kadar U gibi tam fonksiyonel uzatacağımız düzenlememiz olacak. İZBAN hattı var. Büyükşehir belediyesi ile Devlet Demiryolları'nın ortak çözdüğü bir projedir. 70 kilometrelik ilave bir İZBAN hattımız, 46 kilometrelik 2'nci çevre yolu, MESCO ile ilgili yaklaşık 40 kilometrelik bir ilave gibi İzmirimizin trafiğini rahatlatıcı ama en önemlisi şu anda vatandaşlarımızı rahatsız eden yolların kalitesi, çukur hale gelmiş olan yollardaki altyapıyla ilgili düzeltmesini yapacağımız şeylerden biri olacak. Çok net bir şekilde 2 yıl içerisinde rahatlamayı vatandaşlarımıza göstereceğiz.
8- Sizce belediyecilik anlamında İzmir'in en büyük eksiği ne?
21. yüzyılın Türkiye'si, dünyası ve 21. yüzyıla hazırlanan o muasır medeniyet yolculuğunda şehirler yarışındaki İzmir'e hiç yakışmayan problemler var. Bir katı atık. İki atık suyla ilgili. Üç hava kirliliğiyle ilgili. Dört trafikle ilgili. Katı atık sorunu İzmir'e yakışmıyor. 4 buçuk milyon bir şehrin katı atığını modern depolama yerine vahşi şekilde tabiata, dağlara, derelere atan bir şehir var. Bunu kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Bunu bir realite, resim olarak görüyorum. Bu artık Türkiye'de gerilerde kalması gereken bir problem. Biz bunu 1 buçuk sene içerisinde sıfır atık, gerek evlerde ayrıştırarak ekonomiye kazandırma, modern depolama, sızan suyun dahi arıtılarak tabiata verildiği, üzerinde enerji ürettiğimiz bir hale getireceğiz. İzmir'de yağmur suları tamamen kanalizasyona verildiği için televizyonlarda gördüğümüz, İzmirlilerin belki bıktığı o görüntüler, kanalizasyonların taştığı, sel sularına dönüştüğü bir problem var. Biz yağmur sularının kanalizasyona gitmesini engelleyerek bunu çözeceğiz. Arıtmayla ilgili düzeltmelerimiz olacak. Şehrimizin bu modern dünyaya yakışmayan problemlerini ortadan kaldıracağız. Tabii ki arkasından trafik, hava kirliliği, doğalgazın gitmediği yerlerle ilgili çalışmalarımız var. Yeşil alanlarla ilgili de şehrimizde çok önemli şeyler var.
9- İzmirlileri hangi projenizle ikna etmeyi düşünüyorsunuz?
İzmirle ilgili projerimizi bir lansmanla 10 başlık altında sunduk. 10 başlık altında 150 tane tekil projelerimiz var. Şehrimizde maalesef yeşil alanla ilgili çok büyük sıkıntı var. Şehrimizde insanlar 'Hadi gidelim.' dediklerinde sadece Kordon, Balçova, Karşıyaka'daki Bostanlı sahilleri var. İnsanlarımıza 5 yıl içerisinde şuandaki yeşil alanları 10 katına çıkararak, şehrin muhtelif yerlerinde İzmirbahçeleriyle, Millet bahçeleriyle, gerek sporlarını yapabildikleri, gerek vakit geçirebildikleri, çocuklarını rahat olarak gezdirebildikleri milyon metrekarelik yeşil alanlar yapacağız. Bir de ayrıca çocuklarımız ve gençlerimiz için o kadar kısır bir alandayız İzmir'de. İzmir'in çocukları maalesef 'Şampiyonlar İzmir'den çıkar' sloganımıza tam aykırı bir şekilde. Yüzme yarışları için başka şehirlere gidiyorlar. Her 25 bin nüfusun olduğu yerde çocuklarımıza kapalı sporsalonları, her 50 binin olduğu yerde de yanına yüzme havuzu koyacağız. 20 bin kadınımıza iş imkanı istihdam edecek bir projemiz var. Bu projeyi hayata geçireceğiz. İzmir bir tarım şehri. Tarımsal gayrisafi milli hasılada Türkiye'de şu anda ikinci. Süt üretiminde birinci. Bu konularda İzmirimizin kendi markalarını çıkarması için çok önemli projelerimiz var. İzmir'in gerek futbol, gerek diğer branşlarında alanlara ihtiyacı var. Mevcut Atatürk stadımızın olduğu yere dünya standartlarında, son derece teknolojik, Türkiye'nin belki en önemli olimpiyat stadını yapacağız. Yine yakın bir yere Türkiye'nin ilk velodromunu bisiklet yarışları ve atletizmin tüm yarışlarının yapılabildiği bir yer yapacağız. Bilim teknoloji ve yazılım vadisi projemiz var. Burası dünyanın en avantajlı teşviklerinin olduğu yer olacak. İzmir'de turizm kapasitemizi de artırmak istiyoruz. İzmir maalesef 4 ve 5 yıldızlı yatak kapasitesinde Antalya'nın 20'de biri civarında. Hedefimiz 5 yılda en az bunu iki katına çıkarmak. İzmir ekonomiolarak geri giden bir şehrimiz. 1997'de Türkiye'nin 2'nci büyük ekonomisi, Türkiye'nin şu anda 3'üncü büyük ekonomisi. Bu hızla giderse Kocaeli, Bursa, Antalya, İzmir'i geçecek. İzmir'de pastayı, işi büyütmek, gençlerimize yeni iş alanları açmak gibi projelerimiz var.
10- "AK Parti'nin İzmir'i kaybedeceği ortada. Nihat Zeybekci buradan belediye başkan adayı olarak siyasi kariyerini bitiriyor. AK Parti, Nihat Zeybekci'nin ağzına bir parmak bal çalıyor." gibi eleştiriler var. Bunlara nasıl cevap verirsiniz? Sizin İzmir'de kazanmakla ilgili çekinceleriniz var mı? İddia edildiği gibi AK Parti'nin en çok zorlanacak belediye başkan adayı siz misiniz?
Ben zoru seven bir insanım. O anlamda kimsenin şüphesi olmasın. 2004 seçimlerinde biz 3 Mart'ta seçim kampanyasına başladığımızda anketler yüzde 26.4 AK Parti'yi, yüzden 39 da CHP'nin adayını gösteriyordu. 24 gün sonra 28 Mart akşamı biz Denizli'de yüzde 51 buçukla seçimi bitirdik. Ben İzmir'de Nihat Zeybekci'nin ağzına bir parmak bal çalındığını değil, hakikaten çok büyük bir fırsat konulduğunu düşünüyorum. İzmir'de sloganımız şöyle; 'Oyunuzu siyasi partilere değil, oyunuzu ideolojik mazeretlere değil, oyunuzu İzmir'in zamanını çalmakla ilgili ideolojik örtülere değil, oyunuzu İzmir'e verin diyorum. Oyunuzu kendinize verin. Oyunuzu çocuklarınızın geleceğine verin. Onun için İzmir, 31 Mart seçimlerinde oyunu İzmir'e verecektir. Oyunu İzmir'in projelerine verecektir. Oyunu İzmir'e samimi bir şekilde yaklaşan, İzmir'in sorunlarını çözüme götürecek olan samimiyete ve tecrübeye oy verecektir. '31 Mart akşamı o zeybek Konak Meydanı'nda oynanacak' diyoruz. 31 Mart akşamı inşallah Türkiye'de herkes İzmir'i konuşacak.
11- "31 Mart gecesi en çok konuşulan şehir İzmir olacak" diyorsunuz. Neden 31 Mart gecesi en çok konuşulacak şehir İzmir olacak?
Çünkü İzmirliler İzmir'e sahip çıkacak. Çünkü İzmirliler artık bahanelere mazeretlere prim vermeyecek. İzmirliler artık son 20 yılda patinaj yapan değil, hatta geri giden bir şehirle ilgili kesinlikle hassasiyetlerini dile getiriyorlar. İzmir'in sokaklarında yürürken inanın bana bütün siyasi partiler, AK Partilisi, CHP'lisi, MHP'lisi, HDP'lisi, İYİ Partilisi kim olursa olsun. İzmir'de ideolojiyi ön plana koymayan, İzmir'i ideolojiye kurban etmeyen bir anlayıştaysa eğer, inanın bana son derece samimi bir şekilde bu seçim kampanyasına yaklaşıyor. Bize o şekilde yaklaşıyor ve 31 Mart akşamına kadarki süreçte televizyon programlarına bakıyorum. Genel itibariyle İzmir sanki başka bir şekilde değerlendiriliyor. Onlara da diyorum ki '31 akşamı en çok İzmir'i konuşacaksınız.' 31 Mart akşamı bir İzmir destanı yazılacak. 31 Mart akşamı Türkiye'ye güneş İzmir'den doğacak. Onun için tabi ki en çok konuşulan şehir olacak. Çünkü İzmirliler İzmir'e sahip çıkacak. İzmirliler kendilerine sahip çıkacak. İzmirliler bu sefer siyasi partililere değil, İzmir'e oy verecekler. Tabi ki ben kendi partime veya Cumhur İttifakı olarak da altında yer aldığımız amblemden de gurur duyuyorum. AK Parti'ye oy verecekler ama sonuçta İzmir kazanacak. İzmir'in kazandığını da 1 Nisan itibariyle başlayacak hizmet seferberliğiyle anlayacağız. Onun için 31 Mart'ta en çok İzmir konuşulacak.
12- Rakibiniz Tunç Soyer, babasının 12 Eylül döneminde askeri savcı olması ve FETÖ'cülük ile ilgili hakkında çıkan dedikodular nedeniyle onun size yaptığı esnafla yemek teklifini reddettiğinizi söylediniz. Babası ile ilgili şöyle bir şey de var aslında; zamanında Fetullah Gülen'i sanık sandalyesine oturtan ve 3 yıl hapis cezası almasını sağlayan savcı da yine Soyer'in babası. Tunç Soyer'i babası ile suçlamak yerine İzmir'in eksikliklerini ve projeleri öne çıkartmak gerekmez mi? Rakibinize babasıyla ilgili suçlamalar yöneltmek hakkaniyetli bir yaklaşım mı?
Şimdi bu çok hassas bir zemin, kimseyi geçmişiyle veyahut ta annesiyle, babasıyla, ailesiyle suçlamak doğru değil. Suç geçmez çünkü. Ne babadan oğula ne oğuldan babaya geçer. Ama kamu vicdanı diye bir şey var. Mahşeri vicdan diye bir şey var. Eğer mahşeri vicdanda bir yer varsa 12 Eylül darbesinden sonra gerek sağ, gerek sol, genç insanlar veya yüzlerce insanı idamla yargılayan, hatta işkence iddiaları ki bu işkenceyi görenler ortaya koyuyor her şeyi ve direk ismen de söylüyorlar Sayın Soyer'in babasıyla ilgili. Burada olması gereken şudur; siz '12 Eylül döneminde, darbe döneminde yapılan tüm işkencelerle ilgili tüm uygulamaları ben reddediyorum. Bunlara asla sahip çıkmıyorum ve bundan da gurur duymuyorum' derseniz söyleyecek hiçbir şey yok. Kamu vicdanı da rahatlar zaten. Ama siz her şeye sahip çıkıyorum ve gurur duyuyorum derseniz bir soru işaretidir o. Benim soru işaretim değil o, milletin soru işaretidir. Kaldı ki burada biz yemek daveti filan karşı karşıya gelmiş de değiliz veya bana ulaşmış bir şey de yok. Ama altını çizerek şunu söyleyeyim. Milletin vicdanının rahatlaması lazım. Siz eğer bu ülkeyi doğrudan bölme girişimi olan bu çukur eylemleri, çünkü Türkiye'nin bir bölümünü bölme girişimiydi o. Bu ülkeye, bu millete, bu devlete karşı bir ayaklanmaydı. Siz onlara karşı görüntüleri de var her şekilde. Son derece üzüntülü ve ağlayıcı bir tavırla onları desteklediğinizi, orada devletin yaptığı eylemleri kınadığınızı, onlarla beraber olamadığınız için çok üzgün olduğunuzu açıklarsanız, terör örgütüne asla terör örgütü demeyen, terör eylemlerini destekleyen, çukur eylemleri sırasında bilfiil orada olan bir siyasi partinin de bundan 65-40 gün önce eş genel başkanı İzmir'e gelip derse ki 'Bizim İzmir'de uzlaşacağımız, onay vereceğimiz, kabul edebileceğimiz aday çıkaracağız.' Sizin adaylığınız açıklandıktan bir gün sonra İzmir'de aday çıkarmayacaklarını ve sizi desteklediklerini açıkladıklarında bu kamunun ve milletin vicdanında büyük soru işaretleri oluşturur. Dolayısıyla bu soru işaretlerinin olduğu yerde, bizim birlikte gidip de bir yerde yemek yememiz ne kadar doğru olur? O benim tarzım değil. Onun için önce gidip milletin vicdanında, milletin terazisinde bunların cevaplarının verilmesi, bunların rahatlatılması, daha doğrusu bu soruların cevaplarının millete anlatılması, ikna edilmesi ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Benim ihtiyacım değil, Nihat Zeybekci'nin ihtiyacı değil. Benim kendisiyle ne bir alacağım var, ne vereceğim var, ne tanırım. Ama sonuçta milletin gözünün içine baka baka da böyle bir şey yapamam. Bundan rahatsız olurum. Bence vatandaşların arasında bunu kendisinin halletmesi gerekir.
13- "Şarap üretiminde bizim Denizli'de çok güçlüdür. Zamanında bunları destekleyerek geldik. Yerli üretim şarap ve alkollü içki üretimini destekledik" diyorsunuz. Neden İzmirlilerde içki ruhsatı almayı zorlaştıracakmışsınız algısı var? İzmir'de şarap üretimini desteklediğiniz söylemi yerini buluyor mu?
Ben bugüne kadar böyle bir soru ile karşılaşmadım. İzmir, Denizli veya geldiğim her yerde geçmişimde böyle bir şey de yok. Denizli'nin her yerinde içki de verebilen restoranlar vardır. Bunun birçoğunun ruhsatında da imzamız vardır. Ama İzmir'de şarap üretiminin desteklenmesi ile ilgili bu bir ekonomidir, bu bir üründür, bir sanayidir, bir ticarettir, bu bir ekonomidir. Sonuçta ben dini kimliği, kişiliği olan bir müftü değilim. Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez. Fetva verecek de değilim. Ama bu bir tarımsal üretim, incir ve zeytinimiz neyse, pamuğumuz neyse, üzümümüz de bizim işçimizin alın teridir, işçimizin emeğidir, çiftçimizin emeğidir. Ülkemizin de en önemli katma değerlerinden, katma değer yaratabileceğimiz fırsatlarından birisidir. Türkiyeşaraplarında da yıllarca binlerce yıldan beri markadır zaten. Bizim üzüm üretimini de desteklememiz, bağcılığı desteklememiz, üzüm, bağcılık, hatta pekmez artı şarabı gibi tüm üretimlerde destekçi olmamız son derece normaldir. Yerel yönetim olarak da bunların marka olması, ihracata dönüşmesi ve dünya pazarlarına çıkması da bizim en önemli destek alanlarımızdan olmalı. Diğer taraftan da şöyle ki Ekonomi Bakanlığı dönemimde de bunu yaptım. Türkiye'deki yerli şarap üretimi, rakı ve şarap üreticilerinin haksız rekabetten korunması ile ilgili, onlara daha geniş bir alan yaratmak, korumak ve gelişmelerini sağlamak amacıyla da ithalatına da en yüksek vergileri koymuş olan birisiyim. İthalatına, yerli üretimini korumak için. Bunun için bizim herhangi bir sorunumuz yok, problemimiz yok. İzmir'de de kimsenin böyle bir algısı veya korkusu da yok.
14- Şehir merkezinde en ufak bir yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğini söylüyorsunuz ve 'Bir santimetrekare bile yeni yapılaşma olmayacak.' diye ekliyorsunuz. Yapılaşma olmadan projelerinizi nasıl devreye sokmayı düşünüyorsunuz?
Bence bu yanlış anlaşılmış olan bir şey. Orada söylemeye çalıştığım şu; "Metropolde, merkezde bir santimetrekare bile yapı yoğunluğunu arttırmayacağımız.' Bu şekilde düzeltmekte fayda var. Yoksa kentsel dönüşümle ilgili, şehir merkezindeki yapılaşma alanlarıyla ilgili, mevcut yapılaşma yoğunluğu neyse bunu asla arttırmamak, mümkünse bunu azaltmak. Çünkü bizim hakikaten çökük alanlarımız, daha doğrusu kentleşme anlamında da çok problemli yerlerimiz var. Buralardaki o yapılaşma baskısını da azaltmak üzere de projelerimiz var. Yani kentin dışında kuzey, doğu ve güneyde üç tane yeni şehir. Bunu ne için yapıyoruz? İnsanlarımızın konut ihtiyaçlarını karşılamak ve oradaki baskıyı o yoğunluğu da azaltmak için de, onları dışarı gitmekle ilgili teşviklerimiz olacak. Merkezdeki kentsel dönüşüm projelerinde vatandaşımızın rızası olmadan asla bir şey yapmayacağız. Onlara yerinde dönüşüme kesinlikle söz veriyoruz. Yerinde dönüşüm kapsamında bir dairesi varsa orada bir daire teklif edeceğiz. Eğer kabul ederse bu yeni şehirleşme alanlarında yoğunluğu arttırmak, kent merkezini rahatlatmak adına söylüyorum. Oraya giderse birine bir buçuk daire vereceğiz. Teşvik edeceğiz bunu. Genel itibariyle İzmir'de yapılaşma yoğunluğu ile ilgili asla bir santimetrekare bile artışına izin vermeyeceğiz. Hakikaten şehir merkezimiz şu anda maalesef çok büyük yük almış durumda. Yeni konut alanları üretemediğiniz zaman çaresizlikten bazı yerlerde çok çarpık yapılaşmalar var. İzmir'e yakışmayan görüntüler var. Bununla ilgili şöyle söyleyeyim; 9 ay sonra İzmir'e geldiğinizde, 9 ay boyunca gelmediyseniz 'Acaba yanlış bir yere mi geldim?' dedirteceğiz. Yani bu çarpık yapılaşmalara önce estetik anlamında da müdahalelerimiz olacak.
15- "İzmir özünde, karakterinde eski merkez sağ, Demokrat Partililik olan bir yer. Burada sert politik bir atmosfer yok, omuz vurma ve çalım atma yok. Ve trend yukarı doğru." Bunlar sizin sözleriniz. Eğer İzmir sağcıysa CHP neden belediye başkanlığı yarışını kazanıyor uzun süredir? İzmir'in sağcı olduğuna neye dayanarak karar verdiniz?
Sağcı demeyelim ona da Demokrat Parti geleneği diyelim. Çok partili düzene geçişle ilgili İzmir bir anayurttur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'de çok partili sisteme geçiş ile ilgili ilk teklifi, ilk projesi Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın çıktığı yerdir, doğduğu yerdir İzmir. Sonra tabi ki yanlış anlaşılmalar sebebiyle kapatılmıştır. Demokrat Parti'nin de doğduğu yer orasıdır ve milyonlarca insanın katıldığı mitinglerin olduğu ve en hızlı şekilde çok partili dönem, demokrasi, demokrasinin tüm sistemleriyle oturması, Türkiye'de hükmeden devlet değil, yöneten devlet değil, hizmetkar olan, hizmet eden devlet anlayışının doğuşudur Demokrat Parti. Onun için Demokrat Parti geleneğini çok partili sistem ve demokrasi geleneği olarak görüyoruz. Tabi ki gerek Anavatan döneminde, gerek Demokrat Parti döneminde, Adalet Partisi döneminde ve Doğruyol Partisi döneminde de İzmir'in böyle bir geçmişi vardır. Şimdi niye olmadı böyle bir şey diyebilirsek, ben hiçbir zaman için mazereti başkalarına atmadım. Orada mazeret veya bahaneden önce kendimize bakmak lazım, biz tam olarak İzmir'de anlatamamışız demektir. Önümüzdeki süreçte İzmir'de ki herhalde şu anda yaptığımız şey de o. Sizin de biraz önce söylediğiniz gibi, İnanın bana son 2 ay içinde İzmir'de gönüllere girdiğimi, İzmir'e samimiyetimizi, İzmir'e olan inancımızı, İzmir'e olan o hizmetkâr olabilme samimiyetimizi İzmirlilere anlattığımızı düşünüyorum. Onun için de bu sefer İzmir hizmeti tercih edecek. İzmir geleceği tercih edecek. 21. Yüzyıl İzmir'ini birlikte kurmayı tercih edecek. İzmir'in hikâyesini birlikte yazmayı, hayallerimizi birlikte gerçekleştirmeyi tercih edecek.
16- "Milano değil, Barcelona değil, İzmir." diyerek ne demek istediniz? Yani İzmir'i Milano ya da Barcelona gibi turist sayısında popüler, daha popüler bir yere getirmeyi planlıyorsunuz anladığım kadarıyla. İzmir'in turizm anlamında en büyük eksiği sizce nedir?
Altyapı. İzmir'de bugün yeni turizm yatırımlarıyla ilgili maalesef çok büyük bir sıkıntımız var. İzmir dünyanın turizmde belki en önemli yerlerinden bir tanesi. Etrafına bakarsak İzmir çünkü kendi ili ile sınırlı olan bir yer değildir. Taa ki Afrodisias'a kadar, Europolis'e kadar, Pamukkalesiyle, Selçukuyla, Efesiyle, Manisasıyla, Uşakıyla, Kütahyasıyla bu coğrafyanın merkezidir. İzmir tabi ki diğer taraftan iklim anlamında da deniz anlamında da körfez anlamında da tarım ve kongre turizmi anlamında da bir merkezdir. Bir ticaret merkezidir İzmir. Bütün bu fonksiyonları koyduğunuz zaman turizm altyapısında, şu anda turizmdeki kaliteli nitelikli yatak sayısında son derece geridir. Ben bakanlığım döneminden çok iyi hatırlıyorum. Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Toplantısını İzmir'de yapmak istedim. Yeterli salon ve yeterli yatak kapasitesi olmadığı için yapamadım. Yani Antalya'nın 22'de biri yatak kapasitesi olan, ilçeleri ile beraber 10 civarında 5 yıldızlı oteli olan ki bu Antalya'da 4 yüzlü rakamlara gelmiş durumda. Yani İzmir'in turizmdeki en önemli eksiği tabi ki altyapı. Yani öyle bir şehir ki kanalizasyon ile ilgili sıkıntısı olan, yolla, trafikle ilgili sıkıntısı olan, turizm yatırımcısına, dünya çapındaki turizm pazarına sunabileceğiniz turizm yatırım alanları yok. Planlanmış, alt yapısı hazırlanmış turizm yatırım alanları yok. Turizm yatırımı veya turizm sektörü İzmir'in en önemli alanlarından bir tanesi. İstihdam anlamında da en önemli alanlarından bir tanesi olacak. Onun için bizim İzmir'deki yapacağımız en önemli şey turizm altyapısını yani gerekli olan altyapıyı hazırlamak. Ortak bir akılla planladığımız yeni turizm yatırım alanlarını imar planlarına işleyerek, onları yatırımcıların önüne sorunsuz bir şekilde, bürokrasisi halledilmiş, altyapısı halledilmiş bir şekilde koyabilmek. Ancak bunu yaparsak İzmir sağlık turizmi, kültür turizmi, kongre turizmi, sporturizmi gibi alanlarda çok büyük mesafeler kat edecek diye düşünüyorum.
17- HDP bu seçimde önemli büyük şehirlerde aday göstermedi. İzmir'de bu şehirlerden bir tanesi, sizce bu seçimi nasıl etkiler? Sizce HDP seçmeninin oyları İzmir'de kime gider?
Artık kimsenin oyu kimseye ipotekli değil. İnsanlarımız bu yerel seçimlerde son derece objektif bir şekilde projelere bakacaklar. İzmir'in geleceğine bakacaklar. Projelerin anlatımına, projelerin inandırıcılığına, projenin teknik anlamda gerçekleştirilebilirliğine bakacaklar. Yani kentlerinin ve kendi nesillerinin, kendilerinin geleceğine bakacaklar. Dolayısıyla HDP'nin oyları nereye gidecek? Öyle hani ‘Biz HDP olarak Tunç Soyer'i destekliyoruz. O bizim adayımız.’ dendiği zaman bu oyların tamamının Tunç Soyer'e gideceğini veya CHP'ye gideceğini kimse zannetmesin. Orada samimiyete gidecek, gerçekliğe gidecek, patinaj yapan bir İzmir değil, geriye giden bir İzmir değil, 21. yüzyılın dünyasına hazırlanan bir İzmir'e insanlar oylarını verecek. Herhangi bir siyasi partiye değil, kendilerine ve ilçelerine, mahallelerine, sokaklarına, çocuklarının ihtiyaçlarına, gençlerinin ihtiyaçlarına oy verecekler. İzmir bugün, genç işsizlik oranı olarak Türkiye ortalamasının üzerinde bir şehir. İzmir maalesef yetişmiş beyinlerin de genç beyinlerin de dışarıya göç veren bir şehir. Bana en çok gelen şikayetlerden bir tanesi bu. Gençlerimiz üniversite bitiriyor. Gençlerimiz Türkiye'nin, dünyanın en iyi okullarını bitiriyor. Ama İzmir'de iş alanları bulamadığı için bizim çocuklarımız, yavrularımız İstanbul'a veya başka şehirler hatta başka ülkelere gidiyor. Onun için benim insanımın hassasiyetleri başka. Benim insanımın hassasiyetleri, yaşanacak bir şehir, 21. yüzyılın modern bir İzmir'i ve çocuklarının ve gençlerinin istihdam edilebildiği, iş imkanlarının olduğu, yeni organize sanayiler üretebilen, yeni sanayi siteleri üretebilen, yeni teknoparklar üretebilen, yeni turizm alanları, hizmet alanları üretebilen bir İzmir siyasetini ön plana alacaklar. Öyle kalkıp kör bir ideoloji ile birilerinin peşine takılıp gitmeyecekler.
18- Rakibiniz Tunç Soyer, sizin proje olarak açıkladığınız ulaşımla ilgili vaatlerinize, "Ulaşım projeleri zaten bakanlık işleri, vaat olarak bunları görmek şaşırtıcı." dedi. Gerçekten iddia ettiği gibi ulaşım projelerini yapmak bakanlığa mı yoksa belediyelere mi ait?
Bugüne kadar İzmir'deki ulaşımla ilgili en önemli projeleri zaten Bakanlık yaptı. Bunu bilmeyen yok. İzmir'de raylı sistemle ilgili, bir türlü bitirilemeyen, yılan hikayesine dönen İZBAN'ı Devlet Demir Yolları, daha doğrusu Ulaştırma Bakanlığı devreye girerek bitirdi ve yüzde elli yüzde elli ortak bir şirket kuruldu. Diğer taraftan İzmir'in şu anda mevcut kullanılan çevreyolunu Bakanlık yaptı. Tünellerini bakanlık yaptı. İzmir'in Konak tünelini Bakanlık yaptı. Tabi ki biz İzmir'de ulaşım projelerimizde özellikle raylı sistemle ilgili, ikinci çevreyolu ile ilgili bakanlık olarak hükümetten destek alacağız ve hükümet olarak bunların yapılmasını sağlayacağız. Ama 28 tane köprü, kavşağımızı biz yapacağız. Otoparkları biz yapacağız. 14 bin olan yüzde 95'i açıkta, boş inşaat bekleyen arsalarda düzenlenmiş olan, yol kenarlarında olan otoparkların kapasitesini 80 bine çıkaracağız. Kamu alanlarını kullanacağız. Cami avluları dahil olmak üzere söylüyorum. Kamu binalarının avluları ve bahçeleri dahil olmak üzere, bütün bu alanları da kullanarak İzmir'in merkezindeki trafik problemlerini çözeceğiz. Yani İzmir'le ilgili sevdanız varsa, İzmir'de tünelleri, İzmir'de Kordon'daki trafik sıkışıklığı, mesela tramvayı biz yapacağız. Ama diğer taraftan şunu söyleyeyim. Zaten raylı sistemlerle ilgili ana ulaşım projeleriyle ilgili, geçtiğimiz dönemlerde hükümet bakanlığa bu konularla ilgili bir yetki verdi ve bir görev tanımı yaptı. Bakanlık girecek bunlara. Bu güne kadar bundan haberleri yoksa bunları yaptırmakla ilgili bir bilgisizlikleri varsa tabi ki bu başka bir şey. Ben o bölüme girmeyeceğim. İnşallah biz bunları bir seferberlikle yapacağız. Yani 10 milyarlarca TL'lik projeler bunlar, her birini yapacağız inşallah.
19- Geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir açıklamada "Türkiye'nin en büyük eksiği milli muhalefet." dediniz. Milli muhalefet ne demek?
Yeni hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, 16 Nisan 2017'deki referandumdan sonra Türkiye bir karar verdi. Bundan sonra Türkiye'de siyaset iki kanatta olacak. Türkiye'de artık yüzde 50+1’i almak zorunda olan anlayışlar, yüzde 65’e hitap etmek ve kucaklamak zorunda ki içinden yüzde 51’i alabilsin. Bu iktidar tarafında gerçekleşti. Maalesef muhalefet tarafına bakacak olursak ben ana muhalefet partisinin Türkiye'de iktidar derdi olduğunu pek zannetmiyorum. Biz de hakikaten iktidar ümidi olan, iktidarın ensesinde nefesini hissettiren yüzde 49 ümidi olan yüzde 49 buçuk ümidi olan bir muhalefete ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Onun için buradaki milli muhalefetten kastım bu. Ülke, memleket meselesi olduğunda ‘Mevzu bahis milletse, mevzu bahis ülkeyse, ülkenin geleceğiyse gerisi teferruattır’ diyerek adım atabilen… ‘Ne derseniz deyin sizi asla desteklemeyeceğiz.’ Çünkü milletvekilliğim döneminde hatta bundan 1 buçuk sene önce bile bunu Meclis’in kürsülerinden duymuş olan bir insanım. Yani iktidara gelmek için şu mu olmalı, ‘Bir gün ben de geleceğim iktidara, benimde iktidar ümidim var. Onun için buna destek vereyim ki bana da lazım olur.’ Anlayışı için bunu söylüyorum. Şu anda ana muhalefetin ya da muhalefet kanadının Türkiye'de yüzde 50+1 ümidi ile yüzde 65'i kucaklayabildiğini ben zannetmiyorum. Neden? Allah aşkına bana hiç kimse Saadet ile CHP'nin nasıl bir araya gelebildiğini anlatmaya kalkmasın. Hiç kimse bana İYİ Parti'nin anlayışıyla HDP'nin nasıl bir araya gelebildiğini anlatmaya çalışmasın. Burada söylemeye çalıştığım şu; öyle bir milli ana muhalefet olmalı ki yüzde 25'in çok üzerine çıkmalı. Yüzde kırkları belki tek başına sağlamalı ki yanına ortak olarak bulabildiği, aynı anlayışta, aynı zihniyette bir alana doğru gitmeli. Onun için diyorum milli bir muhalefet anlayışına ihtiyacımız var. Türkiye'nin ihtiyacı var. Türkiye gelişecekse, Türkiye ileri doğru gidecekse iki kanada ihtiyacı var. İktidarın da güçlü bir muhalefete ihtiyacı var. Ensesinde onu hissederse, bu hakikaten memleket içinde ülke içinde son derece hayırlı olur diye düşünüyorum.
20- Türkiye Kamu-Sen İzmir şubesi açılışında konuştunuz ve dediniz ki, "İzmir'in meselelerini sorunlarını ideolojik örtüyle gizleyenlere karşı milletin adamları bir araya geldi. Milletin adamlarının milletin sendikalarının böyle bir şemsiye altında toplanabilmelerini ben çok önemli buluyorum. Çünkü bundan sonra siyaset Türkiye'de böyle yapılacak." İzmir'in meselelerini "ideolojik örtü" ile gizleyenler kimler?
Kendileri de itiraf ediyorlar zaten. 'Uyuyan güzeli öpeceğiz, uyandıracağız.' diye. Yani 20, 25 yıldan beri İzmir'in maalesef uyutulduğunu, İzmir'in meselelerinin üzerinin örtüldüğünü, İzmir'in geri gittiğini söyledim. İzmir patinaj yapmadı, geri gitti. Şehirler yarışında İzmir kaybetti. İzmir'in şu andaki problemlerini, meselelerini bugüne kadar dile getiren hiç olmadı. Ne zamanki seçimler geldi veya İzmirli gündemini İzmir'in problemlerini İzmir'in meselelerini, 21. yüzyılın İzmir'i, İzmir'in hikayesi, muhasır medeniyet yolculuğunda, şehirler yarışında İzmir'in olması gereken yer diye tartışmaya başlandığında, maalesef mesele ideolojik bir örtü ile örtülerek, başka alanlara götürüldü. Başka şeyler tartışılmaya çalışıldı ve başka alanlara dikkat çekilmeye çalışıldı. Bunun için hep söylediğim de odur. İdeolojik bir perde ile meselelerin örtülmesi diyorum. Tabi ki insanlarımızın tercihidir. Hayat, ideoloji ile ilgili, siyasi görüşleri ile ilgili, siyasi görüşlerinin ideolojiye dönüşmesi ile ilgili söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ama bir resim çekiyorum ben. İzmir'in problemlerini tek tek sıralıyorum alt alta. Yerel seçimlerde bunları konuşmak yerine eğer biz İzmir'de başka şeyleri konuşuyorsak bu bir kolaycılıktır. Bu bir ideolojik perde ile gerçeklerin üstünün örtülmesidir. İzmir'in tartışılamaması demektir. Kaybeden İzmir oluyor. Onun için ben bütün Sivil Toplum Örgütleri dahil olmak üzere İzmir'i seven her kim varsa sendikalar, odalar, dernekler, birlikler, her kim varsa onlara diyorum ki ‘Siz tarafsınız.’ Hep beraber biz tarafız. Neyin tarafıyız? İzmir'in tarafıyız. Neyin tarafıyız? Geleceğin, çocuklarımızın, İzmir'in tarafıyız. Çöplerini dağlara atan İzmir, kanalizasyonunu çalıştıramayan, yağmur suyu vererek arıtmaları çalıştıramayan, trafikte sıkışıp kalan İzmir'de hakikaten yaşamayı, insanlara zulüm olarak bir şekilde yaşatmaya başlayan, sorunlarından çıkamayan, yeni iş alanları üretemeyen, yeni yatırım alanları üretemeyen, yeni sektörlerini besleyemeyen, problemlerinin çözümü ile ilgili ortaya heyecan verici projeler koyamayan, ulaşım projeleri ortaya koyamayan, kültür merkezleri, müze projeleri ortaya koyamayan, gençlerine spor alanları projeleri ortaya koyamayan, ki bunlar birer realite. Bir zamanlar İzmir'de 5 tane takım vardı 1. ligde. Ama altyapımız hala o günün Türkiye'si şartlarıyla duruyor. Başka şehirler, başka takımlar aldı, başka bir yere gitti. Maalesef İzmir'de biz bunu hala aynı yerde tuttuğumuz için başka bir noktada kaldı. İzmir'de tarımla ilgili veya tarım markalarımızla ilgili, ihracatçı İzmir'le ilgili, turizm şehri İzmir'le ilgili biraz önce arz ettim. Bu gidişle Türkiye'de, nüfus anlamında değil, Kocaeli de geçiyor, Bursa da geçiyor, Antalya da geçiyor. İzmir buna layık mı? Türkiye'de genç işsizlik oranında en yüksek rakam İzmir'de var şu anda. Gençlerimize iş alanları yaratamıyoruz. İzmir sağlıklı bir kent mi? Değil. Yani 21. Yüzyıl Türkiye'sinde ve dünyasında çöplerini hala dağlara atan hala İstanbul'un hafızasındaki çöp faciasını unutmayalım. Vadideki o vahşi depolama alanındaki çöpün yüksekliği 100 metre oldu şu anda. Artıma tesisinin çalışamadığı, böyle bir şehirden bahsediyoruz. Bunların üzerine ideolojik bir perde örtmekten kastım bu benim. İzmir tarafıyız. Vatandaşlarımıza şunu söylüyorum zaten. Oyunuzu AK Parti'ye, CHP'ye, oyunuzu MHP'ye, oyunuzu siyasi partilere değil, oyunuzu İzmir'e verin diyorum. İdeolojiyi bir kenara bırakalım hep beraber İzmir'i öne çıkaralım diyorum. Bu söylemeye çalıştığım son derece netti.